SSM'de Emre Koyuncuoğlu’nun sanat yönetmenliğini üstlendiği "Müzede Sahne: Dünya 419 PPM bir Sahne" etkinliğinin "Ekoloji Politikaları ve Gösteri Sanatları" panelinde genel yayın yönetmenimiz Ömer Madra'nın yaptığı konuşmayı paylaşıyoruz.
Merhaba Herkes!
Sanal yolla bile olsa aranızda bulunmaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyuyorum.
Madem sahne içinde sahnedeyiz, o hâlde durumu Antik tragedyalardan esinlenmiş birkaç sahne ile özetlemeye çalışalım. Konumuz basit ve yalın. Ünlü deyişteki gibi: “Ya cehennem ateşi ya Nuh Tufanı.” Daha doğrusu ikisi birden, aynı anda. Yeryüzü bir yandan yanıyor, cehennem ateşiyle kavruluyor. Diğer yandan sanki Kitab-ı Mukaddes’ten doğrudan alınmış sahnelerle azgın sellere, sulara kapılıp boğuluyor. Şeytan üçgenini şahrem şahrem çatlamış kupkurak topraklar ve hayvanlarıyla birlikte açlıktan kırılan yoksul kitleler tamamlıyor.
Bütün bunlar olurken tarihî tragedyanın ana malzemesi olan muazzam çelişki, “Zenginlerle yoksullar” olarak karşımıza çıkıyor. Yani, yeryüzünün lanetlileri olan sıradan insanlar, özellikle dünyanın yoksul ülkelerinde milyonlar, hatta giderek milyarlar halinde can çekişir ve can verirken büyük zengin ülkelerin en tepesindeki bir avuç hiper zengin fosilci zümresi, yani dev petrol ve gaz şirketleri (özel şirketler ve devlet şirketleri) her an kârlarına kâr katıyor, bu kârları Kaf Dağı’ndan aşırıyor, arş-ı âlâya taşıyor.
Ama bu dediklerim şairin dediği gibi mini minnacık bir dev değil, düpedüz korku masallarından fırlamış birer ejderha. Ağızlarından alev püskürtüyorlar, cehennem alevleri.
Abarttığımı düşünebilirsiniz, ama abartmak gerçekten imkânsız. Bakın hemen gösterebilirim; The Guardian gazetesinde daha üç hafta önce yayımlanan bir haberde gerçek kabak gibi ortaya çıktı. Habere göre 1970’ten beri -yani son yarım yüzyıl içinde- petrodevletlerin ve fosil yakıt özel şirketlerinin kasaya attığı toplam kâr ne kadarmış biliyor musunuz? 52 trilyon dolar!
Hesaplayın, 50 yıldır her gün 3 milyar dolar net kâr ediyorlar!
Biraz daha çarpma bölme yapalım mı? Günde 3 milyar dolar, saatte 125 milyon dolar, dakikada 2 milyon 100 bin dolar, saniyede 35 bin dolar ve -evet, nefesimizi tutalım- salisede 580 dolar!
50 yılın her salisesinde! Sırf kâr! Katıksız, net kâr!
Nefesimizi bırakabiliriz artık…
Analizi yapan profesör, “Bu şaşırtıcı rakam dünyadaki tüm politikacıları, tüm sistemleri satın almaya yeter,” diyor ve ekliyor, “İklim krizini önlemek için alınacak önlemleri geciktirmeye de yeter.” Bence yalnızca geciktirmeye değil, hepten engellemeye de hayli hayli yeter!
Yani, dünyanın yoksul ve güçsüzleri yanıp tutuşur, sellerde sularda boğulur, açlıktan kırılırken dünyanın en zenginleri, petrol ve gaz devleri, kömürcüler gelmiş geçmiş en büyük kâr rekorlarını kırıyorlar.
