Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Nepal'de yaşanan Z Kuşağı protestolarına, İngiltere'de göçmenlere karşı düzenlenen sağcı protestolara, Fransa'da devam eden yeni hükümet kurma çabalarına ve Avrupa ile ABD'de sağ hareketin devam eden yükselişine değiniyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.İ.: Günaydın!
Ö.M.:Ufuk Turu’nu bugün nasıl başlatıyoruz?
A.İ.: Nepal’den başlatalım isterseniz. Nepal’le ilgili geçen hafta program yapamadık, bayağı önemli gelişmeler oldu biliyorsunuz. 8-9 Eylül’de Katmandu’da esas olarak öğrencilerin başlattığı ki sadece öğrenciler değil yani Z kuşağı biraz indirgemeci olur. İki nedenden dolayı protesto gösterileri başlatmışlardı; birincisi, hükümetin sosyal medya sağlayıcılarına yönelik kısıtlayıcı tedbirler almasına karşı bazı ağır kayıt sistemlerinin getirilmesi. Buna karşı başlayan gösteriler, aynı zamanda Nepal’de çok ciddi bir memnuniyetsizlik meselesi olan iktidardaki güçlerin, parlamentodaki milletvekillerinin aşırı miktarda yolsuzluğa bulaşmış olmaları veya halkın böyle bir kanaatte olmasının yarattığı tepki. Yolsuzluklarla mücadele ve bu sosyal medya kısıtlamalarına karşı başlayan gösteri, barışçıl bir protesto gösterisi olarak başlamıştı fakat güvenlik güçleri beklenmedik biçimde şiddet kullanıp ilk başta 15-20 göstericinin ölümüne neden olduğu haberi gelince göstericiler güvenlik güçlerinin aldığı önlemleri aşıp parlamento binasını, hükümet binasını, adalet sarayını tarumar ettiler, yaktılar.
Ö.Ö.: Başkanlık sarayını da sanırım.
A.İ.: Ardından başkanlık sarayı da tabii ve bazı milletvekillerinin evlerini, hükümet üyelerinin evlerini bastılar. Çok ciddi bir yıkım oldu. Adalet sarayındaki avukatların söylediklerine göre, yüzlerce dava dosyası yanmış durumda ve bu dava dosyalarının bilgisayar kayıtları tutulmuyormuş Nepal’de yani dolayısıyla nasıl gelişmeler olacağını bilmiyoruz. Parlamentonun da aynı zamanda büyük arşivleri yanmış söylendiğine göre.
Ö.M.: Pardon bir şey sormak istiyorum; bilgisayar kayıtlarının olmaması nasıl bir şey? Çok sık duyduğumuz bir olay değil, istisnai bir durum. Her şeyin bilgisayar dünyası içinde cereyan ettiği bir durumda bütün bu dava kayıtları yok muymuş?
A.İ.: Dinlediğim avukat Nepal’de elektronik ortama henüz geçilmediği için bu dava dosyalarının, belki başka yerde kopyaları vardır onu bilmiyorum ama avukatın orada söylediği “Bu dava dosyaları yandı ve şimdi ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyordu izlediğim röportajda. Belki ikinci kopyaları vardır başka yerde, ondan emin değilim. İktidarda birleşik Marksist Leninist Nepal komünist partisi ve merkez parti ile koalisyon içinde, başbakan Nepal komünist partisi başkanı KP Sharma Oli 9’unda istifa etti. Ardından ölü sayısının 72’ye çıktığı ortaya çıktı yani 72 kişi ölmüş. Beklenmedik bir gelişme de oldu; cumhurbaşkanı hem göstericilerin şiddet eylemlerine dönüşmesini kınarken, hem de göstericilere cevaz veren bir girişimle discord üzerinden açıklama yaptı.
Ö.Ö.: Bir ara çok kullanıyorduk, bilgisayar oyuncuları çok kullanır.
A.İ.: Nepal’de de demek ki gençler arasında çok kullanılıyor olması lazım ki discord üzerinden gençlere bir oylama yapıldı ve o oylamadan çıkan aday Amerikan yüksek mahkemesi gibi Yargıtay fonksiyonu gören yüksek mahkemenin eski başkanı 73 yaşındaki kadın Sushila Karki Cuma günü başbakan olarak atandı, o da hükümet kuracak şimdi. Altı ay sonra erken seçimler yapılacak ama göstericilerin altı ay sonra değil hemen erken seçim yapılması talebi var yani böyle bir erken seçim gözüküyor Nepal’de. Başbakan Sushila Karki, bu Z kuşağının haklı taleplerine duyarlı olacaklarını, özellikle yolsuzlukla mücadele edeceklerini söyledi.
