Greta Thunberg, "İklim Kitabı" için 100'den fazla uzmanla görüştü

-
Aa
+
a
a
a

Atlas Sarrafoğlu'nun gündeminde COP27'ye katılmak isteyen iklim aktivistlerinin yaşadığı zorluklar, Just Stop Oil tarafından yapılan dikkat çekici eylemler ve Greta Thunberg'in yayımlanmasına sayılı günler kalan "İklim Kitabı" kapsamındaki röportaj ve makaleleri vardı.

Fotoğraf: Tim Whitby/Getty Images
Fotoğraf: Tim Whitby/Getty Images
COP27'ye sayılı günler kala dünyanın iklim gündemi
 

COP27'ye sayılı günler kala dünyanın iklim gündemi

podcast servisi: iTunes / RSS

Programa bir destek çağrısı ile başlamak istiyorum. 15 gün sonra Mısır’da COP27 başlıyor. Bu senenin daha az kapsayıcı bir konferans olacağını anlamak zor değil. Aktivistlerin çoğu (ben dahil) hâlâ umutla rozet bekliyor. Ancak UNFCCC’den ses yok. Gidebilecek olan azınlığımız için de fon sorunu yaşanıyor.. 

Bu sebeple FFF MAPA bir duyuru yayımladı:

Fridays for Future MAPA (En Çok Etkilenen Kişiler ve Bölgeler), Küresel Güney'deki (Latin Amerika, Asya, Afrika ve Okyanusya) yaklaşık 60 ülkeden iklim adaleti aktivistlerinin yanı sıra bazı siyah ve yerli halklardan oluşan uluslararası bir kolektif. Misyonumuz, tarihsel olarak görmezden gelinenlerin seslerini stratejik olarak güçlendirmek ve yükseltmek, en savunmasız toplulukların iklim adaleti mücadelesini vurgulamak ve iklim aktivizminin Avrupa merkezli sömürge anlatısını değiştirmek için bir platform oluşturmak. 

Ama bir sorun var: İklim kararlarının alındığı mekanlarda var olmak misyonumuzun olmazsa olmazı. Bu nedenle 6-17 Kasım tarihlerinde Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde gerçekleşecek 27. Taraflar Konferansı'na katılmak üzere tüm MAPA bölgelerinden 75 kişilik bir heyet toplayacağız.

Ancak COP27’ye katılmak aktivistlerimiz için eşi görülmemiş zorluklar yaratıyor. Konferansa girmek için son derece yetersiz sayıda akreditasyondan, gecelik 250 dolara kadar çıkan çok sınırlı konaklama seçeneklerine kadar… Görünen o ki, iklim krizine karşı ön saflarda savaşanlar bir yana, konferansa yalnızca ayrıcalıklı kişiler erişebilecek. Ama bunu değiştirmemize yardım edebilirsiniz. 

Bu yılki COP27'nin ev sahipliği yapacağı bölgenin mücadelelerini öne çıkarmak için eşi görülmemiş bir fırsat olduğunu kabul ederek, Fridays for Future kapsamında Güney Batı Asya ve Kuzey Afrika (SWANA) ve Sahra Altı Afrika'dan ve ayrıca yerli halklardan aktivistlere öncelik vereceğiz. 

COP27 devam eden müzakerelere değil, anlaşmaları etkinleştirmeye odaklanacağından, COP27 sırasında tanıtacağımız kampanyalar ve anlatılar “kayıp ve hasar, iklim finansmanı, iklim tazminatları ve fosil yakıt bağımlılığına son verilmesi” taleplerine odaklanacaktır. 

Her bir aktivisti COP27'ye getirmek için yaklaşık 7.000 dolara ihtiyacımız var. Bu rakama ulaşım, konaklama, harcırah, seyahat sigortası ve ayrıca işletme giderleri ve öngörülemeyen giderler de dahil. Bazı işbirlikçilerimizin desteği sayesinde bütçemizin bir kısmını artırabildik, ancak iklim krizinden etkilenen tüm bölgelerin bu alanlarda seslerini yükseltmelerini sağlamak için daha kat etmemiz gereken çok yol var. Delegasyonu tamamlamak için 294.000 dolar toplamamız gerekiyor!

İklim adaleti için mücadelemizde MAPA sesleri güçlendirilmelidir. Aksi takdirde küresel ısınmayı Dünya'daki yaşam için güvenli seviyelerle sınırlandırmayı başarsak bile, marjinal topluluklar yine de feda edilecek ve geride bırakılacak ve sorunun sadece bir kısmı çözülmüş olacak.

