Ömer Madra, BM'nin iklim raporunu “Kısaca her şey tehlikede” diye özetlerken, savaş ile iklim krizi arasındaki bağlantıya işaret etti. Madra’ya göre son fırsat penceresi söz konusu ve Türkiye’deki kültürel miras bile yıkım tehlikesiyle karşı karşıya.
(Bu yazı 6 Mart 2022 tarihinde Gazete Diken'de yayınlanmıştır.)
Yangınlar, seller, fırtınalar, aşırı hava olayları, eriyen buzullar, günden güne yok olan biyoçeşitlilik, kuraklık, emisyon rekorları… İklim kriziyle boğuşan dünya, artık nefes alamıyor.
Bu durum BM bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda, bu sefer bir ‘çığlık’ şeklinde vurgulandı: “Kaçacak yeriniz kalmadı.”
34 binden fazla bilimsel makaleye atıfta bulunan kapsamlı raporda 270 araştırmacı ve yazar katkı sundu.
Rapora göre;
- Kısa vadeli küresel eylemler iklim krizinin tüm zararlarını ortadan kaldıramayacak.
- İklim değişikliğine karşı atılacak küresel adımlarda herhangi bir gecikme, herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir gelecek için dar ve hızla kapanan bir fırsat penceresini kaçırılmasıyla sonuçlanacak.
- Türkiye aşırı hava olaylarına karşı Avrupa’nın en kırılgan ülkesi.
Raporun ağustosta yayınlanan birinci kısmında iklim krizinin insanlık için artık ‘kırmızı kod’ haline geldiği vurgulanmıştı. Ancak ‘İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık’ başlıklı rapor, Rusya’nın Ukrayna’nın işgalinin gölgesinde kalarak hak ettiği kadar konuşulmadı.
Bu raporu, Açık Radyo’nun kurucularından gazeteci-yazar Ömer Madra’yla konuştuk.
"Kısaca her şey tehlikede diye özetlenebilir"
İklim krizinin savaşla birleştiği bir noktada olduğumuzu söyleyen Ömer Madra, IPCC’nin raporunun kısaca “Her şey tehlikede” diye özetlenebileceğini belirtti: ’’Dünyada canlılar aleminin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike iklim krizi ve biyolojik kriz. Bir de tabii şu anda da gündemde olan savaşlar… Yani yeryüzünün hiç bitmeyen en büyük belalarından biri çatışma. Dünyanın izlediği Ukrayna’da Rusya saldırısı var. Bu iki tehlikenin birleştiği bir noktadayız aslında. Bu noktada IPCC, karşı karşıya olduğumuz bu iklim krizi tehlikesi hakkında en kapsamlı değerlendirme. Rapor, 34 binden fazla araştırmaya dayanıyor. The Guardian’dan Fiona Harvey’in söylediği gibi bu rapor şimdiye kadar iklim yıkımının üzerine yazılmış en kapsamlı ve ciddi uyarı. Yani insanlık için bir kırmızı alarmın da ötesine geçecek bir şey. Bu rapor, ‘Tehlikede olan ne’ sorusuna cevap olarak ‘Her şey’ demeye getiriyor. Rapora göre ‘herkes için yaşanabilir ve sürdürülebilir bir gelecek’ tehlikede… Kısaca her şey tehlikede diye özetlenebilir.’’
"Bu artık son fırsat penceresi"
İklim tehlikelerinin bazılarının artık geri dönüşü olmayan noktayı geçtiğine işaret eden Madra’ya göre derhal harekete geçilmesi gerek: ”IPCC raporunda sıcak hava dalgaları var, kuraklık var, kuraklığa bağlı gıda sıkıntısı, açlık var. Korkunç orman yangınları var, seller ve fırtınalar var… Dünya nüfusunun şu anda yarısı iklim tehlikelerine açık ve çok ciddi su sıkıntıları çekiyor. Rapora göre dünyadaki her üç kişiden birisi ölümcül sıcaklık stresine tabi. Bunun yüzyılın sonuna kadar tüm dünyanın yüzde 75’ini etkilemesi bekleniyor. Ayrıca her yıl daha fazla insanın sel tehlikesine maruz kalacağı söyleniyor. 2050’ye kadar tehlikeli kıyılarda yaşayan bir milyar insanın tehlikeye gireceği raporda belirtiliyor. Bunların hiçbirisi tek başına değil. Sıcaklıklar ve ciddi sel felaketleriyle birlikte muazzam hastalıklar da yayılacak. Bunlar gıda ürünlerini de mahvedebilecek şeyler. Raporda yosunlara ve mantarlara varana kadar her konuya değinilmiş. Suların, toprakların biyolojik çeşitliliğin kilit mekanizması olan tozlama dediğimiz, bitkiler arasındaki polinizasyonun da yıkıma uğrayacağını söylüyor. Böylece doğal dünya da çok feci bir hale gelecek deniyor. Bu felaketlerin bazılarında artık geri dönüşü olmayan noktayı da geçmiş durumdayız. Yani bu artık son fırsat penceresi. Artık uyanıp son şansımızı değerlendirmemiz gerekiyor. Çocukların yaşayabilmesi için şu anda derhal harekete geçip bunları yapmamız lazım.”
