Önce Sağlık’ın 25 Eylül 2020 tarihli nüshasında Ayşegül Tözeren ve Selim Badur, Ankara Diş Hekimleri Odası Başkanı Serhat Özsoy’u konuk etti.
(25 Eylül 2020 tarihinde Önce Sağlık programında yayınlanmıştır.)
Selim Badur: Açık Radyo dinleyicileri ben Selim Badur.
Ayşegül Tözeren: Ben Ayşegül Tözeren.
SB: Efendim bir cuma günü yine Açık Radyo’da Önce Sağlık programında canlı yayındayız ve her zaman olduğu gibi konuğumuzu Ayşegül size tanıtacak.
AT: Çok teşekkür ederim. Biz programa başlarken, benim kulağım bir de destekçilerimizde oluyor. En sonlarda Akif Seval’i duymuştum, sevgili meslektaşımızı. Genelde bizim destekçilerimiz hekimler oluyor. Bugün isim yabancı geldi. Baktım acaba kim diye. Çok ihtiyaç duyulan bir meslek grubu. Hukuk fakültesi mezunu Fevzi Özyer. Yani bir avukat bizim bugünkü destekçimiz. Çok sevindim. O da çevre konularıyla ilgileniyormuş.
Konuğumuzla ise aslında herkesin konuştuğu bir konuyu bugün tartışacağız. Ankara Diş Hekimleri Odası Başkanı Serhat Özsoy konuğumuz. Kendisi çok deneyimli bir diş hekimi. Diş hekimliği meslek örgütünde çok uzun seneler görev yapmış. Diş hekimliğinin her alanını bilen ve son zamanlarda da diş hekimleri ile birlikte hiç diş hekimleriyle anmadığımız bir konuyu, filyasyonu konuşuyoruz. Biz bu sefer onu da konuşacağız.
Hoş geldiniz Serhat Özsoy!
Serhat Özsoy: Çok teşekkür ediyorum davet etmiş olduğunuz için.
SB: Hoş geldiniz!
SÖ: Sağ olun hocam çok teşekkür ediyorum.
AT: Şimdi ilk soru benim mi Selim hocam?
SB: Evet Ayşegül, lütfen.
AT: Tamam. Bizim ilk sorularımız genelde meslek grubunun pandemi sürecinde çalışmalarını nasıl sürdürdüğüne ilişkini oluyor ama diş hekimlerinin gerçekten çok zor, ağız ve diş sağlığıyla ilgilendikleri için. Pandemi sürecinde diş hekimleri çalışmalarını nasıl sürdürüyorlar ve nasıl önlemler alıyorlar? Belki en zor önlem alınacak branşlardan biri de diş hekimliği.
SÖ: Evet çok haklısınız. Şöyle ki biz tabii ağız ortamına çok yakın bir yerde çalışıyoruz ve artık kelimelere yakınlaştık. Aerosol diye bir kavramımız var. Yani ağızdan etrafa saçılan parçacıklar. Biz zaten bu parçacıkları normal çalışma ortamlarımızda kendimiz de oluşturuyoruz. Bu sebeple koruma önlemlerini çok üst seviyede tutmamız gerekiyor. Pandemi dönemi diye baktığımız zaman bu ağız ve diş sağlığı hizmetlerinde, sağlık bakanlığı hastanelerinde ayrıca özel kliniklerde verilen hizmetler olarak ikiye ayırmak lazım. Tabii bir de üniversite hizmetleri var. Pandemi ile beraber Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve üniversite hastaneleri çalışmalarını acil tedavilerle ile ilgili sınırladılar. Biz de pandeminin ilk 3 ayında benzer sınırlamaları gösterdik. Ancak halkın ağız sağlığı hizmetlerine bir şekilde ulaşması lazım. Bu gidişle hayatını idame ettirebilmesi mümkün değil. Tabii ki bizim kliniklerimiz bu dönem de çok daha iyi organize olabildi. Halihazırda da zaten üniversite eğitimimizde bu kadar yakın ortamda çalıştığımız için birçok bulaşıcı hastalıkla ilgili hangi önlemleri almamız gerektiğini rutin hayatımızda biliyorduk. Sadece bu pandemiyle beraber bu önlemleri biraz daha sıkılaştırdık diyebiliriz. Neler yapıyoruz? Kişisel koruyucu ekipmanımızla, artık cerrahi maskeler dışında n95 maskeler, siperlik zaten hayatımızda vardı ama her hastaya bir siperlik kullanarak, her hasta arasında yaşantımızı devam ettirmeye çalışıyoruz bu zor şartlar altında. Tabii ki başka ne yapıyoruz derseniz. Hastalarımızın arasını açtık, odalarımızı havalandırıyoruz ve birtakım kimyasallar kullanarak odalarda etrafta uçuşan aerosol dediğimiz ortamdan uzaklaştırmaya çalışıyoruz kliniklerimizi. Yüzey dezenfeksiyonlar zaten altın standartlarında. Bunun dışında ekstra yaptığımız herhangi bir önlemimiz, zaten olması mümkün değil.
+Evet zaten yok da başka. N95 maske baya hayatınızda yer alıyor olarak anlıyorum Serhat hocam.
-Evet rutin hayatımıza girdi. N95 maskelerin üzerine bir de cerrahi maske de takıyoruz. N95 maske hem maddiyat olarak hem de diğer şartlarda ulaşmamız pandeminin ilk günlerinde hiç yoktu zaten. Sonra değiniriz büyük ihtimalle. Odalar bu konuda bir sorumluluk üstlendiler. İki maske üst üste takarak çalışıyoruz. Ancak tabii üniversite hastaneleri ve sağlık bakanlığı hastaneleri bizim kadar hızlı adapte olamadılar çünkü bizler tek bir kliniklerde çalışıyoruz. Bir odada bir diş hekimi koltuğu var. Yan yana 3 4 tane koltuk olan büyük hastanelerde çalışma imkanları daha da kısıtlandı çünkü bir koltukta çalışan, yandaki koltuktaki bir hastayı enfekte edebilir. Ama biz küçük kliniklerimizde kendi başımıza çalışırken bu önlemleri çok daha rahat alabildiğimizi söyleyebilirim.
