Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, ECDC’nin Stockholm’deki merkezinin raporuna değinirken aşı çalışmalarından da bilgiler paylaştı.
(3 Eylül 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar!
Selim Badur: Günaydın, merhabalar herkese!
Özgür Özdeş: Günaydın!
Can Tonbil: Günaydın, merhaba!
SB: Bağlanmadan önce siz sanıyorum Formula 1’den haberler vermiştiniz.
ÖM: Evet biz katılıyoruz çünkü!
SB: Bu misyonu yürekten destekliyorum, tabii bu bağlamda hoş haberler geliyor ülkemizden. 1 Eylül günü Yeni Şafak gazetesinin genel yayın yönetmeni de “Türkiye teknolojide hiç görmediğimiz zirveleri test ediyor. Gücüne erişemeyeceğiz dediğimiz ülkeleri bile geri bırakacak dev adımlar atıyor!” Bu tarz bilimsel, ekonomik ve teknolojik atılımlara süratle adım adım ilerlemekteyiz. Bu tabii sevindirici bir durum! Formula 1 de bunu süsleyen, bu gelişmenin bir yeni ek hoşluğu olarak değerlendirilecektir.
CT: Size VIP yer vereceğiz efendim, bu arada onu da ayarladık!
SB: Teşekkür ederim.
ÖM: Evet locada!
CT: Locada doğru pardon!
ÖM: Birçok ülkede seyircisiz yapılıyormuş ama Türkiye’de seyircisiz değil 100 bin izleyici birer koltuk bırakılarak ama localarda tam istihdam!
SB: Bundan önceki yıllarda bir deneme olmuştu Formula 1’in İstanbul’da uygulanmasına ait, pek başarılı olmamıştı, umarım covid19 döneminde bu özel süreçte seyirci sayısı daha fazla olur. Spordan bahsederken, umarım sayın Alp Ulagay’la konuşursunuz Paris Saint Germain’de Neimar, Maria, Parades: üçünde de COVID-19 testleri pozitif çıkmış ve sonuçda takım biraz karışmış. Ne yapacaklarını bilemiyorlar.
Pazartesi günü yaptığımız programdan bugüne 715 bin 413 olgu bildirildi dünyada. Günde 238 bin 471 demektir ki, günde 350 bin olgulardan 238 bin civarına düşülmüş. Bu hafta demek ki fazla yaygın test yapılmadı ya da hastalık gidişatında bir azalma eğilimi var; ancak böyle gibi görünse de aslında birçok ülkeden gelen haberler durumun pek öyle düzelir gibi olmadığının kanıtı. 1 Eylül’de Hong Kong’da yoğun kitlesel tarama programı başlatıldı, şu ana dek özellikle okullarda ve statlarda kurulan toplam 141 merkezde insanların taraması yapılacak ve bugüne dek yarım milyon Hong Kong’lu tarama için ismini yazdırmış durumda, bu önemli bir gelişme.
Dünyadan iki haber vereyim sonra bilimsel çalışmalara geçeceğim. Birincisi İsveç’te maske çok az kullanılıyor, biliyorsunuz bir zorunluluk yok sadece tavsiye ediliyor, öneriliyor sağlık yetkilileri tarafından. Buradaki üniversite çevresi şöyle bir eleştiri getirmiş: “Dünya maskeyi önemserken bizim pek fazla aldırmamamız sanki dünyanın geri kalanından işi daha iyi biliyormuşuz gibi. Bu ne biçim bir yaklaşımdır” diye eleştiriyorlar. Bir diğer haber Meksika’dan, bu belki arkadaşımız Ömer’i ilgilendirir diye düşünüyorum, Meksika’da en revaçta olan dövme neymiş biliyor musunuz? “Covid 19-survivor”, bu yazıyormuş. Neden bu dövme yaygın diye bakıldığında, çünkü yıllar sonra çocuklarıma ya da torunlarıma “ben 2020’deki pandemiyi yaşadım” mesajı vermek için, yaklaşım buymuş.
ÖM: Peki dövmede covid virüsünün karikatüristlerin çizdiği o tipik görüntüsü de yer alıyor muymuş acaba?
SB: O ücreti arttırıyor efendim, onun için!
ÖM: Ayrı bir çizim.
