Korona Günleri’nde Selim Badur, birçok ülkeden güncel bilgileri verirken Afrika’da beklenenden az vaka çıkmasını araştıran bir yayına da yer verdi.
(10 Ağustos 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Özdeş Özbay: Merhaba Selim Bey, günaydın!
Selim Badur: Günaydın Özdeş! Günaydın Feryal ve günaydın, hoş döndün Can Tonbil!
Can Tonbil: Günaydın Selim Bey.
SB: Günaydın, günaydın. Şimdi kısaca Özdeş’in de belirttiği gibi Madra ailesinin durumuna ait bir iki bilgi vermek istiyorum. Kendileri iyi durumdalar, şu anda antiviral tedavisine devam etmekteler. Odalarındalar, herhangi bir yoğun bakım ya da bir solunum güçlüğü sorunu yaşamadıkları için bir cihaza bağlanma falan söz konusu değil. Ancak antiviral tedavinin yan etkilerinden birtakım ufak tefek şikayetleri olmakta. Bu tedavide böyle bir gün ilacı verip ertesi gün onun etkisini görme şeklinde olmadığı için herhalde bir hafta 10 gün kadar daha bu antiviral tedaviyi kullanacaklar ve daha sonra sağlıklarına kavuşup aramıza döneceklerdir diye düşünüyorum ve böyle olmasını diliyoruz. Şu anda herhangi bir sorunları yok sadece tedavilerinin devam ettiğini, kontrollerinin yapıldığını vurgulamak istedim. Madralarla ilgili bilgi şimdilik bu kadar. Önümüzdeki günlerde de kendileriyle iyi haberleri vermeyi sürdüreceğimizi düşünüyorum.
Koronavirüse de baktığımızda dünyadaki duruma evet biraz önce Özdeş son sayıları verdi, ben de her zaman olduğu gibi araya cumartesi ve pazar günleri girdiği için kaç olgu ortaya çıktı, aradaki nedir diye bakıyorum. Bizim cuma günü yaptığımız programdan beri dünyada 766 bin 939 olgu, günlük ortalama 255 bin olgu saptandı. Aynı hızla devam etmekte pandemi, ABD senin de belirttiğin gibi iki hafta önce dört milyona ulaşmıştı, dün itibariyle beş milyona ulaşmıştı. Bu büyük bir sayı, Brezilya’da da ölümler 100 bini aştı, 100 bin 477. Bu nedenle dört günlük yas ilan edildi ve hemen eski başkanlardan Lula da Silva hem yönetimi hem de şu andaki yetkililerin yaklaşımını bu pandemi karşısında çok eleştirdi; toplumu zor bir duruma soktuklarını belirtti. Biz Brezilya ve ABD’den örneklere değindik, bir de Afrika’ya ait bir not vermek istiyorum, Güney Afrika’da da 553 bin olgu geçildi ve Afrika kıtasındaki olguların yarısı güney Afrika’dan bildiriliyor, önemli bir bilgi. Avrupa’daki ülkelere baktığımızda bu ülkelerde gerçekten geriye dönüş demesem bile olguların beklenenin aksine artış göstermesi nedeniyle bir takım kısıtlamalara, yasaklara tekrar dönülüyor. Örneğin Belçika bu hafta sonu itibariyle sahil kentleri olan, beldeleri olan Knok gibi Ostent gibi yerlere günü birlik insanlar çok rahatlıkla deniz kıyısına, okyanusa gidebiliyorlardı, günü birlik ziyaretçilerin bu kentlere girişini yasakladı. Daha önce de uygulamışlardı bu kısıtlamayı ama havalar ısındığı için daha fazla akan insan var o yöreye doğru. Bunları tamamen durdurma yoluna gitti. Benzer bir tablo Almanya’da da var, Almanya’da da yine havalar ısınmaya başladı ki Belçika ve Almanya’da 37 dereceye varan hava sıcaklığı saptandı bazı bölgelerinde bu iki ülkenin. Almanya’da sıcaklar sonucu insanların göl, nehir ya da kuzey kıyılarına gitme isteği var, oralara gidip serinlemek istiyorlar, hayır bu da yasaklandı Almanya’da, artık gidilemiyor. Bu arada Fransa’da işler tekrar karıştı, 24 saatte 2 bin 288 yeni olgu saptandı, oldukça önemli bir sıçrama. Her şeyin yolunda gitti bir ülke diye tanımladık şimdiye kadar Vietnam’ı, yaklaşık 100 gün kadar olgu bildirilmemişti Vietnam’dan, önce bir olgu bildirildi bunun arkasından da yaklaşık 600 yeni vaka yaklaşık Vietnam’da saptandı. Bunun üzerine Vietnam’ın aldığı önlemler daha net, daha keskin 80 bin tatilciye “derhal evlerinize dönün” uyarısı yapıldı. 