"Yetkililer hiç bu netlikle konuşmamıştı"
Madra, daha önce BM yetkililerinin bu netlikle konuştuğunu görmediğini belirtti: ’’BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ‘Biraz daha gecikmenin anlamı ölümdür’’ demiş. Bu kadar net söylüyorlar. Dünyanın en büyük örgütü olan BM’nin başı olan diplomatların hiç böyle konuştuklarını duymamıştım. Kendisi de zaten yedi senedir görev yaptığını ancak bu zamana kadar böylesine vahim bir şeyle hiç karşılaşmadığını söylüyor. Bu noktadan hareketle, IPCC raporunun şimdiye kadar dünyaya verilmiş en büyük alarm olduğunu söyleyebiliriz. Bu şu ana kadar yaratılmış olan tehlikelerin en net bir toplamı.’’
"Bu sistemle olmaz…"
Toplumların nasıl yaşayacakları konusunda temel değişikliklerin yapılması gerektiği belirten Madra, aktivistlerin ‘kâr değil insan’ sloganına işaret etti: ’’Tamamını okumak çok zor. Toplumların nasıl yaşayacakları konusunda temel değişiklikler yapmak gerekiyor. Bu da altı noktada değişiklik gerektiriyor. Önce para pul, kâr peşinde değil insani değerlere sahip davranışlara girişmek gerekiyor. 25 Mart’ta küresel iklim grevi yapacak aktivistlerin de temel sloganı ‘kâr değil insan’. Yani bu sistemle olmaz. İkincisi dünya görüşleri. Aynı şekilde kâra dayalı kapitalizmin bu haliyle götürülemez demeye getiriyor bu rapor. Üçüncüsü ideolojiler. Bu zenginlerle yoksullar arasında hem bölgesel olarak hem insani olarak büyük farkların olması devam ettirilemez. Daha fazla demokrasiye ve sosyalizme doğru götürecek bir ideolojiye ihtiyaç var. Sosyal yapıların değişmesi gerekiyor. Siyasi ve ekonomik sistemlerin iyice değişmesi lazım. Aktivistlerin net olarak söylediği gibi iklimi değil sistemi değiştirmek gerekli. Aralarında Greta Thurnberg’in de olduğu aktivistler, yola beş sene önce böyle çıkmışlardı. Bütün kuvvet ilişkilerinin değişmesi gerekiyor. Dünya zaten değişiyor. Ama iklime dirençli bir gelişme bizi herkes için çok refah ve iyileşmeyi yapacak bir davranış biçime doğru zorluyor diyorlar.’’
"Çok ciddi epidemiler artışa geçecek"
Madra, raporda değinilenlere bakarak aşırı iklim olaylarıyla birlikte hastalıkların da artacağını söylüyor: “Kuzey Amerika’da hastalıklar hem fiziksel hem zihni olarak olarak artacak deniliyor. Avrupa’da da öyle. Tarım ürünlerinin azalması bekleniyor. Avustralya’da çok ciddi olarak yaban hayatının bozulması bekleniyor. İşin içinde hastalıklar da var. Orta ve Güney Amerika’da çok ciddi epidemilerinin artışa geçmesi bekleniyor. Özellikle böceklerin, ormansızlaştırma yüzünden giderek insanla yakın temas haline geçmesinden sonra büsbütün feci bir hale geldi bu durum. Asya’da tabii en ciddi olumsuzluklardan biri olarak her tarafı sellerin basacağının altı çizilmiş. Asya’nın en büyük nehirleri buzların erimesiyle felakete dönüşecek. Afrika’da büyük bir açlık ortaya çıkacak. İklim değişikliği tarım yapan çiftçileri ve köylüleri mahvediyor.”
"Savaş ve iklim krizi arasında bağlantı var"
Rusya’nın petrol ve doğalgazdan elde ettiği devasa gelirin altını çizen Madra, iklim krizinin savaşı da tetiklediğini belirtiyor.
