6 Şubat depremlerinin yıldönümünde sakatlar

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş ve Elif Gamze Bozo, Türkiye Sakatlar Derneği Genel Müdürü Burcu Dağ ve Malatya'da yaşayan gazeteci, basın mensubu Berkman Dulcan ile bir araya gelerek 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde bölgedeki engellilerin durumunu değerlendiriyorlar.

""
6 Şubat depremlerinin yıldönümünde sakatlar
 

6 Şubat depremlerinin yıldönümünde sakatlar

podcast servisi: iTunes / RSS

Elif Gamze Bozo: Merhaba Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Elif Gamze Bozo.

Alper Tolga Akkuş: Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 7 Şubat 2024 Çarşamba. Bu hafta programı destekleyen Hülya Kirmanoğlu'na teşekkür ederek başlamak istiyoruz. 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. Bugün de o konuya dair bir program yapmak istedik sizinle beraber. Depremin hemen sonrasında ayrıca üç bölüm peş peşe bu konuya eğilmiştik. O programlarda da 14 Şubat'ta psikoterapist, travma terapisi uzmanı Ekin Alankuş ile ‘Ya sakatlar ve sakat kalanlar’ başlığı altında; 28 Şubat'ta CP’li (Serebral Palsili) fizyoterapist Selcen Kankul ile ‘6 Şubat depremleri ve fizyoterapi’; 14 Mart'ta ise depremle eş zamanlı olarak yaşadığı Adana'dan bölgeye giden ve halen orada çalışmalarını devam ettiren Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü Başkanı Celal Karadoğan ile ‘Deprem bölgesinde engelli yurttaşlarımız var!’ başlığı altında bölümler paylaşmıştık. 1 Ağustos'ta da bir daha o konuya dönerek, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin ile ‘6 Şubat depremleri ve Serebral Palsi’ başlıklı programı sizinle paylaşmıştık Sakat Muhabbet’te.

E.G.B.: Bu hafta, geçen bir yılı konuşmak üzere İstanbul ve Malatya'dan iki konuğumuz var. İstanbul'da yaşayan Türkiye Sakatlar Derneği Genel Müdürü Burcu Dağ ile Malatya'da yaşayan gazeteci, basın mensubu Berkman Dulcan konuklarımız olacaklar. Burcu Hanım, Berkman Bey; Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldiniz. Burcu Hanım ve Berkman Bey, öncelikle sizleri tanıyarak başlayalım. Bir sakatlığınız bulunuyor ise onun da bilgisini vererek, bugüne kadar ki çalışmalarınıza dair Açık Radyo dinleyicilerine kısaca bilgi vererek başlamış olalım.

Burcu Dağ: Evet, ortopedik engelliyim. Tekerlekli sandalye kullanıyorum ben de. Türkiye Sakatlar Derneği Genel Merkezi’ndeyim. 58 şube ve 78 temsilciliği bulunan Türkiye'nin en köklü sivil toplum kuruluşuyuz. Onun dışında okçuluk milli takım sporcusuyum ve okçuluk dünya şampiyonuyum. Hem sporla hem sivil toplum kuruluşlarıyla içli dışlıyım bu anlamda. Engelliler alanında da oldukça yoğun çalışmalar yürüten bir aktivistim diyebilirim.

Berkman Dulcan: Ben kendimi tanıtayım o zaman. Berkman Dulcan ben. Yaklaşık 20, 25 yıldır Malatya'da gazetecilik yapan, televizyonculuk yapan bir bireyim. %50’lik bir engel dilimine sahibim. Bu anlamda program için, davetiniz için çok teşekkür ediyorum ben sizlere. İyi çalışmalar diliyorum.

E.G.B.: Çok teşekkür ediyoruz. Biz, aslında 6 Şubat üzerinde yoğunlaşarak bir konu edindik. O süreci yakından takip eden Berkman Bey, özellikle sizin o süreçte orada olduğunuzda engelli, daha doğrusu sakatlar camiasında neler yaşandı? Biliyorum, biraz zor ve travmatik bir durum olabilir. Çok fazla derine girmeden bize o günü kısaca özetleyebilir misiniz?