+Evet. Belli bir süre özel diş klinikleri çalışmadılar mı bu mart ayı nisan ayı? Yoksa önlemli, biz hiç ara vermeksizin çalışmaya devam ettik diyebiliyor musunuz?
-Birçok klinik kapattı. Zaten sokağa çıkma yasağı vardı biliyorsunuz. Bu sokağa çıkma yasağı tabii ki bizlere uygulanmadı, acil hastalara uygulanmadı ama rutin tedavilere ara verildi. Çünkü diş hekimliği bireysel bir meslek olmakla beraber birçok faktörü var. Yardımcı personeli var, elemanlar var, teknisyenler var, malzeme tedarikçileri var. Tabi bu sirkülasyonda azalmalar oldu. Zincirde kopmalar olduğu için rutin çalışmalarına biraz ara verenler olduğu gibi hiç ara vermeden çalışmaya devam eden, ağız diş sağlığı hizmeti alamayan hastalara hizmet götürmeye çalışan meslektaşlarımız da oldu.
+Bu dönemde acil diş hekimliği müdahalelerini nasıl yaptınız?
-Bu dönem de en çok acil olarak diş çekimleri, enfeksiyonlar, özellikle apseli dişler, kanal tedavisi ihtiyacı olarak bilinen gece ağrı yapan dişlerle ilgili tedaviler gerekli koruyucu önlemler alınarak yapıldı. Şu an da yapılmaya devam ediliyor zaten. Bir tek elektif işlemler yapılması, hastaların seçilerek müdahale edilmesi gerektiği söylenmişti. Sağlık bakanlığının vermiş olduğu kurallar, ayrıca Türk diş hekimleri odalarının belirlemiş olduğu kurallar doğrultusunda çalışmalar yapıldı. Şu an da yapılmaya devam ediyor diyebilirim. Ama bu söylemiş olduklarım özel sağlık kuruluşlarıyla ilgili. Hali hazırda Sağlık Bakanlığı hastaneleri ve üniversite hastaneleri daha kısıtlı imkanlarla çalıştıkları için eski hasta bakma sayılarına henüz ulaşmaları mümkün değil. Bu sebeple vatandaşlarımızın mağdur olmaması için de özel klinikler devrede diyebilirim.
+Bir parça pandemi sürecinde alınan önlemler ve diş hekimliği hastalarının nasıl yaklaşıldığını konuştuk ama pandemi süreci diş hekimlerine şimdiye dek alışıla gelmedikleri ve farklı bir görevi de üstlerine yükledi. Biraz ondan bahsedelim mi Ayşegül, ne dersin?
-Tabii tabii. Başka bir hikâye başladı onlar için.
+Evet, değil mi? Başka bir hikâye başladı.
-Bir de benim aklıma çok küçük bir şey geldi Selim hocam. Eminim siz de bunu düşünürsünüz. COVID pozitif bir hastaya acil diş hekimliği müdahalesi yapılmalı mı, yapılır mı, nasıl olur? Bu hiç deneyimlenmiş bir durum mu?
+Bilmem hocama soralım bunu. Benim bir bilgim yok bu konuda.
-Şimdi şöyle söyleyeyim; genellikle COVID pozitif vakalara acil müdahaleler yapılmadı ama yapılmak zorunda olunduğunda mutlaka gerekli tedbirler alınarak yapılacaktır diye düşünüyorum. Çünkü ağrıyla beraber zaten vücut direncini de düşüren bir şey biliyorsunuz ağrı. Bu hastaların da ihtiyacı olan en büyük şey dirençlerinin yüksek tutulması. Mümkün olduğunca yapmamaya itina etmekle beraber, acil durumlarda yapılmıştır ki zaten şu an da COVID pozitif o kadar çok hasta var ki etrafta, birçok vatandaşımız pozitif olduğunu bile bilmiyor. Çünkü test sayılarımız bildiğiniz gibi çok fazla değil ve Ankara üzerinde söyleyebilirim; her gün 5 bin hasta pozitif olarak tespit ediliyor. 3 bin ile 5 bin arasında diyebilirim. 3 bin hasta da az değil, 5 bin hasta zaten çok fazla, pozitif olarak tespit ediliyor. Demek ki bizim artık pozitif hastalarla karşılaşma olasılığımız çok yüksek.
+Asemptomatik de çok vardır büyük ihtimalle.
-Büyük ihtimal. Çok haklısınız.
+Onlar da vardır. Belki siz de HES koduyla kabul etmeye başlarsınız özel kliniklerde diye düşündüm.
-Çok haklısınız. Mesela bazı illerde bu zorunlu hale getirildi. Yanlış bilmiyorsam Trabzon’da ağız diş sağlığı veren özel hizmetlerde HES kodu kullanma zorunluluğunu valilik tarafından bildirilmiş. Ankara’da henüz böyle bir şey yok. Biz de bununla ilgili hazırlıklarımızı yapıyoruz. HES kodu nasıl kullanılır diye diş hekimi meslektaşlarımızı bilgilendireceğiz. Ancak dün medyaya da yansıdı, siz de okumuşsunuzdur, HES koduna güvenerek hareket etmeliyiz, evet bu hükümetimiz tarafından, bakanlık tarafından hazırlanmış bir program. Ancak COVID pozitif bir hastanın da HES kodu negatif olarak sisteme düşmüş. Bu da bizi korkutan bir yaklaşım. Bakanlığın sistemine güvenerek negatifmiş algısıyla, pozitif bir hastaya bakmak da bizleri zor durumda bırakabilir.
+Evet. Mesela pozitif olmadan önce HES kodunu 7 günlük 8 günlük aldıysa belki o HES kodu pozitif çıktığında değişmiyor mu bilmiyorum. Muhakkak değişmeli tabi. O da yanıltmak, aslında hiç bilgi olmamasındansa yanıltması daha kötü bence. Çünkü onda bir de güven duygusu olur. Şimdi Selim hocam bir hikâye merak ediyor. Belki sorar onu diye düşünüyorum. Filyasyon hikayesini.
