Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Gizem Kendik Önduygu ve İdil Seda Ak ile 'Care Work’ şeklinde ifade edilen çok kapsamlı terimin dilimize yansıyan ifadesi ‘İhtimam Kültürü’ üzerine konuşuyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e, sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 15 Ocak 2025 Çarşamba. Bu hafta kendi adıma yeni ve özgün bir konuya dair konuşacağız ve konumuz da ihtimam kültürü. Tabii bu ne demektir, dinleyenlerden ‘ihtimam’ kelimesini bilenler/bilmeyenler vardır ama ihtimam kültürü ne diye bir soru işareti oldu ki zaten bunun da olmasını istiyorum ben. Bunu konuklarım size açacaklar ve beraber size bunu aktarmaya çalışacağız. Önce hemen konuklarımı ileteyim. İlk konuğum Sakat Muhabbet'in tarihinde de değerli bir isim, Sakat Muhabbet daha ortada bile yokken - bırakın Apaçık Radyo'yu, Açık Radyo'yu - bağımsız bir program bile değilken, Mekanda Adalet Derneği'nin 15 günlük bir atölyesi vardı 2022’nin Ağustos-Eylül aylarında ve orada ben Sakat Muhabbet'i planlarken tanışmıştım konuğumla; İdil Seda Ak. Bu arada kendisiyle de Sakat Tarih 1, Sakat Tarih 2 adlı programları yapmıştık. Kendisini i̇htimam.org'un besleyicisi diye onu tanıtacağım. İkinci konuğum ise benim ihtimam kültürünü öğrendiğim, bu neymiş dediğim bir arkadaşım; sevgili Gizem Kendik Önduygu. O da ihtimam.org’un diğer besleyicisi. Başkaları var mı, yok mu konuşacağız zaten. İdil ve Gizem, Apaçık Radyo'ya hoş geldiniz, nasılsınız, iyi misiniz?
İdil Seda Ak: Merhabalar, hoş bulduk.
Gizem Kendik Önduygu: Merhabalar, hoş bulduk.
A.T.A.: Çok sağolun, ikinizi de görmek çok iyi geldi bana. Bizim ilk sorumuz belli zaten ki İdil Hocam biliyor, sana da yazmıştın biliyorsun Gizem. Önce İdil'den, sonra Gizem'den alacağım cevabı. Siz kimsiniz, bugüne kadar neler yaptınız ve bir sakatlığınız bulunuyor ise bunu da belirtir misiniz? İdil Hocam, sizden başlayalım isterseniz.
İ.S.A.: Tamamdır, teşekkürler Alper. Herkese merhaba, ben İdil. Kendimi engelli hakları aktivisti olarak tanımlıyorum. Kendimi bildim bileli engellilik alanında gönüllü ve profesyonel olarak çalışıyorum. Kendim de engelliyim, Romatoid Artritim var ve buna bağlı eklem bozulmalarım ve mobilite kısıtlılıklarım var. Ben buradan Gizem'e çok teşekkür etmek istiyorum çünkü beni ihtimam kavramı üzerine düşünmeye iten kişi odur. Ben geçen sene beyin kanaması geçirdim, sonra etrafımdaki insanlara ve canlılara bakışım, onlar ile kurduğum ilişki çok daha farklı hale geldi. Bu da beni ihtimam meselesini çok yakından takip etmeme sebep oldu. Böyle bir başlangıç yapayım ben.
A.T.A.: Tamam. Gizem, sen kimsin ve bir sakatlığın var mı?
G.K.Ö.: Herkese merhabalar, ben de Gizem. Kabaca 30'larının sonlarında, saçları hafif beyazlamış ortalama boylarda biriyim. Bugün bu arada sadece Gizem olarak belki beni dinliyorsunuz ama şöyle başlayayım; ben buraya gelirken beni besleyen, beni hayatta tutan, serpilmemi sağlayan insan ve insan dışı, canlı-cansız varlıklarla birlikte buradayım, onlar sayesinde buradayım. Ben bu podcast’e katılırken de evde ev işlerini bölüştüğüm partnerim, evdeki kedimiz, zihnim çok yorgunken yürüdüğüm bahçedeki ağaçlar, düştüğümde danıştığım, destek aldığım Burcu Meltem Arık gibi, İdil Seda Ak gibi arkadaşlarım sayesinde buradayım. Ben buna da ihtimam teslimi diyorum ve genelde hiç tanımadığım insanlarla tanışırken bu ihtimam teslimiyle de başlamayı çok seviyorum, o yüzden de öyle başlayayım istedim deyip topu sana atayım Alper. Engelsiz biriyim, tanı aldığım bir engelliğim yok.
