"Yok edilişin ardından nasıl bir gelecek tasarlanıyor?"

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, dünyanın dört bir yanında iklim krizinin getirdiği zorluklarla yüzleşen şehirlere ve bu bağlamdaki iklim eylemlerine mercek tutuyor.

""
"Yok edilişin ardından nasıl bir gelecek tasarlanıyor?"
 

"Yok edilişin ardından nasıl bir gelecek tasarlanıyor?"

podcast servisi: iTunes / RSS

Merhaba sevgili Apaçık Radyo dinleyicileri. İklim Kuşağı Konuşuyor’da yine birlikteyiz, ben Atlas Sarrafoğlu. 



Dünyanın dört bir yanında şehirler, iklim krizinin getirdiği zorluklarla yüzleşiyor. Artık biliyoruz ki aşırı yağışlar, seller, deniz seviyesinin yükselmesi ve kuraklık, yalnızca geleceğin değil bugünün sorunları. Pakistan’dan gelen haberler iklim krizinin yıkıcı etkilerini bir kez daha ortaya koydu. Ülkenin kuzeyindeki Bishnoi köyü, ani sel felaketiyle neredeyse tamamen yok oldu. Kayalar, ağaçlar ve çamur dalgaları köyü önüne katıp sürükledi; onlarca ev yıkıldı, çok sayıda kişi hayatını kaybetti ya da kayboldu.

En büyük yıkımın yaşandığı Khyber Pakhtunkhwa eyaletinde 300’den fazla insan yaşamını yitirdi. Ülke genelinde ise bu yılki muson yağmurları nedeniyle ölü sayısı 500’ü aştı. Uzmanlar, hızla eriyen buzulların ve şiddetlenen yağışların bu felaketlerde iklim krizinin rolünü açıkça gösterdiğini söylüyor.

Yıkımın ortasında umut veren bir haber de geldi. Swat Vadisi’nde bir okul müdürü, yaklaşan tehlikeyi fark ederek 900 öğrenciyi son anda tahliye etti ve büyük bir faciayı önledi. Ama birçok aile için bu şans olmadı; tek bir haneden onlarca insanı kaybedenler var.

Bölgeye gönüllüler ve yardım kuruluşları akın ediyor, ancak yıkım o kadar büyük ki köylülerin sözleri durumu özetliyor: “Su o kadar güçlüydü ki kimseye merhameti olmadı.”

Sırada başka bir haberim var: Avrupa’da aktivistler bu hafta başında Norveç’te dikkat çekici bir iklim eylemi gerçekleştirdi. İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg, Extinction Rebellion hareketiyle birlikte yaklaşık 200 aktivist, ülkenin en büyük petrol rafinerisini bloke ettiler.

Norveç’in Bergen kentindeki Mongstad rafinerisinin girişleri birbirlerine borularla bağlanarak yere yatan aktivistler tarafından kapatılırken, denizde ise yelkenliler ve kanolar limanın girişini kapattı. Eylemcilerin talebi çok net: Norveç’in petrol ve gazı aşamalı olarak terk etmesi. Çünkü bilim insanları defalarca, fosil yakıtların gezegeni ısıtan karbon salımının en büyük kaynağı olduğunu vurguluyor.

Norveç ise Batı Avrupa’nın en büyük petrol ve gaz üreticisi. Hükümet, bu endüstrinin iş sağladığını ve Avrupa’ya enerji güvenliği sunduğunu savunuyor. Devlete ait Equinor şirketi de, petrol üretimini 2035’e kadar sabit tutacağını, yıllık 40 milyar metreküp gaz üretmeyi planladığını açıkladı.



Polis, eylemi sabah saatlerinden itibaren yakından izledi. Aktivistler ise bu hafta boyunca ülke genelinde yeni protestolar düzenlemeye devam edeceklerini duyurdu.

Bu eylem, iklim krizinin merkezinde olan çelişkiyi bir kez daha gözler önüne seriyor: Fosil yakıtlara bağımlılık mı, yoksa gezegenin geleceği mi?

Aurora, eylem sırasında çekilen videoda şöyle seslendi: “Merhaba, benim adım Aurora. Dünyaya ve sizlere sesleniyorum: Fosil yakıtlar geleceğimiz değil. Norveç gibi ülkelerin ellerinde kan var.” Greta Thunberg ise hükümetleri sert sözlerle eleştirdi: “Eğer dünyanın en zengin ülkeleri bile bir plan yapamıyorsa, diğer ülkelerden nasıl sorumluluk bekleyebiliriz? Dünya yanıyor, insanlar ölüyor ve iktidardakiler sadece izliyor.”

Bu eylemin bir başka boyutu daha var: Norveç, 8 Eylül’de genel seçimlere gidiyor. Aktivistler, seçim öncesinde fosil yakıtlardan çıkışın artık ertelenemeyeceğini hatırlatmak istiyor. Çünkü Norveç hâlâ Batı Avrupa’nın en büyük petrol ve gaz üreticisi. 