-Evet. Çok ilginç çünkü filyasyon hikayesinde sağlık yetkilileri ülkemizde bir konuda, filyasyon konusunda dünyaya örnek olacak kadar başarılı olduklarını söylüyorlar ama bilebildiğim kadarıyla, biz bir kere geç başladık, 15 Nisan gibi başladık ve birtakım aksaklıklar var çünkü filyasyon grupları yine bilebildiğimiz, basından takip edebildiğimiz kadarıyla sayın bakanla görüştüler ve taleplerini dile getirdiler. Kırsal alanda jandarmanın filyasyon işini üstlendiğini biliyoruz ama biz daha somuta gidelim ve sizle ilgili kısmı. Sonra diş hekimleri görevlendirildi bu filyasyon konusunda. Bu konuyu biraz ayrıntılı konuşmak istiyorum. Neler diyeceksiniz hocam?
+Tabii ki. Hatırlarsanız Umre’den gelen bir grup vatandaşımız vardı. Bunlar Ankara’da Gölbaşı’nda bir yurda yerleştirilmişti. Bizim Ankara Gölbaşı Ağız Diş Sağlığı Merkezi’mizde çalışan meslektaşlarımız onlara belirli talimatlar doğrultusunda, tam bugünkü filyasyon olmasa da, filyasyon görevini üstlenmişlerdi. Sonrasında yapılan filyasyonda diş hekimi meslektaşlarımız, ağız diş sağlığı merkezindeki hizmetler bu çalışma şartlarından dolayı aksadığı için sahada filyasyonda görevlendirildiler. Şu an da sayıları yaklaşık 1000 meslektaşımız aktif olarak çalışıyor. Ankara’yı bölgelere ayırdılar. 10 bölgede çalışılıyor. İlk başladıkları günlerde 2 diş hekimi beraber çalışıyordu ama sayıları arttırmak ve filyasyon ekiplerinin sayısını arttırmak için şimdi yanlarına farklı meslek gruplarından da sağlık bakanlığı personeli veya diğer kamu kuruluşları personelleri destek ekip olarak filyasyon ekibini arttırıyorlar. Diş hekimleri ne yapıyor derseniz; vatandaşlarımıza öncelikle evde kalmaları yönünde talimatlar veriyorlardı. Sadece bununla sınırlıydı. Kapı kapı dolaşarak onların evde kalacağına dair beyanlarını imzalatıyorlardı. Sonra süreçte kronik pozitif sayısı artıp, yoğun bakımlarda ve yataklı servisler yoğun olmaya başlayınca artık birazcık daha evde takip sayıları arttırıldı. Sürüntü almaya başladılar ek bir görev olarak. Yine bir algoritma doğrultusunda şikayetleri olan hastalardan sürüntü aldılar. Daha sonrasında da yine bir algoritma, Sağlık Bakanlığının yayımladığı algoritma doğrultusunda, evde ilaç uygulaması başladı ki biz bunda birtakım sakıncalar olacağını da belirttik. 18-65 yaş arasında olup bir sistemik rahatsızlığı olmadığı beyanıyla kişilere evde ilaç uygulaması başlandı. Bunları da filyasyon ekipleri yürütüyor. Tabii şimdilik Ankara’daki filyasyon ekiplerinin büyük bir çoğunluğu diş hekimlerinden oluşuyor ama medyadan aldığımız haberlere göre farklı meslek gruplarından da filyasyon ekipleri oluşturulmuş ve onlar da sahada görev yapıp, vatandaşı bilgilendirmeye çalışıyorlar. Pandemiden kurtulmamız en önemli kısmı aslında filyasyonun tam yapılması ancak çok çabuk normalleştik biliyorsunuz. Havuzu dolduran bir havuz problemi gibi düşünürsek, havuzu dolduran birçok etken var. AVM’ler açık, açık alanda toplantılar devam ediyor, mitingler devam ediyor. Bizler küçük bir muslukla bunu boşaltmaya çalışıyoruz. Bu gerçekleşmesi mümkün değil. Bu sebeple sahadaki meslektaşlarımız da perişan durumdalar. Bu haftalara kadar hele ki hava sıcaklığı çok yüksekti. Biliyorsunuz o tulumlar, sokakta görmüşsünüzdür büyük ihtimalle, nefes alınmayan plastik tulumların içinde ağızlarında çift kat diye bahsettiğim n95 ve üzerinde cerrahi bir maske, gözlerinde gözlük, yüzlerinde siperlik, eldivenlerle günde 8 saat kapı kapı dolaşıyorlardı. Bu zor şartlarda çalışırken, tabii ki çok çabuk normalleşerek filyasyon ekiplerinin üzerine binen yükü iki kat daha arttırdığımızı söyleyebilirim.
-Bu filyasyon ekiplerine katılacak olan diş hekimleri nasıl seçiliyor? Bunlar nasıl görevlendiriliyor?
+Ağız ve diş sağlığı merkezinde çalışan hekimler görevlendirme yoluyla ilçe sağlık müdürlüklerini geçiyorlar. Herhangi bir teknik nitelik yok.
-Ağız ve diş sağlık merkezindeki görevlerinden ayrılmış oluyorlar, değil mi?
+Doğrudur.
-Orada yaptıkları, sürdürdükleri işler o zaman aksayacak mı? Öteleniyor mu?
+En başında bahsettiğim oydu. Ağız diş sağlığı merkezleri sistemsel olarak hazırlıklarını gerçekleştiremediler. Ağız diş sağlığı merkezleri ve hastanelerindeki meslektaşlarımız sahada filyasyon görevini yürüttüğü için hastanelerde aktif hasta bakma işlemi çok azaldı ve var olan hekimlerin üstüne de daha fazla yük bindi. Çünkü örnek vereyim. Gölbaşı’nda ağız diş sağlığı merkezinde 60 kişilik bir sistem üzerine kurulmuş. Bir anda 8 kişi kaldılar. Ancak Sağlık Bakanlığı sistemi sürdürebilir gösterebilmek için daha doğrusu sistemi kapatmadı, acilleri kapatmadı, gece nöbetleri devam etmeye çalışıyor. Bu 7 8 meslektaşımız bunu zor şartlarda yürütmeye çalışıyor diyebilirim.
- Ayşegül hocamla birlikte her ikinizi de soruyorum. Bir müzik arası verelim. Aradan sonra tekrar sürdürelim konuşmamızı ne dersin?
+Peki hocam.