Sesimiz duyulmuyor ama sessiz değiliz. Sadece geleceğimiz için değil, bugünümüz için savaşıyoruz. MAPA iklim aktivistlerini COP27'ye getirmek ve zengin direniş hikayelerimizi güçlendirmek için bize katılın.

Eğer siz de Fridays for Future’un bu talebine destek olmak istiyorsanız, buradan da linki paylaşıyorum. 

Van Gogh’un “Ayçiçekleri” tablosuna çorba atıldı 

The Guardian’da George Monbiot’nun eylemden övgü ile bahseden yazısı ve Jeff Sparrow’un, “İklim aktivistlerinin galeri eylemlerini beğenmiyorsanız, siz daha iyisini yapın” yorumundan sonra James Dyke’ın eylemle ilgili yazdığı kısa makaleyi okudum. Tam da benim hislerimi yansıtan bir yazı olduğu için sizinle bazı alıntıları paylaşmak istiyorum. 

Geçtiğimiz Cuma günü Londra'daki National Galeri'de olanları gördüğümde pek çokları gibi ben de şok oldum. Olayın video görüntüleri, dünyanın en ünlü tablolarından biri olan Van Gogh'un “Ayçiçekleri”nin önünde duran ve üzerine çorba atan iki genç Just Stop Oil aktivistini gösteriyordu.

İki aktivist kendilerini duvara yapıştırmak için ellerine süper yapıştırıcı sürerken biri “Daha değerli olan nedir, sanat mı yoksa yaşam mı?” diye soruyor. “Yemekten daha mı değerli, adaletten daha mı değerli? 

Sanat meraklısı olmasam da sanattan zevk alıyorum, onun nasıl yaratıldığı ve nasıl yorumlanabileceği hakkında gittikçe daha çok şey öğreniyorum. Bu yüzden, şoktan hemen sonra, bu kültürel ikonun yok edilmesinin neler başarabileceğini anlamaya çalışırken, içimde kısa süreli bir mide bulantısı hissettim.

Bu görüntülerden rahatsız olan yalnız ben değildim. İnternette günlerce bu iki genç kadın, cahil, barbar, salak ve terörist olarak tanımlandı ve sanata değer vermedikleri, saygısız oldukları söylendi. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Cleverly bile Twitter'da bir çağrı yaparak, "Bu ilgi arayan yetişkin küçük çocuklara özlem duydukları ilgiyi vermeyi bırakalım." dedi.

Ama sonra “Ayçiçekleri”nin zarar görmediğini öğrendim. Just Stop Oil, eserin camla korunduğunu önceden bildiklerini söyledi. Kısa bir temizlik işleminden sonra, Ayçiçekleri o günün ilerleyen saatlerinde tekrar sergilendi.

Bu yüzden bir sonraki duygum kocaman bir rahatlama oldu. Sonra kendimi kandırılmış hissettim. Beni kandırmışlardı. Ayçiçeklerinin potansiyel olarak sonsuza kadar mahvolduğunu düşünmemi sağlamışlardı. Ve bu protestonun dehası ve cesareti de bence burada yatıyor.

Ölü bir gezegende sanat yoktur.

Ekosistemlerini daha fazla tahrip ederken her yıl Dünya atmosferine milyarlarca ton karbondioksit salmaya devam edersek, “Ayçiçekleri” gibi kültürel simgeler değersiz hale gelme riskiyle karşı karşıya kalır çünkü etrafta onlara değer verecek kimse kalmaz.

Belki de gelecek nesiller bu sanat eserlerine tıpkı bizim bugün önceki uygarlıkların hayatta kalan kalıntılarına baktığımız gibi bakacaklar. 

Peki geleceğin insanları böylesine mükemmel bir sanat üretebilen bir kültürün nasıl olup da doğal dünyayı yok etmesinin sadece doğal güzelliğin yok edilmesi anlamına gelmediğini, aynı zamanda kendi varlığını da tehdit ettiğini göremediğini merak eder miydi?