1,1 milyon kişiye ‘evde kal, sokağa çıkma’ uyarısı yapıldı ve yoğun taramalara geçtiler. Bu taramalar konusunda batı ülkelerinde örneğin Fransa’da hava limanlarında, Belçika’da sokaklarda kurulan ücretsiz, gönüllü, isteğe bağlı tarama testleri yapılıyor. Hong Kong bu konuda en ileri giden ülke, 7,5 milyon testi bu gönüllülere tarama amacıyla kullanma kararı aldı. Bu arada Vietnam’da bir ankete göre toplumun %62’si yönetimin bu pandemi karşısında aldığı önlemleri ve politikaları destekliyor. Tabii 100 gün sonra ilk olgu çıktığını söyledim Vietnam’da buna karşın Yeni Zelanda’da olgusuz 100. güne girdiler ama Y. Zelanda’nın hem başbakanı hem de politikacıları sürekli olarak halkı gayet gerçekçi bir şekilde uyarmaktalar. “Önlemleri eğer gevşetirseniz diğer ülkelerde olduğu gibi bizde de tekrar sorunlar yaşamaya başlarız. Lütfen önlemlerinizi alın” diyorlar. Protestolar var, bu maske kullanmaya karşı protestolardan bahsetmiştik Almanya’da, İngiltere’de ve ABD’de, Avusturya’da ise 5 bin kişi hafta sonu gece kulüpleri ve barların kapatılması kararını protesto ettiler “barlar açılsın” diyorlar.
ÖÖ: Maskeleri var mıydı eylemcilerin?
SB: Fotoğraf görmedim sadece haberi gördüm. Bu Avrupa’da önlemlerin gevşetilmesi sonucunda işe dönüşler ve insanların yavaş yavaş evden çalışma yerine ofislerine dönmekte olduklarını görüyoruz. Fransa’da özel sektörde çalışanların %74’ü, Almanya’da Berlin’de %76’sı dönmüş, İngiltere’de Londra’da ise sadece %31’i ve İngiltere için, Londra için bu önemli iş merkezlerinin bulunduğu mahallelerin gerçek bir hayalet kente döndüğü söylenmekte. ABD’de temmuz ayında 1,8 milyon yeni iş yaratılmış, işsiz oranı 0,9 puan gerileyerek %10,2’de kalmış ama işini kaybedenler pandemi döneminde 12,9 milyon: sonuçta 143 milyondan fazla işsiz var, bu büyük bir oran.
ÖÖ: Tabii %10 Amerikan ekonomisi için çok büyük bir işsizlik oranı. 29 buhranı sonrası en büyük işsizlik rakamı.
SB: Evet. Sonunda işi olanların oranı Şubat’ta %61,1 iken şimdi %55,1 imiş, çalışabilecek nüfusun neredeyse yarısı iş bulabiliyor, çalışıyor. Bunlar işin sosyal yönüyle ilgili konular, bu arada sorun olarak bir dönem Fransa’da davaların açılmaya başlandığını, çeşitli yaşamını yitiren Covid-19 hastaların ailelerinin bir takım aksaklıklar, hastanedeki bir takım sorunlar nedeniyle yakınlarını kaybettiklerini ileri sürerek sağlık kurumlarına dava açıyorlardı. Belçika’da oldu, yaşlı bakım evlerinde ihmal sonucunda, hatta bu ihmalin kasıtlı yapıldığı iddia edilerek davalar açılmaya başladı. Bu da önemli bir iddia ve olumsuzluk.
CT: Sizin sözünüzü kesmek istemedim ama müsaadenizle bir soru sormak istiyorum. Bu sabah uyandığımda tatsız bir haberle aslında gözlerimi açtım, yeni bir araştırmadan bahsediliyor, 12 kişilik bir vaka serisi üzerine yapılmış bir araştırma. Covid-19’lu hastalarda testiste spermin üretildiği semifertübilerde ve sertoli hücrelerinde ciddi hasarların görüldüğü raporlanmış. Bu fertilite olması durumuyla alakalı olarak çeşitli riskler barındırdığından bahsediliyor erkek hastaların, genç erkeklerin diye yazıyor sosyal medyadaki twitlerde. Bu konuyla ilgili bilginiz varsa bizi aydınlatabilir misiniz?
SB: Can ben de gördüm bu haberi ancak senin de belirttiğin gibi sadece sosyal medyada gördüm, onun makalesine bakıp istersen bir sonraki programda perşembe günü bunu ele alalım, çünkü sadece sosyal medya haberiydi, o kadar gerçek dışı haberler çıkıyor ki onun için o konuda bir yorum yapmayayım; olabilir birçok organı tuttuğu için.
