Korona Günleri’nde Selim Badur, COVID-19’un kadınlara olan etkilerinin yanı sıra güncel bilgileri de aktardı.
(7 Haziran 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, günaydın Özdeş, günaydın Robi, iyi haftalar.
Özdeş Özbay: Günaydın!
SB: Efendim birtakım spor haberleriyle başlamama izin verin lütfen, olimpiyatlardan sonra bir diğer spor etkinliği Copa America’nın Covid’le ilişkisine değineyim. 13 Haziran – 11 Temmuz arası Bolsanaro’nun aldığı bir kararla Brezilya’da yapılacak. Birtakım farklı ülkeler adaydı, Kolombiya ülkedeki karışıklıklar nedeniyle, Arjantin ise pandemi nedeniyle istemediler ama Brezilya yaklaşık 10 dakikalık bir düşünme süresinden sonra olumlu cevap vermiş bu öneriye. Bu arada insanlar Pfizer aşısı için 9 ay beklediniz karar ama Conmebol’e yani Güney Amerika konfederasyonunun önerisine nasıl oldu da bu 10 dakikada cevap verdiniz diye merak ediyorlar. Tokyo’daki olimpiyatlar bir diğer spor olayı, bu çok tartışılıyor ve olimpiyatlarda görev alacak gönüllüler varmış. Japonlar yaklaşık 80 bin gönüllü görev alacaktı; şimdiden 10 binden fazla gönüllü görevlerini yerine getirmeyeceklerini söyleyip istifa etmişler. Biraz önce siz Özdeş’in bu 100 katlı yolcu gemileriyle ilgili haberine sevineceğinizi söylediniz ben de yine Özdeş için bir haber buldum. 3 Ekim’de Singapur’da Formula1 Grand Prix araba yarışları yapılacaktı. Yani 4 ay var 3 Ekim’e ve Singapur şimdiden iptal etmiş, yapılmayacağını ilan etmiş. Demek ki 4 ay sonrası için birtakım öngörüleri var ya da kaygıları var. Hemen iki ülke ve iki şehir aday olmuş,
ÖÖ: İstanbul!
SB: Çin’de Şangay, Türkiye’de İstanbul. Heyecanla karşılayacağını biliyordum.
ÖÖ: Tabii, bu fırsatı, böyle fırsatlar kaçırılmamalı!
ÖM: İşte budur!
SB: Evet yani, iş bitiricilik mi bu yani bilemiyorum ama hoş bir şey.
ÖÖ: Ne olacak, bir sürü şoför araba sürüyor, bir şey olmaz!
SB: Değil mi bulaşmaz! Peki o süratle giderken kaskın altına maske takmaları zorunluluğu var mı? Onu göreceğiz herhalde.
Almanya’da COVID-19 testi yapılıyor insanlara, ücretsiz yapılıyor, isteyene yapılıyor filan. Yaklaşık 10 küsur COVID-19 tarama merkezi kapatıldı. Nedeni ilginç, hani Almanya gibi bir ülkede olur mu diyorsunuz, oluyormuş demek ki. Bir kısım hijyen koşulları olmadığından, diğer bir kısmı ise sağlık sigorta sistemini dolandırmaktan, çünkü yapmadıkları testlerin faturalarını da göndermişler sigortaya. Böyle bir yolsuzluk olmuş. Tabii Almanya için hayretle okuyorum ben bunu en azından, orada daha denetimli filan olur diyordum ama değilmiş.
Hindistan’daki toplam ölüm sayısı 345 bini geçti, o ülkeden de müjdeli bir haber, pazartesi gününden itibaren pazarlar ve alışveriş merkezleri, AVM’ler açılacakmış. Her ülkenin farklı farklı uygulamaları var, mesela Hindistan’daki alışveriş merkezlerinin açılış algoritması farklı, 2 günde bir açılacaklarmış, yani bir gün açık bir gün kapalı, bir gün açık bir gün kapalı. Bu ne demek bilmiyorum, hani Türkiye’de de var böyle ilginç uygulamaları olan ama hiçbir bilimsel temele oturtulmayan uygulamalardan biri Hindistan’sa biri de Türkiye. Niye cumartesi sokağa çıkıyoruz da pazar çıkmıyoruz? Pazar gününün anlamının ne olduğunu…
ÖM: Koronavirüsün tatil anlayışına bağlı!
SB: Evet değil mi? Hafta sonu demek ki çalışıyor
ÖM: Dinlenerek geçiriyor.
