Birlikte Üretiyoruz'da Alper Can Kılıç ve Gökçe Türkmen, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nden Prof. Dr. Aylin Çiğdem Köne ile le sosyal ekonomi ve kooperatifler üzerine konuşuyorlar.
Merhaba. Doğru bildiklerimizden şaşmamak, eşitlik ve adalet konusunda taviz vermemek, dayanışmacı çözümlerin ışığını alıp yansıtmak, birlikte üretmenin heyecanını ve keyfini unutmamak için çıktığımız yolda, çok kıymetli bir durakta durup çok değerli bir akademisyenle sohbet edeceğiz.
Niyetimiz sizleri teorik konularla, kavramlarla yormak değil; aynı ortamda sohbet edermişçesine bu içerikleri sizlere ulaştırmak. Yazılı bilgilerden sahadaki pratiklere ve deneyimlere ışık tutarak kapitalist sistemin varlığından hiç hoşlanmadığı dayanışma ve sosyal ekonomi kavramlarını konuşacağız.
Her bölümünü konuklarımızla beraber ördüğümüz Birlikte Üretiyoruz programına hoşgeldiniz.
Alper Can Kılıç: Bugün alanda çok önemli yerlerden birini tutan, gençlerle doğrudan kooperatifçilik üzerine dersleri sırasında da bol bol konuşan bir hocamız bizimle birlikte. İzninizle önce kendisini sizlere tanıtmak istiyorum; Aylin Çiğdem Köne, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde profesör olarak çalışan bir iktisatçı. Doktorasını Marmara Üniversitesi’nde kalkınma iktisadı alanında yaptı. Akademik çalışmaları, ekonominin doğal çevre ve toplum üzerindeki etkilerini kapsıyor ve sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesine odaklanıyor.
Aylin Çiğdem Köne, baskın iktisat paradigmasının insan, toplum ve doğa bilimlerinden böylesine uzak olmasının kabul edilemez olduğu düşüncesiyle alternatif ekonomileri araştırmaya yönelir, sosyal ve dayanışma ekonomisi ile karşılaşır. Bir sosyal bilimci olarak kayıtsız kalamaz ve bu alandaki bilgi birikimine internetin sağladığı özgürlük ve paylaşım olasılıklarını kullanarak katkıda bulunmaya devam etmektedir.
Gökçe Türkmen: Hoş geldiniz Aylin Hoca’m.
A.C.K.: Hoş geldiniz.
Aylin Çiğdem Köne: Merhaba, hoş buldum, davetiniz için teşekkür ederim.
G.T.: Biz de çok teşekkür ederiz katılımınız için. Sizin isminizi elbette evvelinde biliyordum ama açıkçası programa hazırlanmadan önce hakkınızda bu kadar bilgiye sahip değildim, o yüzden çok heyecanlandım. Hem sizi tanıyor olmaktan/tanımış olmaktan çok büyük mutluluk duydum, hem de Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde derslerinize girip öğrenci olmak için bir heves oturdu içime. Umarım bir gün gerçekten derslerinizi dinlemek mümkün olur.
A.C.K.: Programın ilerleyen kısımlarında da konuşacağız. Aylin Hoca’mızın öğrencisi olmak için üniversiteye gitmeye de gerek yok; kendisi zaten sürekli bu konuda kaynaklar sunuyor.
G.T.: Evet ama öğretmenle göz göze olmanın, sınıf ortamında olmanın keyfi başka. Biz sizin ‘sosyal ekonomi ve kooperatifler’ konusunda üniversitede ders verdiğinizi biliyoruz ve hatta Türkiye'de bu konuda, bu birliktelikle ders veren başka bir akademisyen olmadığı bilgisine de sahibiz. Sizden öncelikle sosyal ekonomiyi nasıl tanımladığınızı, kooperatiflerle nasıl ilişkilendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?