________________________________MÜZİK ARASI____________________________
-Efendim Açık Radyo’da Önce Sağlık programındayız. Bugünkü konuğumuz Ankara Diş Hekimleri Odası Başkanı Sayın Serhat Özsoy. Evet Ayşegül sözü sana bırakayım yine.
+Bu filyasyon konusunu biraz daha konuşayım diyorum. Dünyada örneği var mı bunun? Filyasonla ilgili çok sorumuz var aslında bizim.
-Dünyada filyasyonu çok iyi yöneten ekipler de var. Bunlardan özellikle Almanya ve Güney Kore’yi söyleyebiliriz. Bunlar moleküler biyoteknolojiyi çok iyi kullandılar. Her buldukları kişiye test yaptılar. Biz test sayılarında Türkiye olarak 4 binlerdeyken, onlar 100 binlere ulaşmıştı. Bugün baktım ülkemiz olarak 6 milyon teste ulaşmışız. Almanya 11 12 milyonlara ulaşmış. Demek ki pandemiyi sona erdirmenin en önemli şartı test yaparak kişilerin pozitif olduğunu veya negatif olduğunu saptamak. Pozitiflerin tespit edip, onların evde kalmasını sağlamak. Trafik ışıklarında bile test yapıyorlar. Dolasıyla bir kültürel ilişkisi de var bununla beraber. Amerika ve İngiltere bunu uygulayamadı çünkü vatandaşlarının evde kalmasını sağlayamadılar ama Almanya’da bu çok güzel bir şekilde sağlandı. Almanya’da sağlık hizmetleri hiç durmadı. Normal güncel hayat da devam etti ama kültürel olarak onlara verilen talimatları düzgün uyguladıkları için pandeminin bu kadar hızlı yayılması gerçekleşmedi. Bir de Çin var. İyi bir örnek karşımızda. Çin’de dijital teknoloji kullandı. Yüz tanıma sistemleri, pozitif olanları evlerinden sokaklara çıkılmayacak şekilde tespit edildi. Biz de ülkemizde bir HES kodu oluşturduk. Ne kadar iyi çalıştığı konusunda benim de hala bir filyasyon yapmaya çalıştık ama bu kadar az sayıda ekiple, az sayıda insan gücüyle bunu gerçekleştirmek çok mümkün gözükmüyor.
+Serhat hocam benim aslında sorum biraz daha değişikti ama uygun soramadım aslında. Bu türlü filyasyon, yani diş hekimlerine bu kadar asli görev vererek filyasyon dünyadaki örnekleri var mı? Yani diş hekimlerine filyasyon yaptırmanın sizin bildiğiniz.
-Benim bildiğim sadece diş hekimlerinden oluşan bir filyasyon ekibi yok. Ancak İspanya’da diş hekimlerinin acil sağlık hizmetlerinde de çalıştırıldığını biliyorum pandeminin ilk günlerinde. Çünkü sağlık sistemi bir anda yüklenme olduğunda çökmek üzereydi. Birçok ülke bütün sağlık çalışanlarını, sadece diş hekimi değil, hepsinden faydalanmak istedi. Sağlık Bakanlığı filyasyon hizmetlerini diş hekimlerinden aldığını söyleyebilirim. Ancak bu filyasyon ve pandemi takibi çok önemli bir konu. Bizim bu konuyla ilgili ne kadar eğitimimiz vardı? Bunu tartışmaya da açmak lazım. Sürüntü alabiliriz, ilacını da verebiliriz ancak pandemi yönetimi tamamen halk sağlığını ilgilendiren bir konu.
+Bir şey sorabilir miyim hocam? Siz bu konuda çünkü bazı filyasyon ekiplerinin, filyasyonun önemli bir şey olduğunu biliyoruz. Bu salgının yayılmasını bir ülkede bir toplumda engellemek, kısıtlamak, üstesinden gelmek için bu sorunun çeşitli yaklaşımlarından önemli bir tanesi de filyasyonun sağlıklı ve düzgün yapılması. Siz bu konuda Sağlık Bakanlığıyla diş hekimleri odası olarak herhangi bir talebiniz olması için bir görüşmeniz, şu değil de böyle değil de böyle yapalım. Şu eksiklerimiz var gibi bir görüşme yaptınız mı? Ya da böyle bir girişiminiz oldu mu?
-Evet. Pandeminin ilk günlerinden itibaren filyasyon ekiplerinin sıkıntılarını ileten görüşmelerimiz oldu. Ancak Ankara’da şu an da il sağlık müdürlüğüyle çok yakın bir temasımız olmadığı için geçen hafta biz filyasyonda çalışan meslektaşlarımızın talebi üzerine onları bakanlık ve ağız diş sağlığı daire başkanlığıyla görüştürdük. Bu görüşme talebi filyasyonda çalışan meslektaşlarımızdan geldi çünkü artık sıkıntıları, dertleri çok arttı ve bunlarla ilgili sahada çalışanların çözüm önerileri vardı. Biz de bütün çözüm önerilerini topladık. Sağ olsun daire başkanımız da yeni atandı, tam da pandeminin ortasında atandı. Daire başkanlığı çok yeni kuruldu. Kendisi de diş hekimi ve sistemin içinden gelen bir kişi olarak nasıl çözebilirim tarzında yaklaşımları var. Sağ olsun o da ilgileniyor, problemleri çözmeye beraberce çalışıyoruz. En büyük problem koordinasyon problemi. Sahada bir koordinasyonsuzluk var. Bu çözülebilse filyasyon çok daha iyi organize edilecek. Ancak bu koordinasyon problemini çözmesi için de kullanılacak programları hazırlayan Sağlık Bakanlığı. Şu an da FİTAS dedikleri bir program kullanıyorlar filyasyon takip sistemi. Bu FİTAS programı çok doğru çalışmadığı için veya zaman zaman aksaklıklar yaşandığı için bazı evlere 3 4 defa gidiliyor, bazı evlere hiç gidilmiyor. Mutlaka gidilecektir ama zaman kaybının da olmaması lazım. Birkaç günlük zaman kaybı hem yayılımı hem de hastalığın bu süreçte belki ağırlaşmasına sebep olabilir, olabiliyor diyebilirim.