Just Stop Oil protestocuları, bu yaptıkları eylemle birlikte sanat eserinin ve kültürel güzelliğin yok edilmesinin gerçekte nasıl bir his olduğunu anlamamı sağladı. Hayatları boyunca bu iki genç kadına, iklim ve ekolojik felaket riskinin artışı ile karşı karşıya olduğumuz söylendi. Ve bu onlara gözü dönmüş aşırılık yanlıları tarafından değil, dünyanın önde gelen bilimsel kuruluşları tarafından söylendi. 

Daha bu yıl, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli şunları belirtti: “Uyum ve azaltım konusundaki uyumlu, öngörülü küresel eylemde daha fazla gecikme, herkes için güvenli, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir gelecek için kısa ve hızla kapanan bir fırsat penceresini kaçıracaktır.

Ana gezegenimiz kozmosta bir mücevherdir. Tüm sanatlar gibi “Ayçiçekleri” de sadece bu dünyanın neye benzediğini değil, nasıl bir his olduğunu, insan olmanın ve bu hayal edilemez güzellik ve merak dünyasında yaşamanın ne anlama geldiğini aktarmaya çalışır.

Bu yüzden onun yok olacağı düşüncesi beni ve diğerlerini üzdü. Doğal dünyayı sürekli olarak yok etmemizin sonuçlarını çok daha gerçek hale getirmeye hizmet ediyor. Protestocuların kendi sözleriyle: "Daha fazla petrol ve gaz alamayız, bunlar bildiğimiz ve sevdiğimiz her şeyi alacak.

Eylemcilerden Anna daha sonra yine sosyal medya üzerinden kısa bir açıklama yaparak, olaya gelen tepkiler üzerine şunları söyledi: 

Şimdi bir şeyi tam olarak açıklığa kavuşturmak istiyorum: Tabloya hiçbir şekilde zarar vermedik. Dün mahkemedeydim, tamir edilebilir ve değiştirilebilir çerçevede minimum hasar olduğunu ve resme kesinlikle zarar gelmediğini öğrendik. Camın arkasındaydı ve camın arkasında olduğunu bilmesek asla bunu yapmayı düşünmezdik, zarar vermezdik. Tabloyu mutfak havlusu ile sildiler. Biraz saçma bir eylem gibi göründüğünü biliyorum ve saçma olduğuna katılıyorum. Ama gerekli soruları sormuyoruz. Yaptığımız şey, önemli olan soruları sorabilmemiz için konuşmayı sürdürmek. Liz Trust'ın yüzün üzerinde yeni fosil yakıt lisansı vermesi sorun değil mi? Açık deniz rüzgarı şu anda fosil yakıtlardan 9 kat daha ucuzken, fosil yakıtlara yenilenebilir kaynaklardan 30 kat daha fazla sübvansiyon verilmesi sorun değil mi? Eylem olmaması doğru mu? Bu kış insanların ısınmak ve yemek yemek arasında seçim yapmak zorunda kalacağı yaşam maliyeti krizi içindeyiz. Bu, şimdi yapmamız gereken bir konuşma. Çünkü bekleyecek vaktimiz yok. Geçen yıl Sir David King, önümüzdeki 3 ila 4 yıl içinde yapacaklarımızın insanlığın geleceğini belirleyeceğini söyledi. Biz bunları yapıyoruz, bu eylemleri medyanın ilgisini çekmek için kullanıyoruz çünkü şimdilik insanların bunun hakkında konuşmasını sağlamamız gerekiyor. Ve biliyoruz ki, sivil direniş tarihi bize bunun çalıştığını gösterdi, bugün burada kuir bir kadın olarak duruyorum. Ve oy verebilmem ya da bir gün üniversiteye gidebilmem, sevdiğim kişiyle evlenebilmem, benden önce seslerini yükseltebilmiş insanlar sayesinde.

Bazı iklim aktivistleri dahil bir çok kişi bence bu eylemlerin değerini anlamadığı için bu tür eylemler için olumsuz konuşuyor. Aktivistlerden nefret edilmesine, vandal olarak etiketlenmesine sebep oldukları söyleniyor. Önemli olan büyük resmi görebilmek ve harekete geçmek. Bence hareket konusunda da Just Stop Oil İngiltere’de şahane bir iş çıkarıyor. 

Just Stop Oil köprüye tırmanıp geçişi engelledi

İki köprü mühendisi ve Just Stop Oil gönüllüsü, Kraliçe II. Elizabeth Köprüsü’ne tırmanarak geçişin durmasına sebep oldu. Sosyal medyada çok güzel görüntüleri vardı. Hatta tırmananlardan biri olan Marcus, Yokoluş İsyanı’ndan daha önce duyduğum bir şarkıyı söyleyerek kaydını sosyal medyadan paylaştı. 