A.Ç.K.: Elbette, çok teorik olmadan anlatmaya çalışayım ama öncelikle ders hakkında birkaç şey söylemek isterim. Sosyal ekonomi ve kooperatifçilik dersi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisat Bölümü dersleri arasına 2020 yılında eklendi yani henüz yeni bir ders, son üç yıldır fakültemizdeki 4. sınıf öğrencilerine seçmeli olarak bu dersi veriyorum. Sizin de söylediğiniz gibi - benim bildiğim kadarıyla da - ders ismiyle ve içeriğiyle Türkiye'de tek. Tabii iktisat bölümünde verilen bir ders olduğu için kooperatifçiliği salt bir işletme modeli olarak anlatmak olmazdı. O nedenle dersin çerçevesini çizerken kooperatifleri ekonomik sistem içerisindeki yeri bağlamında ele almak istedim ve bu bağlamda sosyal ekonomi oldu.
Sosyal ekonominin ortaya çıkışı aslında 18. - 19. yüzyıllara kadar geri gidiyor. Avrupa'da esas olarak ortaya çıkmış bir faaliyet alanı. Sanayi kapitalizminin yerleşmesi sırasında yaşanan son derece olağanüstü kötü yaşam koşullarına karşı savunmasız sosyal grupların verdiği bir tepkiyle başlayan hareket sosyal ekonomi. Ortaya çıkışında da esas olarak iki unsuru ayırt edebiliyoruz; ilki, işçi sınıfının kendi kendine yardımı örgütlemesi. İkincisi ise bu kökenin aslında çok gerilere giden hayırseverlik ve yardımseverlik fikirleri. Bu, geçmişi.
Sosyal ekonomiye bir terim olarak bakarsak, kamu sektörü ile özel sektörün dışında faaliyet gösteren bir sektörü ifade eder sosyal ekonomi terimi. Bu nedenle de üçüncü sektör olarak da adlandırılır. yani sosyal ekonomi ve üçüncü sektör terimleri eşdeğerdir aslında. Sosyal ekonominin bileşenleri - herhalde bunu da konuşuruz birazdan - devletin erişemediği, piyasanın etkin işlemediği alanlarda ürün ve hizmet üretirler. Bu ürün hizmetler, doğrudan piyasada alınıp satılabilen ürünler ya da hizmetler olabileceği gibi; sadece üyelerinin ihtiyaçlarına yönelik, onları karşılamak için de üretim yapabilirler. Tabii şimdi burada üç alan tanımladık. Bir ekonominin üç tedarik alanı; kamu, özel sektör ve sosyal ekonomi. Bunlar arasındaki farkları ortaya koymak için dilerseniz ben bir örnek vereyim, bunun üstünden düşünmek işimizi kolaylaştırabilir.
A.C.K.: Aslında ben de tam o kısmını soracaktım size yani sosyal ekonomi sistem içerisinde formal olarak sadece kooperatifler açısından mı vücut buluyor? Yoksa yine günlük hayattan bildiğimiz imece, dayanışma ve bunun gibi kavramlarda sosyal ekonomi kapsamına giriyor diyebilir miyiz direkt? Hem de şirketlerle nasıl oluyor? O farkları sizden rica edecektim.
A.Ç.K.: Elimden geldiği kadar yanıtlamaya çalışayım. Sosyal ekonomi alanında tüzel kişilikler var olabiliyor yani dayanışma ve karşılıklılık eğer informal olarak gerçekleştiriliyor ise bu sosyal ekonomi alanına girmiyor. Sosyal ekonomi alanına giren kuruluşların başında kooperatifler var elbette. Bunun yanı sıra müteeller ki karşılıklılık esasına dayalı sigortacılığı kastediyorum burada. Onun yanı sıra ekonomik faaliyet yürüten dernekler, vakıflar ve sosyal ekonominin en yeni bileşeni sosyal girişimler bu alana dahil oluyorlar.