+Evet benim de aklıma şey geldi. Bu filyasyondan önce nasıl bir eğitim veriliyor? Çünkü PCR tamamen ideal şartlarda bile yapılsa, Selim hocam bu konunun uzmanı ama, %100 gerçek sonuç veren bir tetkik olmadığını biliyoruz tüm dünyada. Burada teknik yetenek çok önemli. Burun sürüntüsünü nasıl aldığınız çok önemli, burun sürüntüsünü eğer iyi alamıyorsanız bu tekniğin başarısını iyice düşürüyorsunuz demektir. Bu burun sürüntüsü alma eğitimi nasıl veriliyor? Dijital eğitim mi veriliyor?
-Bildiğim kadarıyla sadece göreve başlayan arkadaşlar o anda orada bulunan hekim arkadaşlar tarafından belki 15 dakikalık, belki 20 dakikalık bir göstermeyle sürüntü almaya çalışıyorlar diyebilirim. Zaten Selim hocam daha iyi bilir. Bunun özel yerlerde alınması lazım. Fakat filyasyonda çalışan arkadaşlarımız bunu apartman boşluğunda, işte kapı aralığında veya hastaları aşağı indirerek, kapının önüne bir sandalye koyarak, sandalye üzerinde alıyorlar. Tabii ellerinden gelen bu, sistem bu. Bazı arkadaşlarımız çözüm bulmaya çalışmış. Arabaların camlarına kollarını çıkartabileceği, hastanın ağzına PCR’ı alabilecek çubukları uzatabilecekleri küçük delikler açmışlar. Çünkü bunların aslında özel kabinlerde alınması gerekiyor ama Ankara’da böyle bir kabin yok. Böyle bir imkân da sağlanmadı. Eve gidip testini alın, evde temaslılar varsa onların testini yapın talimatları var. Artık siperlikler ne kadar korursa, onların arkasından testleri almaya çalışıyorlar. Başta da söylediğiniz gibi bu sefer de testlerin güvenirliği konusunda şüpheler oluşmaya başlıyor. Zaten test %100 güvenilir değil. Birde uygun şartlarda alınmayan testler, o zaman da yalancı güven hisleri oluşmaya başlıyor diyebilirim.
+Selim hocam dinledi ve sanıyorum sessiz kaldı.
+Kliniklerde bu örneklerin alınması için insanlar ellerine geçirip bir kabinin arkasında özel ekipmanlar, cihazlar, kabinler kullanarak örnek aldıklarını biliyoruz, görüyoruz. Öyle de olması gerekiyor ama filyasyon ekiplerinin bazen yurtdışında da hem Uzak Doğu da hem Amerika ya da Avrupa ülkelerinde sokakta insanları durdurup, arabaların içine sarkarak, arabayı kullanan kişiden örnek aldıklarını ya da arka koltukta oturan kişiye sarkıp kendilerinin arka camdan örnek aldıklarını biliyoruz. Yani dünyada da bu konuda bir standart filyasyon yok ancak elbette bulaş riskini azaltmak ve dışarıdan kontaminasyonu engellemek için tabi ki özel ortamlarda, özel koşullarda biraz daha titiz, biraz daha özenli bir şekilde örnek almak yararlı. Bu bir sorun tabii. Peki örnek alındıktan sonra tam olarak ne yapılıyor hocam? Bu örnekler hemen anında alınan örnek laboratuvara ulaştırılıyor mu? Yoksa o gün filyasyon süresi tamamlanana kadar, mesaileri bitene kadar yanlarında tutup, daha sonra mı gönderiyorlar? Bu belki testin duyarlılığını etkilemesi açısından önemli olabilir.
-Hocam bölgeler arasında farklılık olmakla beraber, testler belirli bir sayıya ulaşınca toplanıp, ilçe sağlık merkezleri tarafından gerekli laboratuvarlara gönderiliyor ama hemen gönderilen testler vardır, akşam mesai bittikten sonra gönderilen testler de vardır. Sizin söylediğiniz gibi test alınır alınmaz onu gönderme ihtimalleri yok çünkü sahada yeterli sayıda araç yok. Testi siz ilçe sağlık merkezinden çok uzak bölgelerde yapıyorsunuz bir evde. Her seferinde testi alıp, merkeze geri dönme gibi bir imkânı ne yazık ki meslektaşlarımızın olduğunu zannetmiyorum. Sağlık Bakanlığı kendi araçları yetmedi, diğer kurumların araçlarını aldılar. Hatta şimdi Ankara’da birçok bölgede taksicilerden destek alınıyor. Taksiciler filyasyon ekipleriyle beraber kapı kapı adres arıyorlar diyebilirim.
+Onlar tabi taksicilik yapmıyordur diye düşünüyorum günün diğer kısmında.
-Tabii yarı gönüllü sistemi üzerine çalışıyor. Tabii bu arkadaşların ücretlendirilmesi, taksicilerin ücretlendirilmesi çünkü onlar da beden işçisi. Nasıl çalışıyorlar, nasıl ücretlendirme yapılıyor onu bilmiyorum. Bir kısmı bu durumdan çok mutlu değil çünkü aktif hasta bakan 2 kişiyle aynı taksiyi paylaşmak onların da üzerinde büyük bir risk yaratıyordur. Sonra bu taksilerin mutlaka dezenfeksiyonu sağlanması gerekiyor. Bu sağlanıyor mu? Onu da bilmiyorum.
+Çok haklısınız. Yani aslında acil durumlarda olan, olağanüstü durumlarda bu tarz alışa gelmişin dışında yöntemlere başvurulabilir. Bu doğaldır. Belirli açılarda bizdeki insanların yetersizliği söz konusu olduğunda ama tüm bu önlemleri belki birtakım bilim kurulları, meslek örgütleriyle beraber oturup daha barışçıl ve daha sağlıklı bir şekilde tartışıp, bilimin gösterdiği yolda yürümek daha doğru olurdu ama bizim nedense meslek örgütleriyle bitmek tükenmek bilmeyen bir kargaşa olduğu için yetkililerin. Pek öyle olmuyor.
Peki bir müzik arası daha verelim hocam. Sizi de dinlendirmiş oluruz. Bu kez çalacağımız parça bir Mısır asıllı Fransız sanatçıdan gelecek
_________________________MÜZİK ARASI______________________
-Açık Radyo’dayız Önce Sağlık programı devam ediyor. Konuğumuz Ankara Diş Hekimleri Odası Başkanı Sayın Serhat Özsoy. Söz tekrar Ayşegül’de.
