Trump’ın Sahte Barış Planı

Editörden
-
Aa
+
a
a
a
""
Ağlama Duvarı / İllüstrasyon: Mr. Fish

İşgal altındaki Filistin’de başarısız barış planlarının haddi hesabı yoktur. Jimmy Carter’ın başkanlığı dönemine kadar geriye giden bu planların hepsi ayrıntılı aşamalar, evreler ve zaman çizelgeleri içerir. Hepsi de aynı şekilde sonuçlanır bu planların. İsrail başlangıçta istediğini elde eder — son örnekte bu, kalan İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasıdır — ancak, sonraki aşamaların tümünü görmezden gelir ve ihlal eder, ta ki Filistin halkına yönelik saldırılarına yeniden başlayana kadar.

Sadistçe bir oyun bu. Ölümün dönme dolabı. Bu ateşkes, tıpkı geçmiştekiler gibi, bir reklam arası aslında. İdam mahkûmunun, mermi yağmuru altında kurşuna dizilmeden önce bir sigara içmesine izin verilen an.

İsrailli rehineler bir kez serbest bırakıldığında, soykırım devam edecek. Ne kadar erken başlayacağını bilemiyorum. Umalım kitlesel katliam en azından birkaç hafta ertelensin. Ama, soykırımda bir duraklama, bekleyebileceğimiz en iyi sonuç. İsrail, iki yıldır aralıksız bombardıman altında neredeyse tamamen yok edilmiş olan Gazze'yi boşaltmanın eşiğinde. Bunun durdurulacağı falan yok. Bu, Siyonist rüyanın doruk noktası. 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'e akıl durduracak 22 milyar dolarlık askerî yardım sağlayan Amerika Birleşik Devletleri, soykırımı durdurabilecek tek araç olan bu yardım kanalını kapatmayacaktır.

İsrail, her zaman yaptığı gibi, Hamas ve Filistinlileri anlaşmaya uymamakla ve büyük olasılıkla — doğru olsun ya da olmasın — barış önerisinin öngördüğü şekilde silahsızlanmayı reddetmekle suçlayacak. Washington, Hamas'ın bu varsayılan ihlalini kınayarak, İsrail'e, Trump'ın Gazze Rivierası ve “özel ekonomik bölge” fantezisini gerçekleştirmek için soykırımı sürdürmesine yeşil ışık yakacak, Filistinlileri dijital paralar (token) karşılığında sözümona “gönüllü” olarak yerlerinden edip sonra yeniden yerleştirecek.

On yıllardır yapılan sayısız barış planı arasında en az ciddi olanı şu anki plan. Hamas'ın ateşkesin başlamasından sonra 72 saat içinde rehineleri serbest bırakması talebinin dışında, planın ayrıntıları ve dayatılan zaman çizelgeleri eksik. Plan, İsrail'in anlaşmayı feshetmesine izin veren şerhlerle dolu. Asıl mesele de bu zaten. Plan, çoğu İsrailli liderin de kavramış olduğu gibi, barışa giden geçerli bir yol olarak tasarlanmış değil. Kumarhaneler kralı müteveffa Sheldon Adelson tarafından Başbakan Binyamin Netanyahu'nun sözcülüğünü ve mesihçi Siyonizmin savunuculuğunu yapsın diye kurulan İsrail'in en yüksek tirajlı gazetesi İsrael Hayom, okurlarına Trump'ın planının “retorik”ten yani laf kalabalığından ibaret olduğu, dolayısıyla endişelenmeye mahal olmadığı yolunda teminat verdi.

Barış önerisinden bir örnek vermek gerekirse, İsrail, “Hamas anlaşmayı tam olarak uyguladığı sürece, çekildiği bölgelere geri dönmeyecek”.

Hamas'ın anlaşmayı “tam olarak uygulayıp uygulamadığına” kim karar veriyor? İsrail. Peki İsrail'in iyi niyetine inanan var mı? İsrail’e, anlaşmanın tarafsız bir hakemi olarak güvenilebilir mi? Terörist grup olarak şeytanlaştırılan Hamas itiraz ederse, onu dinleyecek kimse olacak mı?

Bir barış önerisi, İsrail'in işgalinin illegal (hukuk dışı) olduğunu ve sona ermesi gerektiğini vurgulayan Uluslararası Adalet Divanı'nın Temmuz 2024 tarihli Danışma Görüşü’nü nasıl görmezden gelebilir?

Bir barış önerisi Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkından nasıl bahsetmez?

Uluslararası hukuka göre işgalci güce karşı silahlı mücadele hakkı olan Filistinliler neden silahsızlandırılmak zorunda kalırken, yasadışı işgalci güç olan İsrail neden silahsızlandırılmıyor?

ABD, hangi yetkiyle “geçici geçiş hükümeti” kurabilir? Yani Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını bir kenara itip Trump ve Tony Blair'in sözde “Barış Kurulu”nu oluşturabilir?

Gazze'ye yabancı işgalinin kibarca ifadesi olan “Uluslararası İstikrar Gücü” gönderme yetkisini ABD'ye kim verdi?

Filistinlilerin, işgalin devam edeceğinin teyidi olarak İsrail'in Gazze sınırlarına “güvenlik bariyeri” kurmasına razı gelmeleri nasıl beklenebilir?

Herhangi bir öneri, ağır çekimle gerçekleştirilen soykırımı ve Batı Şeria'nın ilhakını nasıl görmezden gelebilir?

Gazze'yi yerle bir eden İsrail acaba neden tazminat ödemek zorunda değil?

Filistinlilerin, Gazze halkının “radikalleşmesinin önlenmesi” talebini nasıl değerlendirmesi gerekiyor? Bunun nasıl başarılabileceği bekleniyor acaba? Yeniden eğitim kamplarıyla mı? Topyekûn sansürle mi? Okul müfredatının yeniden yazılmasıyla mı? Rencide eden cami imamlarının tutuklanmasıyla mı?

Peki ya Filistinlileri “insan hayvanlar”, çocuklarını da “küçük yılanlar” olarak tanımlayan İsrailli liderlerin rutin olarak kullandığı kışkırtıcı söylemlere ne demeli?

İsrailli haham Ronen Shaulov, “Gazze'nin tamamı ve Gazze'deki her çocuk açlıktan ölmeli” dedi. “Birkaç yıl sonra büyüyecek ve bize merhamet göstermeyecek olanlara merhamet duymuyorum. Sadece aptal bir beşinci kol, İsrail'den nefret edenler, bugün hâlâ genç ve aç olsalar da, gelecekteki teröristlere merhamet duyar. Umarım açlıktan ölürler. Söylediklerime itirazı olan varsa, bu da onların sorunu.”

İsrail'in barış anlaşmalarını ihlal etmesinin tarihsel emsalleri var.

1978'de Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menachem Begin tarafından Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) katılımı olmadan imzalanan Camp David Anlaşmaları, 1979'da İsrail ile Mısır arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştiren Mısır-İsrail Barış Antlaşması'na yol açtı.

İsrail'in Ürdün ve Mısır ile birlikte Filistin sorununu çözme sözü verdiği, Batı Şeria ve Gazze'de beş yıl içinde Filistinlilerin özyönetimine izin veren ve Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'da İsrail kolonilerinin inşasını sona erdiren Camp David Anlaşması'nın bu sonraki aşamaları hiçbir zaman yürürlüğe konmadı.

1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşmaları ile FKÖ, İsrail'in var olma hakkını tanıdı ve İsrail de FKÖ'yü Filistin halkının meşru temsilcisi olarak tanıdı. Ancak, bunun ardından FKÖ’nün yetkilerinin elinden alınması ve onun bir sömürge polis gücü haline dönüşmesi geldi. 1995 yılında imzalanan Oslo II Anlaşması barışa ve bir Filistin devletine giden süreci ayrıntılı olarak ortaya koydu. Ancak, bu da ölü doğmuş bir anlaşmaydı. Yasadışı Yahudi “yerleşimler” ile ilgili her türlü tartışmanın “nihai” statü görüşmelerine kadar ertelenmesini öngörüyordu. O zamana kadar, İsrail ordusunun işgal altındaki Batı Şeria'dan çekilmesinin tamamlanmış olacağı öngörülmekteydi. Yönetim yetkisi, İsrail'den sözde geçici olacağı öngörülen Filistin Yönetimi'ne devredilecekti. Ne var ki, bunun yerine Batı Şeria A, B ve C bölgeleri halinde bölüşüldü. Filistin Yönetimi, A ve B bölgelerinde sınırlı yetkiye sahip olurken, İsrail Batı Şeria'nın yüzde 60'ından fazlasını oluşturan C bölgesinin tamamını kontrol altına alıyordu.

Filistinli mültecilerin, İsrail'in kurulduğu 1948 yılında Yahudi yerleşimcilerin ellerinden aldıkları tarihi topraklara geri dönme hakkı — ki bu, uluslararası hukukta güvence altına alınmış bir haktır — Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat tarafından feda edildi. Bu karar, yüzde 75'i mülteci veya mülteci torunları olan Gazze'deki Filistinliler başta olmak üzere pek çok Filistinliyi ânında yabancılaştırdı. Sonuç olarak, birçok Filistinli FKÖ'yü terk ederek Hamas'ı desteklemeye başladı. Edward Said, Oslo Anlaşmasını “Filistinlilerin teslimiyetinin bir aracı, Filistinlilerin Versay'ı” olarak nitelendirdi ve Arafat'ı “Filistinlilerin Pétain'i” olarak topa tuttu.

Oslo Anlaşması kapsamında öngörülmüş olan İsrail ordusunun geri çekilmesi hiçbir zaman gerçekleşmedi. Oslo Anlaşması imzalandığında Batı Şeria'da yaklaşık 250.000 Yahudi yerleşimci vardı. Bugün bu sayı en az 700.000'e yükselmiş bulunuyor.

Gazeteci Robert Fisk, Oslo'yu “bir aldatmaca, bir yalan, Arafat ile FKÖ’yü çeyrek asırdır aradıkları ve uğruna mücadele ettikleri her şeyi terk etmeye zorlamak için bir hile, ve devlet kurma arzularını iğdiş etmek için sahte umutlar yaratma yöntemi” olarak nitelendirdi.

İsrail, bu yıl 18 Mart'ta Gazze'ye sürpriz hava saldırıları düzenleyerek, iki aydır devam eden son ateşkesi tek taraflı olarak bozdu. Netanyahu'nun ofisi, askeri harekâtın yeniden başlatılmasının Hamas'ın rehineleri serbest bırakmayı reddetmesi, ateşkesi uzatma önerilerini reddetmesi ve yeniden silahlanma çabasına girişmesine yanıt olarak yapıldığını iddia etti. İsrail, ateşkesi bozan ilk gece saldırısında 400'den fazla insanı öldürdü ve 500'den fazlasını yaraladı, uyuyan insanları katletti ve yaraladı. Saldırı, Hamas'ın hayatta kalan erkek rehineleri, hem sivilleri hem de askerleri, Filistinli mahpuslarla takas etmek ve kalıcı bir ateşkesin yanı sıra İsrail'in Gazze ablukasının nihai olarak kaldırılması için serbest bırakmasını öngören anlaşmanın ikinci aşamasını bozdu.

İsrail, on yıllardır Gazze'ye canice saldırılar düzenliyor ve bombardımanı alaycı bir şekilde “çimleri biçmek” olarak adlandırıyor. Şimdiye kadar hiçbir barış anlaşması veya ateşkes anlaşması buna engel olamadı. Şimdiki de bir istisna olmayacak.

Bu kanlı hikâye henüz bitmedi. İsrail'in hedefleri hiç değişmeden aynen kaldı: Filistinlilerin mal - mülkünü zaptedip onları kendi topraklarından silip süpürmek.

İsrail'in Filistinlilere sunmayı planladığı tek barış, mezarın barışıdır.


* Chris Hedges'ın ScheerPost'ta yayımlanan 'Trump’s Sham Peace Plan' adlı makalesi Ömer Madra tarafından çevrilmiştir.