SB: Ayrı bir ücret, ek, ilave gerektiriyor! Tabii maskeler ve farklı ülkelerde olup bitenlere bakılınca ABD’de bir anket yapıldı “kim maskeye karşı?” diye, maske kullanan ve kullanmayanların izledikleri televizyon kanallarına bakmışlar, maskeye karşı olanlar ve “ben maske kullanmam, kullanılması anlamsız, bana bunu empoze etmeyin!” diyenler Fox News izleyicileriymiş. Bundan sonuç çıkartılabilir belki. Okullarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: ilkokul öğrencileri Fransa’da, Belçika’da, Rusya ve Ukrayna’da Salı günü okula başladılar. Almanya, Kuzey İrlanda ve İskoçya daha önce başlamıştı ve Fransa’da 11 yaşın üzerinde, İspanya’da ise 6 yaş üzerindekiler için maske takma zorunluğu var. Tabii bunlar farklı uygulamalar çünkü DSÖ “12 yaşın üzerinde maske kullanmayın hatta bunun çocuklara zararı var” diye bir açıklama yaptı. Buna karşılık farklı uygulamalar zinciri devam ediyor bu konuda da. Şimdi okullar açıldı, açılacak da, her ülke farklı uyguluyor, örneğin Yunanistan 1 hafta öteledi, İsveç’te okulların başlama ve bitiş saatleri değiştirildi, yoğun trafik saatlerine denk gelmesin diye böyle bir ayarlama yaptılar. Neler var öğrencilerle ilgili aklımızda tutmamız gereken? Birincisi bugün biliyoruz ki bu söyleyeceklerim ECDC’nin kuruluşunun Stockholm’deki merkezinin 6 Ağustos tarihli raporundan: Diyorlar ki “okullar korkulduğu kadar bulaşın olduğu, yaygın olduğu yerler değildir” diyorlar, bu ilginç. Her şeyden önce çocukların hastalanma oranının çok düşük olduğu, %5’in altında olduğunu unutmayalım. Dünyadaki küresel Covid-19 olgularının %5’inden daha azı çocuklarda görüldü. Bunun dışında çocuklar genellikle çok hafif geçiriyorlar hatta belirtisiz geçirdikleri için fark edilmiyor çocukların Covid-19’a yakalandıkları. Buna karşın “erişkinlerle aynı miktarda virüsü etrafa saçıyorlar, bu bulaş için önemli olabilir” diyorlar ama önemli olan bu bilgi kirliliği, daha önce de değindiğimiz noktaların dışında çocuklar arasında bulaşın çok fazla olmadığı, buna karşılık çocuklar daha çok erişkinlerden aldıklarını yani okuldaki bakıcılar, öğretmenlerden alabilirler, onun için o kişilerin dikkat etmesi gerektiği söyleniyor bu raporda. Aynı zamanda çocuklar belirtisiz taşıdıkları virüsü evlerindeki yaşlılara ya da ebeveynlerine taşıyabilirler. Bu açıdan önemli, yani “okulda çocuklar arasında oyunlar sırasında fazla bir yayılma korkulduğu boyutta değil” deniyor. Bu arada UNESCO’nun başkanı da okullarla ilgili bir açıklama yapmış Audrey Azulay “biz Covid-19 sürecinde okulsuz eğitim yollarını geliştirmeliyiz” diyor. Bu tabii ilginç ve pek de kolay olmayan bir yol, ne zaman bu gündeme gelse sadece orta eğitimde değil yüksek öğretimde de çok ciddi sorunlar olduğu ve istendiği gibi yürümediğine, bazıları çok methediyorlar “her şey çok güzel gidiyor” diye ama birçok öğretim üyesi ya da öğrenci çok verimli olmadığını vurguluyorlar.
Biliyoruz hepimiz kuzey yarım küre için eylül ayına girdik, bir süre sonra grip mevsimi başlayacak, bu nedenle biz artık grip ve Covid-19’un birlikteliğini daha sık konuşur olacağız. Pandemi yerine bu süreci “twindemi”, ikili pandemi gibi bir değim kullanılıyor, gerçekten grip aşısı için insanlar gazete haberlerinden de okuduğumuz gibi bir arayıştalar, kuyruğa giriyorlar, isim yazdırıyorlar aynı Hong Kong’daki test yapılacak olan merkezlere insanların isimlerini yazdırmaları gibi. Ne getirecek ne götürecek? Bu grip aktivitesi bu sene çok kuvvetli olacak mı? Covid ve grip birlikteliği ne tür sorunlara yol açacak? Korkulduğu kadar önemli bir olumsuzluk yaşanacak mı? Bunu yaşayıp göreceğiz.