+Evet. Biraz da meslek örgütü başkanı şapkasından bahsedelim Serhat Bey’in. Ankara’da sanıyorum meslek örgütlerinin de arasında sıcak ilişkiler var; hekimlerle, diş hekimleriyle, eczacılarla, hemşirelerle, sağlık çalışanlarıyla. Meslek örgütü başkanı olmanın, meslek örgütünde görev yapmanın bu pandemi sürecinde nasıl zorlukları vardı Serhat Bey? Neler sizi zorladı?
-Tabii meslek örgütü çalışanı olduğun zaman sadece meslektaşını değil, halkı da bilgilendirmek bizim en önemli görevlerimizden bir tanesi. Pandeminin ilk gününden itibaren, ilk hastanın çıktığı günden itibaren meslektaşlarımıza öncelikle alınması gereken önlemler veya almış oldukları önlemleri nasıl sıkılaştırması gerektiğine dair bilgilendirmelerle başladık. Tabii bu arada bütün herkes evlerindeyken, biz sahadaydık. Onu da söyleyebilirim. Halkı bilinçlendirebilmek ve bilgilendirebilmek, pandeminin ne demek olduğunu, hastalığın nasıl yayıldığını bilgilendirmek amaçlı birçok çalışmalar yaptık. Ankara’da bir meslek örgütleri platformumuz var; Eczası Odası, Ankara Tabip Odası ve Ankara Veteriner Hekimleri Odası’yla beraber dörtlü bir ekibiz. Bütün açıklamalarımızı mümkün olduğunca beraber yapıyoruz çünkü aynı şartlarda, benzer hizmetler vermeye çalışıyoruz. Tabii çok zordu diyebilirim. Pandeminin ilk günlerinde biliyorsunuz hükümetimiz tarafından maske satışı yasaklanmıştı.
+Evet eczanelerde...
-Ama bakın cerrahi maskeler. Onun dışında özel koruyucu maskeler dediğimiz bu n95, n99 veya diğer ismiyle FFP-2 ve FFP-3 maskeleri sağlık bakanlığı tamamen satışını yasakladı. Kliniklerimizde sağlık hizmetine devam etmemiz de gerekiyor. Özellikle acil hastalarımız için. Bunlara ulaşamadık. Maskeler bir anda 150 liraya kadar çıkmıştı. Bunları temin edebilmek adına Türk Diş Hekimleri Birliği ve Odaları olarak sağlık bakanlığıyla birçok görüşme yaptık. Bu görüşmeler sonucunda, Ankara için söyleyebilirim, her meslektaşımızın adına 10’ar tane maske alabildik. O akut dönemi geçirdiğimizi düşünüyorum o elde etmiş olduğumuz maskelerle ve maske, tulum ve kişisel koruyucu ekipmanlarla. Mümkün olduğunca onlara destek olmaya çalıştık. Özellikle 65 yaş üzeri meslektaşlarımızla ilgili, onların ihtiyaçlarını oda olarak hiç olmazsa karşılamaya çalıştık. Tabİi ki böyle pandemilerde kapalı kaldığımız dönemle ilgili hükümet yardımları, birçok Avrupa ülkesinde hükümet yardımları gerçekleşti. Serbest çalışan kliniklerle ilgili hiç böyle bir yardım olmadığı için kendi imkanlarımızla, bankalarla görüşerek bu dönemi rahat geçirmelerini sağlayacak imkanlar sunmaya çalıştık meslektaşlarımıza.
+Değişik değil mi? Meslek örgütü başkanı için bankayla görüşüp, sanıyorum kredi için görüşmüşsünüzdür diye tahmin ediyorum. Bence Serhat hocam siz bugünleri yazın diye düşünüyorum. İleriye çok ciddi bir sözlü tarih belgesi olur çünkü benzeri pek dünyada da yok bence. Ondan dolayı ileride 100 yıl sonra 200 yıl sonra belki benzer durumlar olursa da çok anlamlı olacağına inanıyorum.
- Şimdi şunu da eklemem lazım. Mesela bitmedi görevimiz. Hocam da iyi bilecektir şu an da ülkemizde ciddi bir eldiven sıkıntısı var. Bunu çözmek için girişimlerde bulunuyoruz. Üretimi olmayan bir ülkede, sağlık sisteminde en önemli kişisel koruyucu ekipmanlarımızdan bir tanesi de eldiven. Kutusunu 10 liraya almış olduğumuz eldivenler bugün 65 70 liraya çıktılar ki bulabilirseniz. Çünkü ana üreticiler Vietnam ve Malezya, bu ülkelerle hükümet bazında görüşmeler yapılması lazım. Bildiğim kadarıyla artık o ülkelerden çıkış fiyatları arttırıldı. 8 ile 10 dolar kutu başına fiyatlar oluştu. Doların da Türk parasının değer kaybetmesi diyelim, doların artışı demeyelim, sonucunda 7.5 ile çarparsanız bir kutu eldiven 50 60 lira artı KDV’yi eklediğiniz zaman 70 liraya gelecek. Bu sürdürülebilir bir durum değil klinikler için. Hem kendimizi korumak için durmadan eldiven değiştiriyoruz ama eldivenin kutusu da 100 liraya yaklaşacak çok yakın zamanda. Hükümetimizin bir an önce hükümetler arası görüşerek bunun çözülmesi lazım. Yoksa biz bireysel olarak, oda olarak buna bir çözüm bulmamız gerçekten çok zor olacak.
-Son bir 7 dakikamız kaldı. Hocamız bize vakit ayırdı, katıldı ama bu önemli konuyu tartışırken zaman da süratle akıp geçti. Son sorularımızı soralım istersen. Önce sana söz vereyim.
+Diş hekimliği eğitimi pandemi sürecinden nasıl etkilendi? Çünkü bu da dijital sürdürülmesi zor bir eğitimden bahsediyoruz.