Dolayısıyla bu eylem, yalnızca iklim krizine karşı bir çağrı değil; aynı zamanda seçim öncesi Norveçlilere verilmiş güçlü bir mesaj: “Petrolde bir gelecek yok. Gelecek, doğayı koruyan siyasette.”

Norveç’teki bu eylem, iklim krizinin sorumlularına karşı artan öfkeyi yansıtıyor. Aynı anda, kriz sonuçlarını çoktan hissettirmeye başladı bile. Avrupa’nın dört bir yanında yükselen sıcaklıklar ve kontrol edilemeyen yangınlar, fosil yakıt bağımlılığının bedelini gözler önüne seriyor.



Sevgili dinleyiciler, Avrupa bu yaz adeta kavruluyor. Kıtanın dört bir yanında rekor sıcaklıklarla birlikte orman yangınları kontrolden çıkmış durumda. İspanya, Fransa, Portekiz ve Yunanistan başta olmak üzere pek çok ülkede ölümcül yangınlar yaşanıyor.

Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi’ne göre, bu yıl şimdiye kadar 2,4 milyon dönümden fazla alan kül oldu. Bu rakam, son 19 yılın en yükseği. İspanya’da son otuz yılın en büyük yangınlarıyla mücadele ediliyor; dört kişi hayatını kaybetti, 31 binden fazla insan evlerinden tahliye edildi. Fransa’da 1949’dan bu yana görülen en büyük orman yangını kayda geçti. Portekiz’de belediye başkanları “Canlı canlı pişiyoruz” diyerek çaresizliği anlatıyor.

Bilim insanları uyarıyor: İklim değişikliği, bu yangınların şiddetini artırıyor. Yalnızca doğayı değil, aynı zamanda atmosfere salınan ek karbon nedeniyle geleceğimizi de tehdit ediyor. Hatta bazı uzmanlara göre bu durum, dünyayı yeni bir “kitlesel yok oluşa” doğru itiyor.

Ama sıcak hava yalnızca Akdeniz’in, Güney Avrupa’nın sorunu değil. Kuzeye, kutup bölgelerine bile ulaştı. Eskiden yaz sıcağından kaçış noktaları sayılan Norveç’in fiyortları, İskoçya’nın yeşil tepeleri, İsveç’in Lapland’ı artık serin bir sığınak değil.

Bu yaz İsveç, Finlandiya ve Norveç tarihlerinin en uzun ve en sıcak dalgalarıyla karşı karşıya kaldı. Finlandiya’da tam 22 gün boyunca sıcaklık 30 derecenin üzerinde seyretti. Kuzey Norveç ve İsveç’te de rekorlar kırıldı. Sıcak çarpması ölümleri arttı, boğulma vakaları yükseldi, hatta ren geyikleri bile serinlemek için köylere sığındı.

Bilim insanları çok net: Bu ölçekte sıcak dalgaları, insan kaynaklı iklim krizi olmasaydı neredeyse imkânsızdı. Artık olasılığı en az 10 kat daha yüksek.
Bu tablo bize şunu gösteriyor: Hiçbir ülke, hiçbir bölge iklim krizinden kaçamaz. Güneyde orman yangınlarıyla, kuzeyde ölümcül sıcak dalgalarıyla karşı karşıyayız. Toplumların sadece sel ve kuraklığa değil, aynı zamanda aşırı sıcağa da hazırlık yapması gerekiyor.



Sıradaki haberim ise iklim krizinin artık sadece yeryüzünü değil, uzayı da tehdit ettiğinden bahsediyor; yeni bir araştırmaya göre, atmosferdeki değişimler GPS ve haberleşme uydularını Güneş fırtınalarına karşı çok daha kırılgan hale getiriyor.

Geophysical Research Letters dergisinde yayımlanan çalışmada, atmosferin üst katmanlarının karbondioksit artışıyla seyrekleştiği, ancak güçlü jeomanyetik fırtınaların bu seyrek havayı aniden yoğunlaştırdığı tespit edildi. Bu hızlı değişimler uyduların yörüngelerini bozarak ömürlerini kısaltabilir.

Araştırmanın başyazarı Nicholas Pedatella, “Uydular belirli atmosfer koşullarına göre tasarlanıyor. Ancak iklim değişikliği nedeniyle gelecekte aynı büyüklükteki bir fırtına çok daha büyük etkilere yol açabilir,” diyor.

Dahası, seyrek atmosfer uyduların daha uzun süre yörüngede kalmasına yol açabilir. Bu da uzay çöplüğü riskini artırıyor. Öte yandan, güçlü Güneş fırtınalarında yoğunluğun ani artışı uyduları Dünyaya daha fazla yaklaştırıp hasar vermelerine neden olabilir.