Nepal ilginç bir ülke çünkü Nepal’de bildiğiniz gibi bir tane değil, birkaç tane Marsist Leninist veya komünist parti var ve bunların içinde en büyüğü, birleşik olanı şu anda başbakanı istifa eden ve geçmişte de başbakanlık yapmış olan kısa adıyla KP OIi diye tanınan Sharma Oli. Nepal komünist partisi, birleşik Marksist Leninist olarak tanınıyor çünkü iki partinin birleşiminden oluşmuş bir parti.
Ö.M.: Bir de Sushila Karki, Nepal’in ilk kadın başbakanı olmuş, Democracy Now!’da vardı. Açıklamasında da, “Burada ülkeye hizmet etmek için bulunuyoruz ve sadece altı ay kalacağız daha fazla kalmayacağız. Bütün görev ve sorumlulukları tamamladıktan sonra özgür olacağız, yeni bakanlara ve parlamentoya teslim edeceğiz. Bu vaadi veriyoruz,” demiş.
A.İ.: Seçim tarihi de belli; Mart ayında yani altı ay sonra, Mart ayında yapacaklarını şimdiden ilan etmiş durumdalar. Tepki olarak polis şiddetine karşı Nepal’deki bu şiddet patlaması çok beklenmedik bir şey ve bunun kimin tarafından organize edildiği, burada yabancı ellerinin olduğu falan gibi sözler ediliyor ama galiba burada tamamen kontrolün denetimin dışına çıkması ve o Z kuşağının protestoları örgüt protestosu değil sonuçta yani bir örgütün denetlemesi, kanalize etmesi ve bazı şiddet eylemlerini bastırması söz konusu değil. Dolayısıyla bunun nasıl bir yıkıma dönebileceğinin de göstergesi.
Z kuşağının temsilcisi olduklarını ilan eden bazı kişiler, bu öfke patlamasının inanılmaz bir yıkıma dönebilmiş olmasına karşı şaşkınlıklarını dile getirmekten geri kalmıyorlar. Bunun sorumluları hakkında soruşturma açıldı mı? O konuda da bilgi almaya çalıştım ama bulamadım, önümüzdeki günlerde herhalde hükümet kurulunca bunlarla ilgili nasıl bir gelişme olacağını da göreceğiz. Bu şiddetin, denetimsiz yıkıcı eylemin, polisin şiddetine karşı uygulanan o şiddetin nasıl bir örgütlenmeyle gerçekleştiği, kimlerin ön planda olduğu konusunda tahkikatlar var, rivayet muhtelif.
Biliyorsunuz; Nepal, Hindistan’a çok yakın bir ülkeydi fakat Çin’in giderek daha fazla müdahale ettiği söyleniyor ama Çin bu tür durumlarda ortalığı bu tür büyük karışıklıklara neden olan iktidar değiştirme projelerine pek yatkın bir ülke değil. Dolayısıyla gerçekten şu anda herkes bu nasıl oldu böyle bir öfke patlamasına dönüştüğü sorusunu soruyor.
Ö.M.: Evet, büyük yolsuzluklardan bahsediliyor.
A.İ.: Başbakan başta olmak üzere çok büyük yolsuzluklar var. Zaten başbakan komünist parti lideri olmakla beraber ‘ahbap çavuş’ kapitalizmi ve yolsuzlukların başbakanı olarak da tanınıyor aynı zamanda.
Ö.Ö.: Bir de ilginç bir bilgi Gazete Oksijen’de vardı; bu gençlik hareketini tetikleyen isimlerden biri eski bir DJ Sudan Gurung ve onun az önce sizin de bahsettiğiniz gibi discord ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarından oluşturduğu ‘Biz Nepaliz’ hareketi var. ‘Onun özellikle gençlerin 20 yaş ve altı grubunda önemli bir rolü oldu,’ deniyor.
A.İ.: Evet, harekete geçirmek için. İsterseniz buradan başka bir benzer öfke patlamasına ama bu sefer aşırı sağdan gelen bir öfke patlamasının yaşandığı İngiltere’ye geçelim.
Ö.M.: Evet özellikle Londra’da değil mi?
A.İ.: Evet. Birkaç gün önce Londra’da geçtiğimiz dönemde aşırı sağ eylemler çerçevesinde şiddet ve halkı kine teşvik etmekten dolayı hapis cezası da almış olan bir kişinin çağrısıyla Londra’da göçmen politikasına karşı, göçmenlere yönelik politikanın çok fazla müsamahakar olduğuna dair bir çağrıyla göçmenlere karşı bir harekete 100 binden fazla kişi katıldı.