Malatya’da 6 Şubat ve Yaşananlar

Berkman D.: 
5 Şubat'ta herkes yeni bir hayali kurarak gözlerini kapattı geceden. 6 Şubat Pazartesi günü kimi ya yeni işbaşı yapacaktı, ya yeni ufuklara yelken açacaktı. Fakat öyle gariptir ki, sabah saat 04:17’de yaklaşık bir buçuk dakika süren bir deprem yaşadık biz. Literatürlerde hiç olmayan bir depremdi bu. Gölcük depremi 45 saniye sürmüştü ve o ‘Sesimi duyan var mı?’ cümlesi hafızalarda yer etmişti. Hemen ardından Van depremi, daha sonrasında ise Elazığ Sivrice depremleri derken bizler bunları hep televizyonlarda görüp şahit olur, insanların dertleriyle dertlenir, elimizden bir şey gelmediği için sadece dua ederdik. Sabah saat 04:17'de yaklaşık 90 saniye süren bir depremle karşılaştık ki çok ilginç bir depremdi. Yani daha önce hiç yaşamadığımız, başımıza gelmemiş bir depremdi bu.


Benim babam alzheimer hastası, %80 engeli olan birisi. Onların, anne ve babanın o korkusu... Ev içerisinde depremle kendimize geldikten sonra zaten direkt aşağıya indik. Aşağıda, bahçede insanlar korkmuş bir şekilde dururken ne yapacağınzı bilemiyorsunuz. O an öyle bir an ki kıyamet gibi, herkes yanındakini düşünüyor. Yani annenizi, babanızı, evliyseniz eşinizi, çocuğunuz varsa çocuğunuzu düşüyorsunuz. İnanın bir başkası aklınıza gelmiyor. Kendimizi topladığımızda tekrar eve bir çıkalım dedik. Sular çamurlu aktığından dolayı su ihtiyacımızı bir bakkaldan veya marketten gidermek için veya evde ekmek olmadığından dolayı ekmek almak için dışarıya tam çıkarken maalesef ikinci depreme yakalandık ki o da yine 7 şiddetindeki bir depremdi. O an zaten siz ne kadar soğukkanlı olursanız olun yanınızdakilerin o çığlıkları, haykırışları, bağırmaları... Kendinizi dışarıya zar zor atıyorsunuz ve dışarıya attığınızda da yıkılan binaları görüyorsunuz. 

6 Şubat çok ilginç bir gündü. Kar yağışı vardı ve o kar yağışıyla beraber inanın aklımdan çıkmayacak şeyler gördüm. Yaşlı teyzelerin, annelerin çocuklarını kucaklarına alıp o çocuklarının ağlamalarını engellemeleri; Televizyonlarda bangır bangır ‘Okullara gidebilirsiniz. Camiler açık!’ denmesine rağmen hiçbir caminin açık olmaması, hiçbir okulun açık olmaması; İnsanların o karda, o yağan kar yağışı altında dışarıda kendilerine bir şeyler bulabilmeleri, bir yere nasıl girebileceklerini düşünmeleri, su eksikliği, ekmek ihtiyacı... Aynı kıyamet gibiydi.

A.T.A: Burcu Hanım’a da soru yönelteyim; siz İstanbul’da yaşıyorsunuz ama Türkiye Sakatlar Derneği tüm Türkiye'de organize bir yapı ve siz de ilk günden itibaren deprem bölgesindeki tüm illerde sakat bireylerin yaşadıklarını biliyorsunuz. Bu arada ben Mersin'de yaşıyorum. Gülcihan Ekinci, Türkiye Sakatlar Derneği Mersin Şube Başkanı ve onunla da az önce konuştum. Kendisine söyledim sizi konuk edeceğimizi ve ‘selam’ söyledi size. Buradan ona da bir selam göndereyim. Deprem gününü Berkman Bey'den dinledik. Sizin pencerenizden de illerdeki sakatların yaşadıklarını dinleyelim isterseniz.



Türkiye Sakatlar Derneği’nin Deprem Bölgesindeki Çalışmaları


Burcu D.: O bölgede bizim zaten önce Hatay şubemiz var ama Hatay şubemiz yıkıldı depremde. Sonuç olarak, depremde engelli bireyler tamamen yok sayıldı, bir kere bunun farkına vardık. Size 1999 depremini yaşamış bir birey olarak söylüyorum bunu. İstanbul'daki o büyük depremi hala hissediyorum. 