Şu anda 27 aşı adayı klinik çalışma aşamasına gelmiş. Üçü de faz3 çalışmalarına son klinik çalışma aşamasının ileri dönemine girmişler. İçlerinde klasik denenmiş bildik aşı hazırlama tekniklerini kullananlar var. İnsanda ilk kez uygulanacak bir teknikle geliştirilmiş aşılar var, vektör aşıları ya da DNA aşıları gibi. Altı aşının güvenirliği tam, uygun ve immün sistem uyarısı yapıyorlar. Deneylerden, gönüllü çalışmalarından öğrenilen bir nokta iki doz verilmesi lazım aşının. Bazı aşılar için de adjuvan denilen bu etkiyi uzatıcı ya da güçlendirici bir katkı maddesinin de kullanımı söz konusu olacak. Yine ABD’de
ÖÖ: Özür dilerim, iki doz derken yani bir zaman içerisinde iki defa mı yoksa iki kat mı normalde olduğundan?
SB: Hayır üç hafta arayla iki doz uygulanacak, onun için de kaç kişiye aşı gerekli diye baktığınızda bu rakamı ikiyle çarpmanız lazım.
ÖÖ: Tamam.
SB: Bir de tanı kitleriyle ilgili bir sayısal değer, FDA (Food and Drug Administration) onayı gerekli biliyorsunuz ABD’de, bu onaydan geçen 168 kit var; antikor saptayan ya da PCR testi ile virüs nükleik asitleri saptayan ve onay almış kitlerin sayısı da 168. Bu arada aşılarla ilgili Hindistan’da Serum Enstitute diye bir kuruluş var ki batı standartlarında aşı üreten bir merkezdir. Bu merkezin Gavi ve Bill-Melinda Gates Vakfı (BMGV) ile birlikte yaptığı işbirliği sonucunda orta ve düşük gelirli ülkeler için 100 milyon doz aşı üretimine başladığı BMGV’nin parasal desteğiyle çok cüzi fiyatlara ya da ücretsiz aşı temini için bu gelişmekte olan ülkelere böyle bir çalışmaları var. İki çalışma var onlara değinerek bitireyim bugünkü Korona Günleri’ni, birincisi Fransa’da Institut Pasteur’de önemli bir epidemiyolog olan Arnold Fontanet ve arkadaşları ilginç bir çalışma yaptılar, Fransa’nın yaklaşık 20 bin nüfuslu iki yerleşim biriminde, birinde ilkokulları diğerinde liseleri taradılar. İlginç olan, o yerleşim biriminde hastalığın yaygın olduğu bir bölgeden seçmişler, lisede yaptıkları taramada çocukların, öğrencilerin %38’i, öğretmenlerin %43’ü, okulda çalışan diğer görevlilerin %59’unda antikor saptamışlar. Bu lise değerleri, lisedeki bulgular, buna karşın ilkokula bakıldığında bu oranlar %38’den 9’a, %43’ten 7’ye, %59’dan 4’e düşüyor. Şu açıdan önemli, o zaman ilkokul çağındaki çocuklar arasında hastalığın yayılmasının daha düşük, buna karşılık adolesan dediğimiz bu genç kesimde, lise çağı öğrencilerinde o yaş diliminde erişkinlere çok benzer bir dağılım var. Bunu niye söylüyorum? Elbette okulların açılışından çok söz ediliyor ve 31 Ağustos’ta Türkiye’de de okulların açılması gündemde, bu konuda tabii Türkiye verilerine sahip olursak daha doğru, daha sağlıklı kararlar alırız. Örneğin biz biliyoruz ki nisan ayı sonu itibariyle birtakım ülkeler okulları açtılar ama açtıktan sonra, yaklaşık 20 ülke açtı, bir dizi ülke örneğin İsrail gibi, bazı Akdeniz ülkeleri hemen kapatmak zorunda kaldılar. Farklı stratejiler uyguluyorlar, örneğin Vietnam okula giren öğrencilerin ateşini ölçüyor, Uruguay’da randomize yani tamamen rastlantısal olarak seçilmiş öğrencilerde test yapılıyor, Danimarka ve Finlandiya sınıfları küçülttüler, böldüler. İlginç bir bulgu da sınıftan çok özellikle İsrail’deki yayılımın okula giderken servis aracı kullanan öğrencilerde bu servisten dağıldığını gösteren çalışmalar var. Yani bu konuyla ilgili birikimler var ama ülkemiz verilerine de konuyla ilgili ihtiyaç var herhalde yoksa “ben açtım-kapadım” filan gibi kararlarla gidilmemeli, bir takım ön çalışmalar yapılmalı. Bunun imkânı var Türkiye’de. Son değineceğim nokta da Afrika’yla ilgili, neden değineceğim? Çünkü şimdi belirteceğim gibi Afrika’daki durum ki beklenenin çok daha az sayıda olgunun