Ekonomi Politik’te Ali Bilge, yılın son programında meçhul İHA ihlallerinden hibrit savaşlara, artan küresel silahlanmadan Türkiye’nin savunma zafiyetlerine, enerji–savaş ilişkilerinden 17–25 Aralık yolsuzluk sürecinin 'kalıcı' etkilerine uzanan geniş bir çerçevede, savaşsız ama barışsız bir dönemin fotoğrafını çekiyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.B.: İyi haftalar! Yılın son haftasına girdik.
Ö.M.: Evet, bir sonraki hafta da Açık Gazete olmayacak, yılın genel değerlendirmesini ‘Bir yılın ardından’ programı yapacağız.
A.B.: Envanter yapacaksınız.
Ö.M.: Evet.
A.B.: Stok sayımı!
Ö.M.: Akıl alır gibi değil aslında. Onun için de bu hafta bu yılın.son programı.
A.B.: Evet, o kadar çok konu var ki.
Ö.M.: Hangisiyle başlayalım?

A.B.: Türkiye sınırlarında üç tane İHA düşürüldü, bulundu. Bu konuda biraz konuşalım isterseniz.
Ö.M.: Bu konuda biraz önce birer satır değinmeye çalışıyorduk ki siz zaten geçen hafta da savunma meseleleri üzerine ağırlık vermiştiniz ve bu da onun devamı. Kimlere ait o bile belli değil. meçhul İHA’lar!
A.B.: Türkiye, İHA’ları ile övünen bir ülke, meçhul İHA’lar sınırları geçiyor, Ankara yakınlarına geliyor, tespit edilemiyor. Zafiyet açıkça görülüyor. İHA’larıyla övünen ülke, İHA tespitini yapamıyor, üstelik bunların mahrecini de bulamıyor! Evvelki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Savunma ihracatında dünyanın en büyük 11 ülkesi arasındayız” dedi ve savunma ihracatımızın 7 bin 445 milyon dolara ulaştığını belirtti.
Ayrıca Gürcistan’da düşen askeri uçağın raporunu da henüz görmedik, iki aya yaklaşıyor, kaza kırım raporu ve tespitler yok. 1964’ten beri envanterde bulunan bu nesil uçakların kullanıldığı belirtilmesine karşın, uçağın neden düştüğüne ilişkin şeffaf bir raporu henüz görmedik.
2026 yılında NATO zirvesinin Türkiye’de yapılacağı notunu düşelim. Türkiye ve dünyada silahlanma yarışı devam ediyor. 2025 içinde Avrupa’da da İHA ihlalleri yaşandı. Polonya, Romanya, Estonya, Danimarka ve Almanya bu meçhul İHA ihlallerini yaşandı, bu nedenle havalimanları kapatıldı. NATO’nun 4. maddesi tarihinde yedi kez işletilmiş, son iki tanesi bu olaylar üzerine gerçekleşti. NATO’nun 4. maddesi acil istişare isteği, üye ülkeler önlem almak üzere hemen toplanıyorlar.
İHA’lara ilişkin Avrupa’da savunma sistemi kurulması tartışması var. Savunmaya ve savaşa büyük kaynaklar ayrılıyor, 150 milyar euro civarında Avrupa savunma ek bütçesi oluşturuldu. Ülkeler bundan yararlanmak için sıraya girmiş durumdalar. İHA’ları düşürmek de çok pahalı bir işlem, geçen hafta Türkiye bir İHA’yı düşürdü, mahrecini tespit edemediğimiz İHA paramparça oldu ancak çok pahalıya patladı bu işlem. Bir İHA’nın maliyeti 20 bin dolar ama bunu düşüren füze 1 milyon dolar yani Türkiye bu İHA’yı düşürürken 1 milyon doları harcadı.
Bu savaşlara hibrit savaşları deniyor, bu savaşlar böyle tanımlanıyor yani‘savaş da yok, barış da yok’.