SB: Bu arada aşılamalar konusuna değineceğim ama önce farklı bir enfeksiyon hastalığına geçeyim, nedenini söyleyeceğim, AIDS ve HIV enfeksiyonu. 5 Haziran 1981 önemli bir tarihtir AIDS’in kronolojik gelişiminde çünkü 5 Haziran 1981 günü ABD’deki hastalık kontrol ve önleme merkezi, CDC dediğimiz Atlanta’daki merkezin bir haftalık raporu, bülteni vardır, Morbidity Mortality Weekly Report (MMWR) dediğimiz. Bu bültende 5 Haziran 1981 günü, tam kırk yıl olmuş, ilk AIDS’e ait yayın çıkmıştı. Bu yayında 5 atipik pnomoni yani alışılagelmişin dışında zatürre olgusu tanımlanıyordu 5 genç erkek eşcinselde Los Angeles’ta. Neden atipik diyorum? Çünkü Pneumocystic carinii diye daha çok prematüre bebeklerde sorun yaratan parazitin yol açtığı ve bir kısmı ölümle sonlanan bir immün yetmezlik tanımlanmıştı. İlk yayın buydu. Neden şimdi araya AIDS’i sıkıştırdın diyeceksiniz. Çünkü Türkiye’de başta kırmızı kurdela olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinin çabaları sonucunda HIV ile yaşayan bireylerin kitlesel koronavirüs aşılama sürecinde öncelikli grup olarak tanımlanma önerileri kabul edildi. Böylece aşılama konusunda ülkemizde yaşayan HIV hastaları da öncelikli grup olarak aşılanacaklar, aşıdan yararlanacaklar. AIDS demişken bir de garip bir yayın gördüm Lancet dergisinde bu hafta sonu. Pakistan’ın Larkana bölgesinde çocuklarda HIV salgını makalesi çıktı. HIV’in salgın yaptığını özellikle çocuklarda böyle bir salgın yaptığını duymak ilginç.
ÖM: Ve ürkütücü değil mi?
SB: Evet.
ÖM: Ben de tam bundan bahsederken şunu sorayım izninizle, yani Afrika’da dünya nüfusunun yaklaşık 18%’si ve insanlığın doğduğu yer olarak biliniyor tabii doğu Afrika ama dünya nüfusunun %18’ine sahipken dünyadaki COVID-19 aşılarının sadece 2%’si yapılmış. Bundan daha büyük bir adaletsizlik dünüşünülemez herhalde ve bu devam ediyor anladığım kadarıyla. Bir de eylem var, yani G7 zirvesinden hemen önce de söylediler “istifçiliği bırakın ve paylaşımcılığa geçin” diye kuvvetli bir şey “herkes için aşı” diye bir kampanya yürütüldü. Greta Thunberg de paylaşıyor bunu kendi Twitter hesabından ama ne olduğu bir şey olmuyor galiba.
SB: Evet. Birkaç haber daha, daha sonra özellikle tüm dünyada kadınlar bu COVID-19 döneminde ne yaşadılar? Bunu Avrupa’daki basın bir dosya halinde tartıştı hafta sonu, oraya bakmak istiyorum ama Brezilya’dan bir haber, Brezilya’da COVID-19’un başından itibaren 579 tane bebek COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirmiş; bebeklerde fazla etkili olmuyor, çocuklarda deniyordu, kaybedilen bebek sayısı 579 önemli bir sayısal değer. Bunun dışında ilginç bir haber, aşının etkisini göstermek için bir yayın. New York’ta Yankees beysbol takımında geçen hafta 9 kişilik bir COVID-19 salgını tespit ediliyor ama bunların hepsi asemptomatik yani hastalık belirtisi göstermeyen semptomsuz olgular. Bu da aşılanmış olan oyunculardaki bu şekilde hafif seyretmesinin ne denli önemli olduğunun göstergesi olarak bir yayına dönüştü.
Ve nihayet Kong’dan bir haber; parlamentodan 32 kişi, toplam parlamentonun %5 kadarı COVID-19’dan yaşamını yitirmiş. 86 milyonluk bir ülke, 31 bin koronavirüs vakası var, 786 ölüm var.
ÖM: Ve aşı yok!
SB: Ve aşı yok ve testlerin sayısı az olduğu için gerçekleri yansıtmıyor deniyor ama parlamentonun %5’inin ortadan kalkması çok garip bir şey.
ÖM: Tüyler ürpertici evet.