Covid-19’la ilgili olarak hatırlayacaksınız bir süreden beri artık havadan bulaş, aerosol bulaşının öneminin altı çiziliyordu, bu konudaki ilk yayın ilk bulgu ocak ayında Çin’deki bir restorandaki öyküydü. Bir yeni yayın çıktı yine Çin’den, kısaca 2 otobüs ki birinde yaklaşık 58, diğerinde 60 kadar yolcu var, bunlar bir Budist tapınağına ayin için gidiyorlar. Otobüslerden birinde 80 yaşlarında bir kişi Covid-19 taşıyıcısı. Burada ne olup bittiğine bakılmış, herhangi bir hastanın olmadığı otobüsteki yolcular arasında bir sorun yaşanmazken tek bir Covid’li hastanın bulunduğu otobüs yolcuları arasında hastalık yayılmış. Sadece yanında, önünde ve arkasında oturanlara değil otobüsün daha uzak mesafelerindeki koltuklarda oturanlara da bulaştırdığı saptanmış ki, otobüstekilerin %35,3’ü enfekte olmuşlar. Bu arada şunu da belirteyim, yolcular yaklaşık 100 kilometrelik kısa bir mesafeye gidiyorlar, yani 2 saatte filan varılıyor oraya. Bu şunu beraberinde getiriyor, demek ki biz özellikle bu havadan bulaşan, hastaların öksürmesi, aksırması ve damlacık enfeksiyonu dışında daha uzak mesafedeki insanlardan da eğer bulunduğumuz kapalı ortamda bir taşıyıcı ya da bir hasta varsa çok rahat hastalığı alabiliriz. Bu dikkat etmemiz gereken bir nokta çünkü bu konu virüsün çok hızlı yayılmasının başlıca nedenlerinden bir tanesi olarak gittikçe daha fazla önem kazanmakta.
Başka haberlere bakıyorum, dünya ekonomisinin rekor resesyonu söz konusu, azalma, küçülme; şimdiye dek açıklanan veriler pandeminin başlangıç dönemine ait ölçümler ve sayısal değerlerdi, artık ikinci 3 ayın sonuçları çıkmaya başladı. Bu durumda Hindistan’da 1 Eylül’de açıklanan küçülme oranı %23,9. Avrupa’da ilginç bir bilgi var örneğin Fransa’da %13.8, Almanya’da 9.7, İtalya’da %12.8, Rusya’da %8.5 gibi daralmalar, küçülmeler olurken İngiltere’de bunların 2 misli %20,4; bunlar ikinci 3 ayın sayısal değerleri. Bu da Covid-19’un sadece sağlık değil sosyal ve ekonomik açılardan da ne denli zorluklar, olumsuzluklar yarattığının bir başka göstergesi.
ÖM: Ben de bir şey ekleyebilir miyim?
SB: Lütfen.
ÖM: Bir tanesi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Bilim Kurulu toplantısının ardından açıklama yapıp “çok vahim birinci dalganın ikinci pikini, zirvesini yaşıyoruz. Karşınıza müjdeli haberlerle çıkmayı çok arzu ederdim ne var ki hastalarımızın, yitirdiğimiz canların sayısı dünyada olduğu gibi ülkemizde de artıyor” demiş ve ilk defa olarak da sağlık çalışanlarının sorunlarını görüşeceği açıklanmış. TTB’nin başkanı Sinan Adıyaman’la Sağlık Bakanı arasında bugün sağlık çalışanlarının sorunlarını konuşmak üzere bir araya geleceği, günlerdir bu konuda yayın yapmaya çalışıyorduk, hiçbir ses çıkmıyordu. Birdenbire öyle olduğu belirtilmiş. Bir haber de Mori adasında, Yunanistan’ın Midilli adasındaki ülkenin en kalabalık mülteci kampında ilk korona virüsü vakası tescil edilmiş, Deutschewelle haberi bu, endişe verici. Çünkü çok yüksek sayıda, yoğunlukta kalıyorlar, kapasitenin 4 kat üstünde sığınmacı var. Ne olacağı belli değil. Son bir haber de traji ironi diyeceğim bir şey var, Herman Kein vardı siyah ama Trumpçı çok kuvvetli bir cumhuriyetçi parti başkan adayıydı. Twitter hesabından “o kadar ölümcül olduğu yalandır” filan diye bir şey yazmış fakat kendisi covid19’dan öldü. Böyle de bir tuhaf haber, sonra silmişler arkadaşları ve ailesi hesabı ama böyle de olğanüstü tuhaflıkta bir haber de ekleyeyim dedim.
