DenizTemiz Derneği/ TURMEPA deniz kirliliğini önlemek adına Mavi Nefes Projesi’ni hayata geçiriyor.
Bir banka, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA işbirliği ile deniz kirliliğini önlemek adına Marmara Denizi’nde atık yüzey temizliği ve bölge illerinde deniz temizliği konusunda farkındalık eğitimleri gerçekleştirmek amacıyla Mavi Nefes Projesi’ni hayata geçiriyor. Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorununun çözümü için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı öncülüğünde kurulan Marmara Denizi Koruma Eylem Planı Koordinasyon Kurulu’nda yer alan TURMEPA, öncelikle denizlerdeki genel kirliliğin önüne geçmek ve ihtiyaç halinde müsilajla mücadele etmek için çalışacak. 3 yıl sürecek projenin deniz temizliği ayağında İstanbul Boğazı’nı temizleyecek 2 adet deniz süpürgesi, acil durumlarda müsilaj ve katı atık temizliği yapmak üzere başka bölgelere de gidecek. Projenin ikinci ayağını ise farkındalık eğitimleri oluşturacak. Mavi Nefes Projesi kapsamında gerçekleştirilecek eğitimlerle gelecek nesillerde deniz temizliği konusunda farkındalık yaratmak amaçlanacak. Marmara Bölgesi’nde İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir ve Çanakkale olmak üzere 7 ilde, 60 bin öğrenci ve 4 bin öğretmen başta olmak üzere verilecek eğitimlerle bölgesel farkındalığın artırılması sağlanacak. Konuyla ilgili bilgi veren banka Genel Müdürü Recep Baştuğ, “15 yıldan uzun süredir sürdürülebilir kalkınma, iklim krizi ve eşitsizliklerle mücadele için inisiyatifler alıyoruz. İklim krizinin etkilerini çok çeşitli alanlarda deneyimliyoruz, geçtiğimiz aylarda da bir yansımasını maalesef denizlerimizde gördük. Bu nedenle TURMEPA’yla denizlerimizin temizlenmesi ama daha da önemlisi deniz temizliği konusunda gelecek nesillerin eğitilmesi ve farkındalığın artırılması için bir yola çıkıyor, Mavi Nefes Projesi’ni hayata geçiriyoruz.” dedi.
Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Paris Anlaşması’nın Ekim ayında TBMM’de onaya sunulacağını, Çin’in denizaşırı kömür yatırımı yapmayacağını açıklamasının ardından; bugün de DSÖ hava kirliliği limit değerlerini güncelledi.15 yıl aradan sonra güncellenen hava kalitesi rehberinde temel kirleticiler arasında bulunan PM10 için yıllık limit değer 20 mikrogramdan 15’e; DSÖ’nün kanserojen madde olarak da tanımladığı PM2.5 için ise 10 mikrogramdan 5’e çekildi. Yeni değerlere göre İstanbul’da hava kirliliğinin limit değerlerinin yaklaşık 3,4 kat; Ankara’da ise 3,8 kat üzerinde kaldığı görüldü. DSÖ bugün açıkladığı revizyonlarla PM10 ve PM 2.5 limit değerini güçlendirirken, Türkiye’de bugün hala PM 2.5 için belirlenmiş bir limit değer bulunmuyor. Bununla birlikte Türkiye’de gerçekleştirilen hava kalitesi ölçümleri ise ne yazık ki yetersiz.
Türkiye, New York’ta başlayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ilk gününde Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’de onaya sunacağını açıklamasıyla, küresel iklim krizi mücadelesi için önemli bir adım attı. Türkiye, Paris Anlaşması’nı 2016 yılında imzalamış ancak onaylamamıştı. Ekim ayında Meclis’in açılmasıyla gündeme alınacak olan anlaşmanın milletvekillerine sunulup kabul edilmesiyle, karar UNFCCC Sekretaryasına iletilecek ve böylece Türkiye resmen anlaşmaya taraf olacak. Paris anlaşmasının hedefi, 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının sıfırlanması doğrultusunda ülkelerin ortak çalışmasını sağlamak ve iklimi değiştirmeyen bir dünya inşa etmek. Türkiye, Meclis gündemine alma kararıyla, yeni dünya düzeninin inşası için küresel işbirliğine katılma şansını yakalıyor. İklim kriziyle mücadele daha adil, daha temiz, daha refah içinde bir toplum ve sağlıklı bir gezegen için ülkelerin önünde bir fırsat olarak duruyor. Türkiye ne zaman ve ne kadar sera gazı azaltım taahhüdünde bulunacağına Ulusal Katkı Beyanı çerçevesinde karar verebilir. Paris Anlaşması’nın bir yaptırım uygulama ya da belli bir emisyon azaltım seviyesini zorunlu tutma gibi bir mekanizması yok. Ancak 1,5 derece hedefini tutturmak için emisyonların azaltılması gerekiyor. Geçtiğimiz hafta yayımlanan Birleşmiş Milletler Sentez raporuna göre, Paris Anlaşması’nın 1,5 derece hedefine ulaşmak için ülkelerin iklim çabalarını acilen iki katına çıkarması gerekiyor. 48 sivil toplum kuruluşu, Change.org’da Paris İklim Anlaşmasının onaylanması için bir imza kampanyası başlatmıştı.
Türkiye’de ilk vakanın bir buçuk yıl önce görüldüğü koronavirüs salgınının kömür üretimini de vurduğu ortaya çıktı. 2019 yılında 83 milyon tonu geçen Türkiye’deki linyit üretimi, 2020 yılında yüzde 25 oranında düşerek 63 milyon tona geriledi. Salgın koşullarına bağlanan bu gerileme ile Türkiye linyit üretimi uzun bir aradan sonra yeniden düşüşe geçti ve 2014 yılındaki seviyeye geldi. Güncellenen Türkiye’de Kömür (turkiyedekomur.org) sitesinde yer alan veriler, taşkömürü üretiminin de gerileyerek 2020 yılında 1 milyon 65 bin tona düştüğünü gösteriyor. Türkiye Kömür İşletmeleri’nin “Kömür (Linyit) Sektör Raporu”’nda üretimdeki gerilemenin salgından kaynaklandığı belirtiliyor. 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de elektrik üretiminin yüzde 12’si linyit kömürü yakan termik santrallardan karşılanıyor. İthal kömürle çalışan santralların elektrik üretimindeki payı ise yüzde 20. İthal edilen taşkömürün yarısı da termik santrallarında yakıldı. Türkiye’de Kömür sitesini hazırlayan Ekosfer Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesi ve Enerji Analisti Özgür Gürbüz, “Termik santralların üretiminin çevresel eksiklikler ve itirazlar nedeniyle durdurulması, kömürün yenilenebilir enerji karşısında ekonomik açıdan pahalı kalması, salgın, kaza gibi nedenlerden dolayı üretimde yaşanan dalgalanmalar, kömürün güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları karşısındaki “güvenilir liman” algısını değiştirdi” yorumunu yapıyor.