Araştırmacılar, Mayıs 2024’teki büyük jeomanyetik fırtınayı örnek alarak 2040, 2061 ve 2084 yıllarında benzer olayları simüle etti. Bulgular, yüzyıl ilerledikçe atmosferin %20 ila %50 daha az yoğun olacağını ve aynı büyüklükteki fırtınaların çok daha şiddetli etki göstereceğini ortaya koydu.



Sonuç çok net: Uyduların tasarımında artık eski verilere güvenmek mümkün değil. İklim değişikliğinin atmosfer üzerindeki etkileri hesaba katılmak zorunda.
Sevgili dinleyiciler, programımızın sonuna gelirken Filistin’de yaşananları da görmezden gelmek mümkün değil. Günlerdir sosyal medyadan takip ettiğimiz Filistinliler, neredeyse son videolarını paylaştıklarını söylüyorlar. Çaresizlik içindeler. Ağlıyorlar, sesleniyorlar ve bizden sessiz kalmamamızı istiyorlar.

Bir kısmı açlıktan, bir kısmı susuzluktan hayatını kaybediyor. Diğerleri ise İsrail hükümetinin parlamentoda kabul ettiği Gazze kuşatmasının gölgesinde, yokluğa ve hiçliğe sürükleniyor. Bu, gözlerimizin önünde gerçekleşen bir yok ediliş, bir soykırım.

Bugüne kadar sessiz kalmamamızı isteyen Filistin halkı artık sessizliğimize lanet ediyor. Çünkü susmak, bu plana ortak olmak anlamına geliyor.

Bizler burada, iklim krizini konuşurken, dünyanın başka bir köşesinde insanlar yaşam hakkı için, nefes almak için mücadele ediyor. Onların sesi olmak, onların varlığını haykırmak bizim de görevimiz.

Peki, bu yok edilişin ardından nasıl bir gelecek tasarlanıyor? İşte bu noktada ortaya çıkan bir plan, meselenin sadece bugünü değil, yarınını da sorgulamamıza neden oluyor.

Britanya merkezli The Financial Times, Gazze’nin savaş sonrasındaki akıbetine dair çarpıcı bir plana ulaştı. Habere göre, Boston Consulting Group bünyesindeki danışmanlar, İsrailli iş insanları adına bir model hazırladı. Bu modelde, Filistinlilerin Somali’ye yerleştirilmesi öngörülüyor. Listede ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ürdün de var.

Yani mesele sadece bir kuşatma değil; aynı zamanda köklerinden koparılan bir halkın geleceğine dair soğuk ve ekonomik hesapların yapıldığı bir masa başı planı.

Financial Times’ın ortaya çıkardığı bu rapora göre, Filistinlilerin “yer değiştirmesinin” maliyeti kişi başına 9 bin dolarlık bir “yerleştirme paketi” ile hesaplanıyor. Toplamda 500 binden fazla Gazzelinin bölgeden ayrılabileceği öngörülüyor. Üstelik bu göç dalgasını kabul eden ülkelerin, ilk dört yıl içinde 4,7 milyar dolarlık ekonomik fayda sağlayacağı iddia ediliyor.

Bir halkın hayatta kalma mücadelesi, uluslararası raporlarda kuru rakamlara, ekonomik fayda tablolarına indirgenmiş durumda. Sevgili dinleyiciler, bu tabloya sessiz kalmak demek, sadece bugün yaşanan ölümlere değil; yarın planlanan yok oluşa da sessiz kalmak demektir. 

Hiroşima’yı yok eden ‘tek bir bombaydı”. Gazze ise bunun yedi katına denk gelen 100 bin ton patlayıcıyla vuruldu. 2 milyondan fazla sivil, dünyanın en yoğun bölgelerinden birinde, bu bombaların altında mahsur bırakıldı. Bugün Gazze’de yaşanan, sadece savaş değil; sivillerin açlıkla, susuzlukla, sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılarak yok edilmeye çalışıldığı bir kuşatma.

Sizin için üç hafta önce 2025 Savaş Karşıtlığı Ödüllerinde yayınladığı Roger Waters’a ait "Sumud" isimli şarkıyı çalacağım. Burada bir parantez açıp Sumud’u da hatırlatayım. 31 Ağustos’ta İspanya’dan, 4 Eylül’de ise Tunus’tan katılacak olan teknelerin dahil olması ile 40 ülkeden bir insani yardım filosu Gazze’deki kuşatmayı kırmak için Gazze’ye doğru yola çıkıyor. Ve tabii genç iklim hareketinin öncüsü ve şimdi soykırım karşıtı bir aktivist olan Greta Thunberg de Sumud filosu ile yola çıkıyor. 

Evet ben Atlas Sarrafoğlu. Şimdi Roger Waters’dan "Sumud" ve sonra da Norveç’te yine Greta Thunberg’in dahil olduğu petrol karşıtı eyleme destek veren Aurora’dan "The Seed" isimli şarkıyı çalıyorum.

Haftaya Cuma günü 14’te İklim Kuşağı Konuşuyor programında tekrar görüşene dek, kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize iyi bakın lütfen.