Bakım Kültürü ve Bakım Manifestosu
A.T.A.: Bu arada Burcu Meltem Arık benim de yakın bir arkadaşım, ona da buradan bir selam göndermiş olayım. Belki onu da ilerideki programlardan birisinde başka bir bağlamda konuk olarak alırız.
Şimdi ihtimam kültürüne, ihtimam teslimine müzik arasından sonra detaylı gireceğiz ama ben bunu nasıl öğrendim, nasıl anladım, nasıl fark ettim onu biraz anlatayım. Aslında iki tane kitap – daha okumadım ama - Gizem paylaşmıştı sosyal medyasında, ben de indirmiştim - illegal yollarla diyeyim, para verip değil de oradan buradan bulup indirmiştim, ihtimam ve itiraf gibi oldu aslında. Yani iki kitap var; Birisi dipnot'tan çıkan 2021 tarihli Gülnur Acar-Savran'ın çevirdiği Bakım Manifestosu: Karşılığı Bağımlık Politikası. Bunu da yazanlar Bakım Kolektifi’nden dört-beş kişi aslında. Diğeri de Türkçe'de henüz yayınlanmayan Leah Lakshmi Piepzna-Samarasinha'nın kaleme aldığı Care Work: Dreaming Disability Justice.
İhtimama gelmeden, bakım konusuna girelim. İhtimam ile belki bakım aynı şeydir ama ona bakacağız. Şöyle anlaştık biz yayından önce; önce sözü hep Gizem'e vereceğim, ardından da İdil Hoca'ya vereceğim. Bu şekilde, sıralamanın bu olduğunu da dinleyicilere anlatmış olalım. Gizem, seninle başlayalım istersen.
G.K.Ö.: Tamamdır, çok sağolasın Alper. Tam da dediğin gibi, bakım çalışmaları aslında 1980'lerden beri özellikle feminist ve engellilik çalışmalarının üzerine çokça yoğunlaştığı bir konu. Engelli feminist konusunda dünyanın hem kendi deneyimlerinden, hem de literatüründen gelen koca bir alan var burada. Aslında kabaca şunu diyor; hem bahsettiğimiz bakım manifestosu, hem de daha engellilik dünyasının getirdiği kavramlarla ‘bana yeryüzünde bir insan gösterin ki bu bakım ilişkilerine girmeden hayatta kalabilsin’ diyor yani insan bebeği dediğinizde belki böyle bir canlı olabilir, girdiği bakım ilişkileri sayesinde hayatta kalıyor, serpiliyor, yeşeriyor olabilir ve bu anlamda düşündüğünüzde insan dediğiniz şeyi öyle tek başına yaşar, her şeyi tek başına yapar kapasitesi vardır gibi düşünmek yerine insan dediğiniz şeyin ilişkisel bir şey olduğunu ve bu haliyle de kırılgan bir şey olduğunun kabulü ile başlasaydık ne olur diyor. Bilmiyorum, size bu bir şey ifade ediyor mu ama bana çok şey söylüyor. İnsan dediğin şeyi, tek başına her şeyi yapmaya muktedirdir: 7-24 çok iyidir, 365 gün müthiştir, hiç modu düşmez, her şekilde her zaman kendi kendine yeter gibi düşünmek yerine, ilişkisel ve kırılgan bir şey olabileceğinin kabulüyle başlasaydık ne olurdu diyor.