ya da ölümün görüldüğünü fark ediyoruz. Afrika ile ilgili önümüzde bu veriler var. Neden böyle oldu? Çünkü uzmanlar milyonlarca ölüm olabileceğini düşünüyorlardı buna karşılık mortalite çok düşük gidiyor Afrika’da. Afrika’da durumun daha ciddi, daha ağır seyretmesi için birçok koşul söz konusu, örneğin kalabalık yaşam biçimi söz konusu, yoksulluk var, hijyen koşullarındaki sorunlar var, kalabalığa baktığınız zaman örneğin Dakar’da kilometrekareye 12 bin 617 kişi, Fildişi Sahili Abidjan’da 11 bin 155 kişi düşüyor, buna karşılık New York’taki kilometrekareye 7 bin 100 kişi düşmekte. Yani New York’un 2 misli bir kalabalığa sahip Afrika’nın büyük başkentleri. Bunun dışında acaba Afrika’dan bildirilen bu düşük oranlar testin az yapılmasıyla mı ilintili? Çünkü bakıyoruz Afrika ülkelerine okulların kapatılması, seyahat kısıtlamaları gibi önlemleri çok erken alan bir kıta Afrika. Daha çok export (yurt dışından gelen) vakalarla ülke içinde yayıldığını biliyoruz. Birtakım avantajlarını ve dezavantajlarını saymaya çalışıyorum Afrika’nın. Örneğin nüfus kalabalığı ve yoğunluğundan bahsettim, salgının dağılımını kolaylaştırıcı faktör, buna karşılık özellikle nüfusun yaş ortalamasına baktığımız zaman Afrika kıtası için ortalama yaş 19.7, buna karşılık ABD için 38.6, demek ki Afrika kıtası genç nüfus daha fazla, ölümler de göreceli olarak yaşlılarda daha fazla olduğu için Afrika bu açıdan şanslı. 65 yaş üzeri Afrika genelindeki nüfus toplumun %3’ü, İtalya’da bu oran %23. Buna karşılık beslenme sorunu olan 350 milyon insan var, HIV/AIDS’le yaşayan 36 milyon kişi yaşamını yitirmişti Afrika’da, 24 milyonu şu anda HIV/AIDS’le yaşıyor, 3 milyondan fazla da tüberküloz sorunuyla boğuşan var. Şimdi bir takım avantaj ve dezavantajları Afrika’nın böyle bir durumda bu kadar kalabalık, bu kadar yoksulluk, bu kadar olanaksızlık söz konusu olduğu zaman neden yayılmıyor? Sadece bildirim yetersizliği mi var yoksa gerçekten hastalık az mı görülüyor? Bunun immünolojik mekanizmaları aranmaya başlandı. Bir tane neden, baktığımız zaman görüyoruz ki immün sistemleriyle ilgili birtakım avantajları var. Şöyle deniyor yapılan bir çalışmada “özellikle monosit dediğimiz bir immün sistem hücre grubu vardır, Afrika’daki insanların geçmişte o kadar fazla sıklıkla hastalıklarla karşılaştılar, etkenleriyle temas ettiler ki onların monositleri artık bu inflamasyon oluşturacak güçleri zayıflamış hücreler. Bu nedenle hastalığın son aşamasında vücuda zarar veren esas mekanizma immünolojik mekanizma olduğu için bu zarar verici denli güçlü çalışmıyor immün sistemin bu hücreleri, bu nedenle zarar az oluyor” diyorlar. Bir de bu sık enfeksiyon etkenleriyle karşılaşma, çok çeşitli parazitlerle karşılaşma Afrika’daki bireylerin immün sistemlerinin çapraz reaksiyon üzerinden Covid’e karşı da kısmen de olsa koruyucu olduğunu iddia ediyorlar. Yani gördüğünüz gibi Afrika’da hastalığın az görülmesinin ya da beklenen kadar yüksek olmamasının çeşitli nedenleri var, açıklamaları var, bunu çalışılıyor. Acaba sadece bildirim yetersizliği gibi basit bir nedene bağlamalıyız bunu yoksa gerçekten immün sistemlerinin birtakım özelliklerini bu pandemi konusunda bir avantaj mı sağlıyor Afrikalılara? Bunun herhalde irdelenmesi lazım, çok farklı yaklaşımlar var. Ben bugünlük burada durayım, Can sorun var mı?
CT: Yok efendim her şey gayet açıktı. Teşekkür ederim.
ÖÖ: O zaman perşembe günü tekrar görüşüyoruz?
SB: Perşembe görüşüyoruz. Sayın Madralarla ilgili de daha iyi daha olumlu gelişmeler olur.
ÖÖ: Belki hatta sesini de duyma fırsatımız olur çarşamba ya da perşembe günü. Çok teşekkür ederiz.
CT: Kendinize iyi bakın, görüşmek üzere.
SB: Ben teşekkür ederim, sağ olun, iyi yayınlar!