Türk lirasının tarihindeki en uzun düşüşü yaşadığı bir haftayı geride bırakıyoruz. Bu değer kaybından daha korkunç bir senaryonun ise zamana yayılan, daha yıkıcı ve yüksek enflasyona dönüş olacağı düşünülüyor. İklim krizi ile enflasyonun ilişkisini ele alan Avrupa Merkez Bankası’ndan üç ekonomistin analizi ise geçtiğimiz haftalarda yayınlandı.
Türk lirasının tarihindeki en uzun düşüşü yaşadığı bir haftayı geride bırakıyoruz. Bu değer kaybından daha korkunç bir senaryonun ise, zamana yayılan, daha yıkıcı ve (eğer mümkünse) telafisinin de daha uzun süreceği kalıcı yüksek enflasyona dönüş olacağı düşünülüyor.
Zamana yayılan, yıkıcı, telafisi neredeyse mümkün olmayan… İklim krizi ile aşina olduğumuz bu nitelemeler enflasyon için de geçerli ancak ikisi arasındaki ilişki bununla sınırlı değil:
İklim krizi ile enflasyonun ilişkisini ele alan Avrupa Merkez Bankası’ndan üç ekonomistin geçtiğimiz haftalarda yayımladıkları ortak analizdeki bulgular şöyle sıralanıyor:
- Küresel ısıtma, fırtınalar, aşırı sıcak ya da nem gibi iklim olaylarının görülme olasılığını ve şiddetini arttırır. Bu olaylar özellikle gıda gibi spesifik fiyatları arttırabilir.
- Net sıfır salıma geçiş sürecinin bir noktasında, karbonun fiyatı keskin bir biçimde yükselebilir. Bu da elektrik, gaz ve benzin gibi tüketici fiyatlarını yukarı çekebilir, dolaylı yoldan çok sayıda imalatçı sektörü etkileyebilir.
- Yüksek sıcaklıklar kendi başına ekonomik aktiviteleri yavaşlatabilir ve daha yüksek ölüm ve yaralanma oranlarıyla ‘emeğin verimliliğini’ düşürüp, genel verimliliği azaltabilir. Uzun vadede büyüme potansiyelini ve denge faiz oranlarını etkileyebilecek olan bu gelişme konvansiyonel maliye politikaları için manevra alanını daraltabilir.
Araştırmanın sonuç metninde şu ifadeler yer alıyor:
‘‘Son onyıllardaki sıcaklık artışlarının, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde fiyat değişiklikleri üzerinde inkar edilemez bir rol oynadığını bulduk. Diğer bir deyişle, iklim değişikliği, orta vadede bile, merkez bankalarının birincil yetki alanlarını etkiliyor.’’
Aşağıdaki harita yıllık enflasyon oranlarına göre ülkeleri gösteriyor. Renkler koyulaştıkça enflasyon yükseliyor.
Aşağıdaki harita, kuraklık risklerine göre ülkeleri gösteriyor. Renkler koyulaştıkça risk artıyor.
Enflasyon
Enflasyon, dünya genelinde yükseliyor. ABD merkezli PEW Research Center’ın geçtiğimiz hafta yayımladığı bir analiz, ülkelerin enflasyon oranlarındaki değişimi kıyaslıyor.
2021 üçüncü çeyrek enflasyon rakamlarıyla pandemi öncesinin aynı dönemini kıyaslayan çalışmaya göre, dünyada enflasyonun en fazla yükseldiği ülke Brezilya ve onu Türkiye izliyor. Üçüncü sırada ise ABD var. Analiz, 46 ülkenin 39’unda enflasyon oranlarının pandemi öncesi döneme göre daha yüksek olduğunu ve ülkelerin 16’sının enflasyon oranının 2019’un aynı dönemine göre en az 2 puan arttığını not ediyor. Ancak çalışmanın mutlak enflasyona odaklanmadığını ve sadece değişime bakmanın perspektifimizi daralttığını not etmek gerekiyor.
Enflasyondaki yükseliş oranları ülkelerin ekonomi ve maliye politikalarına göre farklılık gösteriyor ancak tıpkı iklim krizi gibi küresel bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor.
Ortak paydada, yaşanan enflasyonun ana sebepleri olarak tedarik zincirlerindeki aksaklıklar, artan işsizliğe bağlı üretimdeki yavaşlamalara karşılık artan talep var.
Tedarik zinciri krizi
Tedarik zincirindeki aksaklıklarla kastedilen, kapanma dönemlerinde özellikle Asya’dan gelen konteynırların farklı sebeplerle daha düşük kapasiteyle ve yavaş taşınıyor olması. Buna bağlı azalan kapasite, 2021’de artmaya başlayan taleple birlikte uluslararası sevkiyat fiyatlarını da uçurdu ve pandemiden önce Şanghay’dan Los Angeles’a bir konteyner göndermenin fiyatı 2 bin dolarken, 2021’de bu fiyatın 25 bin dolara yaklaştı.
Burada Çin’in dünyadaki üretimin yaklaşık yüzde 30’unu tek başına ve büyük ölçüde kömüre bağımlı olarak yaptığını hatırlamak gerekiyor. Çin’in halihazırda bir enerji krizinin içinde olduğunu da… İklim krizinin kömür üretimine doğrudan etkisi ise, madenleri su basması ve onu takip eden heyelanlar ile gerçekleşiyor. Çin’de Ekim ayında yaşanan sellerin kömür madenlerini basmasıyla kömür fiyatları yeni bir rekor kırmıştı. Çin’in en büyük kömür tedarikçilerinden Endonezya’nın da yine Eylül ayında yaşadığı sağanak ve sel felaketleri nedeniyle kömür üretimi azalmıştı.
Kömür fiyatlarının rekor yükselişi yakın zamanda Çin hükümetinin müdahalesiyle soğudu ancak hala tüm zamanların en yüksek seviyesinde.
Türkiye’de kömür fiyatları 2021 Ağustos ayından bu yana tarihinde görülmemiş bir hızla yükseliyor. Türkiye ekonomisinde demir çelikten çimentoya, çay üretiminden tekstile imalat sektörleri enerji ihtiyaçlarını büyük ölçüde kömürden sağlıyor.
Kimin talebi?
Küresel enflasyon hikayesinin ana dayanağı ise pandemi sonrası artan talep. Ancak elbette herkes için homojen bir artıştan söz etmek mümkün değil. Bloomberg’e göre ABD’de yüksek gelir gruplarının pandemi sırasında harca(ya)madığı 2.3 trilyon dolar, Avrupa’da ise 400 milyar euro’luk birikim ekonomiye geri dönmüş gibi görünüyor. Lüks tüketim artarken, düşük gelirlilerin harcamaları azalıyor. Yani sınırlı sayıda konteynırda da herkes için eşit miktarda ürün taşınmıyor, düşük gelirliler için ayrılan alan gittikçe azalıyor.
Dünya Bankası verilerine göre dünya genelinde 1991 yılından bu yana olmadığı kadar fazla sayıda işsiz insan var. Artan işsizlikse kömüre dayalı, pervasızca büyüme hikayesinin en önemli yakıtı olmaya devam ediyor. Çünkü talepteki azalışın yeryüzüne etkisi, hala GSMH gibi hesaplara dahil edilmiyor.