Aslında bu bakım çalışmalarının temelinde, bakım kolektifi de senin bahsettiğin Bakım Manifestosu kitabının ana mevzularından bir tanesi şu; hayatımız bizim bu ihtimamsızlık biçimleri ile çevrili. Yani her şeyi geçelim, biz merkeze bakımı koysaydık ne olurdu? Biz şu birbirimize bakma işini halletseydik bipolara, akli bedeni sizin gibi çalışmayanlara belki mültecilere birbirimize bakma işini becerebilseydik ne olurdu? Bu geri kalan her şey kendiliğinden gelir miydi? Bu, bugünün daha verimlilik odaklı, sonuç odaklı çalışan sistemlerinin eleştirisi olarak birazcık bunları değil de, merkeze bakımı koysaydık acaba nasıl bir dünyada yaşardık diyor.
Alper, senin sorduğun hem bakım manifestosu kısmından bakım çalışmalarına kabaca biraz karikatürize de ederek söylemek gerekirse, öyle deyip bırakayım ama bu Aslında Nancy Fraser gibi feminist dünyadan isimler de bu tartışmaları günümüz çerçevesinde çekerken şunu diyor; Covid bize gösterdi ki birilerinin sabah kalkıp işe gidiyor, bilgisayarlarını açıp o para kazandıkları işleri yapıyor olabilmeleri için belli ki, altta birileri hastayken önüne çorbasını getiriyor, ev işlerini yapıyor, birbirine bakıyor ki bu insanlar para kazanmak için sabah kalkıp işlerine gidebiliyor. ‘Parametreden bunu çıkarttığın an, sizin sistem dediğiniz şey zaten çöküyor ama bugün bu işleri yapan bu hayatı serpiltme, hayatta tutma işlerini yapanlar genelde görünmez, genelde değersiz ve bunlar genelde kadın’ diyor. Yani aslında bakım çalışmalarının getirmeye çalıştığı şey, senin de tam bahsettiğin, engellilik dünyasından Leah gibi isimler de bu bakım çalışmalarını engellilik hareketiyle aslında birleştiriyor. Burada küçük parantez açmak isterim; bahsettiğimiz Leah, engelli hareketin içerisinde yer alan bir yazar. Ben bakım odaklı çalışmalarının yanında yazarlığını da çok seviyorum. Böyle uzun süredir non-fiction yani kurgu olmayan içerik okuyucusuyum ama Leah'in yazıları bir başka - nasıl başarıyor bilmiyorum, akıp gidiyor, mizahı içine alıyor, bildiğiniz kalıpları ters çeviriyor. Sadece bakım değil, cinsellikten engellik dünyasının birçok konusuna kadar çok fazla çerçeveyi gündelik bir dilde anlatıyor. Ben bir Leah fanı olarak çok beğeniyorum deyip, belki bir gün Sakat Muhabbet'in podcast konuğu da olur deyip parantezi öyle kapatayım.
A.T.A.: Benim de hep böyle bir yabancı dilden bir konuk yapma isteğim var. Yabancı konuk aldık ama Türkçe bilen bir konuktu - hatta iki konuk almıştık yabancı, ikisi de Amerikalıydı ve Türkçe biliyorlardı. Ama İngilizce ya da başka bir dilde bir konuk almayı da istiyorum ben. Aynı soruyu, aynı bağlamı İdil’den de alalım istersen.
Engelli Bakım Çalışmaları
İ.S.A.: Ben şöyle düşünüyorum açıkçası; Gizem'in anlattıkları şey ile bizim bağımsız yaşam diye savunduğumuz şey aslında birbiriyle çok örtüşüyor. Hep bağımsız yaşamdan bahsettiğimizde engelli bir kişinin tamamen kendi kendine her şeyini yapabilmesi olarak algılanıyor - halbuki öyle değil. Destek mekanizmalarına kendisinin karar verebildiği bir yapıdan bahsediyoruz ve bu nedenle engelliler sadece kendi kendilerine yapabilecekleri şeylerden değil, karar mekanizmasında kendilerinin olduğu ve destek mekanizmalarına kendilerinin karar verdiği bir yapıdan bahsediyoruz. Bu nedenle de bu ihtimam meselesini ve bakım meselesini bu tüm paydaşlarla beraber düşünmeyi çok önemsiyorum, bağımsız yaşam savunumuzla da çok doğru bir yerde örtüştüğüne inanıyorum.
