Koronavirüs: 20 yaş altında yüzde 21, 70 yaş üzerinde ise yüzde 69 ağır klinik tablo oluşuyor

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur, son çıkan bilimsel yayınları paylaşmayı sürdürdü.

(23 Haziran 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, merhabalar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Günaydın Özdeş. Bugün itibariyle bu bağlantılardaki yaşadığımız sorunları halletmiş oluruz ve kesintiye uğramadan sürdürürüz programları diye düşünüyorum.

ÖÖ: Şu anda gayet iyi geliyor sesiniz. 

SB: Tamam bundan sonra da böyle olacağını düşünüyorum, Açık Radyo’daki teknik arkadaşlar tekrar teşekkür ederek başlayayım. DSÖ dün bir açıklama daha yaptı ve 8 günde yeni 1 milyon olgu saptandığını söyledi; bu açıklamanın önemini anlatmak için şu örneği vermek mümkün, bir kere ilk 1 milyon olguya erişim için 3 aylık bir zaman geçti ama son 1 milyonluk olgu 8 gün içinde oldu. Yani bunu ikinci dalga değil birinci dalganın hız alarak, ivme kazanarak devam etmesi diye değerlendiriyorum ama bu kriz aslında yine DSÖ’nün açıklamasına göre “bu sadece bir sağlık krizi olmaktan çıkmış durumda, ekonomik, sosyal ve birçok ülke için de politik bir krize doğru evrildi ve etkisini de onlarca yıl hissedeceğiz” diyor. Hep bizim Korona Günleri’nde birlikte vurguladığımız bir nokta vardı, gelişmiş ülkelerde, Avrupa ülkelerinde yavaş yavaş bu enfeksiyonun, bu salgının biraz azalmaya başlayınca gündemden düşecek, çok önemi vurgulanmayacak diye. Bakın nisan ayında bütün haberlerde ilk sırada yer alan, bütün açık oturumlarda sadece ülkemizde değil Avrupa’da da konuşulan Covid-19 pandemisi artık gündemdeki yerini yitirmiş durumda.

ÖÖ: Ama hiçbir şekilde salgının hızı yavaşlamıyor, aksine

SB: İşte onu demek istiyorum Özdeş. Yani bu 1 haftada 1 milyon, 8 günde 1 milyon yeni olgu, bu korkunç bir şey! Yani başlangıçta yaşanan ve insanların ürktüğü, rahatsız olduğu o tablonun çok daha ağır, çok daha vahim bir evresini yaşamaya başladık ve insanlar bunun farkında değil ve dikkate almıyorlar. Toplumlara aslında sadece ülkemizde değil, tabii Türkiye’de de olduğu için bunu kurguluyorum, Avrupa ülkelerinde de iyi anlatılmadı bu konunun önemi; ya gereksiz abartılı birtakım endişeler yaratıldı ya da şu anda olduğu gibi yavaş yavaş alınan önlemler gevşetilerek “bu iş bitti artık, biraz dikkat edin ama bunu da atlattık!” gibi bir döneme girdik, bu çok tehlikeli! Neden tehlikeli? Bir örnek vermeme izin verin, DSÖ’nün bütün açıklamalarının dışında Almanya 21 Haziran Pazar gününden beri Almanya’da hep o 1 kişinin kaç kişiye bulaştığını gösteren Ro değerinden bahsedilir. Bu Ro değeri 1,07’den 2,88’e yükselmiş durumda. Yani salgının sonlanması için 1’in altında olması gereken değer hep “düşüyor, azalıyor” derken 1.07’den 2,88’e yani Almanya’da 1 ya da 2 kişiye bulaştırırken 3 kişiye bulaştırır hale geldi, hastalık yayılmakta. Bu önemli bir nokta diye düşünüyorum ve bunun nasıl anlatılacağı konusunda bir fikir birliği henüz yok çeşitli ülkelerin yöneticileri arasında. 

ÖM: Amerika’da da son derece kayıtsızlık devam ediyor ve büyük bir yükseliş de orada görülüyor. Eyaletlerin yarısından fazlasında yükselme kayda geçmiş.

ÖÖ: Ama Trump bunun sorumlusu “çok fazla test yapmamızdır” dedi. “İki ucu keskin bıçak” diye açıklama yaptı “lütfen test sayısını azaltalım, ne kadar çok test yaparsak o kadar çok vaka çıkıyor” diyor.

SB: Tabii bu konuda haklı tabii! Aramazsanız bulmazsınız, hiç aramayın hiç covid-19 olgusu saptamazsınız, yani bu doğru bir mantık tabii!

ÖÖ: Oklahoma’da söyledi bunu da. 