Ö.M.: Pardon Ali Bey, ben de şunu ilave edeyim; Gürcistan’da düşen C130 tipi bu kargo uçağından bahsetmiştik, 11 Kasım’da olmuştu ve uçağın geçmişi hakkında neden düşmüş olabileceği spekülasyonları vs. gibi ciddi tartışma konuları olmuştu ama hâlâ sizin de dediğiniz gibi, bir ayı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hatta bir buçuk aya yakın bir zaman hiçbir zaman net bir açıklama yapılmadı. Neden Gürcistan’da Türk askeri kargo uçağı düştü? Bu anlaşılamadı değil mi?
A.B.: Tarihimizde de bu tür kazalara ilişkin aydınlanmış açıklamalara pek rastlamayız. Hatırlayın, Suriye’de Rusya ile karşılıklı düşürülen uçak meselelerini, 33 erin şehit olması gibi konuları tarihin bulanık sularına bırakıldı.
Hibrit savaşlara ilişkin bir rakam vereyim izninizle; BBC’den aktarıyorum: 2023-24 yılında su altı İHA’sı denilen deniz bebekleri yapılan saldırılar dahil doğrulanmış sabotajlar %246 artmış. Evet, doğrudan bir savaş ilanı yok ama barış da yok, sürekli gerilim yaratan hadiseler yaşıyoruz.
NATO Genel Sekreteri önümüzdeki üç-dört yıl içinde Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağını ifade etti. Bu tür açıklamalar hep yapılıyor. Hibrit savaşlar; altyapıya, gemilere ve tesislere saldırılar, dronlarla sınırları geçme ihlalleriyle, testlerle yaşanıyor. Rusya, 2025 ve öncesinde dronlarla pek çok kez sınırları ihlal etti ve bu şekilde Avrupa’nın savunma gücünü test etti.
Bana göre Rusya’yı da, Türkiye’yi de test ediyor. Bir hafta içinde üç İHA sınırlardan geçiyor ise bunun nedenini dış politika dengesi ve bölgesel gelişmeler üzerinden aramak lazım, Rusya ile ilişkiler içinde bakmak lazım, Türkiye’nin aldığı yeni pozisyonlar üzerinden bakmak lazım. İHA gelişmeleri yıllar önce TSK envanterine giren S-400’ün iade edilmesi meselesinin tam sonrasına denk geldi. S400’ün iade edilmesinin Özbekistan’daki zirvede – ülkeyi karıştırıyor olabilirim -- Putin görüşmesinde Türkiye tarafından gündeme getirildiği ifade edildi.
Ö.Ö.: Türkmenistan’da
A.B.: Hatırladığım kadarıyla Reuters ya da Bloomberg tarafından yazıldı. Konuyu sadece Rus sözcü Dmitri Peskov yalanlandı ama Türkiye tarafı bunu yalanlamadı. İHA’larıyla övünen bir ülkeye yapılan hibrit yoklamaları, sınır saldırıları ve testleri ülkenin bu konuda zayıflığını ortaya koydu.

2018-25 döneminde muazzam hibrit - alt yapı saldırıları söz konusu oldu. Güven duygusunu azaltan ve korkuyu arttıran bir durum var. Rusya sınırda askeri tatbikatlar yapıyor, Ekim ayında yapılan tatbikatın adı ‘zabat’ yani Rusça’da ‘Batı’ anlamına geliyor. Dünyada ve Avrupa’da askeri, savunma ve saldırı harcamaları muazzam ölçülere ulaştı. Kiel Dünya Ekonomi Enstitüsü’nün son raporuna göre – çarpıcı bir rakam - Rusya her ay yaklaşık 150 tank, 550 piyade savaş aracı, 120 lanset İHA ve 50’den fazla top üretiyormuş!
Ö.M.: Evet, müthiş bir rakam!
