WWF-Türkiye, COVİD 19 sonrası süreçte “Doğa ve İnsan için Yeni bir Başlangıç” yapma çağrısında bulundu.
WWF-Türkiye, COVİD 19 sonrası süreçte “Doğa ve İnsan için Yeni bir Başlangıç” yapma çağrısında bulundu. Dünyamız daha önce görülmemiş boyutta küresel bir salgınla yüzleşti. Halen sağlığımızı tehdit eden, ekonomik ve sosyal etkileri devam eden zorlu COVİD 19 süreci sonrasında verilecek kararlar, bundan sonra “nasıl bir dünyada yaşayacağımızı” belirleyecek. İklim değişikliği, doğal alan kayıpları, türlerin yok olması gibi krizler daha da derinleşmeden, geri dönemeyeceğimiz eşiği geçmeden “Doğa ve İnsan İçin Yeni bir Başlangıç” yapmamız gerekiyor. Salgınla mücadelede sergilenen çabanın iklim krizini ve biyolojik çeşitlilik kayıplarını önlemek için de kararlılık ve dayanışma ile devam ettirilmesi bizi gelecekte karşılaşacağımız sıkıntılara karşı daha dirençli hale getirecek. WWF- Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar da “Doğa ve İnsan için Yeni Bir Başlangıç”ı şu sözlerle özetledi: “Ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamımız doğanın bize sunduğu ekolojik değerler üzerinde yükseliyor. İnsan sağlığının doğamızın ve diğer türlerin sağlığı ile bağlantılı olduğu gerçeğini kabul etmemiz ve buna göre hareket etmemiz gerekiyor. Tüm karar alıcıları, yerel yönetimleri, iş dünyasını ve bireyleri, doğayla ilişkimizde yeni bir başlangıç yapmaya çağırıyoruz”
5 önemli çevre sorunu
Greenpeace, salgın gündemi ile geçen 2020’nin ilk 5 ayında bizi endişelendiren ve zaman kaybetmeden harekete geçmemizi gerektiren 5 önemli çevre sorununu derledi. Salgın döneminde kamuoyunda tek kullanımlık plastik ürünlerin bizi koronavirüsten koruduğuna dair bir algı yaratıldı. Bu doğru değil. Bir malzemenin tek kullanımlık plastikten yapılması, kullanım sırasında viral enfeksiyonların bulaşma olasılığını azaltmıyor; aksine plastik, virüsün en uzun tutunma süresine sahip olduğu materyallerden biri. Koronavirüs salgını sırasında yaşamın tüm alanı gibi tarım ve gıda sektörü de etkilendi. Karantina uzadıkça olası bir gıda krizine küresel kuruluşlardan uyarılar gelmeye başladı ve mevcut tarım sistemi ile gıda tedarik zincirinin kriz anlarında ne kadar kırılgan olduğu ortaya çıktı. Salgın döneminde evlere kapanmamız ile birlikte hava kirliliğinin azaldığı söylendi. Ne yazık ki bu söylemler pek doğru değildi. Söz konusu iddiaların temeli “ulaşım faaliyetlerindeki azalma, kirlililk oranını düşürdü” idi. Halbuki, partikül madde kirliliğinin tek nedeni araçlar değil. Kömür ile çalışan enerji santralleri ve sanayi tesisleri faaliyetlerine devam ederken kalıcı ve gerçek bir hava temizliğinden söz etmek mümkün değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın veri tabanından indirilen PM10 verileri İstanbul’da hava kirliliği oranı yüksek ilçelerde değişen bir şey olmadığını gözler önüne seriyordu. Koronavirüs salgını ile suyun insanlık için ne kadar hayati olduğunun bir kez daha farkına vardık. Ne var ki iklim değişikliği, fosil yakıtlar nedeniyle temiz su kaynaklarımız zarar görüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre, koronavirüs ileri yaştaki ya da kronik hastalıkları olan insanları daha ciddi düzeyde etkiliyor. Kömürlü termik santrallerin yoğun bulunduğu kentlerde KOAH başta olmak üzere hava kirliliğine bağlı çeşitli hastalıkların görülme oranları göz önüne alındığında bu kentlerin koronavirüse karşı daha kırılgan olduğu görülüyor. Greenpeace, bölgede yaşayanlarla birlikte filtresiz termik santrallerin 2020 sonu beklenmeden faaliyetlerinin durdurulması, faaliyetleri durdurulanların yeniden açılmamasını talep ediyor.
İmamoğlu'ndan yenilenebilir açıklaması
COVID-19 önlemleri kapsamında sanal ortamda düzenlenen 10. IRENEC Uluslararası %100 Yenilenebilir Enerji Konferansı’nın açılış konuşmasını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gerçekleştirdi. İmamoğlu, “Doğal yaşamın bir parçası olmakla beraber, sorumluluğumuz da en üst seviyede” dedi. ibb.istanbul‘da yer alan habere göre, İmamoğlu, “Salgın sürecinde salgın hastalıkla mücadele gösterdi ki; birçok şeyin farkına varmamız ve dünyadaki yaşamı, yaşam sürecinde bu dünyaya yaptıklarımızı ya da doğal yaşama yaptıklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu salgın hastalık, doğa-insan ilişkisini, bütün dünya insanlığı tarafından, ülke ve şehir yönetimleri tarafından bir kez daha gözden geçirmek zorunda olduğunu bize gösterdi” diye konuştu. İmamoğlu, “Dünyayı ilgilendiren; enerji, hava kirliliği, yenilenebilir enerji gibi süreçler, tek başına bir şehrin ya da tek başına bir ülkenin, kendi başına aldığı kararlarla hareket serbestliğinin ötesinde bir dünya yaşam bütünlüğü meselesi. Bu manada hükümetler, finansmanı gerekli ölçek ve hızla sağlamak için yenilikçi yaklaşımları da dikkate almak zorunda. Biz de %100 yenilenebilir enerji kullanımı yolunda ilerlemeyi, çok öncelikli olarak hedefliyoruz’’ dedi.
'Tuz Gölü yoğun madencilikten kurtuldu'
Türkiye’nin ikinci büyük gölü ve 1’inci Derece Doğal Sit Alanı olan Tuz Gölü’nde, daha fazla tuz çıkartılmak için 10 ayrı tesis kurulmasına karşı açılan davada sona gelindi. Danıştay 6’ncı Dairesi tarafından tesis kurmak için değiştirilen imar planın reddedilmesi üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından açılan temyiz başvurusunu değerlendirmeye alan Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu başvuruyu reddederek iptal kararının onanmasına karar verdi. Kararı duyuran TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Baran Bozoğlu “Uzun ve yoğun bir çabanın olumlu sonuçlarını almanın haklı ve gururlu mutluluğunu yaşıyoruz. Tuz Gölü yoğun madencilik derdinden kurtuldu” dedi.