Ö.M.: Evet, son derece kaygı verici bir durum.
A.İ.: Polise karşı çok ağır ve çok yoğun bir şiddet gösterisi oldu yani polislerden epey kişi ağır yaralanmış.
Ö.M.: Sayı olarak en az 26 deniyor.
A.İ.: En az 26 ağır yaralı ve bir de hafif yaralananlar var. Çok fazla olmasa da gözaltına alınanlar var. Şimdi o göstericilerin kayıtları üzerinden şiddet kullanan göstericilerin soruşturulması ve aranmasına başlanmış. Bu tabii muhafazakâr çevrede özellikle bir haksızlığa neden oldu çünkü çok hızla oyları büyüyen bir parti biliyorsunuz Nigel Farage’ın aşırı sağ partisi; 32% civarında oy alması bekleniyor seçimlerde.
Ö.Ö.: Reform partisi.
A.İ.: Reform partisi neredeyse birinci parti olma yolunda. Tabii böyle bir şiddet gösterisi, beklenmedik bir şiddet gösterisi oldu. Alkolün de etkisi olduğu söyleniyor önemli miktarda ve bu, muhafazakârlardan Reform partisine yüzünü dönmeye çalışan veya dönmeye başlayan çevrelerde bir ürküntü yaratmış anlaşılan. Dolayısıyla Nigel Farage şimdilik burada bu eylemleri desteklediğini belirten konuşmalar yapmaktan kaçındı.
Ö.M.: Burada Tommy Robinson’ın adı çok geçiyor değil mi?
A.İ.: Evet.
Ö.M.: İngiliz Nazisi deniyor kendisine, faşist.
Ö.Ö.: English Defence League’ın kurucusuydu yani paramiliter bir oluşumun.
A.İ.: Tabii. Şimdi tam hatırlamıyorum ama o geçmişteki benzer eylemlerinden biri nedeniyle hapis cezası almıştı.
Ö.M.: Çıkar çıkmaz da ‘göçmenlere ölüm, defolsunlar!’ filan diye gidiyor.
A.İ.: Aynen öyle.
Ö.Ö.: Bir de Elon Musk konuşmuş bu miting sırasında.
A.İ.: Şimdi onu söyleyeceğim; orada video kaydı üzerinden Elon Musk’ın dedikleri inanılmaz yani “Yıkın ortalığı!” diyor, çağrı yapıyor. Resmen “Öfkeniz haklıdır, yıkın ortalığı!” diyor.
Ö.M.: “Devrimci bir hükümet değişikliğine ihtiyacımız var, şart bu!” demiş. İngiltere’den bahsediyor, İngiliz demokrasisinden.
A.İ.: Bunu Elon Musk söylüyor ve kendisi İngiliz değil! Yani son derece vahim aslında. Elon Musk hakikaten ciddi bir uluslararası sorun; sadece ABD’nin başına gelmiş bir bela değil, bir uluslararası sorun olma yolunda hızla ilerliyor.
Diğer taraftan bundan 10 gün önce Norveç’te seçimler oldu ve Norveç işçi partisi seçimlerde birinci geldi ama hızla yükselen bir başka parti var; İlerleme Partisi. Adından ilerici bir parti olduğunu çıkartmayın, tam tipik bir Arjantin’deki Milei vari bir muhafazakâr, ultra liberal parti. Libertaryen olarak da tabir ediliyor, klasik günümüzün aşırı sağ popülist söylemlerinin nesi var ise hepsini toplayan ve hızla oylarını arttıran ikinci parti olmuş durumda mecliste. İşçi partisi birinci parti, birkaç sol parti ve çevreciler, yeşiller hareketiyle koalisyon kurarak büyük ihtimalle hükümette kalacak ama yükselen güç olarak baktığımızda maalesef işçi partisinin oyları az da olsa artmakla beraber, esas olarak muhafazakârların yerini, özellikle merkez partisinin yerini bu aşırı sağ parti alıyor. Bunun İsveç’te ve Finlandiya’da benzerleri var. Sadece Fransa ve İngiltere’de değil, İskandinav dünyasında, İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de aşırı sağın yükselişi adım adım, yıl yıl devam ediyor. Tabii ki özellikle Avrupa’da ve ABD’de göçmenlere karşı, İslâm tehdidine karşı ve bütün bu LGBTİ hareketlerinin, taleplerinin karşılanmasına karşı aşağı yukarı üç tema var. Diğerleri de var tabii bunların yanında ilave edebileceğimiz ama bu üç tema hemen hemen her yerde karşımıza çıkan, en fazla mobilizasyon sağlayan aşırı sağın önde gelen temaları olmuş durumdalar.