Birincisi; depremlerde normal insanlar bir dezavantaj yaşarken, engelli bireyler on dezavantaj yaşıyor çünkü zaten vücutlarında bir dezavantaj varken deprem onlar için daha büyük bir yıkım. Sağ kalmak onlar için ayrı bir dert, ölmek ayrı bir dert. Normalde devletin organları bir yardım prosedürü oluşturuyorlar ama burada standart bir prosedür oluşturuluyor. Bu prosedürün içerisine engelli bireylere, yaşlı insanlara nasıl müdahale edileceği, o insanlara nasıl yardım ulaştırılacağı yönünde kapsamlı bir eğitimleri yok. Yani şuradan örnek verebiliriz; Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın içinde engellilerle ilgilenen birimin ismi Engelli Yaşlı Müdürlüğü. Sadece bir müdürlükten ibaret. Türkiye'de 10 milyondan fazla engelli var ancak bir bakanlığın bir müdürlüğünden ibaret. Çözülebilir mi bu sorun? Çözülemez. 

Engelliler Bakanlığı'nı yıllardır söylüyoruz. 10 milyon engellisi olan bir ülke o Engelliler Bakanlığı’nı kurmak zorunda. Ama tabi ki kulak veren yok! Depremin ilk olduğu andan itibaren Genel Başkanımız Şükrü Boyraz, Elbistanlıdır. En az 70 akrabasını kaybetti Elbistan'da. Yani bire bir işin içindeydik. Depremin yaşandığı ilk saniyeden itibaren genel merkezde üssümüzü oluşturduk. Ama o anda irtibat kurmak çok zordu ilk başta zaten. Hatlar kesilmişti, insanlara ulaşamıyorduk. Nasıl yardım yapacağımız, nasıl organize olacağımız yönünde ciddi bir kaos içindeydik. Deprem noktasında tırlarımız sürekli depreme gitmeye devam etti. Suyundan tutun, gıdasından tutun, tüm şubelerimizle birlikte çalıştık ama biz bireysel olarak da çalıştık. AFAD ile çalışmadık açık söyleyeyim çünkü AFAD farklı sivil toplum kuruluşlarıyla daha çok organize halde çalıştı. 

Engelli bireyler AFAD’a gittiği zaman, yardım alamadığını ifade ettiler çünkü gerçekten bilgileri olmadığı için yardım edemiyorlardı ama belki de etmek istiyorlardı. Bizi bireysel olarak Google’a yazdıklarında, ilk bizim adımıza ulaşıyordu engelliler. Doğal olarak bütün deprem bölgesindeki engelli bireyler sürekli bizimle irtibatta kaldılar. Mesela sağ kurtulsalar, cihazları göçük altında kalmıştı. O cihaz olmasa kalkıp yürüyemiyor. Ya da tekerlekli sandalyesi göçük altında kalmış, kucakla indirilmiş ama tekerlekli sandalyesi olmadığı için ne yapacağını bilmeyen engelliler vardı. Yardım etmek istiyoruz ama kargolar ulaşamıyor, araçlar ulaşamıyor. Yani buna benzer çok sorun yaşadık. 

Bütün deprem bölgesini üç dört ay sonra gezdim bu arada. Hatay’ı, Elbistan’ı, buralara gittim. Hatay diye bir şehir kalmamış. O yıkılmak üzere olan inşaatlar, binaların hepsi duruyordu orada yani araçla geçerken üstüne her an yıkılabilirler ve o tehlikeli yapıların hala yıkılmamış olması inanılmaz. Merkezden bahsediyorum bu arada. Kırsal bölgeleri bırakın, merkezdeki binalar yıkılacak halde duruyordu hala. 

Öncesinde yönetim kurulu üyelerimiz, oradaki sürekli irtibat olduğumuz saha gönüllüsü elemanlarımız sürekli bize bilgi aktarıyorlar. Oradaki engelliler ile irtibata geçiyorduk. Hatay bölgesine İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bakıyordu, ilgileniyordu. İBB'nin ekipleriyle irtibatta kaldık. Ulaştığımız, bize ulaşan engellilere en azından onların üzerinden ulaştırmaya çalıştık cihazlarını, medikal malzemelerini. Genelde engelliler noktasında ciddi bir çalışma yürüttük. Bu arada hala devam ediyoruz. Deprem bitti, sivil toplum kuruluşları ya da yardım eden insanlarımızın iki, üç ay vicdanı sızlıyor ve ondan sonra sanki deprem olmamış gibi davranıyoruz.

A.T.A: Bu arada biz programımızda bir müzik parçası çalıyoruz ve konuklarımızdan istiyoruz. Burcu Hanım'a dedik, bir hanımefendi olduğu için bu önceliği verelim. Ne dinleyelim? Anons edebilirsiniz siz kendiniz.