SB: Birtakım ülkelerde tekrardan bir tehlike görüldüğü için yeni kapanmalara gidildi, bunlardan bir tanesi Avustralya’da Victoria’da görülen küçük bir salgın, tekrar kapanma kararı alındı. Vietnam şimdiye kadar en iyi ülkelerden biriydi Vietnam, 9 milyon yurttaşına test yapacaklar, böyle bir test yapma kararı aldılar. Bu da Vietnam’da da beklenin dışında birtakım olayların, gelişmelerin kaydedildiğini göstermekte.
Önemli bir gelişme COVID-19’la ilgili, bu varyantlar vardır, hani mutant suçlar virüsler, işte bunlara İngiliz varyantı, Güney Afrika varyantı, Brezilya varyantı, Hindistan varyantı diyorduk. İsimlendirme değişti hafta sonu, artık bunlar Yunan alfabesinin harfleriyle tanımlanacaklar. İngiliz varyantına alfa virüsü, Güney Afrika’daki beta virüsü, Brezilya’da gama virüsü, Hindistan’da iki virüs var delta ve kapa. Neden böyle? DSÖ’nün aldığı bu karar, birincisi akılda daha kolay tutuluyor, daha rahat hatırlanıyor diye ama ikincisi de özellikle ülke isimleriyle anıldıkları zaman bu dışlama, damgalama, stigmatizasyondan arınmak için çünkü biliyoruz bunu özellikle Donald Trump başlatmıştı, Çin virüsü deyip, ben onu atlamışım demek ki ‘Kung fu’ değil de ‘Kung flu’ diyormuş.
ÖM: Evet kong flu.
SB: Peki bu alfa, beta, kapa, delta, gama virüslerinin özellikleri? Çok kısaca anlatmam gerekirse eğer İngiliz varyantı dediğimiz şimdi artık alfa olarak anılacak, British Medical Journal’da bu virüsün çok hızlı yayıldığı biliniyor ama BMJ’da çıkan yayın, klasik virüse oranla %64 oranında daha ölümcül olduğu gösterildi. Kısaca 1000 olguda bu varyant, alfa, 4,1 kişinin ölümüne yol açıyor. Klasik Wuhan suşu, herhangi bir değişime uğraşamamış virüste bu oran 4,1 değil 2,5 idi, ancak aşılar hâlâ etkili alfaya karşı. Beta’ya gelince Güney Afrika varyantı olarak tanımlar idik, dünyada 87 ülkede görüldü bu beta virüsü. Bu da İngiltere virüsü yani alfa gibi hızlı yayılıyor ve bunun önemli özelliği alfadan daha farkı olarak aşıların etkisinden kaçabiliyor, bu önemli bir nokta. Brezilya yani gama virüsünün de süratle yayıldığını ama Güney Afrika’daki yani yeni adıyla beta kadar aşılardan etkilenmediğini, buna karşılık delta ve kapa Hindistan varyantları, iki tipi var onun çünkü, şimdiye dek 44 ülkede görüldü, Türkiye’de görülüp görülmediğini tam bilmiyoruz. Özelliği Güney Afrika ve İngiltere’deki mutantaların ikisini birden bünyesinde barındırması bu virüsün de daha hızlı yayıldığı, daha ağır hastalık yaptığı ve aşılardan kaçabileceği iddia ediliyor, kesinlik kazanmadı. Bu konuda ilginç bir haber var İngiltere’den, delta yani Hindistan varyantı İngiltere’ye girmiş durumda, şu anda %40 daha bulaşıcı olduğu gösterildiği için ülkede 21 Haziran’da tamamen açılacak, bütün önlemler kaldırılacak öngörüsü veya kararı vardı. Bu karar öteleniyor çünkü delta varyantının ciddi sorun yaratacağı ortaya çıktı.
ÖM: Ben de bir şey ilave edeyim izninizle, yani İngiltere’de sağlık otoritelerine göre vaka sayılarındaki artış hastane başvurularına ciddi düzeyde yansımıyor diye çok ilginç bir haber vardı BBC’de. Yani daha önceden işte bu delta varyantının yayılması günlük yeni vaka sayılarını arttırmış. Son 24 saatte 6 bine yakın yeni vaka sayısı tespit edilirken yaşamını yitirenlerin sayısı 13 olarak kayda geçmiş ama ciddi düzeyde yansımadığı yolunda bayağı problem belirtiliyor.