Kamu ve özel sektörle karşılaştırmak gerekirse, bir ihtiyaç düşünelim, diyelim ki bir çalışan ebeveynin küçük çocuğunu kreşe bırakma ihtiyacı var yani bir bakım hizmetine ihtiyacı var. Bir ekonomik sistem için de bu ihtiyacını özel sektörden ya da kamu sektöründen karşılayabileceğini zaten biliyoruz. Özel sektörden karşılarsa oradaki kreş sahipleri bu işi kâr elde etmek için yaparlar ve bu hizmetten yararlanmak da yeterli satın alma gücüne sahip olmakla mümkündür. Geçerli piyasa fiyatını ödeyenler bu kreş hizmetinden yararlanır, diğerleri dışarıda kalır. Kamu sektörü ise eşit yurttaşlık ilkesi gereğince eşitlik amacıyla bu hizmeti ücretsiz olarak sunabilir ya da uygun ücretlerle sunabilir. Dolayısıyla burada iki seçenekten söz ettik. Ya bunlar yetersiz kalırsa, ya bunlara erişemeyen insanlar olursa, o zaman bu kişiler için bir çözüm alanı da sosyal ekonomi - kendi aralarında örgütlenirler. Diyelim ki mahallelerinde kendileri gibi bu ihtiyaca sahip, bakım hizmetine ihtiyaç duyan insanlarla bir araya gelirler. Karşılıklılık ve dayanışma ilkelerine dayalı olarak örgütlenirler ve örneğin bir bakım kooperatifi kurarlar. Yani bu ihtiyacı piyasadan karşılamak ya da devletten bir çözüm beklemek yerine, kolektif olarak, gönüllü olarak harekete geçerler ve kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılamış olurlar.
G.T.: Ne güzel örnekleyerek açıkladınız hocam yani aslında, kooperatifler ve sosyal ekonomi, her iki kavram birbiri içerisinde dönerek, bağlanıp çoğaldıkça varlıklarını derinleştiriyorlar.
A.Ç.K.: Evet, tarihsel olarak baktığımızda örneğin; İngiltere'de sosyal ekonomi kooperatif hareketi ilk kooperatiflerin kurulmasıyla birlikte ortaya çıkmış. Başka yerlerde farklı ya da benzer gelişmeleri görebiliyoruz ama en başından itibaren sosyal ekonomiyi diğerlerinden, özel sektörden ayıran şey ‘amacı’dır, sosyal ekonomi kuruluşları kâr elde etmek için kurulmaz. Kâr elde etmesinde sorun yok ama asıl amaç bu değil; asıl amaç ihtiyacı karşılamak. Onun dışında diğer önemli olan şey de değerler ve ilkelerle çalışması. Bir de tabii unutmayalım, sosyal ekonomi dediğimiz alan içinde birleşenlerini saydık; kooperatifler, vakıflar, sosyal girişimler ama bu alanın en önemli birleşeni hiç tartışmasız kooperatiflerdir. Bunun iki sebebi var; ilki, ekonomik açıdan; istihdam kapasiteleri, üretimleriyle, evet, çok önde geliyorlar, sosyal ekonominin bel kemiğini oluşturuyorlar. Bunun yanı sıra da benimsedikleri değerlerle ve ilkelerle ilk kooperatiften bugüne, 19. yüzyıldan bugüne sosyal ekonomiye yön veren özelliği var kooperatiflerin - yol gösterici olmuşlar. Dolayısıyla bugün de sosyal ekonomiyi eğer bir alternatif olarak görüyor isek bunda kooperatiflerin, bu özgünlüğünün büyük rolü var yani bu değer ve ilkelerle yönetilmelerinin büyük önemi var diye düşünüyorum.
G.T.: Birinci programda ahillikten bahsederken bu değer ve ilkeleri konu etmiş; ahlaklı ve erdemli esnaf olmanın bir takım tanımları olduğunu belirtmiştik. Ahilerin bağlanmasını ve açılmasını istedikleri yedi temel başlık vardı. Mesela örneğin, bir tanesi yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak idi ki bugüne de yakışır bir talep bence, insana dair güncel bir talep hâlâ. Bu başlıklar değerlere giriyor ama günümüze gelince Uluslararası Kooperatifler Birliği'nin ortaya koyduğu yedi kooperatif ilkesi olduğunu görüyoruz. Günümüzde ilkeler baz alınıyor ama ahilik döneminde o duygu biraz daha değerlere yönelik diyebilir miyiz ya da siz derslerinizde bu değer ve ilkelere nasıl yaklaşıyorsunuz acaba?