Burcu D.: Norm Ender’in ‘100. Yıl Marşı’nı dinleyelim.



A.T.A:Sakat Muhabbet devam ediyor. Elif, bu haftaki konuklarımızı hatırlat istersen dinleyicilerimize.

E.G.B.: Tabii ki. İstanbul'da yaşayan Türkiye Sakatlar Derneği Genel Müdürü Burcu Dağ ile Malatya'da yaşayan gazeteci, basın mensubu arkadaşımız Berkman Dulcan konuklarımız olarak bu hafta bizlerle beraberler. Ben sorumu Berkman Bey’e yöneltmek istiyorum; Bu süreçte ki Burcu Hanım da bunu çok güzel özetledi ama üstünden bir yıl geçti ve dolayısıyla biz bir yıl sonrasında şu an deprem bölgesinde sakat olan arkadaşlarımızın durumunu bilmiyoruz. Biraz sizden dinlemek isteriz.

1 Yıl Sonunda Malatya

Berkman D.: Malatya için konuşmak gerekirse, şu anda belediye otobüsleri bile çalışmıyor. Belediye otobüslerinin dahi çalışmadığı bir yerde bir engelli bireyin tekerlekli sandalyesiyle - ki örnek vereceğim, Yeşilyurt'tan Merkez’e inmesi veya Battalgazi ilçesine geçmesi oldukça zor. Çünkü birçok güzergah halen kullanılamıyor. Birçok güzergah kullanılamadığı için otobüsler de çalıştırılmıyor. Malatya'da engellilerle ilgili dernekler olmasına rağmen bu dernekler de seslerini duyuramıyor. Niçin duyuramıyor? Bir şeyler birilerinin tekelinde ve her şey çok güzelmiş gibi gösteriliyor. 

Biraz önce Burcu Hanım’ın bahsettiği gibi, ‘Hatay'a dört beş ay sonra gittiğimde halen binalar duruyordu’ dedi. Malatya'da bir yıl geçmesine rağmen, daha yıkımın %86’sı tamamlandı. %14“lük bir kısım daha tamamlanacak. Bu da sadece merkezde. Doğanşehir ilçe, Yeşilyurt, Çırmıktı olarak tabir ettiğimiz merkez kısımlarında daha enkaz çalışmalarının birçoğu yapılmaya başlanmadı bile ve boş bir tarla görünümüne gelecek birkaç ay sonra buralar. 

İnsanlar konteynerlerde yaşıyorlar. Konteynerler halen yetmiyor. Bir engelli bireyin konteynerde yaşayabilmesi ne kadar mümkün? Yani bunu bir soru olarak, soru cevap şeklinde gitmeye çalışırsak engelli bir bireyin, tekerlekli sandalyeli bir birey, - 1+1 olarak yorumlayalım - konteyner içerisinde neler yapabilecek? Lavabo zaten ufacık, bir metrekare gibi bir alanda. Oraya tekerlekli sandalyenle sığamıyorsun. Tuvaletin olduğu yerde, lavabonun olduğu yerde banyo yapmak mecburiyetindesin.  Bunları yaparken yemeğini yine bu konteynerin içinde yemek zorundasın. Normal bir birey ile engelli bir bireyin yapabilecekleri arasında dağlar kadar fark var.

Şimdi kimse kalkıp da şunu demesin, tabirimi de bağışlayın; adamın biri eşekten düşüyor ve herkes şunu soruyor, ‘Senin derdini anlıyoruz, seni anlıyoruz, gayet güzel anlıyoruz.’ Ama adam dönüp diyor ki, ‘Bana eşekten düşmüş birini getirin. Benim halimden ancak o anlar.’ Şimdi iki eli, iki ayağı olan bir kişinin kalkıp da tekerlekli sandalyedeki bir kişiye ‘seni anlıyorum’ demesi bana çok absürt geliyor. Kimse o tekerlekli sandalyedeki insanı anlayamaz. Psikolojik açıdan hiçbir fert sağlam değil bu bölgelerde. Her gün halen artçılar oluyor, her gün sallanıyorsun. Bu artçıların, bu sallantının meydana gelmesiyle birçok psikolojik sıkıntısı olan insanlar ortaya çıktı. Malatya için konuşuyorum, bir ayda çok rahat 1000’e yakın artçı ile karşılaşıyorsunuz. Çok rahat, günlük elli tane. Artık 4 şiddetindeki bir deprem bize deprem olarak gelmiyor yani 5'in altında olmazsa ‘deprem değil, artçı’ diyoruz. Ama inanın insanlarda müthiş bir tedirginlik var, müthiş bir korku var. İnsanlar evlerine giremiyorlar. Dedim ya, engelli bir bireyi psikolojik açıdan ne kadar rahatlatabilirsiniz? Binalara giriyorsunuz, engelliler için halen yer yok. Yani nasıl engelliler o binaya girecekler belli değil. En basitini söylüyorum size; Malatya'da nüfus müdürlüğü var, Malatya’da adliyeler var ama hiçbirinde engelliler için giriş yerin yok.