SB: Eğer ağır hastalığa yol açmıyorsa hastane sayılarına yansımayacaktır ama orada ne olduğunu tabii birkaç gün içinde öğreniriz herhalde. Bu arada epidemiyologlar bu salgının izini sürenler, örneğin bu Hindistan varyantının delta ve kapanın Brezilya’da nasıl ortaya çıktığını takip etmişler. 27 Mart günü Malezya’dan hareket eden bir şilep Shanddong SA Zhi isimli bir şilep, bu şilep 21 Nisan’da demek ki 1 ay sonra Güney Afrika’ya uğrayıp oradan Brezilya’ya gidiyor. 24 kişilik ekipde bir Hintli var, 54 yaşında bir gemici, seyahatin başından itibaren, 10.gününden itibaren solunum sistemi enfeksiyonu belirtileri ortaya çıkartmış. İnceleniyor 24 kişilik mürettebatın 15 kişisinin hastalandığı ve virüsün Hindistan’dan Brezilya’ya bu şilep aracılığıyla götürüldüğü anlaşılmış.
ÖM: O gün bugündür de 400 binden fazla insan öldü.
SB: Evet.
ÖM: Kötü bir şaka gibi yani.
SB: Evet ama Güney Amerika futbol turnuvası yapılacak, hep kötü haberleri veriyorsunuz! Şimdi ilginç bir çalışma var, bu enfeksiyon hastalıkları ilaçların etkisi, aşıların etkisi konusunda biyolojik saat konusu. Çok kısaca özetlemeye çalışayım, bir enfeksiyon etkeni ile gündüz ya da gece sizin temas etmeniz hastalığın seyrini değiştirir diyen, konuya bu açıdan yaklaşan bir grup bilim insanı vardır. Biliyoruz bu yaklaşımı; kendilerinin gerekçeleri de immün sistemimizdeki, örneğin melatonin gibi bazı maddelerin gece salgılandığı, gündüz salgılanmadığı çok klasik bir örnek ve hep söylenen gündüzleri immün sistem hücreleri dokular arasında gezinir ve dokularda bulunur daha çok orada etkili olur. Gece ise dolaşımda kanda sürekli hareket halindedir immün sistem hücreleri. İşte buradan hareketle önce influenza ve hepatit virüsleri için gösterilmiştir, sizin bu virüslerle günün hangi saatinde temas ettiğiniz hastalığın sizdeki belirtilerini ve seyrini değiştirir gibi bir iddia bir yaklaşım vardır. Çünkü işte geceleri immün sistem dokulara yerleşince bu bellek özelliğini, ‘memory’ özelliğini ortaya çıkarır, yaratır. Hafıza özelliği aşıların etkisi için de etkilidir, bu nedenle gündüz ya da akşam aşılanmak farklı sonuçlar verebilir gibi bir yaklaşım var. Gece nereden çıktı aşılanma diyeceksiniz ama İngiltere’de ben hatırlıyorum fotoğraflar vardı, özellikle Biontech aşısı çözüldükten sonra 5-6 kişiyi aşılamak lazım, yoksa atılacak aşılar, bu nedenle aşılanma merkezlerinin önünde insanlar kuyruk oluyorlardı ve randevu almış insanlardan gelmeyen olursa aşı atılmasın diye, o sırada kuyrukta olan çağrılmamış ama beklemekte olan insanları aşılıyorlardı. Bunlara gece yapılıyordu aşılamalar, işte Fransa’da da aşılamalarda gece yapılma vardı. Acaba gece ve gündüz aşılananlar arasında hastalıktan korunma açısından bir fark olacak mı? Bu yaklaşımdan hareketle böyle bir soru ortaya atıldı. Bu da önemli bir bilgi.
Bu arada DSÖ’nün kısa bir süre önce ülkemizde yaygın olarak kullanılan Sinovac aşısına acil kullanım onayı verdiğini yani artık DSÖ’nün aşı listesinde inaktif Çin’den gelen Sinovac aşısının da yer aldığını, bunu belirteyim. Aşılamalar konusunda ABD’de 3 milyon genç adolesan aşılandı son 3 haftada. Bu konu Fransa’da da gündemde, Belçika’da da gündemde, Avrupa ülkeleri yavaş yavaş 12 yaş üstü Pfizer aşısının onay alması nedeniyle 12 yaş üzeri gençlerin de aşılandığı. Bunun daha çok gençlerdeki hastalık endişesi yerine ebeveynlerine, yaşlılara, ailelerindeki büyüklere taşımamaları için yapılan bir uygulama olduğu söyleniyor ama bu arada birçok Avrupalı bilim insanı da Afrika’da sizin de belirttiğiniz gibi aşıyı bulamayan bir sürü risk grubu, sağlık çalışanı, yaşlı, komorbitesi yani risk faktörlü insan aşılanmazken şimdi 12-16 yaşındaki adolesanları aşılamak da bir fantezidir deyip itiraz ediyorlar ama bu konu konuşulmalı herhalde.