Madra, yenilenebilir kaynaklara geçişin barışla ilgisine de değindi: “İklim krizi, karşı karşıya olduğumuz ikinci büyük tehlikeyle de birleşiyor. Savaşı da tetikliyor. Şu anda Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı saldırı savaşı yargılanmalı. Bu iki mesele arasında bağlantı var. Petrol ve gaz Putin’in Ukrayna’daki istilasını ciddi şekilde etkiliyor. Putin’in ihracat gelirlerinin yüzde 60’ı petrol ve gazdan geliyor. Bu durumda işte bizi asıl kurtaracak olan ana şey son fırsat penceresi olarak karşımızda duruyor. Bu fırsat da petrol ve gazın -kömür tabii düşünülemez bile- çıkarılmasından hemen vazgeçilip yerine yenilenebilir enerjinin konması. Yenilenebilir enerjilerin fiyatlama ve depolama kapasiteleri de ucuzladı. Önemli aktivistler ve çalışanlar bunu senelerdir yazıyor. Mühendisler de son 10 yılda hem güneş enerjisinin hem rüzgar enerjisi stoklayan ve depolayan aküleri yaptılar. Bunları diğer depolama kanallarının hepsinden ucuz bir seviyeye getirdiler. Büyük bir seviyede uygulayabilirsek, ısı pompalarıyla elektrikli araçlarının şarjlarını da kullanabiliriz.”
‘Ukrayna heyeti savaş nedeniyle katılamadı’
Madra, Rusya’nın başlattığı savaş nedeniyle Ukrayna’dan iklim raporuna katkıda bulunması gereken bilim insanlarının geri çekilmek zorunda kaldığını söyledi: ’’Savaşın bir diğer etkisi olarak raporla ilgili toplantıya Ukrayna heyetine başkanlık eden iklim bilimcisinin toplantıya katılamaması ortaya çıktı. İnternet erişimi eksikliği nedeniyle saldırı günü raporu hazırlayanların bir kısmı geri çekilmek zorunda kaldı. Bu durumu önleyemedik. Heyet başkanı bilim insanı, ‘başkentimizde tanklarla saldırıya uğrarken iklim değişikliğinin etkilerini düşünmek, bu ikisini yaşamak çok feci’ diyor. Son güne kadar da çalışmaya çabaladı. Daha da ilginç olanı, Rusya heyetinin başında olan kişinin özür dilemesiydi dedi. Bilim insanı ‘Bu saldırı için haklı sebep göremiyorum. Bu yüzden bütün Ruslar adına özür dilerim’ dedi. İklim değişikliğiyle uğraşan böylesine cesur insanların konuşmaları böyle.’’
"Türkiye’de kültürel miras bile yıkım tehlikesi altında"
Türkiye’nin IPCC raporunda Akdeniz coğrafyasının en kırılgan ülkesi olarak anıldığının altını çizen Madra, önlem alınmazsa göllerin kuruyacağını ve kültürel mirasın yıkılabileceğini anlattı: ”Raporda Türkiye için de müthiş kuraklık, ciddi toprak kayıpları, kırılganlıklar, can kayıpları tespitleri ortaya çıkıyor. Akdeniz coğrafyasının geneli için yapılan bu tespitlerde Türkiye kırılgan bir ülke olarak anılıyor. Emisyonlar düşük seyretse bile Akdeniz’de balık türlerinin yüzde 10’u kaybedilecek. Bu oran yüzde 60’a kadar çıkabilir. Yani deniz türlerinin büyük bir kısmı gidebilir. Raporda ‘Yağış rejimindeki değişiklik erozyonu arttıracak’ diyor. Akdeniz’de neredeyse tarım arazilerinin üçte biri yok olabilir. Kıyı taşkınları büyükşehirlerin bir kısmını ve sahilleri yok edebilir deniliyor. Şu an da 460 bin kişi kıyı taşkınlarına maruz kalınabilecek yerlerde yaşıyor. Önlemler alınmazsa bu sayı iki katına çıkabilirmiş… Sadece şehirlerin su altında kalacak olmasını düşünmek gerekmiyor. Aynı zamanda altyapısı, metrosu, kanalizasyonu da çökertecek. Yani yaşanmaz hale getirecek. Raporda Efes ve İstanbul’un tarihi bölgeleri dahil kültürel mirasların muazzam bir yıkım tehlikesi altında olduğu belirtilmiş. İstanbul’un çok kırılgan olduğunun altı çizilmiş. Ancak sadece bu bölgeyle de sınırlı değil rapor. Türkiye’nin üçüncü büyük gölü olan Beyşehir Gölü’nün tamamen kuruyabileceği uyarısı var. Bunlar Türkiye’ye çok büyük zararlar verebilir. Diğer yandan gıda tedarik zincirlerinin kırılmasıyla açlık tehlikesi de baş gösterebilir. Raporda birçok bölge için yapılan silahlı çatışma riski uyarısı Türkiye için de söyleniyor. Ayrıca bunun ekonomik etkileri de raporda kendine yer bulmuş. Örneğin Türkiye’nin gayrisafi yurtiçi hasılasında yüzde 20’ye yakın düşüş yaşanması öngörülüyor. Bunları yıllardır konuşuyorduk ama bu kadar net ve önemli bir heyet tarafından ilk defa söyleniyor. Daha önceden söylediklerimizden çok daha kötü bir durumda olduğumuz kesin.”