SB: DSÖ’nün açıklamasında bu arada “nerede ve ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan gelecekteki olası pandemilere karşı da kesinlikle hazırlıklı değiliz. Bu kez 2020 yılında yaşadığımız pandemiye hazır değildik ama bundan sonrakilere de hazırlı değiliz” diyor. Yani DSÖ’nün dünkü açıklaması oldukça karamsar bir açıklama idi. Benzer bir açıklama da ilginçtir Fransa’da Seyahatler Birliği Başkanı Jan Francois Rial ama bu bildiğimiz turistik seyahatlerden çok ekolojik seyahatleri organize eden bir kişi, bir ekoloji militanı kendisi. Diyor ki “bu pandemiye ekolojik nedenin yol açıp açmadığını bilmiyorum ancak iklim krizinin eko sistemlerde yıkımlara yol açarak yeni salgınlara zemin hazırlayacağından eminim” diyor. Böyle bir açıklaması var: “toplumlarda radikal bir takım davranış değişimlerine yol açacak kadar uzun sürmedi şu anda yaşadığımız pandemi ama bundan sonra ekolojik sorunları ciddiye alabilmemiz ne kadar yönlendirici oldu? Bunu bilemiyorum ama ekoloji tartışılacak bir konu değildir, politik tercihlerimiz içinde yer vermemiz gereken bir olgudur” diyor. Yani ilginç bir açıklamaydı, Açık Radyo dinleyicilerini de ilgilendireceğini düşünerek söyledim.

İlaçlara geçmeden önce bir haber de S. Arabistan’dan, temmuz sonu gerçekleştirilecek olan hac ziyareti için bu sene dışarıdan herhangi bir hacı adayının S. Arabistan’a girmesi söz konusu değil, sadece ülke içinde yaşayan Suudilere açık olacakmış. Çok kısıtlı sayıda, geçen sene 2,5 milyon kişi ziyaret etmiş o bölgeyi hac döneminde, bu sene 2,7 milyon bekleniyormuş ama böyle bir şey olmayacağını söylüyorlar. Tabii S. Arabistan ve hac deninde Reuters ajansının İngiltere’de Office For National Statistics’den aldığı bir bilgi var, biraz da tuhaf bir bilgi. İngiltere verilerine göre Müslümanlar, Yahudiler, Hindular ve Sihler arasında Covid’den ölüm oranı Hristiyanlardan daha fazlaymış. Niye böyle bir açıklama yapmışlar? Bunun söz konusu farklı dinden insanların yaşam koşullarıyla, ibadet ritüelleri ile ilintisi olmalı. Bilimsel çalışmalara baktığımızda burada da tedavi sürecinde yaşananlarda olduğu gibi hidroksiklorokin olsun, deksametazon olsun bilimsel çalışmalarda da birbiriyle çelişen yayınlar yapılmakta.

Dün Science Dergisi’nde Xiangyung Chi ve arkadaşları “insanda nötralize antikorlar var, bunlar spike proteininin N- terminal ucuna bağlanır” demişler. Şimdi açıklayayım bunu, oluşan antikorların, yani vücudun savunma sisteminin moleküllerinin koruyucu etkisinin olması lazım, bunların bir işe yaraması lazım. Biz buna nötralizan özelliği diyoruz, nötralize ediyor virüsü. Bu ekip Science’daki makalelerinde “evet” diyor, “oluşan antikorların nötralizan özelliği vardır, yani bir işe yarıyorlar” diyor. Aynı gün Celle Dergisi’nde Emilie Seydou ve arkadaşları “oluşan antikorların çoğunun non-nötralizan özelliği var” diyor. Kısacası birbirlerinden tamamen zıt iki bulgu aynı gün ve iki önemli dergide Science ve Cell dergilerinde yayınlandı. Bu ilginç, tabii bunun orta yolunu bulan bir çalışma da –tabii bu sıfatı ben yakıştırdım!- yine Science Dergisi’nde Alina Baum ve arkadaşları “biz böyle nötralizan, non nötralizan diye bir antikor kokteyli yapıp onu kullanalım” diyorlar. İlginç bir yaklaşım. 

Hidroksiklorokin ve diğer ilaçlara baktığımızda Brezilya’daki doktorlardan klorokin çalışmalarıyla ilgili “bu molekül hiç işe yaramaz ve tehlikelidir” yayınları çıkmaya başladı. Aslında baktığımızda bu yayınların çoğu başkanlarını desteklemek için yapılmış çalışmalar, hani birazcık işin içine politika da giriyor gibi. DSÖ ise ucuz ve birçok firma tarafından üretildiği için, “deksametazon üretimi arttırılmalı” çağrısında bulundu. Ancak bu ilaç ağır vakalarda etkili biliyorsunuz, immün sistem yavaş yavaş ileri aşamalarında hastalığında zararlı olduğu için bu immün yanıtı baskılayan, onu durduran bir ilaç bu dexametazon, ağır olgularda ölümlerin 1/3 oranında azaltmakta. Ancak ilaç ağır olmayan yani daha henüz işin başındaki olgularda ya da profilaktif olarak “ben şundan bir tane ağzıma atayım da bulaşmasın bana!” dediğiniz zaman tam tersi etki yapıyor, sizi Covid’e karşı duyarlı kılıyor. Bu çok mantıklı da aslında çünkü daha önce de söylemeye çalışmıştım, hastalığı iki evrede değerlendirirsek, ilk evrede immün sistem güçlendirilmesi gerekiyor, ikinci evrede daha ağır tablolara geçildiğinde zarar veren immün sistem olmaya başladığı için, immün sistemi durdurmak, zayıflatmak lazım. Bu aşamada etkili olan dexametazonu erken dönemde yani immün sisteme ihtiyacımız olduğu dönemde verirsek o ihtiyacımız olan immün sistemi baskılamış oluyorsunuz. Bunu unutmamak lazım çünkü ülkemizde de, batıda da hani Trump, profilaktif olarak “iki tane ağzıma atayım” dedi, öyle şey olmaz tabii, bu bir takım yanlışlara yol açıyor.