Ö.Ö.: Bu aşırı sağ parti Filistin meselesine nasıl bakıyor, Milei gibi mi?
A.İ.: İsrail yanlısı.
Ö.Ö.: Tamam, aynı yolda.
Ö.M.: Şaşırtıcı değil.
Ö.Ö.: Bu İngiltere’deki eylemlerde de zaman zaman İsrail bayrakları taşındığı görülüyordu. Hatta sahnede Filistin bayrağını parçaladılar bir sahne şovu sırasında.
A.İ.: Tabii çünkü Filistin onların gözünde sadece Hamas ve Hamas da İslam tehdidinin simgesi aynı zamanda. Yahudi ve İsrail’in haklarını korumaktan ziyade İslam nefretinden dolayı İsraillerin Hamas’ı ve oradakileri katletmesini dünyanın arınması hareketi olarak görüyorlar doğrusunu söylemek gerekirse.
Ö.M.: ABD’de de göçmen karşıtı hareketin çokça alevlendiği de söylenebilir ve hatta çok acayip bir haberi de eklemek istedim; Chicago’da trafik durdurma sırasında bir şoförü öldürmüşler.
A.İ.: Öyle mi?
Ö.M.: Evet. Silverio Villegas-Gonzalez adında 38 yaşında bir göçmenmiş. “Silah çekti” filan diyorlar ama hiçbir açıklama yok. Bu, giderek büyüyen Trump’ın kitle halinde ihraç etme mekanizmasının tamamen kontrolden çıktığı belirtiliyor. Gerçekten de çok çarpıcı bir şey; 38 yaşında iki çocuk babası Gonzalez ve Meksika kökenli galiba, arabasının içinde resmen vurup öldürmüşler.
A.İ.: Maalesef daha önce de Afro Amerikalılara yönelik benzer tavırlar vardı hatırlarsanız.
Ö.M.: Evet aynen.
A.İ.: Hâlâ da devam ediyor tabii.
Ö.M.: Devam ediyor ve bir de bu çıktı şimdi!
A.İ.: Bunun yanında Fransa’da başbakan atanan milli savunma bakanı, başkan Emmanuel Macron’un çok çok yakın çalışma arkadaşıdır. Sağ partiden geldi ve sonra Macron’un 2017’de seçim kampanyasına dahil olan sağcı bir politikacıdır. Kendisi başbakan olarak atandı ve hükümeti kurma çabaları devam ediyor. Perşembe günü, ayın 18’inde Fransa’da hemen hemen bütün sendikaların genel grev çağrısı var. Bu ayın 10’undaki hareketten her şeyin durduğunu ve etkili olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü ‘her şeyi durduracağız’ hareketinde sokağa çıkmak kadar ‘evinizde oturun’ sloganı da hakimdi. Evinizde oturarak bir şeyi durdurmak mümkün değil doğrusu söylemek gerekirse. Perşembe günü bir sendikal hareket, boyun eğmeyen Fransa haricinde siyasi parti desteği de olmayınca çok dağınık - bazı yerlerde çatışmalar olmakla beraber - çok sınırlı bir etki olduğunu söyleyebiliriz ama iktidarda da bir korku etkisi yarattı. Ancak fiili olarak Perşembe günü genel grev çok daha belirleyici olacak gibi gözüküyor.
Tabii bu arada hükümetin düşmüş olması da biraz ateşi söndürdü yani şimdilik biraz yatıştırmış gibi gözüküyor ama bir ay içinde bütçe görüşmeleri gündeme geldiğinde hükümetin bütçesinin yeniden onaylanmaması nedeniyle düşmesi de söz konusu. O zaman ne olacak? Yeniden başka birisini mi atayacak? Meclisi mi feshedecek? Meclisi feshederse Macron’un partisinin eriyeceği kesin gibi gözüküyor. Böyle büyük bir açmaz içinde Macron’un başkanlık döneminin ikinci yarısı. Bu Fransa’da Başkanlık sisteminin de iflasının bir göstergesi aynı zamanda.
Ö.M.: Nasıl gelişeceğini düşünüyorsun?