A.B.: Müthiş! Biraz da ABD ve Batı tarafına bakalım: Locheed Martin şirketi F35 üretiyor, bugüne kadar teslim ettikleri F35 uçak miktarı bin 270’den fazlaymış. Locheed Martin’in en son nesil kabul edilen savaş uçağının üretimi bu kadarmış! Küçücük İsviçre 36 adet F35 savaş uçağı alıyor, Finlandiya’ya teslimler başladı. ABD kendisi için Locheed Martin’e 198 adet F35 ısmarladı. Amerika Savaş Bakanlığı, şirket ile ek protokol yaptı. Almanya, İsrail’den aldığı Arow savunma sistemini devreye soktu. Karadeniz’de gemi saldırıları da başladı ki Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi dediğimiz karasularında da gemilere saldırılar oldu. İnsansız su altılarıyla yani ‘deniz bebeği’ denilen SİHA’larla da gemilere saldırılar yapılıyor. Rusya’nın muazzam bir korsan petrol tanker filosu bulunuyor, korsan gemilerle yaptığı petrol ticareti dünyanın her tarafına yapılıyor. Korsan gemiler başka bayraklar, bandıralar taşıyor.
Ö.Ö.: Gölge filo deniyor buna.
A.B.: Evet.
Ö.M.: Evet, gölge filo üzerinde biraz durmuştuk.
A.B.: Gölge filolara yapılan saldırılar ve karşı saldırılarla yaşıyoruz. Barış da yok, savaş da yok, ilan edilmemiş savaşlar devam ediyor ve 2026 yılında da devam edeceği anlaşılıyor. Diğer yandan Rusya -Ukrayna barış görüşmeleri Miami’de devam ediyor. Hibrit savaşlarla birlikte enerji savaşları da sürüyor. Rusya’dan petrol alımını kesen Avrupa’ya yeni satıcı ABD, Türkiye de ABD’den maliyetini bilmediğimiz sıvılaştırılmış doğalgaz alıyor. Tüm dünyanın enerji ve savaş sanayi deseninde çok ciddi gelişmeler yaşanıyor.
Dinleyicilerimize Ekonomi Politik’te tamamlayıcı tarihsel hatırlatmalar yapmaya çalışıyoruz, “Avrupa ile Rusya en son ne zaman savaştı?” diye bakmaya çalıştım. II. Dünya Savaşı’nı saymıyoruz çünkü Batı ve Doğu birlikte Almanya’ya karşı savaştı. Fransa ve İngiltere üzerinden, bir de Polonya üzerinden baktım. En son savaş, 1853-1856’daki savaş. Avrupa’nın, İngiltere ve Fransa’nın birlikte Rusya’ya savaşı ki Osmanlı İmparatorluğu da Rusya’ya karşı bu savaşa dahil olmuştu. Polonya’nın daha yöresel savaşları var elbette ama en son savaş 1856’da, taraflar bu tarihten itibaren savaşmamışlar.
‘Türkiye’nin silahlanma yarışında durumu nedir?’ sorusuna yanıt bulmaya bakalım. Evet, Cumhurbaşkanının damadının şirketi İHA’lar üretiyor ama bu durum İHA’lara karşı savunma sistemindeki zafiyeti ortadan kaldırmıyor. Türkiye, S-400 yaptırımları nedeniyle bölgedeki pek çok ülkenin gerisine düşmüş durumda, özellikle de F35’te. Onların yerine ikame etmesi için F16 modernizasyonları, tamiratlar yapmaya çalışıyor. Katar’dan ikinci el savaş uçağı alıyor Türkiye, F16 yenilemesi de ABD yaptırmaları arasındaydı, Trump sonrasında yaptırım kapsamından çıkmasının sağlandığı ifade edildi.
Cumhurbaşkanının belirttiği gibi, Türkiye savunma sanayiinde öne çıkan bir ülke konumunda çünkü özel sektöre ciddi devlet destekleri veriliyor, devletin savunma şirketleri de özel sektörü destekliyorlar, sübvanse ediyorlar bir anlamda, kendi ellerindekileri onlarla paylaşıyorlar. Savunma sanayi ihracatında da artışlar oluyor. 2025 yılını geride bırakıyoruz ama pek de hayırlara vesile olacak gibi gözükmeyen bir yıla giriyoruz.

