"Mantık çok basit; her konuda savaş"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Lübnan ve İsrail arasında açıklanan ateşkes antlaşmasına, ABD’de uygulamaya geçen The Heritage Foundation raporuna, Filistinli Profesör Rashid Khalidi’nin soykırımla ilgili konuşmasına, Uluslararası Ceza Mahkemesi kararını uygulamayan ülkelere ve 29 Kasım’da Filistin’in bölünme kararının 77. yıl dönümüne değiniyor.

""
Nereye Doğru: 27 Kasım 2024
 

Nereye Doğru: 27 Kasım 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya ABD Başkanı Joe Biden’ın Lübnan ve İsrail hükümetleri arasında ateşkes antlaşmasını açıkladığını ama bu kararın hemen öncesinde İsrail’in Lübnan’ı daha da şiddetli bombardımanla dümdüz ettiğini söyleyerek başlayan Cengiz Aktar, “Pek çok İsrail taraftarı, İsrail'in kazandığını, diğerleri de hiç öyle bir şey olmadığını söylüyor. İsrail'in kazandığını söyleyenler, bu ateşkesin Hizbullah'ın Gazze'de devam eden soykırıma verdiği desteğin bittiği anlamına geldiğini düşünüyor. İsrail taraftarlarında tamamen alafranga ve Orta Doğu'nun ne olduğunu katiyen anlamayan bir yaklaşım hakim. ‘Yaşayıp göreceğiz’ derler ya, aslında oradakiler de ölerek görüyorlar. Buna da şükür diyelim tabii. En azından bugün Beyrut'ta insanlar ölmeyecek. Evleri, apartmanları yıkıyorlardı. Aslında Biden, bir bakıma Trump'ı destekliyor. Trump, Netanyahu ile konuşmasında ‘Ben iş başına geçene kadar bu işi bitir, özellikle Lübnan'ı bitir’ demişti. Biden da meseleye bir el attı. 60 güne kadar İsrail ordusunun oradan çekilmesi öngörülüyor. Ateşkes yürürlüğe girdi, ateş kesildi, oradaki kara kuvvetleri de ateşkese dahil tabii. Sanki oraya büyük yığınak yapmış gibi ordunun geri çekilmesi 60 gün sürecek. Düşünebiliyor musunuz? Ne olacağı belli değil. Herhalde o ordu çekilirken biraz zorlanacaklar, öyle gözüküyor. Bu konuyu yakından takip edenler, ‘Hizbullah'ı yıktılar. Nasrallah'ı ve başka yöneticileri öldürdüler ama Hizbullah olduğu gibi duruyor, hiçbir şekilde zarar görmedi’ diyorlar. İran'ın da Hizbullah konusunda bu ateşkesi kabul etmek için bastırdığı ve Hizbullah'a baskı yaptığı söyleniyor. Baskı yapmasının nedeni çok daha farklı tabii. İran kendini Trump'a karşı bir şekilde koruyor ve çok daha uzun vadeli, her zaman olduğu gibi yani bir satranç oyuncusu gibi hareketini, hamlelerini gerçekleştiriyor. Bakalım göreceğiz,” dediğinde Özdeş Özbay, “Zaten İsrail’de Netanyahu açıklama yaparken ‘İran'a odaklanmak için bu ateşkesi yapıyoruz’ diye bir kavram kullandı,” eklemesini yaptı. 