‘Dinozor çağından beri görülmüş en büyük kriz’
Madra, dinozorlar çağından bu yana görülen en büyük krizi yaşadığımızı belirtti: ”İklim meselesi, insani krizler artık korku filmi gibi. Rapor distopya gibi ama son derece geçerli. 270 ayrı yazarı var ve bunların hepsi saygın bilim insanları. Hükümetler de bunun katılımcısı. IPCC raporu en net dille ortaya koyuyor ki iklim krizi biyoçeşitlilik, biyoçeşitlilik iklim krizinden ayrılamaz. Aynı zamanda yoksulluktan ve eşitsizlikten de milyarlarca insanın çektiği şeyden de ayrılamaz. Bu kapsamda bakıldığı zaman yaşanabilir bir gelecek kurulması için raporun insanlık tarihindeki en önemli değerlendirmelerden olduğunu söyleyebiliriz. En karanlık uyarılar gelmiş durumda buradan. IPCC raporu büyük bir krizin, dinozorların çağından beri yani 65 milyon beri görülmüş en büyük krizi yüzümüze vuruyor.”
"Türkiye, iklim şurasında fırsatı tepti"
Türkiye’nin ilk ‘iklim şurası’ şubatta Konya’da yapılmış. Büyük beklentilerle başlayan toplantının sonuçları, iklim aktivistleri açısından tam anlamıyla hayal kırıklığı olmuştu. Madra, bu toplantıda büyük fırsatların tepildiğini söyledi: “Bu rapordan önce Konya’da Çevre Bakanlığı tarafından düzenlenen iklim şurası vardı. Kapsamlı bir toplantıydı ancak buraya katılanların çoğu kömürden çıkışın nihai bildiride yer almamasının önemli bir fırsatın tepilmesi olarak görüyor. Bu gerçek bir aymazlık. Bunun yer almaması gibi bildiride gaz ve nükleer kaynakların payının artırılması öngörüldü. Bu şura, önemli bir fırsatı tepti. Paris İklim Anlaşması’nın imzalanıp 2030’a kadar kömürden çıkmak için önemli adımların atılması beklenirken, bu en temel konuda bile siyasi bir irade beyan edilemedi. Böylesine bir durum iklim hedefleriyle çelişir. Kömürle ilgili bir kararın alınmaması Paris Anlaşması hedeflerini tutturmayı imkansız hale getiriyor. İklim politikalarını bütünsel bir şekilde ele alınamadı. Zaman kaybetmeye ve iktisadi maliyetlerle karşılaşmaya devam edilecek.“
‘Yeni bir Çernobil faciası işten bile değil’
Devletlerin kâr amacıyla yürüttükleri politikalar nedeniyle krizlerin üst üste geldiği belirten Madra, Rusya’nın müdahalesiyle yeni bir Çernobil faciasının yaşanabileceğine değindi: “Böylesine bir ortamda zeytinlikler maden işletmelerine açılıyor. ‘Ölmez ağaç’ diye adlandırılan ve barışın simgesi olan zeytinliklere saldırılıyor. Çok ağır bir durumla karşı karşıyayız. Bir de dalga geçer gibi bu yapılanları ‘Kamu yararına yaptık’ diye gece üç buçukta geçiriyorlar. Madencilik için ya zeytinlikler kesilecek ya da ‘taşınacak’. Taşınma da ne demek o da belli değil. Her şey üst üste geldi. Torunlarımız kâr amacıyla yürütülen bu politikalar yüzünden facialarla karşı karşıya kalacak. Ormansızlaştırma oranlarının çok daha fazla olduğu söyleniyor. Kriz derinleşiyor. Bunun üstüne savaş gibi başka bir facia da var. Rusya’nın bu müdahalesinin sonunda yeni bir Çernobil faciasının yaşanması işten bile değil. The Ecologist dergisinde Jim Green imzalı bir haberde bundan sonra Ukrayna’daki çatışma yoğunlaşırsa Çernobil ölçeğinde bir nükleer facianın yine Çernobil’de olabileceği vurgulanıyor.”