A.T.A.: Evet, Burcu Hanım’a bir soru yönelteyim Elif izin verirsen. Şimdi siz dediniz ki, ‘Engelliler Bakanlığı kurulmadı’. Şöyle bir soru sorayım size, biraz zorlama bir soru. Engelliler Bakanlığı kuruldu, Türkiye’de var ve Bakan da sizsiniz. Bu bir yıllık süreçte ne yapabilirdiniz? En iyi koşullar tabi olamaz, o imkansız ama ne yapılabilirdi? Bu, aslında nelerde eksik kalındığını gösterecek.



'Türkiye’de bir ‘Engelliler Bakanlığı’ Kurulmak Zorunda'

Burcu D.: Bir kere Türkiye'de hala tam anlamıyla bir engelli sayısı karmaşası var, engelli sayısı tam bilinmiyor. 2002 Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, ülkenin %12,5’u engelli. Yani bu da yaklaşık 9,5 - 10 milyon insana tekabül ediyor. Fakat 2011’deki bir örnekleme sistemiyle yapıldı yani 9,9 milyondu bu sayı. Bütün insanları, on milyona yakın insanı kapsayan bir şeydi bu. Bunların içindeki engelliler belirlendi. Bir örnekleme sistemiyle Türkiye'deki engelli sayısı belirlenmeye çalışıldı ve 3,2 milyona düşürüldü. Ama sahada olan bir kuruluş olarak, Türkiye'de 10 milyonun üstünde engelli olduğunu zaten biliyoruz aslında tahmin ediyoruz. Biz yine de 10 milyon diye sınırlıyoruz ama bu 12 milyon bile olabilir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2023 faaliyet raporunda da şöyle bir açıklama vardı; Türkiye'de engelli raporuna baş vurarak engelli raporu alan kişiler 1,3 milyon. Bir kere, bu karmaşayı çözmek lazım. 

Eğer engelli sayısı nerede, nasıl engelli yaşanıyor bunu bilirsek, deprem olduğu zaman engellinin hangi adreste, nerede olduğunu anlayabilir ve nasıl müdahale edebileceğimizi bilebiliriz. Bakanlık bizzat bu işin içine girebilirdi ama nerede hangi engelli yaşıyor bilmiyoruz ki? Hele ki kırsal bölgelerdeki engelliler haklarını hiç bilmiyor. Rapor neymiş, rapora başvurursa engelli hakları nedir, daha bunları bilmiyorlar. Yani bunları bilmeyenlerin sayısı kırsal bölgelerimizde oldukça fazla. Tamamen büyükşehirler üzerinden konuşsak bile yetersiz bu ki böyle bir facia yaşandığı zaman en azından Engelli Bakanlığı da direk engelliler üzerinde çalışabilirdi. Bir engelli ne için bir sivil toplum kuruluşuna ulaşmak için uğraşsın. 

Türkiye, BM Engelli Hakları Sözleşmesi'ne imza atmış bir ülke. 30 Mart 2007 tarihinde attık biz bu imzayı. Peki, bu sözleşmenin amacı nedir? Önce buradan yola çıkalım. Bu sözleşmeye imza attık ve sözleşmenin en başlıca konusu şu: ‘Engellilerin tüm insani hak ve temel özgürlüklerine tam ve eşit bir şekilde ulaşması ve insan onuruna saygıyı güçlendirmek’. Birincisi, en baş maddesi bu. Bu sözleşmeye uyup sosyal devlet olan ülkemiz, sosyal devlet olarak gerçekten işini yapmış olsaydı zaten şu andaki engellilerin durumu bu muallaklığı yaşamıyor olacaktık. 