Şarkının sözleri şöyle:

Biz doğruyu söyleyen diliz / Biz rüzgardaki şarkıyız /Biz öne çıkma cesaretiyiz / Biz şimdi başlayan değişimiz / Bu Tanrı yeşili dünyada / Açık bir kalp ve iyileştirici bir el ile bir tavır alacağız. 

Köprüye tırmanan Morgan ve Marcus’un, yargılanmayı beklemek üzere 17 Kasım'a kadar hapiste tutulacakları bilgisi geldi. İngiliz Hükümeti fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda herhangi bir liderlik göstermiş olsaydı, bu aktivistler zaten hayatlarını ve özgürlüklerini riske atmazlardı.

Londra’da eylemler devam ederken Scientist Rebellion da Salı günü Berlin'de Almanya Ulaştırma Bakanlığı’nın önündeydi. “Alman otoyollarında acil bir hız sınırı ve uygun fiyatlı toplu taşıma talep ediyoruz çünkü artık 1,5 derecenin altında kalmanın makul bir yolu yok.” diyorlardı. Dün düzenledikleri başka bir eylemde asi bilim insanları Almanya’da bir Porsche showroomunda kendilerini yere yapıştırdılar, kimileri ise açlık grevine başladı. New York’ta Amazon'u yok eden petrol projeleri de dahil olmak üzere fosil yakıt şirketlerine 259 milyar Dolar yatırım yapan Black Rock'un girişini engelledikleri için din adamları ve hahamlar tutuklandı. Böylece inanç dünyası da dayanışma ve cesaret ile yıkımı durdurmaya yardım etmek için ayağa kalkmaya karar vermiş oldu.

Greta, kaleme aldığı İklim Kitabı'nı tanıttı

New Statesman’da Greta Thunberg, Çarşamba günü bir makale yayınladı. Greta, İklim Kitabıismini verdiği kitabının yayımlanmasına bir hafta kala her yerde konuşmaya başladı. Aynı zamanda  yazılar yayımlanmaya devam ediyor. Bu makaleden önce, Çarşamba gecesi kitabının kapak tasarımı olan iklim şeritlerinin önünde, çizgili pijaması ile konuşan bir Greta vardı karşımızda. Kitap tanıtımını yapıyor ve şöyle diyordu: 

Şu anda umutsuz bir şekilde umuda ihtiyacımız var ama kimin için umut? Başta hızla ısınan bir dünyaya adapte olabilen görece azımız, bu kadar şanslı olmayacak olan ezici çoğunluğa karşı mı? Bu bağlamda ne demek isteniyor? Zaten mahkum olduğumuz bir sistemi sürdürebileceğimiz fikri mi? Hayatlarımızı aşağı yukarı bugün yaptığımız gibi yaşamaya devam edebileceğimizi mi? Çoğu insanın yarar görmediği bir sistemde mi? Bana göre umut, her şey iyi olacakmış gibi davranmak değildir. Bu, var olmayan teknolojik çözümlerle ilgili peri masalları dinlerken kafanızı kuma gömmek değildir. Bu, boşluklar veya akıllı muhasebelerle ile ilgili değil. Umut sana verilen bir şey değil, yaratmak için kazanman gereken bir şey. Durup bir başkasının bir şey yapmasını beklemekle, pasif olarak kazanılamaz. Umut harekete geçmektir. Konfor alanınızın dışına çıkmaktır. Ve eğer bir grup okul çocuğu, milyonlarca insanı sokağa çıkarıp hayatlarını değiştirmeye başlayabiliyorsa, gerçekten denersek hep birlikte neler yapabileceğimizi bir hayal edin. Bu yüzden umut aramak yerine, onu kendiniz yaratmaya başlayın. Bir uçuruma yaklaşıyoruz ve duyuları henüz yeşil badanala ile kaplanmamış olanlarımızın, yerimizi korumasını şiddetle tavsiye ediyorum. Bizi kenara bir santim daha yaklaştırmalarına izin vermeyin. Çizgimiz tam burada ve şu anda. Burası bizim dayandığımız nokta. Son bir buçuk yılımı, bütünsel bir tabloyu iletmek amacıyla dünyanın her yerinden insanların uzmanlıklarını ve deneyimlerini paylaşacakları yüzden fazla katılımcıyla bir kitap hazırlamak için harcadım.. Bu krizler dünyanın en büyük hikayesidir ve sesimizin taşıyabileceği kadar ve daha da öteye söylenmelidir.

