Ahmet İnsel bu hafta Tayland, Hindistan ve Türkiye’nin seçim gündemleri hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Tayland’da 10 yıldır devam eden fiili askerî yönetim, askerlerin 2019 yılında kapattıkları Move Forward Partisi tarafından, Tayland Partisi ve lideri 5. sıraya geriletildi. Eski generalin yönettiği parti büyük bir hezimete uğradı ve 500 üyeden oluşan mecliste yalnızca 36 milletvekiline sahip olacak. İnsel, 2020 yılında Bangkok’ta gençlerin başlattıkları, monarşi rejiminin fütursuz baskısına özellikle krala hakaret suçunun çok yaygın bir biçimde ağır cezalara çarptırılmasına karşı olan büyük hareketin, dolaylı bir biçimde askerî rejimin bıraktığı izleri kanalize ettiğini bildirdi. Demokrasi yanlısı iki muhalefet partisinin iktidar için koalisyon yapabileceklerini açıklayan İnsel, “500 üyelik mecliste 300’e yakın çoğunluğa sahip olacaklar. Yalnız askerlerin getirdiği son derece karmaşık ve askeri yönetimin kontrolünün denetiminin elden kaçırılmaması için getirilen sistem nedeniyle iki partinin ortaklığı 500 üyeden oluşan meclis artı 250 üyeden oluşan senatoda oy çokluğuna ihtiyaç var.” dedi. İnsel, “Önümüzdeki dönemde Tayland’da askerî rejimin getirdiği kendi kuralları ve mekanizmaları belki yeniden askerî müdahalenin dolaylı veya açık bir biçimde kapısını aralayacak gibi gözüküyor. Öte yandan %75 olan katılım oranı, şu ana kadarki en yüksek seçimlere katılım oranı ve bu cunta yönetiminin toplumun çok büyük kesiminin kendisine karşı harekete geçmesine neden olabilir.” yorumunu yaptı.
İnsel, eyalet sistemiyle yönetilen ve dini bir otokrasiye dönme ihtimali olan Narendra Modi’nin yönetimindeki Hindistan’ın Kata eyaletinde geçtiğimiz Cumartesi günü yapılan seçimler hakkında, “Başbakan Modi’nin partisi olan Bharatiya Janata Partisi (BJP) 2018’de Karnataka’da seçimleri kazanmamasına rağmen bazı partilerle işbirliği yaparak iktidara gelmişti. Karnataka, Hindu milliyetçi partinin Hindistan’ın güneyinde güçlü olduğu yegane eyaletti ve burada seçimleri kaybettiler. Modi’nin, Kuzey Hindistan’da olduğu gibi, Hintli müslümanları tehdit ve düşman olarak, laik seküler kesimi hain olarak tanımlamaya dayalı dini ve milli kutuplaştırmaya dayalı politikaları halk tarafından reddedildi ve seçimleri Kongre Partisi kazandı. Lideri, “Cemaatçi politikaya karşı sekülerizm, nefrete karşı harmoni, uyum kazandı.” dedi. Önümüzdeki dönemde 24’te yapılacak olan seçimler açısından Naralya mondinin kaybedeceği anlamına gelmiyor çünkü 8 eyaletten ancak dördünü kongre partisi kazanabilmişti.
Türkiye’de 14 Mayıs tarihinde gerçekleşen seçimlerle ilgili olarak, İnsel, “Erdoğanizm biraz sallandı ama ayakta. İkinci tur için şimdiden olası sonuçları konuşmak erken ama mecliste çoğunluğu Cumhur İttifakı’nın almasını bir kişinin ötesinde Erdoğanizme bir destek olarak ele alabiliriz.” dedi. Desteğin ezici bir çoğunlukla olmadığının altını çizen İnsel, “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde 1. turda seçilememesi ama neredeyse seçilmeye yakın bir oran yakalaması ve bununla bağlantılı olarak vekil seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın 20’ye yakın vekil kaybederek ama yine de 320’nin üstünde milletvekilliği ile meclis çoğunluğunu elinde tutması, ayakta duruyor tespitinin arkasında yatan esas dip dalgasını gözden kaçırılmamalı. O dalga giderek daha fazla radikal milliyetçi dinci partilerin rüzgarıyla büyüyerek Erdoğan’a verdikleri destekle artık ayakta duruyor.” yorumunu yaptı. Seçimin en büyük sonucunun Türkiye’de radikal milliyetçi dalganın kendini çok daha açık bir biçimde göstermesi olduğunu söyleyen İnsel, “Sinan Oğan’a verilen oylar, Zafer Partisi’nin vekil seçimlerinde aldığı oylar, diğer taraftan Millet İttifakı içerisinde milliyetçi kanadın aldığı oyları topladığımızda esas çoğunluğu orada görüyoruz. Bu durum Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki siyasi yapısını etkileyecek etmen. Çok ciddi bir Kürt düşmanlığı veya endişesi, Batı endişesi, sekülerleşmeye karşı bir tepki var. Yeniden Refah Partisi’nin daha klasik İslamî parti olan Saadet’i geride bırakması son derece anlamlı. Hem muhalefet hem iktidar tarafından milliyetçi kıskaca alınan Parlamento’yu aşırı sağın en kuvvetli olduğu Parlamento olarak tanımlayabiliriz.” şeklinde değerlendirdi. 28 Mayıs’ta yapılacak olan 2. tur seçimlerine ilişkin İnsel “2. turda Erdoğan seçmenlerinde katılım azalması olabilir. Nasılsa Erdoğan galip gelecek inancından yahut bir önceki seçimde oy kullanmaları zor koşullarda gerçekleşmişse sandığa gitmeyebilirler. Yüzbinlerce kişi oy kullanmaya deprem bölgesine gidiyorlar. 2. turda katılımın %89’a yakın olması çok zayıf bir ihtimal gibi gözüküyor.” yorumunu yaptı. İnsel mevcut durumla alakalı olarak, “Bütün medyayı kontrolü altında alan, kendisi için tehdit oluşturan siyasetçileri hapse atarak ya da hapis tehdidi ile sindirmeye çalışan, parti kapatmakla tehdit eden, binlerce kişinin siyasi nedenlerle tutuklu olduğu bir rejimdeyiz. Ceza yargısının iktidar tarafından yönlendirildiği bir rejimdeyiz. Erdoğan’ın “Ben iktidarda olduğum sürece Demirtaş çıkamaz!” demesi başlı başına anayasal suç, doğrudan emir veriyor. Sayısız anayasa ihlallerini ve yetki suistimallerini topladığımızda Türkiye’de çok ciddi bir milliyetçi dalga var. İktisadi krizin yarattığı şaşkınlıkla ahbap çavuş ilişkilerine kendini teslim eden bir dalga var. Bu anlayışın şebeke olarak çalıştığını görüyoruz. Parti milyonlarca üyeye sahip. Bu yapının şıkır şıkır işlediğini görüyoruz.” dedi. İnsel, Erdoğan’ın deprem bölgesinde oy oranının genel anlamda artmasını “Muhtaç durumda olan kesimin kendini himaye eden güçlü adama teslim olduğunu, onun gölgesinde yer alma arzusunu görüyoruz. Bu, tabandan gelen otoriterizm talebinin de yansımasıdır. Muhalefetin içinde de bunu görüyoruz, güçlü bir erkeğin arkasında durmayı istiyorlar. Sonuçlar, toplumun bilinçaltına attığı korkularını sürekli tetikleyerek iktidara gelme stratejisinin hala etkili olduğunu gösteriyor, toplumun korkularıyla yüzleşmesi lazım.” şeklinde yorumladı.