Cengiz Aktar, ABD gündemiyle şöyle devam etti, “The Heritage Foundation adlı muhafazakar düşünce kuruluşunun 2023'te yazdığı, radyoda da sık sık sözünü ettiğiniz ‘Liderlik için yetki-muhafazakar vaat’ adlı 900 sayfalık bu rapor, bir hükümet programı aslında ve bu hükümet programı uygulamaya geçti. Okunacak gibi değil, mide bulandırıcı ama ne yapacaklarını anlamak ve kestirmek açısından da faydalı. Şöyle bir saat kadar rapora göz attım, daha fazla içim kaldırmadı. Mantık çok basit; her konuda savaş. Ama her konuda yani doğaya karşı savaş, ticaret savaşları, kadınlara karşı savaş, farklı cinsel tercihleri olanlara karşı savaş, çocuklara karşı savaş, göçmenlere karşı savaş, komşulara karşı savaş - her yerde savaş. Orta Doğu'da savaş devam ki ticaret savaşları da başladı zaten. Trump, Ocak ayında göreve başlamasının ardından alacağı ilk ekonomik tedbirin Çin, Kanada ve Meksika'dan gelen ürünlere gümrük vergilerini artırmak olacağını söyledi dün. Çin tabii ayrı bir konu ama Kanada ve Meksika ile bunların serbest ticaret anlaşması var. Gerekçesi, çok uyuşturucu girmesi. Sanki göçmenler yanlarında satmak için uyuşturucu getiriyor. Çok fazla göç oluyormuş. Hep Meksika'ya yönelik tabii bunlar yani gerekçe ticari veya iktisadi değil, onu söylemek istiyorum. Ticari savaşın ne alakası var uyuşturucuyla ve göçmenlerle? Bu arada göçmen derken, ordu zoruyla kovacaklarmış. 11 milyon insandan bahsediliyor yani tam bir kaos tarifi bu. Trump, ‘ben yaptım oldu’ yaklaşımıyla karar alıyor ve dört yıl boyunca Executive Order - Türkiye’deki kanun hükmünde kararname, KYK - ile yönetecek gibi. Mümkün olmadıkça ne Kongre'ye ne Senato'ya gidecek. Zaten her iki Meclis de yani Cumhuriyetçiler de elinde. Böyle bir MAGA Land - Make it America Great Again - var dünyanın önünde.” Ömer Madra, “Meksika'dan ilginç bir tepki geldi; Meksika Başkanı Claudia Sheinbaum, ABD'nin, Kanada ve Meksika'dan gelen ürünlerden alacağı %25'lik vergi tehdidini yırtıp attı. ‘Rücu ticaretine ve kitle göçlerine tamamen anlamlı bir çözüm bulmaktan bahsediyorlardı. Bunun tam tersi olacaktır, fecidir ve yırtıp atıyorum. Eğer ABD hükümeti savaşa ayırdığı paranın azıcık bir kısmını bile barışı inşa etmeye ve gelişmeyi sağlamaya yönelik ayırsaydı insan hareketlerinin, bu göçlerin altında yatan temel sebebe de çare aramış olurdu.’ diye sert bir cevap verdi,” eklemesini yaptı. Aktar, “Her yerde, her konuda savaş. Göçmenle savaş, ticaret - herkesle savaş. Bu arada göç derken X'den Bluesky'a göç etmeyi unutmayalım. Muazzam bir göç başladı.” diye belirtti. Madra, “George Monbiot, ‘Trump’ın başlayacağı 20 Ocak tarihinde bütün dünyada Exodus ilan edelim’ diyor. Twitter'ın adının ‘X’ olması nedeniyle göç anlamında Exodus diye bir isim koymuşlar.” eklemesini yaptığında ise Aktar, “Bu dünya çapında bir hareket olacak, bir direniş hareketi olacak. Bir Japon teknisyenin geliştirdiği takipçilerini ve takip ettiklerini otomatik olarak X'den Bluesky'a aktaran bir program da var,” bilgisini verdikten sonra Filistin soykırımı konusuna geçti.

“Bu, tamamen artık insanlıktan feragat etmiş bir İsrail ve silah arkadaşlarının hikayesi. Silah arkadaşları derken, İsrail'e her türlü ayni ve nakdi desteği veren başta ABD olmak üzere, Batılı ülkelerden bahsediyorum. Artık ilmi siyasete, tarihe, bütün sosyal bilimlere sirayet eden İsrail'in sivil öldürme yaklaşımı. Filistin'in çok önemli kadim ailelerinden gelen, babası ilk belediye başkanı olan, Columbia Üniversitesi’nde Profesör Rashid Khalidi, The New York Review of Books'a konuşmuş. Kısaca çok önemli bir şey söylüyor: ‘İsrail ne zaman savaşa girse, orada askeri bir hedef olduğu bahanesiyle sivil nüfusa saldırır - bunu her zaman yapar. Amaç, aynı zamanda sivilleri cezalandırmak ve onları, sözüm ona, isyancılara karşı cephe almaya zorlamaktır. Bu, onların tipik bir uygulamasıdır ve her zaman bölgede böyle olmuştur. Doğrudan doğruya İngiliz askeri doktrininden alınmıştır bu. Kenya'daki İngilizlerin savaşlarına bakın, Malaya'ya bakın. İngiliz ordusunun da aynı şeyi yaptığını göreceksiniz. Demek istediğim, bu sayede sivilleri bilerek öldürüyorlar yani bilerek yaşamı imkansız hale getiriyorlar. İsrail Genelkurmayı'nın çarpık, savaş suçlusu zihniyetinde halkı, sözüm ona, isyancılara karşı dönmeye zorlamanın yolu olarak, Gazze'yi bilerek yaşanmaz hale getiriyorlar,” diyen Cengiz Aktar, “Rashid Khalidi, Columbia Üniversitesi’nin en önemli hocalarından biriydi. Oradaki baskılara dayanamayıp istifa etti,” diye belirttikten sonra ABD (MAGA Land) konusuna şöyle devam etti.