Geçen hafta savunma bütçesini konu ettiğimiz programda ikinci sorumu haftaya saklayacağımı söylemiştim ama buna da ayrıntılı girmemiz mümkün değil zaman nedeniyle. İkinci sorum; 15 Temmuz sonrasında TSK’da yaşanan gelişmelerdi. Pek çok uzman ve araştırmacı, çeşitli tarihlerde TSK’da yapılan tenkisatları gündeme getirir, dikkat çeker. İlk olarak Balkan harbi sonrasında yapılan tenkisat vardır. Türk ordusunda o dönemde yapılan operasyonun zafiyetlerinin I. Dünya Savaşı’nda yaşandığı iddia edilir. İkinci olarak, 1960 askeri darbesi sonrasında yapılan EMİNSU operasyonu vardır ki bu operasyon için tenkisata uğrayanların emekliye sevk edilmesi için ABD Uluslararası Yardım Teşkilatı’ndan (USAID) parasal destek sağlanır. TSK’da üçüncü büyük tenkisat, azaltım, değişim ise 15 Temmuz sonrasında oldu; bu operasyon sonucunda da TSK’nın uğradığı zafiyetler tartışılıyor. Umarım sonraki programlarımızda daha ayrıntılı değerlendirme fırsatı buluruz.
TSK’nın Somali ve Katar başta olmak üzere bildiğim kadarıyla 12 ülkede üssü var ve buralara da Türkiye bütçesinden kaynaklar harcanıyor. Somali karasularını Türk deniz kuvvetleri koruyor. İktidar yanlısı medyada yansıdığına göre, Somali topraklarında petrol kaynaklarına Türkiye ulaşıyormuş, Türkiye’nin 80 yıllık tüketimini karşılayacak petrolün bulunduğu ve bu petrolün sondajlarına 2026’da başlanacağına dair yine ümitkâr manşetler görmeye başladık. Haklı olarak “Somali nire?” diyebilirsiniz. Türkiye içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen, hem savaş sanayiine, hem de dış ülkelerde pozisyonunu geliştirmeye dönük bu tür harcamaları yapmaya devam ediyor. Enerji yarışı/savaşı ile silah-savunma sanayiinde yarış/savaş iç içe geçmiş durumda.
Ö.M.: Yani fosil yakıtları işletmeye, çıkarılmaya...
A.B.: Hibrit savaşları içindeyiz ki bazı Avrupa ülkeleri yeniden zorunlu askerlik meselesini ve kadınların askere alınması mevzusunu yeniden gündeme getiriyorlar. Yunanistan da İsrail’den yeni roket atar satın almış. İhmal edilmemesi gereken önemli bir konu da Çin’in silahlanması; Çin yeni bir uçak gemisi indirdi, üçüncü uçak gemisi oldu, ileri teknoloji ile muazzam donatılmış bir gemi.
Tün bu manzaraya baktığımızda geçen yüzyılın 1920’leri 30’ları gibi benzer bir hareketliliğe tanık oluyoruz. Elbette gezegendeki tüm silahlanma tüm halkların refahından alınarak yapılıyor. Bu durum Türkiye için de geçerli. Türkiye halkının içinde bulunduğu yoksulluk had safhada ama buna rağmen savaş sanayiiyle övünebilmek ayrı bir değerlendirme konusu olsa gerek.
Ayrıca ülke içinde yıllardır devam eden savaşı bitirmek üzere bir barış süreci yaşıyoruz ve komisyon raporları uçuşuyor. Bu konuya ilişkin sadece şuna değineceğim; Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı Mehmet Uçum’un dünkü yazısı Cumhurbaşkanlığının konuya bakışını yansıtıyor. Uçum, “Demokrasinin genişlemesini beklemeyin,” diyor, ‘silahların bırakılmasıyla sınırlı kalacak bir süreçten’ söz ediyor.
