"Gelenek kendi içinde bir radikallik barındırıyor olabilir"

-
Aa
+
a
a
a

William Shakespeare 450. doğum yılında bir yıl boyunca Açık Radyo'dan seslenmişti. 10 yıl sonra, yine bir değişim anında olduğumuzu hissederken; Terry Eagleton ile yaptığımız kısa bir söyleşiyle Shakespeare'in doğum gününü kutluyor, eski ile yeni düzen arasındaki sınırda yazdıklarının ona kazandırdığı evrenselliği ve zamansızlığı anımsıyoruz.

William Shakespeare 450. doğum yılında bir yıl boyunca Açık Radyo'dan sesleniyor diye bir etkinliğimiz başlıyor. Bütün sene devam edecek. Shakespeare'in, William Shakespeare'in, Ozan'ın 450. doğum günü 23 Nisan 2014'ten itibaren. Yıl boyu Sözcükler Denizi'nde kulaç atmaya başlıyoruz. Çeşitli trajedilerinden, komedilerinden, traji komedilerinden ve tarihi oyunlarıyla birlikte sonelerinden cümleler ve kelimeler, Tilbe Saran, Ömer Madra, Eraslan Sağlam ve İlksen Mavituna'nın seslerinden kulaklarımıza gelecek. Cevat Çapan ve Terry Eagleton'ın araştırmalarından yararlanılarak hazırlanan bir değişik ve özel bir yıllık program. 450 yaşındaki çağdaşımız Shakespeare. Kelimeler, kelimeler, kelimeler. Bu meanda da ünlü uzman Terry Eagleton'la arkadaşımız İlksen Mavituna ile küçük bir söyleşi gerçekleştirdi. Şimdi onu veriyoruz.


İlksen Mavituna: Biz Shakespeare özel yayını tasarlarken onun düşüncesini tüm zamansal ve edebiye sınırları ihlal ettiğini ve onun birçok açıdan evrensel olarak nitelendirilebileceğini düşündük. Öyle ki, Shakespeare hem yöneticiler yani sağ kanat hem de ezilenler sol kanat tarafından sahiplenilmişti. Siz bu genel kabul ve güncellik konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Terry Eagleton: Shakespeare'in evrenselliği birçok defa dile getirilmiştir ve bu görüş aslında onun eserinin farklı bağlamlarda ve verimli bir biçimde kullanıldığı, okunduğu ve yorumlandığı düşünülürse doğrudur da. Ama aynı zamanda unutmamalıyız ki bu yapıt özel bir tarihi anda yer almış, var olmuş bir yapıttır. Onun azametinin sebebi, büyüklüğünün sebebi biraz da burada yatar.

Shakespeare, eski rejimle yeni rejim arasındaki sınırda yazan biri. Eski mutlakiyet rejiminin ürünüdür bir yandan bu yapıt ama bir yandan da yeni güçler zuhur etmekteydi. Avrupa'da modernliği kuracak olan kuvvetlerdi bunlar. Ve işte bu iki kuvvet arasından büyük bir gerilim ve çatışma söz konusuydu. Shakespeare'in, Shakespeare'in gücü, özellikle de trajedilerinden bahsediyorum burada. Tam da bundan kaynaklanır. Yani evet, evrensel olarak yorumlanabilir, beğenilebilir, yorumlanabilir, takdir edilebilir, doğrudur. Ama bunun bir sebebi vardır ki o da yaşadığı dönem.

İ. M:  Dickson'ın bir diğer sorusu da şöyle. Yani o zamanı söyleyebileceğimiz şu mudur: "Shakespeare de aynı zamanda, aynı bizim gibi bir değişim zamanında mı yaşıyordu?"

T: E: Evet, eski zamanlarda bir değişim zamanı diyebilirsiniz buna. Eski zamanlarda bir geçiş dönemi. Böyle demek biraz klişe gibi oluyor ama evet, bir değişim zamanı. Lakin unutmamak gerekir ki bazı değişimler diğerlerinden çok daha köklü olur. Shakespeare eskiyle yeni arasında yaşanan büyük bir çalkantı döneminde yaşadı. Onun ve yapıtının gücü de tam buradan kaynaklanmak.

İ. M: Peki, başka bir soruya çevre meselelerine dair öngörüleri hakkında ne söylenebilir? Mesela doğa terimini kullanışı hakkında. William Shakespeare başlığına taşıyan çalışmanızda onun doğa anlayışını bireysel, kişisel olanla ortak, müşterek olanı bir araya getirdiğini söylemişsiniz.

T. E: Shakespeare'in öyle fikirleri var ki, biz onlara ancak yeni yeni ulaştık onlara. Hayret verici derecede modern biri o. Kendi zamanının karmaşa ve gerilimleri sayesinde onlardan yola çıkıp bizim durumumuzu anlayabilmiş mesela. Akıcı ve değişken özellikteki değişimleri olağanüstü bir biçimde kavrar. Bazen Shakespeare okuduğumda Freud'u okumuş olması lazım diyorum, Hegel'i, Jacques Derrida'yı. Anlam, mana, değer hakkında söyledikleri hayret verici. Doğa için söylediklerinde de bu geçerli. Elizabeth döneminde geçdiğini bilmeseniz, çağdaşımız olarak algılayabileceğimiz düşünceler bunlar.

İ. M: Sol mücadele geleneğine yönelttiğiniz eleştirinizde solun ilerlemecilik eğiliminden ve bu eğilimin kültürün unutuşuna yol açtığından bahsediyorsunuz. Yani hep yeni olana, gelmekte olana yapılan aşırı vurgu.

T. E: Gelenek kavramı sağ kanada teslim edilemeyecek kadar önemlidir. Söylemek istediğim tam da bu. Geleneğin birçok türü vardır. Radikal ve aslında devrimci olanlar kadar tutucu gelenekler de vardır. Solun geleneği gerici ve tutucu bir kuvvet olarak görmesi bir hatadır denebilir. Geleneği öyle görmesi. Gelenek kendine özgü biçimiyle ve kendi içinde bir radikalliği barındırıyor olabilir. Shakespeare de bizim radikal bir yorumunu sunabileceğimiz geleneğin bir parçasıdır.

İ. M: Yani kültür serimi altında buluşabiliriz.

T. E: Kesinlikle.