A.Ç.K.: Uluslararası Kooperatifler Birliği'nin bir kooperatif kimliği bildirgesi var. Burada kooperatif kimliğinin çerçevesini çizen şey, kooperatifçilik değerleri ve ilkeleri. Aslında bunlar kooperatifçiliğin bana sorarsanız ABC'si. İlkeler, sizin dediğiniz gibi, daha bilinir; genellikle her yerde de görebilirsiniz, kooperatifçilik ilkeleri çıkar karşınıza ancak değerler dediğimizde, değerler kooperatifçiler tarafından bile pek bilinmemekte. Aslında değerler ilkelere rehberlik ediyor yani kooperatifçilik ilkeleri değerlerin üzerinde inşa edilmiş durumda. Baktığımızda, değerleri de ikiye ayırmak mümkün: Kooperatifin değerleri ve ortakların değerleri. Mesela siz ahilik hakkında söylerken hemen çağrışım yaptı. Kooperatif ortaklarının taşıması gerektiği düşünülen değerler arasında ‘dürüstlük, açıklık, sosyal sorumluluk, başkalarını düşünme’ gibi değerler var. Aslında ne kadar evrensel değerler değil mi? Hümanist değerler olarak da görebiliriz bunları. İşte bu değerler, birbirinden bu kadar farklı insanların bir kooperatif yapısı içinde birlikte hareket etmelerine olanak tanıyor, değerler ve ilkeler bir tarafa bırakıldığında karşımıza iki şey çıkıyor; ya kooperatifler şirketleşiyor, adı kooperatif olmakla birlikte o kooperatifçiliğin özünden ayrılıyor, ya da kooperatifler çok hızlı bir şekilde dağılmaya doğru gidebiliyor. Dolayısıyla bana sorarsanız yine kooperatifçilik değerlerini ve ilkelerini bilmeden ve içselleştirmeden bir kooperatif işletmeyi yönetmek de, geliştirmek de, amacı takip etmek de mümkün değil yani o başlangıçta kooperatifi kurarken koyduğumuz amacı takip etmenin de mümkün olmadığını düşünüyorum açıkçası.
A.C.K.: Aynı şey sosyal girişimler için de geçerli oluyor o zaman - bir önceki sorduğum soruda sosyal ekonominin sosyal girişimleri de kapsadığını anladım aslında. O zaman onlar da kooperatifçilik değer ve ilkelerini rehber alabilirler mi?
A.Ç.K.: Doğru, sosyal ekonominin de kendi değerleri ve ilkeleri var. Örneğin, Avrupa Birliği'nin kaynaklarını açarsanız görebilirsiniz. Fakat şunu fark edeceksiniz baktığınızda: Sosyal ekonominin, bir parçası olduğu için sosyal girişimlerin de benimseyeceği değerler ve ilkeler aslında hep kooperatifçilik değer ve ilkelerinden türemiş durumda yani bu ilk kooperatif kurulduğunda bile yani 1844 yılında kendi ilkelerini ortaya koymuş ve ondan sonra gelen ahlaklı işletme olma iddiasında ya da isteğinde olan kuruluşlar için bu ilke ve değerler her zaman yol gösterici olmuş. Dolayısıyla sosyal girişimlerde etik işletmeler olarak değerlere ve ilkelere sahipler ve bunlar da kooperatiflerden çok etkileniyorlar. Bu alanın zaten değerlerden ve ilkelerden uzaklaşması söz konusu olduğunda tamamen alternatif olmaktan çıkıp piyasa sisteminin bir parçası olurlar bana sorarsanız.
A.C.K.: Çok teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için. Şimdi Tom Petty And The Heartbreakers’ın Running Down a Dream albümünden “I Won't Back Down” şarkısı Prof. Dr. Aylin Çiğdem Köne’den dinleyicilerimiz için geliyor.
G.T.: Yeniden merhaba. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nde Kalkınma Ekonomisi profesörü olarak görev yapan Aylin Çiğdem Köne ile sosyal ekonomi ve kooperatifçilik üzerine yaptığımız sohbetimiz devam ediyor.
A.C.K.: O zaman şöyle devam edelim; derslerdeki deneyimlerinizi birazcık sizden dinleyelim, nasıl gidiyor? Sizin gözünüzden öğrenciler cephesinde kooperatifçilik konusunda yanlış bilinenler, hiç bilinmeyenler nelerdir ya da gençlerin kooperatif konusundaki bilgi durumu ne seviyede? Bunu analiz eden bir çalışma var mı? Bunlardan biraz bahsederseniz çok seviniriz.