-Evet. Diş hekimliği eğitimi, tıp eğitimi bunlar yüz yüze yapılması gereken eğitimler. Özellikle pandeminin başladığı mart ayından itibaren biliyorsunuz ki fakülteler de kapatıldı. 5. sınıfı okuyan şu anki meslektaşlarımız son stajlarını gerçekleştiremeden mezun oldular. Aynı işlem tıp fakültesi öğrencilerinde de gerçekleşti. Bunlar mezun oldular ama birtakım önemli stajlarını yapmamış olabilirler. Diğer türlü diş hekimliği tamamen pratik eğitim üzerinde gerçekleşiyor. El göz koordinasyonlarımız, ona göre eğitim alıyoruz. Başımızda mutlaka bir hocamızın olması gerekiyor. Ancak yıllardır söylediğimiz fakültelere kontenjanın üstünde öğrenci göndermeyin sözümüzün ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı. 80 kişilik sınıflara 120 kişi gönderilmişti yıllardır. Hatta bu sene de 7500 yeni diş hekimi fakültesine öğrenci kaydı yapıldı. Bakın neredeyse eylül ayı bitti, fakülteler açılmadı. Hiçbir eğitim olduğunu görmüyoruz. Biz fakülteye girdiğimiz birinci gün, hepiniz çevrenizden bilirsiniz, elimize bir kalıp sabun verip hadi bununla diş yapın diye başlayan pratik eğitim gerçekleşmeden nasıl sürdürülebilecek? Bunu da hep beraber göreceğiz. Eğitimde ciddi bir aksama olacağını ben düşünüyorum.
+Çok haklısınız. Bu saydığınız meslek grupları, bunun dışında kimya olsun, bazı mühendislik dalları olsun; sosyal dallardan farklı olarak uygulama çok önemli olduğu için bu branşlarda bir cerrahi, bir diş hekimliği, bir kanal tedavisi bunları online bir şekilde evlerinde oturarak insanlar nasıl öğrenir? Bunu tahmin bile edemiyorum ben. Düşünemiyorum, anlayamıyorum, kafamda bir türlü çözemiyorum. Yurtdışı ne yapıyor? Onu da bilmiyorum açıkçası ama bu işin pek kolay olmayacağı ve bu dönemdeki öğrencilerin biraz şansız öğrenciler, eğitimleri açısından, olduğunu düşünmekteyim.
Hocam son olarak bu filyasyonun sizin açınızdan, madem meslektaşlarınız çok da fazla bu işin içindeler, taşın altına ellerini koymuş vaziyetteler, yararı ya da eksikliği neler? Genel anlamıyla diş hekimliği bağlamında sormuyorum. Neyi düzeltebiliriz? Ya da ne dört dörtlük çalışıyor bu filyasyonda Türkiye’de? Çünkü hasta takibinde örneğin hasta ile temasta olan kişilerin evlerine gönderilmesi, bu doğru mu? Evlerine göndermeden acaba hastanede ya da belirli sağlık kuruluşlarında yatarak onları takip etmek daha mı kolay olur? Madem bakanlık yetkilileri yatakların ancak %50’si %60’ı dolu, çok boş yatağımız var diyor. O zaman niye evlerine yolluyoruz? Eve yolladığınız kişi evde durması gereken sürede dışarıya çıkıp bu yasağa bu kısıtlamaya uymazsa ne yapılıyor? Biraz daha son dakikalarda bu noktalar hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz lütfen?
-Tabi. Hocam sabahleyin de zaten bir basın açıklamamız vardı. Bugün Dünya Eczacılık Günü dolayısıyla bütün eczacılarımızın da eczacılık gününü kutlayayım başta annem olmak üzere. Orada Ankara Tabip Odası, Eczacılık Odası, biz ve Veterinerler Odası ortak basın açıklamamızda da tam söylemiş olduğunuz konular dile geldi. Şimdi hastalar, hastanede pozitif olduğunu öğreniyorlar, evlerine otobüsle dönüyor. Zaten bulaştıra bulaştıra evlerine gidiyor. Bunun olmaması gerekiyor. Filyasyonu baştan Sağlık Bakanlığı bozmuş oluyor. Evde temaslılar olduğunda meslektaşlarımız eve kadar gidiyorlar. Fakat bunun emniyet tedbirlerin mutlaka alınması lazım. Ankara’da birtakım tedbirler alındığı söylenmesine rağmen ben yeterli bir tedbir alınmadığını düşünüyorum çünkü bunun bir de ekonomik boyutu da var. Bir kişiye evde temaslısın, kalacaksın veya pozitifsin, kalacaksın dediğimiz zaman; bizim buna ekonomik olarak özgürlüğünü, yaşamını idame edebilecek kadar maddi imkanlarını sağlamamız lazım. Bunlar sağlanmadığı takdirde bu kişiler çalışmak zorunda. Bir şekilde kaçarak çalışmaya devam ediyorlar. Yakalandıkları zaman birtakım cezai tedbirleri arttırmışlar. Geçen hafta bunlar açıklandı ama her ne kadar bakanlık yetkilileri hastanelerimizde yer var dese de Ankara’da durum böyle değil. Yer yetmediği için biz başından beri kapatılmaması gereken, bir kültürü olan, siz de bir yılların hocası olarak bakın Numune Hastanesi, Yüksek İktisat Hastanesi bunlar yüksek kültürü olan hastanelerdi. Bir anda kapattılar. Şimdi Numune’nin bir kısmına yeniden pandemi hastanesi olarak açmaya çalışıyorlar. Ankara’da bütün hastaları yatıracak yerler yok. Halbuki bu temaslı hastaları veya pozitif hastaları, durumu iyi olanları biz yurtlara yerleştirebilirdik. Onlara özel bakım merkezleri oluşturabilirdik. Ancak biz evleri özel bakım merkezi olarak, ayrıca filyasyon ekiplerini de bunlara ilaç götüren ekip olarak kullanınca pandeminin yayılması biraz daha hızlandı diye düşünüyorum. Tabii neler yapılması gerekiyor derseniz; kısıtlamaların, sokağa çıkma yasağı şeklinde değil ama gerekiyorsa halk sağlığı uzmanları bunu öneriyorsa ona da ihtiyaç olacaktır. Kültürel olarak her gün vatandaşı doğru bilgilendirmek lazım. Siz Ankara’da günlük vaka sayısı 3, 4 binken Türkiye’de 1500 vaka diye açıklarsanız zaten filyasyon ekiplerinin yapacağı bir şey yok. Bakın Ankara’da dün itibariyle sadece Çankaya’da 450 vaka var, yeni pozitif vaka. Ankara 10 bölge. Çarparsanız 4000 yapıyor. Ben iyi niyetli 3 bin, 4 bin arası diyorum. Bu kadar vaka varken, siz Türkiye’de 1600 vaka açıklarsanız bu yalancı güven hissi oluşturuyor. Biz ne yaparsak yapalım filyasyon ekipleri bir taraftan çalışırken yan mahallede sokak düğünü, sokak nişanı bunlar devam ediyor. Bildiğiniz gibi devlet büyüklerimizin yapmış olduğu mitinglerimizde devam ediyor. O zaman vatandaş da diyor ki “demek ki bu pandemi bana hiç denk gelmeyecek”. Halbuki, bunun şaka olmadığını vatandaşımıza anlatmamız gerekiyor.
