“Ölümü ve acıyı besleyen ırkçılıkla yüzleşmek için buradayız”

-
Aa
+
a
a
a

Hüsnükabul'de Waseem Ahmad Siddiqui ve Ferhat Kentel, 2025 Hrant Dink Ödülü'nün sahibi İspanyalı göçmen hakları aktivisti ve gazeteci Helena Maleno Garzón ile bir araya geliyorlar.

""
2025 Hrant Dink Ödülü'nün sahibi Helena Maleno Garzón ile söyleşi
 

2025 Hrant Dink Ödülü'nün sahibi Helena Maleno Garzón ile söyleşi

podcast servisi: iTunes / RSS

Waseem Ahmad Siddiqui: Merhaba herkes. Apaçık Radyo burası. Ferhat Kentel ve ben Waseem Ahmad Siddiqui ile birliktesiniz.

Ömer Madra: Merhaba, hoşgeldiniz. Bir konuğumuz var.

Ferhat Kentel: Merhaba.

W.A.S.: Evet, bugün özel bir konuğumuz var; Helena Maleno Garzón.



Ö.M.: Konuğumuz 2025 Uluslararası Hrant Dink Ödülü'nde uluslararası alanda ödül alan Helena Maleno Garzón.

W.A.S.: Evet, ‘İyi ki doğdun ahparig’ diyoruz. Bugün sizinle birlikte olduğumuzu söylemiştik, çok mutluyuz, birçok şeyden bahsedebiliriz. Aslında konuşacak pek çok konu var ancak bu fırsatı bulmuşken biraz daha diller arası gidip geleceğiz. Benim için de ilk kez olacak bu, iki dili aynı anda konuşmaya ve anlatmaya çalışacağız. Soruları da o şekilde soracağız. Helena Maleno’yu da yakalamışkendünya tarihinin son 10 – 15 yılının tarihini hatırlamak ve konuşmak istiyorum. Bu yüzden çok fazla konu var.

Geçen hafta dört önemli olayın yaşandığı bir haftaydı; ABD’de 2001’de 11 Eylül olayları; 2 Eylül 2012’de üç yaşındaki Suriyeli çocuk Alan Kurdi öldü; Daha 2 tane daha var. 12 Eylül Darbesi ve 11 Eylül 1973 Şili Darbesi. Ama özellikle 9/11 ve üç yaşındaki Suriyeli çocuk Alan Kurdi'nin ölümüne daha çok değineceğiz. Yani geçen hafta dört önemli olayın yıldönümüydü. Dediğim gibi, biz daha çok ABD'deki olayı ve üç yaşındaki Suriyeli çocuk Alan Kurdi özelinde daha çok duracağız. Diğer tarihli olaylar gibi, bu olaylar dünyada çok önemli olaylarla bağlantılı. İkisi de tarihin en büyüğü olarak hatırlanıyorlar.

2001-2009 devlet başkanlığında George W. Bush, İngiltere'de büyük bir operasyonu başlattı: Terör Savaşı. Bu süreçte, İslamofobinin nasıl yaratıldığını ve siyah ve siyahi milletlerde operasyon ve tembihlerin yaşandığını görmüştük. İnsanların evlerine gittiler, eşyalarını aldılar ve insanları evlerinin içerisinde ya da sokak ortasında öldürdükler. Bu, tarihin en büyüğüydü ve hala da öyle. Size bu tarihi hatırlatmak istiyorum çünkü bu tarih, geçmişin tarihi, koloniyalizmin yeni yüzlerle devam ediyor. En şaşırtıcı örnek 1996 yılında, Samuel Huntington'ı görmesine rağmen siyah erkeklerin maskesi hiç değişmedi. Aslında bu siyah erkek, ‘biz siyasetçiyiz’ diyerek çok uzaklaşıyor. Size bu tepkilerden bahsetmek istiyorum - özellikle, İsrail'in 1948'ten beri Filistin’e sürekli faşist soykırımına tepki vermek istiyorum. En son röportajdaki gibi, İsrail Hükümeti 62 bin 300 kişiyi öldürdü. Bu kısa bir röportaj ve bir taraftan tarihi gösteriyor. Ben burada isimler söyleyeceğim; Rashid Khalidi, Mosab Abu Toha ve çok yakın arkadaşı, öğretmen Rıfat el-Arir. Rıfat el-Arir bir şiir de yazdı; ‘Eğer ölmem gerekiyorsa.’ Şiirin sözleri aklımızda kalacak. Kendisinin bedeni hala Gazze'de ama bilinmeyen bir kısımda. Bu konuda sorduğum şey, tarihin sağ tarafta durduğunuzda ne anlattığınızı sormak istiyorum. Aslında özet olarak birçok şeyi de anmak istedim. Özellikle Samuel Huntington'un ‘medeniyetlerin çatışması’ gibi absürt bir ifadeyi dile getirdim çünkü bu beyaz adamın maskesi hiç değişmediğini gösteriyor. Hatta bu beyaz adam ‘biz medeniyetiz’ diye iddia ediyor. Dolayısıyla burada tarihin doğru bir yerinde durarak bedel ödeyen birçok insan var, ben de onların isimleri söyledim. Rashid Khalidi onlardan biri, Mosab Abu Toha onlardan biri, Rıfat el-Arir de onlardan biri. İsimleri olmayan birçok isim de var, burada şu ana kadar neredeyse 62 bin 300 kişi öldürüldü. Bu isimlerin bazıları bir yerlerde, bazıları yok ama bildiğimiz isimlerle sadece şu soruyu sormak istedim. Tarihin doğru bir yerinde durmak eylemi sizin için ne ifade ediyor?