G.K.Ö.: İdil'in söylediği üzerinden bir tek şeye bağlamak isterim; bu Leah’ın bakım ve engellik çalışmalarıyla birleştirirken söylediği çok da hoşuma giden iki şey var; bir tanesi şunu diyor: ‘Bakım sadece ihtiyaçlarımızı karşıladığımız basit bir al-ver eylemi değil, bunun da ötesinde içinde yaşadığımız toplulukların birbirleriyle ilişkilerini yeniden şekillendiren ve bugün maruz kaldığımız bireyciliğin ötesinde bir gerilecek hayal etmelerini sağlayan bir süreç, dönüştürücü de bir süreç’. Engelliler üzerinden bakım çalışmalarını yapanların söylediği şeylerden birisi de şu: Engelliler bakım çalışmalarının öncüleri olabilir diyor yani şu anlamda söylüyor; bugüne kadar sistemin görmezden geldiği, sistemin bile isteyerek dışarıda bıraktığı bu marjinalleştirilmiş gruplar için bakım ya kolektif bakım bir hayatta kalma mücadelesi ve buradan yeni bakım alternatifleri çıkıyor ister istemez ihtiyaçtan dolayı. Yani şu örneklerle geliyor, Covid sırasında da gördük; nasıl hükümetler engellileri görmezden geldi, öncelik vermedi. Bu tür ortamlarda engelliler birbirine çorba götüren, marketten market alışverişini yapıp ona götüren, birbirlerine maske diken, ilaçlarını evden alıp onları teslim eden, kendince hayatta kalıp serpilmeleri için kurdukları bakım kolektifleriyle birlikte hayatta kaldılar, serpildiler veya orman yangınlarında yaşadığımız süreçleri hatırlatarak bize şöyle diyor; ‘Bugün siz yeniden çözümler üretmeye çalışıyorsunuz ama biz astım hastaları olarak, kronik hastalar olarak bu maskeleri yapmayı, evimizdeki havayı nasıl temizleyeceğimizi, mental durumumuzu nasıl ayakta tutabileceğimize dair şeyleri zaten yapıyoruz ve kolektif bakım çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Bu anlamda hepimizin bu engellilik bakım çalışmalarından öğreneceği çok şey var’ diyor. Ben de katılıyorum ve engelli bakım çalışmalarının bu bakım kısmında öncüleri olduğuna çok çok inanıyorum, çok şey öğreniyorum. Ortaya koydukları önemli bir şey de bana da bugün sivil toplum dünyasında çok önemli bir şey söylüyor gibi geliyor. Diyor ki, ‘Bugüne kadar engelliler genelde bakımın pasif alıcıları olarak görülen yardımlaşma sistemleri ortada. Bugün baktığımız tüm sistemler engellileri pasif bir alıcı gibi görüyor. Sağlam beden ve akıllardan bakım aldıkları bir sistem gibi bir şeye götürdü bizi’. Halbuki engellilerin diğer engellileri hayatta tuttuğu, bugüne kadar geliştirdikleri becerileri, çözümleri, yoktan var etmelerini şimdi birbirlerine bakmak için kullanıyorlar ve bu anlamda denk bir sistem kuruyorlar. O yüzden tüm bu sivil topluma da bir hiyerarşik bir kabulle başlayan, al-ver ilişkisi üzerinden giden, bir tarafta faydalanıcılar ve fayda sağlayanların olduğu hiyerarşik bir sistem yerine hepimizin bakım ilişkisine girdiği denk bir sistemde yeni modeller üretiyorlar. O yüzden bana çok kıymetli geliyor.
A.T.A.: Çok sağolun. Müzik arasına biraz geç gireceğiz çünkü konu çok detaylı bir konu.
G.K.Ö.: Ben burada topu İdil’e atıp, bana yardımcı olmasını rica ediyorum.