-Ve konunun öneminin alınacak bu basit önlemleri; dikkat edilmesi gereken maske kullanımı, el yıkama, fiziksel mesafe gibi konuların önemi çok iyi anlatılmadı diye düşünüyoruz ama sanıyorum sağlık yetkilileri bunun pek hem fikir değiller ki kendilerini bu konuda şöyle yapmayın da böyle yapın dendiği zaman çok sert eleştiriler, neredeyse vatan hainliğine kadar uzanan birtakım eleştirilerin odağı oluyorlar. Aslında inatlaşmayı bırakıp, meslek odalarıyla daha yakın daha güvene dayalı, karşılıklı saygılı bir ilişki herhalde bu süreci çok daha iyi götürmesini gerçekten sağlayacak diye düşünüyorum. Bilmiyorum katılır mısınız siz de. Yani bakanlık ve bilim kurulunun, Türk Tabipleri Birliği olsun, diş hekimleri, eczacılar ve bunların odalarıyla çok daha yakından ilişki kurmaları herhalde süreç için hem bakanlık yetkililerinin hem halkın yararına olurdu diye bitireyim bari son sözleri. Ne dersiniz hocam?
+Hocam biz Ankara’da il pandemi kuruluna bile çağrılmadık. Defalarca yazmamıza rağmen il sağlık müdürlüğü tarafından kurulacak il pandemi kurulu. Bizi çağırmadı gibi Ankara Tabip Odası, Veteriner Hekimler Odası ki veteriner hekimler de biliyorsunuz pandemi kurallarını çok iyi bilirler. Biz eğer düzgün, temiz hayvansal gıdalara ulaşabiliyorsak onların zamanında almış olduğu karantina yöntemleriyle onlar bu korona virüs ailesiyle çok yakından ilgilenen ekipler, onlardan görüş alınması gerekiyordu. Bunların hiçbiri yapılmadı. Dolayısıyla biz başından beri çok iyi niyetli bir şekilde meslek örgütlerinin de bir kültürü vardır. Meslek örgütleri devamlılık gösterir. Kurulları vardır, komisyonları vardır. Mutlaka komisyonlarında bu konuyla ilgili, benzer konularla ilgili çalışmaları, raporları da bulunmaktadır. Ancak Sağlık Bakanlığında çok hızlı bir sirkülasyon var. Gelen ekip durmadan değişiyor. Bu sebeple bir kültürü oluşmuş olan meslek örgütlerinden destek alınsa daha iyi yönetilebilirdi. Biz eleştiriyoruz, eleştirmemizin sebebi şu; halkı doğru bilgilendirmek. Başka bir amacımız yok. Yoksa sağlık bakanlığı ilk günlerinde güzel işler de yaptı, pandemiyi gerçekten sınırlandırabildi ama hızla açılmayla beraber yapacak hiçbir şey kalmadığını söyleyebilirim.
-Çok haklısınız. Çok da güzel özetlediniz. Herhalde sağlık yetkilileri; örneğin il pandemi kurulunda böyle bir sağlık konusu konuşurken tıp doktorunun, diş hekiminin, eczacının, veterinerin ne işi var diye düşünüyor. Bunların yaklaşımı da böyle oluyor herhalde. Biraz çelişkili gibi görünen bir yaklaşım. Peki hocam bize vakit ayırdınız bu sıkışık günlerde. Çok teşekkürler. Programımıza katıldınız ve çok doğru, çok önemli bilgileri aktardınız dinleyicilerimize. Tekrar tekrar teşekkürler efendim. Ayşegül.
+Son olarak biz hep programımızı kaybettiğimiz sağlık çalışanlarına adıyoruz. Bugün de kaybettiğimiz diş hekimlerine adayalım. Hemen isimlerini söyleyelim. Türk Diş Hekimleri Birliği Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Mustafa Aral, Ankara’daki diş hekimi Seyfi Gür, diş teknisyeni İstanbul’dan Halil Sarıkaya, diş hekimi Kayseri’den Ahmet Sırsaklar, diş hekimi Türk Hava Kurumu Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Ahmet Erman Akbulut ve Edirne’den emekli bir diş hekimi İrfan Yaylalı. Biz bu değerli kişilere adıyoruz.
-Teşekkür ederiz bizi davet ettiğiniz için.
+Evet bu kişileri de andıktan ve onlara da buradan selam gönderdikten sonra diyelim sizleri son parçayla baş başa bırakmak istiyorum. Dinleyeceğimiz son parça, özel bir parça Dr. Onur Özüdoğru’nun bestesi ve kendi stüdyosunda oluşturduğu bir parça. Dr. Onur benim çalışma arkadaşım. Kendisi Birleşik Arap Emirliği’nde görev yapıyor ve aşılarla çalışan bir kişi. Evet Dr. Onur Özüdoğru’nun Güneşe Yolculuk isimli parçasıyla sizleri baş başa bırakalım. Umarım beğenirsiniz. Hocam size tekrar teşekkürler. Dinleyicilerimizi de iyi hafta sonları! Önümüzdeki hafta görüşmek üzere, hoş çakalın efendim.
-Çok teşekkür ederiz. İyi hafta sonları!
+Çok teşekkür ediyoruz davetiniz için.
-Sağlıcakla kalın!