Ö.M.: Mehmet Uçum, “Demokrasinin genişlemesini beklemeyin” derken neyi kastediyor?
A.B.: Sadece silahların susması ile yetiniyor, “Demokratik hak ve özgürlüklerin genişlemesiyle, sürecin içeriği değildir” diyor özetle.
Ö.M.: Evet.

A.B.: Son olarak şuna değinmeden geçmeyelim; 17-25 Aralık olayları olarak tarihimize geçen yolsuzluk süreci var. Bu operasyonların da yıl dönümündeyiz.
Ö.M.: 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları.
A.B.: 2013 yılında hükümet üyesi bakanların, bürokratların, kamu bankalarının, İranlı genç bir iş adamının moderatörlüğünde ABD’nin İran yaptırımlarını delmek üzere bir model kurulduğu ortaya çıktı. Bir ödeme modeli içinde milyarlarca euroluk operasyonlar ve ona bağlı yolsuzluklar zinciri ifşa edildi. Bu operasyonlar sonucunda dört bakan, bir milletvekili istifa etmişti. Dönemin İçişleri Bakanı, Ekonomi Bakanı, Avrupa Birliği Bakanı gibi bakanlar vardı bu işin içinde. Hatta eski Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, kendisine yönetilen suçlamaları “Tek başıma mı yaptım?” diyerek yukarıyı adres göstermişti.
Bu bakanların Yüce Divan’a sevki meselesi gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan o zaman başbakandı, “Partide yönetici bulamayız, ilçe başkanı bile bulamayız bunları sevk edersek,” demişti. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu çaresiz kaldığını, bakanların Yüce Divan’a sevkini istediğini ama engellendiğini söylemişti. Davutoğlu, daha sonra da AKP genel başkanlığından ve başbakanlıktan uzaklaştırıldı.
Dünya yolsuzluk tarihine geçen bir operasyondu. Ortaya konmuş çok şey olmasına karşın, yargı önünde gerçekten ve şeffaf bir şekilde aydınlatılmış değil, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın oğlunun gözaltına alınması da emniyet ve yargıda görevden almalar nedeniyle engellenmişti.
Bu sene programlarda ‘kalıcı serisi’ yapmaya çalıştım; kalıcı yoksulluk, kalıcı kuraklık, kalıcı hürriyetsizlik, kalıcı hukuksuzluk... 17-25 Aralık 2013 tarihlerini de Türkiye’de kalıcı yolsuzluğun miladı olarak saymak mümkündür. Son olarak bir hatırlatma yapayım ve dikkat çekeyim; 17-25 yolsuzluk operasyonlarına bugün iktidarın ortağı ve en büyük destekçisi MHP, soruşturmaların önünün kesilmesi sonrasında 17-25 tarihlerini ‘rüşvet ve yolsuzlukla mücadele haftası’ olarak kutlayacaklarını açıklamıştı. Devlet Bahçeli’nin makam odasındaki masa saati 17:25’te durdurulmuş vaziyetteydi. Can Dündar’ın Bahçeli ile yaptığı röportaj da yayınlanan fotoğrafta masa saati yer alıyordu, 17-25 bu derecede kazınmıştı zihinlere. MHP, 17-25 üzerine üç cilt de kitap yayınlamıştı, o kitaplar tabii şu anda sitelerinde durmuyor. İbretlik tarihimizde ‘17-25 yolsuzluk operasyonları ibretlik gelişmelerden biridir’diyeyim ve yılın son programını tamamlayayım.
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz, bunları konuşmaya elbette devam edeceğiz.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.
Ö.M.: Görüşmek üzere.
A.B.: Sizlerin, Açık Radyo’nun yeni yılını da bütün bu olumsuz konuşmaya karşın kutlamış olayım. İyi yayınlar dilerim, hoşçakalın.
Ö.M.: Teşekkür ederiz.
Ö.Ö.: Teşekkür ederiz.