Kadınlarla ilgili COVID-19’un ilişkisi için bir dosya hazırlandı Avrupa’da demiştim. Ona ait bir iki sayısal değer vererek programı bitireyim. Bir kere erkeklere oranla bütün küresel boyutta kadınların daha az etkilendiği söyleniyor. Özellikle erkekler hastaneye yatan COVID-19 hastalarının 2/3’ünü oluşturuyorlar. Hastanedeki ölümlerin %58’i de erkekler. Bunun çeşitli nedenleri var, erkeklerin daha fazla diyabet sorunu yaşamaları, daha fazla kalp sorunu yaşamaları gibi çeşitli bu yan faktörlerin erkeklerde daha sık rastlanması bu sonuca neden oluyor diyenler olduğu gibi, erkeklerdeki çeşitli hormon farklılıkları, kadın erkek arasındaki farklılıkların daha kolaylaştırıcı olduğuna kadar oraya kadar farklı açıklamalar geliyor. Erkeklerin neden daha fazla hastalandığına dair, çünkü cinsiyetler arasında gerçekten farklılıklar, örneğin otoimmün hastalıklar kadınlarda daha sık görülüyor, alerjiler daha sık görülüyor. Buna karşılık COVID-19 erkeklerde daha sık görülüyor. Ama kadınlar daha az hastalanmalarına karşın küresel boyutta çok daha fazla etkilenmiş bir kesim. Bakın bir matematik modellemeye göre kadın erkek eşitliğine erişilmesi için, eğitimde, sağlık ya da ekonomik açılardan eşit koşullarda yaşayabilmeleri için pandemi öncesi 36 yıla ihtiyaç var deniyordu erkek ve kadın arasındaki eşitliği sağlamak için. Şimdi süre 36 yıldan 135 yıla çıktı. Pandemi döneminde fakirleşen kesimler incelendiğinde erkeklere oranla %9,1 oranında daha fazla fakirleştikleri görülmüş. Eğitim alanına baktığımızda dünyada ürkütücü bir sayısal değer, 743 milyon kadın okula gitmeleri, eğitim almaları şu anda aksamış durumda pandemi nedeniyle. 743 milyon kadının! UNESCO’nun bir çalışmasında 11 milyon kız çocuğunun artık okula bir daha dönmeme riski olduğu saptanmış. Çocuk gelinler evlendirmeler, bir yayında aylar önce ben “2,5 milyon çocuk gelin ortaya çıktı” demiştim, bu sayı yine Birleşmiş Milletler fonu raporunda 13 milyon olmuş, 13 milyon kız çocuğu bu şekilde evlendirilmiş. Yani bunlar tabii çok çarpıcı, üzerinde durulması, konuşulması gereken önemli farklılıklar.
ÖM: Yani bunları felaket tellallığı olarak katiyen görmemekte fayda var çünkü her yeni çıkan araştırmanın durumda bu eşitsizliğin, aşıda ve gelir dağılımında eşitsizliğin ne korkunç sonuçlara yol açtığını gösteren haberlerle dolu. Bir tane de yeni bir haber vardı Progressive dergisinde gözümüze çarptı Sanke Jain imzalı bir haberde, Hindistan’daki ikinci dalganın, COVID-19 dalgasının sağlık sistemindeki muazzam çöküşü ne kadar net olarak ortaya koyduğunu söylüyor. Özellikle kırsal bölgede yaşayanların son 30 yıl içinde hesap edilmiş Hindistan sağlık sistemlerini kurmak için GSMH’sini yani milli gelirinin sadece %1’ini sağlık bakımına harcamış. 30 yıldan beri %1 civarında harcama yapılmış, yani sağlık sistemi yok demek aslında.
SB: Evet bu konu ilginç bir konu ama şu kadınlarla ilgili bir tek haber daha vereceğim. O da evde kapanmalar sonucunda ortaya çıkan şiddet konusu. Bu gelişmekte olan ülkelerde, daha yoksul ülkelerde, bakın Fransa’nın sayısal değerleri bana inanılmaz geldi oran %42 oranında eşinden şiddet gören kadın sayısında artış olmuş COVID-19 döneminde. Korkunç bir sayı.