SB: Evet teşekkür ederim, bu tür çelişkili gibi görünen, “bu hastalık önemli değildir” ya da “bu aşı gereksizdir” deyip sonra o hastalığa yakalanan ve aşı olmadığına pişman olan örnekler çok fazla. Tabii Sağlık Bakanı’nın açıklaması ve TTB başkanıyla bugün yapacağı toplantı önemli bir gelişme. Şimdiye dek hep TTB ve tabip odalarıyla neden bir ilişki kurulmadı? Bu hep sorulan bir soruydu. Bilim Kurulu’nun ne yaptığı ve ne dediği merak ediliyordu ama Bilim Kurulu üyelerinden Prof. Dr. Tevfik Özlü’den bir açıklama geldi “bugüne kadar alınan kararları biz vermedik, görüşlerimizi söylüyoruz ama karar yetkimiz yok” diyor. Gerçekten de herhangi bir yaptırımı yok kurulun; yani Bilim Kurulu “şöyle yapılacak” dendiği zaman bakanlık buna uymak zorunda değil. Neyi öneriyorlar? Ne kadarını bakanlık uygulamaya koyuyor, ne kadarını “yok bu benim için uygun değil” diye dikkate almıyor? Bunları bilmiyoruz tabii, o nedenle bu konuda bir yorum yapmak mümkün değil.
Testlerle ilgili olarak sığınmacıları, göçmenlerin kamplarında, mülteci kamplarındaki olgulara değiniyorsunuz, tabii ararsanız buluyorsunuz. Bana kalırsa herhalde daha önce de aransa bulunurdu covid19 bu denli kalabalık, bir arada ve uygun olmayan koşullarda yaşanan ortamlarda çabuk yayılmakta. Beyaz Ev’den bir haber geldi, “salgını düşük boyutta göstermek için test sayısını azaltın” bu Trump’ın dönem dönem söylediği bir yaklaşım biçimiydi, bunu uygulamaya geçiyorlar. Bu arada Avrupa ülkelerine baktığınız zaman bu ülkeler arasında ülke sınırlarında farklı uygulamalar var. Mesela İsveç tamamen açmış durumda sınırlarını, zaten kapamadı, sert önlemler almadı, herhangi bir ülke yurttaşına bir kısıtlama getirmiyor. Macaristan ise tam tersine Çekya, Polonya ve Slovenya yurttaşları dışındakilere tamamen kapatmış, bu 3 ülke dışındaki ülke vatandaşlarını almıyorlar. Almanya ve Danimarka da Fransa’dan geleceklere kapı kapalı ya da test istiyorlar. Yani ikinci dalga geldiğinde, eğer gelirse ki büyük bir olasılıkla böyle bir durum söz konusu, “Avrupa’yı birinci dönemde yaşadığımızdan çok daha fazla farklı uygulamalar dönemi vuracak” diye bir tanımlama var Avrupa Topluluğu komisyonunun açıklamasında.
ÖM: Zaten Avrupa’da da Nisan’dan bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaştığına dair de haber var yani 6-7 ay öncesine göre çok ciddi bir durum olduğuna dair de haberler geliyor.
SB: Evet, Le Parisiene gazetesinin haberi bu ve sanırım bilimsel yayına dönüşecek bu hafta sonu diye bekleniyor, Sorbonne üniversitesinden Fransa’dan biyomoleküler laboratuvarı başkanı Prof.Dr. Philip Caroyan bir açıklama yapmış. Diyor ki “biz in vitro koşullarda, yani insan hücresi dışında laboratuvarda yapay ortamlarda Covid virüsü ile enfekte ettiğimiz hücreler üzerinde denedik ve virüsün hücreye girmek için kullandığı spike proteinini (S proteini) nötralize eden bir sprey ve dil altında eritilen bir pastil geliştirip patentini aldık” diye bir açıklama yapmış. Bu önemli bir gelişme, eğer hayata geçerse, etkili olduğu görülürse ve üretilirse tabii uygulama ve tedavi açısından çok önemli bir nokta. Bir önceki programda burun için yine sprey şeklinde uygulanacak aşılardan bahsetmiştim, benzer bir nokta ‘antiviral inhalar medication’ dedikleri yani astım hastalarının filan kullandıkları burun ya da ağızdan sprey şeklinde verilen ilaçların geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapılıyor.