50 bin insanımız öldü deniyor ama en az 250 binden fazla insanımız öldü. Bir kere, niçin bu verileri tam anlamıyla vermiyoruz, vermemenizin amacı ne? Bunu bir kere sorgulamamız lazım. Peki, bu doğru bilgiyi nereden alacağız? Bunu alacağımız bir kurum yok bir kere. Bize doğru bilgiyi vermiyorlar. Üç aşağı beş yukarı eksik olabilir, hatalı olabilir, sekme olabilir ama sonuçta çok büyük bir deprem yaşadık en nihayetinde. Hiçbir ülke bu kadar büyük bir depreme hazırlıklı olamazdı belki ama bu kadar da yetersiz kalmamamız gerekiyordu. 

Sivil toplum kuruluşu olarak engelliler bizden destek istiyorlar. Çaresiz kalıyorlar, bize ulaşıyorlar. Sayın Berkman Bey şöyle bir cümle kurmuştu; ‘Eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar.’ Bizim kurumun en büyük avantajı ne? Bütün başkanlarımız engelli. Genel Müdürlüğümüzde, genel merkezimizde engelli personeller çalışıyor. Yani o yüzden bizi bir engelli aradığı zaman direkt empati kurabiliyoruz çünkü onların halinden anlayacak insanlar var telefonun başında. Danışmanlığını yapıyoruz o insanların ama bir noktada biz sivil toplum kuruluşuyuz. Bizim derdimiz hak temelli çalışmak, engellilerin haklarını elde edebilmesi için çalışmalar yürütmek. 

Ekiplerimiz dolaştı bölgeleri. İlk günden itibaren dolaştık, sonra da dolaştık. Konteyner kamplarımız var. Bir tanesi engelliye uygun değil yani tekerlekli sandalyede bir birey oraları kullanamıyor. Engellilerin özgürce hareket etmesi lazım. Yani güllük gülistanlıkmış gibi bir hava var. Hayır, öyle bir şey yok. Bir kere, engelli bireylerin hijyeni normal insanlardan farklı olmak zorunda. Depremde bir sürü engelli vatandaşımız var. Bunlara tamamen fizik tedavi, hep tıbbi tedavi üstünden gidildi. Hayır, önce psikolojik tedavi gerekiyor, mental durumlarının değerlendirilmesi gerekiyor. Engelliliğin ne olduğunu bilmiyorlar, o şekilde nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlar. Sonradan engelli olan insanların çoğunda intihar eğilimi vardır bir kere, bu şekilde yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyorlar. Mental tedavi her şeyden önemli, psikolojik tedavi vermek lazım.

E.G.B.: Artık programın sonuna geldik, son sözlerinizi alarak kapanışı yapmış olalım.

Burcu D.: Davet ettiğiniz için, en azından birkaç konuya değinmemize fırsat verdiğiniz için öncelikle hem kurumum, hem de şahsım adına teşekkür ediyorum. Umarım konuların olumlu taraflarını da bir gün konuşma şansımız olur. Ülkemizde her şeyin bir gün engelliler adına, en azından %90 oranında çözülmesini umut ederek sizlere hoşça kalın diyorum.

Berkman D.: Öncelikle program için gerçekten teşekkür ediyorum. Konu yarım saate sığdırılamayacak kadar önemli ve yoğun bir konu aslında. Biz burada bazı şeyleri yüzeysel olarak söylüyoruz ve yüzeysel olarak iş yapabiliyoruz. Benim insanlara tek söyleyeceğim, lütfen empati yapın yani sadece empati. Tek başımıza hiçiz, birlikte ise çok kuvvetliyiz, birlikten kuvvet doğar diyorum. Sizlere de çok teşekkür ediyorum.

Burcu. D.: Son olarak şunu eklemek istiyorum. Türkiye Sakatlar Derneği aynı zamanda danışmanlık hizmeti veriyor. Depremzede engelliler eğer psikolojik destek almak isterlerse 0212 631 11 95’i arayarak bizimle irtibata geçebilirler.

A.T.A.: Evet, bu hafta depremin birinci yıl dönümünde Türkiye Sakatlar Derneği Genel Müdürü Burcu Dağ’dan tüm bölgelerdeki sakatların yaşadıklarını ve daha büyük çerçevede sakatlık politikasına dair bilgileri aldık. Berkman Bey ise Malatya'da yaşayan bir gazeteci ve bize Malatya'nın özelini anlattı, detay verdi. Bu hafta destekçimiz Hülya Kirmanoğlu idi ve ona teşekkür ediyorum. Bir sonraki Sakat Muhabbet’te, sağlamcı zihniyetin, kör topal muhalefetinde görüşmek üzere diyorum, hoşça kalın.

E.G.B.: Hoşça kalın.