Kısaca ekleyelim, Uluslararası Para Fonu (IMF) tablolarından çıkarılacak bir sonuç da şu: 2020’de yollara, motorlu araçlara kişi başına en çok yakıt yardımı yapan ülkeler sırasıyla şunlar: Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve bilin bakalım beşinci ülke kim? Evet, doğru bildiniz. (Adı lazım değil, aynı ülke 2020’nin en büyük fosil yakıt finansal destekçileri arasında da dokuzuncu sırada!)
Bu ateşi harlayan en önemli körüklerden biri de bir avuç milyarderin ellerindeki basın. Ayrıca sözüm ona “düşünce” kuruluşları sayesinde insanlığın beynini “yeşil badana” ile foşur foşur yıkıyor, hepimizi tam anlamıyla salak yerine koymayı da mükemmelce başarıyorlar. Yanlışlıklar tragedyası işte tam da bu.
"Geleceğin bize ihtiyacı var"
Peki ne yapacağız? Cevap zor gibi görünüyor ama aslında basit. Seferber olacağız. Dünyaca ünlü iki önemli kadın yazar, doğa korumacı ve aktivist Rebecca Solnit ile Terry Tempest Williams geçen ayın sonunda The Guardian’da yayımladıkları yazıda mücadele bayrağını bir kez daha yükselttiler: “Artık kaçamaklara son! Daha fazla oyalanamayız. Bu bir iklim acil durumudur,” dediler ve şöyle sürdürdüler:
İklim acil durumu defalarca ilan edildi. Bilim insanlarının bizi uyardığı gelecek geldi bile. O, şimdi ve burada. Artık kimsenin politikacıları bekleyecek hâli kalmadı, onları on yıllardır bekliyoruz. Tarihin bize gösterdiği şey şudur: Halklar öncülük ettiğinde hükümetler onları izler.
Bu iki cesur ve güçlü kadının ortak çağrısı şöyle bitiyor:
… Geleceğin bize ihtiyacı var. Bizim birbirimize ihtiyacımız var… İşte bu ruhla, biz de dünyanın dört bir yanında iklim acil durumu ilan etmiş olanlara katılıyor, herkesi bize katılmaya çağırıyoruz.
***
Bu faciaya son vermek maalesef büyük ölçüde gençlerin üstüne kalmış görünüyor. Ama bakın, onlar da dünya çapında yeniden harekete geçtiler bile. “Fosile Son: İşgal Et” eylemindeki genç aktivistlerin geçen ay yayımlanan son bildirilerini Açık Radyo web sitesinden okuyabilirsiniz:
“İklim eylemsizliğini protesto etmek için dünyanın dört bir yanındaki okulları işgal ediyoruz!” diyorlar ve ekliyorlar, “Okulda oturmaya, her şey yolundaymış gibi davranmaya ve gezegen yanmıyormuş gibi ders çalışmaya devam edemeyiz…”
“Dünyanın dört bir yanından lise ve üniversite öğrencileri, okul grevlerini bir adım daha ileri götürmeyi ve fosil ekonomisinin sonunu talep etmek için kampüslerimizi işgal etmeyi planlıyor. 1960'lardaki öğrenci aktivistlerinden ders alan iklim adaleti hareketinin gençliği ‘böyle gelmiş, böyle giden işleri’ durduracak. Öğrenmeyi sevmediğimizden değil, öğrendiklerimizin bu sistemden dramatik bir kopuş olmadıkça bugünümüz ve geleceğimiz için yaşanabilir bir gezegen sağlayamayacağımızı zaten açıkça ortaya koyduğundan.”
“Neden işgal ediyoruz? Çünkü yürüyüşler yaptık, kampanyalar başlattık, açık mektuplar yazdık, hükümetlerle, kurullarla, komisyonlarla toplantılar yaptık, grevlere gittik, meydanları, sokakları, caddeleri, dünyanın dört bir yanında tüm kıtalarda binlerce ve milyonlarca insanla doldurduk, ciğerlerimiz patlayana kadar haykırdık, ablukalara, oturma eylemlerine, ölü taklidi eylemlerine bile katıldık. Tam 2019’daki iklim seferberliğinin ortasında, derin ve radikal bir toplumsal dönüşümün tohumları kök salmış gibi görünürken Covid-19 gelip çattı ve ivmemiz büyük ölçüde azaldı. Azalmayansa sera gazı salımları, küresel güneyin sömürülmesi ve fosil yakıt endüstrisinin birikip duran akıl almaz kârlarıydı.”