İ.S.A.: Sezen Aksu'dan “Haydi Gel Benimle Ol” şarkısını çalabiliriz bence çünkü o birlikteliği işaret eden bir şarkı.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta iki konuğum var; Gizem Kendik Önduygu ve İdil Seda Ak. İlk bölümde ihtimama gelen bakım konusunu engellilikle ve diğer konularla olan bağlantısını konuştuk. Biraz girdik ama bakımdan ihtimama ikisi farklı şeyler mi? Ona girelim. Şarkıya girerken İdil bir söz almak istemişti, ona sözü vererek başlayalım isterseniz burada.
Türkiye’de Engelli Bakımı
İ.S.A.: Ben Türkiye'de engelli bakımıyla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum; Türkiye'de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı engelli bir aile üyeniz var ise size engelli bakım aylığı veriyor - yalnız bu paralar çok az. Şöyle bir hesaplama yapıyor; ailenin tüm geliri hesaplanıyor, bu hane halkı sayısına bölünüyor ve bu rakam eğer asgari ücretin iki bölü üçünden fazla ise bu engelli aylığını alamıyorsunuz, az ise ancak alabiliyorsunuz. Bu ciddi bir yoksulluk sınırı olarak kabul ediliyor.
Bir de engelli kişinin bakımını genellikle ailede kadın figürler üstleniyor. Bu, bazen anne, bazen abla, bazen yenge olabiliyor. Kadını da engelliye bakmak zorunda bırakıyor bu politika maalesef. Bu nedenle, biz, bu politikanın uygulanmasından vazgeçilmesini, bu bakım aylıklarının doğrudan engelli kişiye tahsis edilmesini ve engelli kişi kimi seçmek istiyor ise ona parayı vererek o hizmeti satın alması gerektiğini savunuyoruz. Bazı örgütler şunu savunuyor; engelli bakımı yapan kişinin şu anda 10 bin küsur civarında bir para alıyor 2025 itibariyle ve sigortasız çalışıyor. Kişilerin sigortalanması gerektiği yönünde bir savunu yapıyor. Tamam, burada desteklenebilir bir politika ancak kişiler sigortalandıkça yani aileden bir kişi sigortalandıkça o kişinin yine aile içinde çalışmasına mahkum ediyoruz biz o kişileri. Bu ancak bağımsız yaşam stratejileri geliştirdikten sonra ek olarak uygulanabilecek bir başka strateji olabilir. Şu anda temel savunu yapılması gereken yerin bu olmadığını düşünüyoruz biz.
A.T.A.: Bir şey diyeceğim sadece; biz kim, onlar kim?
İ.S.A.: Burada bahsettiğim biz, hak temelli savunu yapan örgütler diyebilirim. Diğerleri diye kastettiğim ise engellik alanında çeşitli savunular yapan örgütler.
A.T.A.: Tamam, çok sağ ol. İhtimam, bakım ne fark var diye sormuştum İdil'e. İdil, Türkiye'deki durumu anlattı.
İhtimam, Yeryüzü Emeği (Earth Care Labour), Degrowth
G.K.Ö.: Evet, ihtimamın aslında özen, bakım, itina etmek, iyi bakmak gibi anlamları var - bakım dediğimiz şeyin de geniş bir karşılığı gibi. Bu arada daha feminist ve engel literatür doğrudan bakım üzerinden ilerliyor ve ben de buna saygı duyuyor ve çok besleniyorum. Bakımın hem bireysel hayat deneyimlerinden, hem de koca oluşturduğu literatürden ben de bir süredir ihtimam üzerinden dünyayı anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum ve acaba yeryüzü ihtimamı diye bir kavram olsa hem kendimize, hem etrafımızdaki insanlara, hem de insan dışı canlı cansız varlıklara bir ihtimam gözetme hali olsa, bunlar arasında bir denge bulma arayışı olsa neye benzerdi üzerinden kavramsallaştırmaya çalışıyorum yani endimizden, etrafımızdakilerden kopmamaya çalışsaydık bu ne olabilirdi diyorum.