Şimdi New Statemansdaki makalesine gelelim Greta’nın:

Bir acil durum içinde yaşıyoruz: İklim, ekolojik ve sürdürülebilirlik krizi, insanlığın karşılaştığı en büyük tehdit. Çok uzun süredir etkileri görmezden geldik ve şimdi sonuçlarını yaşıyoruz. 1850'de kayıtların başlamasından bu yana en sıcak 21 yılın 20’si bu yüzyılda gerçekleşti. 1950'den beri küresel sel sayısı 15 kat ve orman yangınları 7 kat arttı. Küresel ısınmanın neden olduğu dünya çapında yaşanan anormal derecede sıcak ve soğuk hava sıcaklıklarının (İngiltere'de sıcaklıklar Temmuz ayında ilk kez 40°C'yi geçti) yılda 5 milyon insanın ölümüne katkıda bulunduğu düşünülüyor. Doğal dünya harap oluyor, hızlı tür kaybına ve tüm ekosistemlerin yok olmasına tanık oluyoruz.

Bu sadece bizden sonra gelenler için değil, yaşayanlar için de insani bir felakettir. 

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, mevcut emisyon seviyelerinde, bize 1,5°C'lik küresel ortalama sıcaklık artışının altında kalmamız için makul bir şans veren karbon bütçelerinin bu on yıl içinde tükeneceği konusunda uyardı. Bu, geri dönüşü olmayan ve yıkıcı iklim değişikliği riskinin önemli ölçüde arttığı bir noktadır. Hükümetlerin mevcut (ve son derece iddiasız) taahhütlerinin derinden kusurlu ve eksik bildirilen rakamlara dayandığını unutmayın. Washington Post tarafından yapılan bir araştırma, yıllık küresel emisyonlarımızda hiçbir ülkenin “sorumlu görünmediği” yüzde 23'e varan bir boşluk buldu. 

Bu varoluşsal tehditle karşı karşıya kalan dünyanın siyasi liderleri, değişimi aktif olarak geciktirerek ve seçmenlerin dikkatini dağıtarak inkar ediyor. Küresel topluluk, krizle mücadele etmek için bir araya gelmek yerine, savaşlar sürerken ve büyük güçler kıt kaynaklar ve topraklar üzerinde kontrol için rekabet ederken parçalanıyor.

Sanayi devrimini başlatan – hem eski bir kirletici hem de acımasız bir sömürgeci olarak – Birleşik Krallık, iklim krizi konusunda ahlaki ve politik liderlik sağlama konusunda özel bir sorumluluğa sahiptir. (1882'ye kadar, dünyanın kümülatif karbon emisyonlarının yarısından fazlası yalnızca İngiltere'den geliyordu.) Ancak bu gerçekleşmiyor: Bu yazının yazıldığı sırada Muhafazakar başbakan Liz Truss'un yönetiminde İngiltere geriliyor.

Truss, “büyüme, büyüme, büyüme” talep etti  ancak ekonomiyi insanlarla, doğayla ve iklimle karşı karşıya getirdiğinde, bu ne anlama geliyor?

Görevdeki kısa ve sıkıntılı zamanında, fracking denilen “kaya çatlatma” yasağının kaldırılmasını önerdi, Kuzey Denizi'nde petrol ve gaz sondajı için yüzden fazla yeni lisans duyurdu ve İngiltere'nin tarım arazilerinin çoğunda güneş enerjisini yasaklama sözü verdi. Yeni şansölye, bu önlemleri tersine çevirmek için baskı altında olsa da, pek çok şey şimdilik kalacak. Koruyucu yasaları ve düzenlemeleri kaldırmaya çalışan Truss, RSPB'den National Trust'a kadar vahşi yaşam gruplarının “doğaya saldırı” olarak adlandırdığı şeyi başlattı. Bu ahlaki liderlik değil, bu kendi kendini yok etmedir.