A.İ.: Çok belirsiz yani hükümetin nasıl kurulacağına bağlı. Daha hükümet kurulmadı sadece başbakan var. Hangi partilerle koalisyon yapılacağı belli değil ama sosyalist partisi ve diğer sol partiler hükümete katılmayacaklarını açıkladılar bu durumda. Aşırı sağ parti zaten hükümete katılmayacağını açıklamıştı. Dolayısıyla Macron’un etrafındaki merkez partisi ve merkez sağ partilerin yeterli çoğunluğu olmayacak. Gene bir azınlık hükümeti kurulacak ve bu azınlık hükümeti bütçe görüşmelerinde Macron’un zenginlere kesinlikle vergileri arttırmayacağı saplantısına devam ederse hükümet düşer, ondan sonra ne olacağını kestirmek çok zor. Belki bütçede bazı tavizler vererek sol partilerden bir kısmının en azından çekimser kalmasını sağlayabilir. O zaman da işte 2026 Mart’ında yerel seçimler var ve yerel seçimlere kadar bu hükümet itiş kakış ayakta kalır ama Fransa’da çok ciddi bir rejim bunalımı var ve bu esas itibariyle Macron’un başında olduğu başkanlık rejiminin bunalımı aynı zamanda çünkü sonuçta tepkiler başbakana veya hükümete değil, esas olarak Macron’a ama o da başkan olduğu için devrilmiyor. Dolayısıyla orada kalmaya devam ettikçe de 2027 Mayıs’ındaki başkanlık seçimlerine kadar sorun devam edecek.
Ö.M.: Bayağı ciddi bir bunalım hali var.
A.İ.: Rejim krizi dememiz lazım.
Ö.M.: Evet, rejim krizi.
A.İ.: 1958 anayasası ve özellikle 1962’de getirilen cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesiyle başlayan yarı başkanlık sisteminin iflası demek bu.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: Sonuç olarak yarı başkanlık sisteminin bütün mahsurlarının ortaya çıktığı bir durum ve tabii Emmanuel Macron’un siyasal yaklaşımının da bunda etkisi var. Geçmişte de bildiğimiz ‘Ne sağdayım, ne soldayım’ diyerek gelen siyasetçilerin sonuçta gayet sağcı oldukları ve sağda kaldıklarının bir göstergesi oldu Macron. Bu bakımdan her yerde ‘Ne sağdayım, ne soldayım’ diyenleri duyduğumuzda onun sağda olduğunu hemen tespit edebiliriz.
Ö.M.: Büyük bir göçmen sorunu da orada çıkabilir, o da ayrı bir tartışma konusu. ABD’deki durumları da ileride tekrar konuşmak durumunda kalabiliriz çünkü Charlie Kirk adlı sağcının öldürülmesinden sonra çok ciddi bir sağa kayıştan bahsediliyor, ülkenin büyük bir şiddet sarmalı içine gireceğin konuşuluyor. Kirk’ün öldürülmesinin bir silah olarak sol ile mücadele etmek, solu bastırmak için tam bir silah olarak kullanılacağına dair önemli yorumlar yer alıyor. Dünyanın durumu nasıl bir gelişme gösterecek, ona bakacağız.
A.İ.: Buna karşılık katil olacak çocuğun kendisi öyle çok fazla demokrat parti destekçisi bir kişi de değil sonuçta; tam tersine cumhuriyetçi parti geleneğinden gelen, muhafazakâr aileden gelen ve demokratlarla çok fazla alışverişi olmayan bir kişi.
Ö.Ö.: Trump’a suikast girişiminde bulunan kişi de öyleydi hatırlarsanız, Ukrayna’ya gidip savaşmış birisiydi.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: Aynen ve bu insanı düşündürüyor. Tabii hemen başka komplo teorilerine yer vermemek lazım. Bir tek suçlanan kişinin ev arkadaşı bir transseksüel ve Charlie Kirk’ün transseksüellere yönelik ağır hakaretlerinden çok öfkeye kapıldığını bir yerde okudum.
Ö.M.: Peki, bunu takip etmeğe tabii çalışacağız.
A.İ.: Son olarak CHP ile ilgili davanın ertelenmesi konusuna değineyim. İktidar tarafından ne kadar yargıyı yönlendirdikleri konusunda hepimiz aşağı yukarı bir fikre sahibiz ve CHP’nin bu tasarısının biraz kendisine bumerang etkisiyle geri döndüğünün farkında vardığını gösteriyor gibi geliyor bana.
Ö.M.: Evet, öyle yorumlar da var. Süreyi bitirdik maalesef ama devamını gelecek haftalarda konuşacağız. Görüşmek üzere, çok teşekkürler Ahmet.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.