Aslında bu, Earth Care Labour denen yani 'Yeryüzü Emeği' denen bir kavramı planlı ekonomi küçülme, degrowth dünyasından Stefania Barca isimli bir kadın, bir akademisyen kavramsallaştırıyor. O biraz daha kadınların bağ bahçe bakımı gibi yaptığı işleri bakım dünyasına dahil etmek için kullanıyor. Ben de bu kavram üzerinden Türkçe'de acaba yeryüzü ihtimamı diye bir kavram olsa neye benzerdi demeye çalışıyorum. Şu anda benim bu dünyayı anlayıp anlandırma konusunda bu çok işime yaradı ve bugün cinsiyetten bağımsız herkesin yeryüzü ihtimamı ilişkilerine girdiği, günlük hayat pratiklerimizden oluşturduğumuz sistemlere kadar etki eden yeni bir davranışlar ve pratikler bütünü olsa neye benzer düzeninden kavramsallaştırmaya çalışıyorum. Ama İdil'in de ihtimam tanımını dinlemeyi çok isterim.
İ.S.A.: İhtimam bence ‘birbirimizi kollamak’ demek. Ben bunun üstünde tabii ki Gizem kadar çok fazla düşünmüş birisi değilim ama birbirimizi korumak ve kollamak olarak görüyorum açıkçası.
A.T.A.: Sen tabii Gizem, pek çok yerde çıkıyorsun programlara, podcastlere, her anlamda bunu anlatıyorsun. Onarım Atölyesi podcast kanalında Ekin Al’ın konuğu da olmuştun ve ben de onu dinlemiştim, onu da önereyim bu program yetmediyse dinleyenlere. ‘Gizem Kendik Önduygu ve ihtimam’ yazıp ki ben öyle yaptım - bir sürü yazılar, söyleşiler de var. İhtimam bana da dikkat etmek, üstüne titremek gibi geliyor.
G.K.Ö.: Son söz olarak şunu da söyleyeyim; bu bahsettiğimiz ihtimam.org, bakım etiği temeline dayanan aslında yeni bir toplum örgütlenme modeli. Bu bakım alternatiflerini yeniden hayal edebilecek ve şekillendirebilecek insanları, toplulukları, kurumları bir araya getirmeyi amaçlıyoruz ve bu anlamda da ihtimam hayal gücümüzü çeşitlendirmeye ve zenginleştirmeye çalışıyoruz. Bakım kolektifinin bahsettiği, her yanımız ihtimamsızlık biçimleriyle çevrili ve bu yeni modelleri hayal etme gücümüz de biraz kısıtlı. Bunları deneyimleyebileceğimiz, konuşabileceğimiz alanlar yaratmaya çalışıyoruz ve ihtimam ağına dahil olmak isteyen herkesi de ihtimam org’a bekliyoruz.
Sağlamcıklama (Ablesplaining)
A.T.A.: Bu Onarım Atölyesi’ndeki sohbet de çok hoşuma gitti ve senin de bir uydurman vardı; sağlamcıklama. Ona burada da aslında biraz girelim. Sağlamcılık diyoruz, sağlamcılığı kimse anlamıyor ve sağlam olmak ne ki? Sağlam iyi bir şey değil mi? Güzel bir şey sağlam olmak. Sağlamcı olmak gibi bir şey var orada. Sen sağlamcıklamayı da zaten ‘mensplaining'in, ‘ablesplaining'in aslında farklısını yapmışsın. Onu biraz anlatsana, çok hoşuma gitmişti o benim.
G.K.Ö.: Teşekkür ederim, ben de unutmuştum, teşekkür ediyorum alanı açtığın için. İdil sen de lütfen bir şey söyle ama ben ‘Ablesplaining’ gibi şeylere kavramlara denk geliyorum. Türkçede de baktım, ettim, bir çevirisini bulamadım, lütfen başka çevirisi olan varsa söylesin, ben ‘sağlamcıklama’ olarak kullanmaya başladım çünkü bana da iyi geldi. Tam da Alper senin dediğin gibi, mansplaining diye bir kavram vardı ve Türkçe'ye beş harfler zamanında ‘açuklama’ diye çevirmişti ki benim çok sevdiğim bir çeviri, erbilmişlik dendi vs. Şimdi tam benzer bir anlamıyla, engelli olmayan birilerinin engelli olanlara o halini anlatma çabası gibi sağlamcıklama dediğimiz bir şeyi kullanmayı öneriyorum. Yani örneğin bir nörotipin nörotipik olmayana o ADHD halini anlatması gibi bir şey. Ne bileyim, ADHD'lerde şımarık olur, canım demesi gibi bir şey. O yüzden bu anlamda gündelik hayat pratiklerimizde karşılaştığımız sağlamcıklama hallerini anlatmak için bana iyi geliyor - en azından bunların farkına varabilmek için.