Buna ek olarak, İngiliz hükümetinin Nisan 2022'de parlamentodan geçen Polis, Suç, Hüküm ve Mahkemeler Yasası, polise kapsamlı yeni yetkiler verdi. Bu yetkiler, aktivizmi kısıtlamak için kullanılabilir; ki bu protestoyu susturmak için başka bir girişimdir. Rahatsız edici sesler yükselince, taleplerimizi dinlemek yerine iktidardakiler çaresizce direnişi boğmaya çalışıyor. Bu onları rahatsız etmek için geri dönecek.

İngiltere'nin 2050 yılına kadar net sıfır emisyon elde etme konusundaki yasal olarak taahhüdünü yerine getirme planları zaten korkutucu derecede yetersizdi ancak mevcut hükümet bunları tamamen terk etmiş görünüyor. Rusya'nın Ukrayna'yı canice işgali karşısında, politika seçimlerini ulusal güvenlik gerekçesiyle haklı çıkarıyor. Ancak artan sıcaklık, yangın ve sel tarafından harap edilen bir dünyada hiçbir şey güvenli değildir. Ukrayna'daki savaşın gösterdiği gibi, fosil yakıtlara uzun vadeli bağımlılık sadece otoriter rejimleri sürdürmekle kalmaz: Moskova'dan Körfez'e kadar yayılmacı emellerini finanse eder ve güçlendirir.

Dünya yenilenebilir enerjiye geçişi ne kadar geciktirirse, gelecek yıllarda getireceği iklim felaketi o kadar büyük olacak ve despotlar ve otokratlar o kadar çok gelişecek. Vladimir Putin'in işgalinden bu yana fosil yakıt fiyatlarındaki artış, yalnızca hızlı karbonsuzlaştırma davasını güçlendirdi.

Küresel sera gazı emisyonları hala artıyor, petrol üretimi yükseliyor ve sayısız insan faturalarını ödemekte zorlanırken enerji şirketleri çok yüksek karlar elde ediyor. En kötü sonuçlardan kaçınmak için gerekli değişiklikler hiçbir yerde görülmüyor. Yakın zamanda yapılan araştırmalar, 1.5°C'de, insanlara eziyeti akıl almaz bir ölçekte garantileyecek olan geri dönüşü olmayan devrilme noktalarından geçme riskini aldığımızı gösteriyor. Bugün bile  1,2°C civarındaki ısınmada  insanlar yerinden ediliyor ve hayatlarını ve geçim kaynaklarını kaybediyor.

En çok tehdit altında olanlar dünyanın en yoksullarıdır. Nature Sustainability dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir rapor, küresel nüfusun en zengin yüzde 10'unun 2019'daki tüm emisyonların yüzde 48'inden sorumlu olduğunu, en alttaki yüzde 50'nin ise sadece yüzde 12'sinden sorumlu olduğunu söyledi. 

2009'da gelişmiş dünyadaki ülkeler, daha yoksul ülkelerin iklim krizinin etkisine uyum sağlamasına yardımcı olmak için 2020 yılına kadar yılda 100 milyar dolar sağlama sözü vermişti. Bu son tarihten yaklaşık üç yıl sonra, bu yetersiz taahhüt bile yerine getirilmedi.

Politikacılarımızın, özellikle de kendilerine iklim lideri demekten zevk alanların, Dünya gezegeninin imdadına yetişeceği yanılsamasını terk etmeliyiz. Politika kisvesine bürünmüş yeşil yıkama ve halkla ilişkiler stratejilerini kullanarak, kendilerine yüklenen inanca defalarca ihanet ettiler.

Ancak umutsuzluğa kapılamayız: iklim ve ekoloji krizini görme ve konuşma şeklimiz değişti. Kritik bir insan kitlesi özellikle genç insanlar) değişim talep ediyor ve bu olağanüstü hali yaratan erteleme, inkar ve gönül rahatlığına artık tahammül etmeyecek. Demokrasiye ve kolektif aklın gücüne inanıyorum.

Çok geç değil. Olabildiğince çok sayıda yurttaşın içinde bulunduğumuz vahim durumu anlamalarına yardımcı olmak görevimizdir. Hepimiz açıklamak, bilgilendirmek ve eğitmek için daha fazlasını yapmalıyız; kamuoyu baskısı derin bir değişim yaratabilir.

19 yaşında, zaten bozuk bir plak gibi hissediyorum ancak iklim eylemi konusundaki mesajı sürekli tekrarlamamız gerekiyor. Çünkü umut, gözlerimizi açtığımızda ve kelimelerin güçsüzlüğünü kolektif eylemin gücüyle değiştirdiğimizde başlar.