A.Ç.K.: Üç yıldır bu dersi veriyorum, dolayısıyla bazı genellemeler yapabilirim diye düşünüyorum: öncelikle, genel olarak Türkiye'de kooperatifçilik eğitimi üniversitelerde pek yer almıyor, işletme bölümlerinde bile çok az sayıda kooperatifçilik dersine yer veren üniversite var yani bu konuda bir eksikliğimiz var - bunu bir tarafa koyalım. Bunun dışında ben derse girdiğim zaman öğrencilerin pek çoğunun ne sosyal ekonomi, ne kooperatifçilik hakkında bilgisi olmadığını görüyorum, kooperatiflerden haberdar değiller. İlk derste şu soruyu soruyorum, ‘Eğer biliyorsanız bir kooperatif ismi söyler misiniz?’ Genellikle hiç bir yanıt alamıyorum bu soruya yani kooperatif nedir, ne yapar, nasıl yapar sorularına bir yanıt alamıyorum. Bilgi ve farkındalık düzeyi çok düşük, bunu söyleyebilirim. Yanlış bilinenlere baktığımızda kooperatiflerin bir devlet kuruluşu olduğunu, devletin kooperatiflere yardım ettiğini düşünüyorlar. Kooperatifleri genellikle başarısız, ortaklarını zarara uğratan kuruluşlar olarak da görüyorlar. Aslında bu, toplumdaki genel kooperatifçilik algısının da bir yansıması. Bir de böyle alternatif bir işletmenin var olamayacağı yönünde de güçlü bir inanç, güçlü bir inanış var. Bizim belki iktisat eğitimimizin, hep bencil insana, kâr maksimizasyonuna dayalı olması da onları etkiliyor olabilir. Dolayısıyla bir hayli çaba harcıyorum kâr amaçlı olmayan bu özel iş modelini anlatırken. Burada iki yardımcım var; kooperatif ekonomisinin dünya çapındaki büyüklüğünü ve kapsamını gösteren veriler ve dünyadan - Türkiye'den örnekler. Dünyadaki örnekleri göstermek etkileyici oluyor. Mesela, Hindistan'daki süt üreticilerinin kurduğu dünyanın en büyük süt kooperatifi ürünleri Amul var. Sağlık alanında 20 milyondan fazla kişiye hizmet sunan Brezilyalı bir kooperatif ya da yeni kooperatif hareketinden örnekler. Mesela Spotify'ın ya da Zoom'un alternatifi olan kooperatifleri tanıtıyorum. Çok şaşırıyorlar bunlara. Türkiye'den baktığımızda Kadıköy-Beşiktaş Tüketim Kooperatifleri, Yerdeniz, Genç İşi, Devrek Güneşi, Urla ve Yelki Kadın Kooperatifleri, Lonca Çeviri Kooperatifi ve tabii ki Albatros Bilişim Kooperatifi. Bu örnekler işe yarıyor gerçekten, özellikle video biçimindeki materyaller gerçekten çok yararlı oluyor. Bu konuda bütün içerik üreticilerine buradan bir davet iletmek istiyorum, anlamlı içeriklere çok ihtiyacımız var. Kooperatiflerin ve sosyal ekonominin kendini anlatmaya ihtiyacı var.
Bir de ders kapsamında öğrencilerden grup çalışması yapmalarını bekliyorum. Yedi kişi bir araya gelip bir kooperatif kuracaklar, fikirlerini geliştirip sunum şeklinde sınıfla paylaşmalarını istiyorum. Orada da çok enteresan şeyler oluyor. Tek başına ya da en yakın arkadaşıyla, iki kişiyle kooperatif kurmak isteyenler, kendi arasında ortak çalışmada sorun yaşayıp benim hakemlik yapmamı isteyenler, her hafta böyle örnekler çıkıyor karşıma. Fakat bunları aşıp teorik düzeyde kooperatifini kuran gruplar birlikte çalışmayı çok keyif verici bir deneyim olarak nitelendiriyorlar. Bu da benim için dersin belki de en güzel anlarını oluşturuyor.
G.T.: Tohum attığınız yer olmuş hocam orası gerçekten, çok güzel bir sınıf çalışması olmuş.