A.T.A.: İdil, bunlara dair senin var mı söylemek istediklerin?
İ.S.A.: Aslında mesela atasözlerimizde çok fazla böyle sözler var ve bunu da çok sık kullanıyoruz Türkçe'de. Ben diyorum ki değişim dilde başlar. O nedenle dilini değiştirmeye özen göstersin insanlar. Ben de çok çabalıyorum, hatta ben de engellilik alanında çalışıyor olmama rağmen, senelerdir çalışıyor olmama rağmen kendimi bazen o cümleleri kurarken buluyorum, kendime de kızıyorum hala bu lafları kullanmaya devam ediyorsun diye. O nedenle herkese, değişim dilde başlar diyorum ve dilinizi değiştirerek önemli bir adım atabilirsiniz diye mesaj vermek istiyorum.
A.T.A.: Bu hafta konuklarımız Gizem Kendik Önduygu ve İdil Seda Ak idi. Son sözlerde sırayı gene değiştiriyorum. Önce İdil, sonra Gizem olarak son sözleri alayım ben sizlerden.
İ.S.A.: Bakım meselesi hakikaten çok önemli bir mesele ve hiyerarşik de olabilen bir mesele. Çok iyi düşünmemiz ve iyi kurgulamamız gerekiyor. Bizim bu ihtimam kelimesini kullanmamızın sebebi de aslında tamamen detaylı bir ilişkilenme biçimini seçiyor ve tercih ediyor olmamız. Bu nedenle de ihtimam kelimesini düşünmenizi de rica ediyorum çünkü bakım meselesi hiyerarşik olduğu zaman bir takım şiddetler de doğurabiliyor, bir takım otoriter ilişkiler de oluşturabiliyor. Bunları bu bağlamlardan uzaklaştırıp daha yatay, daha birbirimizi sarıp sarmalayan bir ilişki biçimine getirmek için ihtimam kelimesini kullanmayı tercih ediyoruz biz.
G.K.Ö.: Ben de İdil'e çok teşekkür ediyorum. Daha önce dediğim gibi ihtimam ağına, kendi ihtimam ağıyla dahil olmak isteyen herkesi bekliyoruz. Bitirirken de başta yaptığım ihtimam teslimini yineleyim isterim; bugün buraya gelmemi sağlayan herkese, her şeye emekleri görünmez de olsa teşekkür etmek isterim. İdil sana da ihtimam ortağım olduğun için, ihtimam ağımın önemli bir parçası olduğun için senin ve senin ihtimam ağındaki herkese, Tolga sana da bu arada bu programı yapmana zaman ve alan açan, bugün burada göremesek de duymasak da emeğiyle, ilişkisiyle seni besleyen, burada olmanı sağlayan herkese her şeye teşekkürlerimle bitireyim.
A.T.A.: Ben de geçen hafta bitirirken bir söz vermiştim bütün dinleyicilerimize; Sakat Muhabbet'in son bir aydır destekçilerini ben ifade ediyorum ama arada kaçak olmuş çünkü radyo kapandı, bir ay sonra geri açıldı, kapalıyken destekçiler birikti, buraya geldi, yeni yıl oldu derken onu şimdi ben söyleyeyim ihtimama destek için. 11 Aralık bölümü için Ece Öktem Müller'e, 18 Aralık programı için Vicdan Güvenç'e, 25 Aralık bölümü için Cansu Ulusaka ve 1 Ocak bölümünün destekçileri Osman Öztürk ve Tülin Ergun'e teşekkür ediyorum ve ‘dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum. Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın.