Seni yüzüstü bıraktık. Taşıdığımız korkunç suçluluk duygusu işte bu. Biz denedik. Ama yeterince çabalamadık. Refah'a gideceğiz. Birçoğumuz. Muhabirler, gazeteciler. Protesto için Gazze sınırının dışında duracağız. Yazacağız ve filme çekeceğiz. Bu, bizim yaptığımız şey. Çok fazla bir şey değil. Ama bu da bir şeydir. Hikâyeni yeni baştan anlatacağız.
8 Kasım 2023
Sevgili çocuk. Saat gece yarısını geçti. Atlantik Okyanusu'nun binlerce metre üzerinde, karanlıkta saatte yüzlerce mil hızla uçuyorum. Mısır'a seyahat ediyorum. Refah'taki Gazze sınırına gideceğim. Oraya senin için gidiyorum.
Sen hiç uçağa binmedin. Sen Gazze'den hiç ayrılmadın. Sadece o tıklım tıklım dolu cadde ve sokakları biliyorsun. Beton ağılları. Sadece Gazze'yi çevreleyen askerlerin devriye gezdiği güvenlik bariyerlerini ve çitleri biliyorsun sen. Uçaklar senin için ürkünç. Savaş uçakları. Saldırı helikopterleri. Dronlar. Tepenizde daireler çiziyorlar. Füze ve bomba yağdırıyorlar. Kulakları sağır eden patlamalar. Yer sallanıyor. Binalar yıkılıyor. Ölüler. Haykırışlar. Enkazın altından gelen boğuk imdat çığlıkları. Durmak bilmiyor. Gece gündüz. Ezilmiş, unufak olmuş beton yığınlarının altında sıkışmışlar. Oyun arkadaşların. Okul arkadaşların. Komşuların. Saniyeler içinde yok olup gittiler. Kazılıp çıkarıldıklarında kireçli bembeyaz yüzleri ve pörsümüş bedenleri görüyorsun. Ben bir muhabirim. Bunu görmek benim görevim. Sen bir çocuksun. Bunu asla görmemelisin.
Ölümün ağır kokusu. Kırılıp dökülmüş betonun altında çürüyen cesetler. Nefesini tutuyorsun. Ağzını bezle kapatıyorsun. Daha hızlı yürüyorsun. Mahallen mezarlığa dönüşmüş. Tanıdık olan ne varsa uçup gitmiş. Şaşkınlıkla bakakalıyorsun. Nerede olduğunu merak ediyorsun.
Korkuyorsun. Patlama üstüne patlama. Ağlıyorsun. Annene veya babana sarılıyorsun. Kulaklarını tıkıyorsun. Füzenin parlak beyaz ışığını görüyorsun ve patlamayı bekliyorsun. Çocukları neden öldürüyorlar? Ne yaptın? Neden kimse seni koruyamıyor? Yaralanacak mısın? Bacağını mı yoksa kolunu mu kaybedeceksin? Kör mü olacaksın yoksa tekerlekli sandalyede mi kalacaksın? Neden doğdun ki sen? İyi bir şey için miydi? Yoksa bunun için miydi? Büyüyecek misin? Mutlu olacak mısın? Arkadaşların olmadan nasıl olacak? Bundan sonra kim ölecek? Annen? Baban? Erkek ve kız kardeşlerin? Tanıdığın biri yaralanacak. Yakında. Tanıdığın biri ölecek. Yakında.
Geceleri karanlıkta soğuk beton zeminde yatıyorsun. Telefon hatları kesik. İnternet kapalı. Ne olduğunu bilmiyorsun. Işık parlamaları var. İnfilaklardan kaynaklanan sarsıntı dalgaları var. Çığlıklar var. Durmuyorlar.
Baban ya da annen yiyecek ya da su bulmaya gittiğinde bekliyorsun. Midendeki o korkunç his. Geri gelecekler mi? Onları tekrar görecek misin? Sırada senin küçük evin mi var? Bombalar seni bulacak mı? Bunlar senin yeryüzündeki son anların mı?
Tuzlu, kirli suları içiyorsun. Bu su seni çok hasta ediyor. Miden ağrıyor. Açsın. Fırınlar yerle bir ediliyor. Ekmek yok. Günde bir öğün yemek yiyorsun. Makarna. Bir salatalık. Yakında bu bile bir ziyafete benzeyecek.
Paçavradan yapılmış futbol topuyla oynamıyorsun artık. Eski gazetelerden yaptığın uçurtmayı uçurmuyorsun.
Yabancı gazetecileri gördün. Üzerinde BASIN yazan kurşun geçirmez yelekler giyiyoruz. Kasklarımız var. Kameralarımız var. Jip kullanıyoruz. Bir bombalama ya da silahlı saldırı sonrasında ortaya çıkıyoruz. Uzun süre kahve başında oturup yetişkinlerle konuşuyoruz. Sonra ortadan kayboluyoruz. Genellikle çocuklarla röportaj yapmıyoruz. Ama sizlerden oluşan gruplar etrafımıza toplandığında röportajlar yaptım ben. Gülüyordunuz. Parmaklarınızla işaret ediyordunuz. Fotoğrafınızı çekmemizi istiyordunuz.
Gazze'de jetler tarafından bombalandım. Başka savaşlarda da bombalandım, sen doğmadan önce yaşanan savaşlarda. Ben de çok ama çok korktum. Hâlâ bununla ilgili rüyalar görüyorum. Gazze'nin resimlerini gördüğümde bu savaşlar bana gök gürültüsü ve şimşek gücüyle geri dönüyor. Seni düşünüyorum.
Savaşa katılmış olan bizler, hepimiz, en çok, çocuklara verdiği zararlardan dolayı savaştan nefret ediyoruz.
Hikâyenizi anlatmaya çalıştım. İnsanlara karşı haftalarca, aylarca, yıllarca, on yıllar boyunca zalimce davrandığınızda, insanları özgürlük ve haysiyetlerinden mahrum bıraktığınızda, aşağılayıp bir açık hava hapishanesine tıktığınızda, onları birer canavarmış gibi öldürdüğünüzde çok öfkeleniyorlar. Kendilerine yapılanı onlar da başkalarına yapıyorlar. Defalarca söyledim bunu. Yedi yıl boyunca devamlı söyledim. Çok az kişi dinledi. Ve şimdi bu oldu.
Çok cesur Filistinli gazeteciler var. Bu bombardımanın başlangıcından bu yana 39’u öldürüldü. Onların hepsi birer kahraman. Hastanelerinizdeki doktorlar ve hemşireler de öyle. BM çalışanları da öyle. Onların seksen dokuzu öldü. Ambulans şoförleri ve sağlık görevlileri de öyle. Beton levhaları elleriyle kaldıran kurtarma ekipleri de öyle. Sizi bombalardan koruyan analar ve babalar da öyle.
Ama biz orada değiliz. Bu sefer değil. İçeri giremiyoruz. Bizi dışarıda bıraktılar.
Dünyanın her yerinden muhabirler Refah sınır kapısına gidiyor. Bu katliamı izleyip hiçbir şey yapmadığımız için gidiyoruz. Gidiyoruz çünkü her gün 160'ı çocuk yüzlerce insan ölüyor. Gidiyoruz çünkü bu soykırımın durması gerek. Gidiyoruz çünkü çocuklarımız var. Senin gibi. Değerli. Masum. Sevilen. Yaşamanı istediğimiz için gidiyoruz.
Umarım bir gün buluşacağız. Sen bir yetişkin olacaksın. Senin gözünde zaten şimdiden çok yaşlı olmama rağmen, o zaman artık iyice yaşlı bir adam olacağım. Rüyamda seni özgür, güvende ve mutlu bulacağım. Kimse seni öldürmeye çalışmayacak. Bombalarla değil insanlarla dolu uçaklarda uçacaksın. Bir toplama kampında sıkışıp kalmayacaksın. Dünyayı göreceksin. Büyüyeceksin ve çoluk çocuk sahibi olacaksın. Yaşlanacaksın. Bu acıyı hatırlayacaksın ama bunun, acı çeken başkalarına yardım etmen gerektiği anlamına geldiğini bileceksin. Bu benim umudum. Benim duam.
Seni yüzüstü bıraktık. Taşıdığımız korkunç suçluluk duygusu işte bu. Biz denedik. Ama yeterince çabalamadık. Refah'a gideceğiz. Birçoğumuz. Muhabirler, gazeteciler. Protesto için Gazze sınırının dışında duracağız. Yazacağız ve filme çekeceğiz. Bu, bizim yaptığımız şey. Çok fazla bir şey değil. Ama bu da bir şeydir. Hikâyeni yeni baştan anlatacağız.
Belki bu, bizi bağışlamanı senden rica etme hakkını kazanmamız için yeterli olur.
Chris Hedges'in Chris Hedges Report'ta yayınladığı "Letter to the Children of Gaza" isimli yazısı Nil Kayarlar Sarrafoğlu tarafından çevrilmiştir.