A.C.K.: Canınıza sağlık.
G.T.: Şimdi sizin verdiğiniz örneklere ve tabii ki dünyadan da Türkiye'den daha verilebilecek olan birçok örneğe, bunların bir kısmına ulaşılabilecek bir bloğunuz var ve orada birçok yazı ve rapor mevcut bu konuyla ilgili, çeşitli söyleşiler de var. Orada birikenlerden bizlere aktarmak istediğiniz bilgiler, deneyimler olabilir mi? Biraz bloğunuzdan bahsedebilir misiniz?
A.Ç.K.:Sosyal ekonomi blogu, sosyal ve dayanışma ekonomisi konusunda internet ortamında yayın yapıyor. Biz beş yıldır bu faaliyeti sürdürüyoruz. Çok çeşitli yazılar var yani sosyal ve dayanışma ekonomisine ilişkin, kooperatifçiliğe ilişkin hem teorik düzeyde, hem de uygulamalara dair yazılar var. Burada, biz aslında okuyucularımıza alternatif bir ekonomik ve toplumsal sistemin neye benzeyebileceği hakkında ipuçları sunmaya çalışıyoruz.
Bu beş yıl boyunca neler oldu derseniz; alana yönelik ilginin sürekli arttığını gözlemledik. Toplumsal ve ekolojik öncelikler giderek ön plana çıkıyor, bunu gördük. Bir önemli nokta da şu, bu alan da pratik teorinin önünde gidiyor. Dolayısıyla da sahada neler olduğunu sürekli araştırmak, öğrenmek gerekli ve bu öğrenimler çok kıymetli. Aynı zamanda çok evrensel bir şeyden söz ediyoruz. Bu alanda yaşanan sorunlar salt Türkiye'ye özgü değil. Dünyada da büyük benzerlikler var ama blog içerisinde bizi en çok heyecanlandıran ve belki de okuyucularımızın da en çok heyecanlandığı konu, iyi örnekler. İyi örneklerin gerçekten sihirli bir gücü var. Herkesin yapılamaz, mümkün değil diye baktığı konularda o direnci kırıyor iyi örnekler. Yapılabilir inancını aşılıyor kişilere, çok güçlü bir araç. Bundan daha çok yararlanmalıyız. Biz bile kimi zaman çok yorulduğumuzda - çünkü profesyonel olarak yaptığımız işlerin yanı sıra bu gönüllü bir faaliyet ve kimi zaman yoruluyoruz doğal olarak - ‘haydi bir röportaja gidelim, yerinde ziyaret edelim’ diyoruz ve orada gördüklerimiz ‘bizim yorulmaya hakkımız yok’ dedirtiyor. Biz oradan güç alıyoruz ve yeniden devam ediyoruz. Belki okuyucularımız için de böyledir bu durum.
A.C.K.: Evet, bir araya gelmek her zaman güzel. Sizinle şu an bunları konuşmak da harikaydı. Ben de bir ‘sosyal ekonomi’ takipçisi olarak her yazıyı takip ediyorum. Sağolun, çok besleyici oluyor bizim için. Burada da süremizin sonuna geldik, çok teşekkür ediyoruz.
A.Ç.K.: Ben teşekkür ederim.
A.C.K.: Sağolun.
G.T.: Teşekkür ederiz hocam, çok sağolun katılımınız için.
A.Ç.K.: Ben teşekkür ederim. Sosyal ekonomi bloğuna herkesi okuyucu olarak bekleriz. Birlikte üretmek güzel, birlikte öğrenmek de çok güzel.
A.C.K.: Evet, birlikte üretmeye devam edelim. Bu bölümde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'nden Prof. Dr. Aylin Çiğdem Köne ile sosyal ekonomi kavramından konuştuk ve kooperatiflerle ilişkisi üzerine bolca bilgi aldık. Kendisine katılımı ve bizlere sağladığı destek için teşekkür ediyoruz. Ayrıca kooperatifçiliğin yayılması adına yaptığı çalışmalar için de teşekkürlerimizi sunuyoruz.
G.T.: Bilgi ve deneyim paylaşımınız için tekrar teşekkür ediyorum Aylin Hocam. Umutla kalın sevgili dinleyiciler.