Helena Maleno Garzón: Evet, doğru. Söylediğiniz gibi, dünyada kesinlikle farklılıklar var. Gazze milletine karşı soykırımdan dolayı, insan hakları dünya sisteminden düştü. Kamerunlu yazar Achille Mbembe’nin söylediği gibi nekropolitika diye bir şey var ve bu da ‘her gün ölüm görmek, insanları ölüme bırakmak’ demek.

Ö.M.: Nekropolitika, ölüm politikası olarak da çevrildi. Evet, ölüm politikası deniyor.

H.M.G.: O dünyada harcanabilecek Müslümanlar, insanlar var yani sadece çıplak hayat, çıplak vücutlar. Bu dünyada her şey bağlantılı: Ölüm ve nekropolitik bağlantılı. İsrail bir soykırım hükümeti. Filistinlilerin öldürüleceği bu teknoloji, Avrupa hükümetlerinin göçmenlerle ilişkisiyle de bağlantılı. İsrail tarafından alınan bu nekropolitika ve o ölüm siyasetinin teknolojilerle Avrupa devletleri de o nekropolitika teknolojilerini aldı ve şimdi de kullanıyor.

Bizim organizasyonumuz, Afrika'dan İspanya'ya gelen öncelikli vatandaşlara dokunuyor ve şimdiye kadar Afrika'dan İspanya'ya giderken 31.528 kişi öldü.

Bu nekropolitikte, insanların öldüğünü düşünmek istiyorlar. Onların evliliği yok, hikayeleri yok, geleceği yok ama diğer yandan onların evliliği var ve orada yaşayanl birçok aile var, onları arıyorlar çünkü çoğunlukla sokakta kalıyorlar. Bu nekropolitik ile karşı karşıya olan yaşamın kuvveti var. Bu anlarda hayatı bitirmeye çalışanlar hayatı savunanları bitirmeye çalışıyorlar. Bizim de hayatı savunmak için durmamız lazım.

Ö.M.: Ben de bir şey söylemek istiyordum; ödül sahibi Helena Maleno Garzón konuşmasında şöyle bir önemli cümle söylemişti, onu izninizle ilave edeyim; ‘Bizler buradayız çünkü ölümü ve acıyı besleyen ideolojinin temelini oluşturan ırkçılıkla yüzleşmek istiyoruz. Bizler buradayız çünkü Caminando Fronteras (Yürüyen Sınırlar) adlı kuruluşumuz tarafından 2018'den bu yana İspanya ve Afrika sınırlarında hayatlarını kaybettikleri belgelenen 31 bin 258 kişinin ve her gün sınır bölgelerinde hayatlarını kaybeden binlerce kişiyi onurlandırmak istiyoruz. Onların hafızası bizi ayakta tutuyor." Çok önemli görünen bir cümleydi. Araya girdim, kusura bakmayın.

H.M.G.: Bu sözü Hrant Dink'te dile getirmek benim için bir şerefti, hayatını kaybeden bir insandan aldığım bir şerefti. Bu nekropolitik bizi birleştiriyor ama aynı zamanda o rezistanslar, figürler ve bizim gibi bölgedeki diğer figürler de bizleri birleştiriyor.

Bu söylemi buraya getirdim çünkü aslında Hrant Dink gibi insanlar aslında bizi birleştiriyor, onun hayatı bizi birleştiriyor ve aynı zamanda onun ölümü de bizleri birleştiriyor. Filistin’de öldürülen gazeteciler gibi aynı zamanda, hep beraberiz.

İngiltere'deki insanlar bazen sadece şiddet görüyor ama diğer yandan bu uzun yollarda insanlar yaşıyorlar. İnsanlar günlük hayatlarını korumaya devam ediyorlar, sevgiye devam ediyorlar. Zor göç yollarında aslında insanlar birbirleriyle yani biz beraberiz.



W.A.S.: Bu arada çevirmen Carlos Ortega Sanchez de bizimle birlikte.

Burada belki Alan Kurdi'nin ölümüyle ilgili de bir araya girebiliriz. 2 Eylül 2015'te annesi ve erkek kardeşiyle birlikte Muğla'nın Bodrum ilçesinden şişme botla Yunanistan'ın Midilya adasına geçmeye çalışırken boğulan üç yaşındaki Suriyeli Kürt çocuktu Kurdi.