Avrupa ülkelerinde spor dalları arasında bir rekabet ve isyan başladı, çünkü judo, güreş ve boks müsabakaları yasak ama rugby ve çeşitli takım oyunları, handball filan gibi kolektif oyunlar, spor dalları serbest “bu ne biçim şey, millet rugby ya da handball’da birbirlerine yapışıyor, kümeler halinde birbirlerine sarılıyorlar, ayrılıyorlar burada bulaş olmayacak da boksta mı olacak?” diye. Önemli bir çalışma da Nature Medicine’de yayınlandı Nicolas Davis ve arkadaşlarının çalışması, yaş gruplarına göre bütün dünyadaki olguları kıyaslamışlar. Diyorlar ki 20 yaş altında sadece %21 olguda ağır klinik tablo oluşuyor, 70 yaş üzerinde ise bu oran %69. Bu yaşla ilgili olarak tablonun daha ağırlaşmasının önemli bir göstergesi sayılabilecek bir çalışma. Biz hep ABD’de zenciler arasında, yoksullar arasında, hastalığın daha büyük yıkım yarattığını vurguluyorduk, Diego Martinez ve arkadaşları dün Jama’da Latino dedikleri Latin Amerikalı ya da Latin kökenli Amerikalılar arasında aynı zencilerde olduğu gibi yıkımın çok fazla olduğunu, çok fazla hasar gördüğünü belirtiyorlar. 

ÖÖ: Özellikle yerel halklar herhalde.

SB: Evet tabii ama sonunda dün siz de söylediğiniz gibi Brezilya’da oldukça önemli olumsuzluklar yaşanmakta. Ülkemizde birlikte görüyoruz, grip mevsimi gelince ‘bu grip aşısı iyidir-kötüdür’ tartışması olur hep, Eylül-Ekim ayında büyük bir olasılıkla yine benzer tartışmalar olacak. Ancak biz bu yıl tüm kuzey yarımküredeki ülkeler gibi sonbahar aylarında bu grip mevsimini pandemi sürerken açacağız ülkemizde de. Bu dönem farklı bir yıl olacak çünkü covid-19’la beraber devreye girecek; bir koenfeksiyon, ikili enfeksiyon olarak acaba her iki hastalığın tek başlarına yaptığı hasardan daha fazla mı bir hasar verecek? Bunu bilmiyoruz. Hastaneler eğer salgın sürerse ya da sonbahar aylarında daha da şiddetlenirse eğer hastaneler bu iki hastalığı birlikte üstesinden nasıl gelecekler? Bu tartışılıyor. Acaba kimi ne zaman aşılayarak grip aşısını örneğin Covid’e yakalanmış insanlar aşılansın mı, aşılanmasın mı? Sağlık çalışanları şimdiden grip aşısı yaparak en azından grip döneminde bu enfeksiyon nedeniyle işlerinden, güçlerinden kalmasınlar mı? Tüm bunları tartışıyor bilim dünyası ve daha mevsim gelmeden, önceden grip ve diğer solunum yolu enfeksiyon etkenleriyle covid-19’un birlikteliğinin ne gibi sonuçlar doğuracağını... Acaba bunların bir etkisi, birlikteliklerinin bir olumsuzluk yaratıp yaratmayacağını yaşayıp göreceğiz diye belirtiyorlar. Eğer vaktim kaldıysa bir de Türkiye’den bir haber vermek istiyorum.

ÖM: 1 dakikamız daha var.

SB: Peki o zaman Sayın Mehmet Öztürk, kendisi İzmir Biyotıp ve genom merkezi müdürü. Cumhuriyet gazetesinden Orhan Bursalı’ya bir röportaj vermiş, isterseniz bunu yarın konuşalım çünkü Mehmet Öztürk Türkiye’deki yapılan çalışmaları en ciddi yürüten ekiplerden birinin başındaki bir bilim insanı. Kendisi Fransa’da uzun yıllar çalıştı ve p53 adı verilen bir onkogen üzerinde dünya çapında buluşları olan bir bilim insanı. Onun yaptıklarını, yaklaşımlarına o zaman yarın biraz değinelim söylediklerine Öztürk’ün. Burada durayım isterseniz?

ÖM: Lütfen. Teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim. 

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun, hoşça kalın.