ÖM: Fransa’da mı?
SB: Fransa’da %42 ve bu konuda ne yapılması gerektiği tartışılıyor. İşini kaybeden kadınlar için de Kanada’nın bir planı var. Çünkü işini kaybedenlerin kadınların ağırlıklı olarak otelcilik ve restoran gibi görevlerde, restoranlarda görev yapan çalışanların büyük kısmı kadın olduğu için ve bunlar, bu sektörler durduğu için işlerini kaybettikleri ve bu nedenle zor durumda kaldıkları. İşte bu kadınların, özellikle şiddet görenlerin, evde kalanların ne sorunlar yaşadıkları, çocuklu olan kadınlar, çocuksuz olan kadınlar, bekar anneler bunlara ait alt gruplar var.
Onları daha sonra belki konuşuruz ama son bir haber de bu tür dönemlerde hep insanlığın bir ders çıkaracağı ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak diyoruz. Böyle olmasını en azından ümit ediyoruz ama ne yazık ki bazı gelişmeler de olayların eskisinden daha da kötü olduğunu bize işaret ediyor. Hani dünya belki aklını başına alır, biraz önce siz de değindiniz, işte çevreye olan iklim krizinde ya da COVID-19’la ilgili sağlık sistemleriyle ilgili ‘ya biz ne yaptık şimdiye kadar, nerede hata yaptık?’ diye düşünmekten çok bana kalırsa bunun ipuçlarını görüyor gibiyim. Daha fazla nasıl para kazanırız kaygısı bu süreden de yararlanıp İsveç’ten bir haber, inşaat sektöründe canlanma olmuş ve fiyatlar %18,8 artmış İsveç’te. Şimdi başka bir kaygı mı yoktu yani bu pandemi sürecinden, olup bitenlerden başka bir gelişme olamaz mıydı? Tabii bunu bilemiyorum, bunu İsveçli yetkilileri sormalı ama ‘bu tarz ekonomiyi nasıl canlandıracağız, ekonomiyi ne yapalım da aman da kendine gelsin?’ sorusu gündemde her ne kadar “Avrupa’da özellikle en fazla para harcayan ve sağlık sektöründe özel sektöre en fazla yatırım yapan ülkelerin en başarılı ülkeler olmadığı görüldü” şeklinde raporlar çıksa da yine de bu konuda pek iyimser değilim.
Bir de dava haberi verip bitireyim, New York’ta okulların kapatılması nedeniyle çocukları okula gidemeyen bir grup ebeveyn New York mahkemesine başvurmuşlar, eğitim hakkı elimizden alındı, biz ‘let me teach’ isimli bir hareket başlatmışlar. Bu kararı nasıl aldınız? Çocuklarımızı eğitimden nasıl uzak tuttunuz diye birtakım gerekçelerle New York mahkemelerine başvurmuşlar.
ÖM: Evet belki bu konuyu ileride biraz daha tartışma fırsatı buluruz diye ümit ediyorum. Son derece ilginç bir çarpıcı makale çarptı gözüme Nine Berley diye yani ‘virüs konusunda aşılamalar ve Amerika’nın pandemiye cevap vermesi nasıl kaçırıldı aslında nasıl para kazanılır pandemiden?’ diye çok ayrıntılı bir yazı var ve orada da Robinson Crusoe yazarı Daniel Defoe’nun kara veba yılında nasıl hiçbir şey değişmediğini günümüze kadar 1660’lardan bu yana ortaya koyduğunu söylüyor diyor. Belki bundan da bahsedebiliriz tedbir alma konusunda.
SB: Çok önemli yani ben de çok katılıyorum, yazıyı görmedim sevinirim eğer okuyabilirsem ama benim de kaygım bu yöne doğru. Yani bir ders çıkarmak yerine ‘aman da yeni sektörler açalım, daha da fazla para nereden nasıl kazanırız?’ kaygısı daha ağır basıyor gibi görünüyor.
ÖM: Hiçbir değişiklik olmadı, çok ilginç.
SB: Evet çok katılıyorum, benim de gözlemim bu yönde, neyse.
ÖM: Bunun üzerine konuşuruz herhalde.
SB: Peki efendim iyi haftalar.
ÖM: Çok teşekkürler.
SB: İyi günler.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Teşekkürler Özdeş.