H.M.G.: Alan Kurdi, Avrupa'da çok fazla insanı harekete geçiren bir semboldü. Avrupa'da Alan Kurdi'yi unutmuyorlar, insanları mültecil halklar için hareket ettirdi ama yine de Avrupalıların belleği çok kısa. Her gün daha çok Alan Kurdi var çünkü gençlik, her gün daha da fazla göç yollarında. Avrupa kesinlikle bozulmuştur; faşizmi ve bu nekropolitik ideolojiyi şu anda korumaktadır.

Bakın, Avrupa'nın yurtdışı halkı, özellikle adolesantiler ve özellikle Müslüman adolesantiler ve Avrupa'da genç Müslümanlara, herkese birer kriminal olarak, bir suçlu olarak davranıyorlar. Avrupa'nın projelerinde ve organizasyonlarında çocukları konuşmuyorlar yani genç göçmen çocuklara artık çocuk bile demiyor insanlar. Sadece İspanyolca'da ‘mena’ diyorlar. Mena da yetişkinsiz olan, yanında yetişkin olmayan çocuk anlamına geliyor yani artık çocuk değiller.

Ö.M.: İngilizcesi ‘minor’ değil mi?

H.M.G.: Evet, ‘Minor non accompagne’.

Ö.M.: Eşliksiz minor yani eşlik eden yok kendisine, böyle bir terim var.

W.A.S.: Bu üç yaşındaki Suriyeli kürt çocuk Alan Kurdi'nin gerçekten buradaki en temel ihtiyacı Türkiye'den ayrılıp başka bir ülkede yaşamasıydı yani bu hareketlilik üzerinde aslında çok şey söylüyor; tek ihtiyacı, temel ihtiyacı başka bir ülkeye gidip yaşamaktı.

H.M.G.: Biz artık göçmenlerin ölümlerini normalleştirdik ama aslında bu büyük bir yalan çünkü bir sınırı geçerken kimsenin ölmesi gerekmiyor. Biz insanların sınırlardan geçirmeyi normalleştirdik ve sen kolonializmden bahsediyordun. Benim dünyanın her yerine gidebileceğim bir pasaportum var, peki neden başka insanlara gitmeyeceğim? Bu kolonializmin sonu. Daha önce konuştuğumuz gibi, artık sınırlar, geçenler suçlu olarak tanıtılıyor ve birileri bir pasaportla her yere gidebiliyor, diğerleri ise hiçbir yere gidemiyorlar.

W.A.S.: Evet, bu tam olarak hareketlilik üzerinde çok şey söylüyor ve bu hikayede doldurulacak çok şey var. Fakat zamanımız daraldı.



F.K.: Ben bir şey sormak istiyorum ki öncelikle Helena Maleno Garzón’a çok tebriklerimi sunuyorum, gerçekten çok teşekkür ederiz varlığı için. Şöyle bir şey soracağım; bütün bu Filistin meselesinde mültecilerle ilgili olarak hassasiyet duyanlar veya duymayanlarda mesele din değil yani en azından Müslüman liderler bol bol konuşuyorlar ama İsrail'le ticarete de devam ediyorlar. Ama öte yandan İspanya'da inanılmaz bir şey var aslında yani devlet politikalarından toplumsal kesimlere kadar Filistin için inanılmaz bir hassasiyet var. Bunu anlamak için kısaca bir iki ipucuyu verebilir mi kendisi, küçükçaplı bir analiz olabilir mi, İspanya'daki bu hassasiyeti anlamamız için ne tür işaretler bulabiliriz?

H.M.G.: Dünyada İspanya halkı Filistin’e yardım ediyor ve diğer ülkeler de bu yardımı takip ediyor. İspanya bir önderlik ile başladı ve aslında diğer ülkeleri de ‘Filistin için bir hareket başlat’ diyor. Bu bir sektör değil, bir yaş da değil. Babalar, çocuklar, gençler... Herkes bu soykırımı durdurmak için bir şey yapmak istiyordu. İspanya'da sınıf tanımıyor, yaş tanımıyor. Mesela şimdi o bisiklet yolu varken köyden köye gidiyordu insanlar; yaşlılar, çocuklar, dedeler, torunlar sokağa çıktılar ve köyden köye protesto ettiler.

W.A.S.: Zamanımız azaldı ama çok memnun olduk. Bugün Helena Maleno Garzón bizimle birlikteydi, kendisine çok teşekkür ediyoruz.

H.M.G.: Teşekkürler, benim için de bir şeref.

Ö.M.: Bu bizim de şerefimiz, teşekkürler.

W.A.S.: Haftaya tekrar görüşme dileğiyle herkese çok teşekkür ederim.

Ö.M.: Carlos'a da çevirileri dolayısıyla çok teşekkür ediyoruz.

W.A.S.: Evet.

Ö.M.: Evet, bu şekilde de bitiriyoruz.