Sevgili dostlar, Z kuşağının bu çağrısı köhne bir 68’ devrimcisi olarak benim kanımı damarlarımda yeniden hızla dolandıran şu kâhince cümlelerle bitiyor:
“Kuşağımızın büyük sorusu olan, ‘İklim felaketi olmayan bir dünyayı nasıl yaratırız?’ sorusu okul sıralarında oturarak cevaplanmayacak.”
Sonuç olarak gezegen yanmıyormuş gibi yapıp ders çalışarak her şey yolundaymış gibi davranmaya devam edemeyiz. Diğer öğrencilerin bizden önce yaptığı gibi, Fransa'daki 68 Mayıs’ı öğrencilerinden Arap Baharı’na, Şili'deki Penguen Devrimi'nden Brezilya'daki Primavera Secundarista’ya [Liseli Baharı], Wall Street İşgali’ne kadar, ‘böyle gelmiş, böyle giden işleri’ durdurarak hükümetlere ve topluma, her şeyi şimdi değiştirmemiz gerektiğini göstermemiz gerekiyor. Lizbon'dan Kaliforniya'ya, Peru'dan Almanya'ya, Madrid'den Fildişi Sahili'ne gençleri bir araya gelmeye ve sistemi değiştirebilecek bir uluslararası devrimci nesli örgütlemeye çağırıyoruz.
“Eylül’le Aralık 2022 arasında, ‘Fosile Son: İşgal Et!’ eylem çağrısı kapsamında uluslararası düzeyde fosil ekonomisine son vermek için dünya çapında yüzlerce okul ve üniversiteyi işgal edeceğiz. Herkesi bize katılmaya, okullarında veya üniversitelerinde ‘işgaller’ düzenlemeye davet ediyoruz; yeter ki şu üç ilkemize uysunlar: Gençlerin öncülüğünde işgal, daima iklim adaleti çerçevesinde kalmak ve kazanana kadar işgali sürdürmek. … Bu kıvılcımlar yaratan uluslararası eylem aracılığıyla merkezinde kȃrın değil yaşamın olduğu, istediğimiz bir dünyayı hayal edeceğiz. Fosil yakıt endüstrisini yok etmek için adalet ve özgürlük içinde ayağa kalkacağız.”
***
İşte bu işgalci gençler de ünlü Avon’lu ozan William Shakespeare’in 400 yıl önce özlü biçimde dile getirdiği gibi, “geçmiş girizgâhtır” diyorlar. “Bu daha başlangıç!” diyen Gezi’ci gençler gibi. Ve şöyle bitiriyorlar, “Hiç şüphemiz yok, gençlik devrimci bir öznedir. Akıntıyı tersine çevireceğiz, tarihi değiştireceğiz ve fosil ekonomisini paramparça edeceğiz. Biz buradayız. Biz radikaliz. İşgal etmeye hazırız.”
***
Gençler tarihi değiştirmekten bahsederken biz de “halkların tarihçisi” diye ün kazanmış yazar, akademisyen ve aktivist Howard Zinn’in şu satırları ile bu konuşmaya son verelim:
Kötü günlerde umudu korumak, aptalca romantizm değildir yalnızca. Bu umut insanlık tarihinin yalnızca zulüm tarihi değil, aynı zamanda merhamet, özveri, cesaret ve şefkat tarihi de olmasından kaynaklanır. Bu karmaşık tarih içinde biz neyi vurgulamayı seçersek, hayatlarımızı da işte o belirleyecektir.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Ömer Madra
Ayvalık, 7 Ağustos 2022