“Güvenlik Konseyi'nin seçilmiş üyelerinin hazırladığı ve geçen hafta bahsettiğim ateşkes çağrısını, ABD yine veto etti. Zaten bir şey olacağı da yoktu. O kadar bağnazlar ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını zaten uygulamıyorlar. Defalarca bahsettik; İsrail 1947'den beri hiçbir kararı uygulamıyor. Orada vetoyu çekmesen ne olur ki? Kaldı ki aynı şeyleri söyleyen 10 Haziran tarihli bir Genel Güvenlik Konseyi kararı var, onu da uygulamadı zaten. Ama ABD buna rağmen, ‘veto’ kullanmaya devam ediyor. Vekalet savaşları - Proxy War - diye bir laf var. Aslında bu bir vekalet soykırımı. Başta MAGA Land olmak üzere Batı, bu soykırımın dolaylı faili yani suç ortağı değil, faili. Çünkü o silahları vermese asla İsrail'in oraları dümdüz etmek için böyle bir gücü yok.” diyen Cengiz Aktar, diğer önemli uluslararası gelişmenin Uluslararası Ceza Mahkemesi kararı olduğunu söyleyerek progamına şöyle devam etti. 

“Bu karar sonrasında muazzam bir kargaşa yaşandı. Uygulayacak ülkeler, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yani Roma statüsü tabir edilen Birleşmiş Milletler kurumuna taraf olan 124 ülkenin hepsi - burada Türkiye yok - tutuklama kararlarını uygulamadılar. En azından attıkları imzayı reddetmiş oluyorlar. Açıkça Batı dünyasında uygulayacağız diyenler; Hollanda, İrlanda, Belçika, İspanya, Avusturya, Slovenya ve Norveç - geriye kalanların hepsi bir mazeret üretiyor ve en başta da kim? Almanya. Almanya ‘soykırım’ demiyor, sanki soykırım değil. Yani ‘soykırımı bir tek biz yaparız’ demeye getiriyorlar aslında. Çok ilginçtir, bir Anayasa maddesi var; 25. Madde. Aynı bu Türkiye'deki uluslararası hukukun üstünlüğü, 90. Madde gibi. Türkiye'deki madde biraz karışıktır, ona girmeyelim ama 25. Madde şunu söylüyor: ‘Uluslararası hukukun genel kuralları, federal hukukun ayrılmaz parçasıdır. Bu kurallar, kanunlardan önce gelir ve federal topraklarda yaşayanlar için doğrudan hak ve yükümlülükleri doğurur.’ Buna ilk karşı çıkan, hükümet oldu ve özellikle de Yeşiller Partisi. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock çıktı, bağırdı, çağırdı; ‘Biz soykırım yapmış milletiz, bu söz konusu değildir’ dedi. Benim şöyle bir öngörüm var; Almanya, 23 Şubat seçimlerinde, Yeşiller Partisi çok büyük bir darbe alacak ve bu da dünyadaki ve Avrupa'daki iklim değişikliğiyle mücadele açısından da fevkalade kötü bir sonuç doğuracak. Böyle bir dünyadayız. Ceza mahkemesinin kararı sonucunda, yeşillerin düştüğü durum bu. Sırf o nedenden kaybetmeyecekler tabii ama bunu da bir kenara not edelim. Bir de asla ve asla uygulamayacağız diyenler var; imzacı olmasına rağmen Macaristan, imzacı olmadığı için ve uluslararası hukuk bana işlemez dediği için ABD.”


  
Cengiz Aktar son olarak, “29 Kasım 1947 Filistin'in bölünmesinin 77. yıl dönümü. 1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla bölünüyor hem de ve 1948'de İsrail kuruluyor. Birleşmiş Milletler’de 57 devlet var o zaman, daha dekolonizasyon olmamış. Reddeden ülkeler arasında Hindistan, İran, Irak, Lübnan, Pakistan, Suudi Arabistan, Suriye, Yemen, Mısır, Küba, Yunanistan ve Türkiye. Türkiye, 29 Kasım 1947'de ret oyu kullanmış,” diyerek bu haftalık gündemini tamamladı.