Aşılarla konusuna gelir isek bana kalırsa kasım ayında yetişmeyecek gibi geliyor; çünkü ABD özellikle seçimlere yetişsin çabası içinde. Dün CDC başkanı bir açıklama yaptı ve bütün ABD eyalet yetkililerinin gelecek olan aşının dağıtımı için hazırlıklara başlamalarını nasıl uygulayacaklar, kime nasıl bir organizasyon gerekiyorsa bunun için hazırlıklara başlanmasını istedi. Bana kalırsa bu Kasım’a yetişemez gibi geliyor çünkü Amerika’da bu aşı çalışmalarında en hızlı giden, en ileri aşamaya gelmiş Oxford Üniversitesi-Astra Zeneca işbirliği kendileri ekim ayında FDA’dan onay alıp faz3 çalışmalarına ABD’de başlayacağını söylüyor. Şimdi faz3 çalışması eylül-ekim’de başlarsa Kasım’da bu aşının hazır olması pek mümkün değil pratik olarak; çünkü çalışmalar başlayacak, belirli bir süre gerektiriyor, bunların sonuçları değerlendirilecek, uygun görülürse eğer buradan paketleme ve dolum işlemlerine geçilecek ki sonra da dağıtım, tüm bu süreç bana pek olası gelmiyor. Bu arada FDA Covid-19 aşısı onayları için bağımsız bir ünite kurulmasına ve normal prosedürün çok daha hızlı işlediği bir ekibin bu görevde çalışmalarını önerdi, bunun için hazırlıklar yapıyorlar. Aynı zamanda aşı karşıtlarının kuşkularını giderecek önlemler alınması gerektiğini söylüyorlar ki bununla ilgili World Economic Forum ve IPSOS’un 27 ülkeyi kapsayan araştırmasında çok net olarak bir sonuç ortaya çıktı. Ankete katılan ve soru yöneltilen insanların ¾’ü, tam olarak %74’ü aşıyı kabul edecekler farklı ülkelerden , %25’lik bir kesim ise aşının kendilerine uygulanmasını kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. Böyle bir durum olursa yani toplumun ¼’ü “biz aşılanmayız” derse o zaman bu toplumsal bağışıklama, aşıyla sağlanacak olan gelişme pek kolay kolay ortaya çıkamaz. Bu önemli ve olumsuz bir nokta, bunun üstesinden gelinmesi lazım. Tabii unutmayalım ki aşının uygulandığı zaman aşının koruyuculuğu da bireyden bireye değişken olacaktır. Önemli bir nokta, grip aşısında biz çok görürüz bunu “bu ne biçim aşı, biz aşıyı olduk ama gribe yakalandık” diye. Evet bazen aşı hastalığa yakalanmanızı engellemez ama hastalığı çok daha hafif geçirmenizi sağlar, bu da önemli bir nokta. Bunun yadsınmaması lazım.
Sanıyorum süremiz doldu ama iki bilgi daha verip bitireyim. Bir tanesi, 2 gün önce New England Journal of Medicine’da yayınlandı, Stephanson ve ekibinin bir çalışması. Kendileri İzlanda’da bir grup hastada antikor düzeyini çok farklı yöntemlerle kontrol ediyorlar ve 4 ay antikor sürüyor diyorlar. Bu bazı çalışmalarda 28 gün gibi çok daha düşük bir orandaydı. 4 aya kadar uzaması sevindirici bir şey. Bilgi olarak yarın cuma günü Önce Sağlık programında Doç. Dr. Ali İhsan Ökten’i ağırlayacağız, konuğumuz olacaklar, kendileri Adana Tabip Odası eski başkanı ve Adana civarında olup bitenleri yeni yaklaşacak TTB seçimlerini görüşeceğiz. Bitirirken sanıyorum siz de bahsetmişsinizdir, Uludağ üniversitesi rektörlüğünün halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala kararı.
ÖM: Evet.
SB: Bilimsel bilgi paylaşmak suç değildir, bir süreden beri bu bilgi nasıl devreye giriyor Covid-19 pandemisi sürecinde? Bunun üzerinde okumalar yapıyordum, isterseniz Pazartesi günü biraz bu bilimsel çalışmalar ve bilimin Covid-19 sürecine yaklaşımını konuşalım. Sayın Pala’nın bu yaşadıkları da konuşacaklarının bir parçası olacaktır. Kendisine buradan sevgi ve saygılarımızı ileterek bugünkü programımızı bitirelim.
ÖM: Çok teşekkürler, görüşmek üzere.
SB: Ben teşekkür ederim, görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
CT: Kendinize iyi bakın.
SB: Sağ olun.