Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur, son gelişmeleri ve bilimsel makaleleri paylaşıyor.
(20 Mayıs 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhabalar, nasılsınız?
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Günaydın Özdeş.
ÖM: Ne var ne yok?
SB: Koronayla ilgili bilgilere geçmeden önce çok kısa bir noktaya değinmek istiyorum. Açık Gazete’nin ilk dakikalarında Tarihte Bugün bölümünü söylerken L. Montagnier ve R. Gallo’nun HIV virüsünü bulmaları ya da yayınlamalarıyla ilgili bir bilgi verdiniz. O konuyla ilgili küçük bir ayrıntıya değineceğim. Şimdi her iki ekip de, hem Fransız ekibi Luck Montagnier başkanlığında, hem de Amerika’lı ekip Robert Gallo başkanlığında NIH’te, o dönem için ne olduğu tam bilinmeyen, etkeni tanımlanmamış olan bu immün yetmezlik hastalığına yol açan virüsü bulmaya çalışıyorlardı. Her iki ekip de bu konuda çalışıyordu; ve bir gün geldi, Fransızlar etkeni buluyorlar, makale haline getiriyorlar ve yayınlanması için Nature Dergisi’ne gönderiyorlar. Amerika’da ise Gallo ve ekibi çalışıyor ama onlar daha henüz sonuca ulaşamamışlar. İşin ilginç yanı Fransızların yolladığı derginin şef editörü Ga lo’nun kendisi, onun için yazıyı basmıyor ve 6 ay kadar bekletiyor. Kendi çalışmaları da bittikten sonra 2 makaleyi aynı sayıya basıyor. Böyle bir bilimsel rekabette bir atlatma ya da bir pek de etik olmayan bir olay yaşanmıştı.
ÖM: Kötüye kullanma da diyebiliriz buna.
SB: Tabii tabii kötüye kullanma çünkü kim ilk yayını yaparsa bir üstünlük sağlayacak, ‘priority’ elde edecek. Tabii daha sonra bu süreç ABD hükümeti bir tarafta, karşısında hükümet değil Institut Pasteur olmak üzere dava açıldı yıllarca süren. Davayı sonunda Fransızlar kazandı ama önemli bir davaydı, çünkü kazanan dünyada yapılan her testten belirli bir miktarda, çok küçük de olsa para kazanacaktı, patentini alıyordu yani HIV virüsünün. Böyle de bir ekonomik savaşlar vardı bir enstitüye karşı koca ABD hükümetinin. Neyse Robert Gallo ve Luck Montagnier’nin öyküsüne değinmiş olduk. Öykülere değinirken biraz ayrıntılı konuşmamızda yarar var, 18-19 Mayıs tarihlerinde Cenevre’de DSÖ 73. Dünya Asamblesi yapıldı. Oradaki konulara da değiniriz ama bu bağlamda ayrı bir kişiye değinmek lazım diye düşünüyorum. Ülkemizde basınımızda, “Bill Gates niye bu işe karışıyor, niye burnunu sokuyor, niye demeç veriyor, niye konuşuyor bu covid’le ilgili, ne alakası var Bill Gates’in?” filan deniyor. Böyle dememek lazım çünkü bu konuyu merak eden, bu konuda yorum yapacak kişilere internete girip baksalar Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın dünyada çocukların aşılanmasıyla ilgili ne yaptıklarını göreceklerdir.
ÖÖ: Zaten bu yüzden aşırı sağın hedefi ikisi de bütün eylemlerde, özellikle Almanya’da ve Brezilya’da Bill ve Melinda Gates’in resimleri taşınıyor küresel komplo teorisi etrafında.
SB: Tabii ama şöyle bir gerçek var, Afrika’da kişi başına düşen gelir belirli bir düzeyin altındaysa, galiba bir dönem 1000 küsur Dolar’dı, bu ülkeler aşıyı direkt olarak üreticilerden satın almıyorlar, GAVI diye bir kuruluştan satın alıyorlar. GAVI’nin işleyiş mekanizması da şöyle, örneğin aşının fiyatı diyelim 5 Dolar, siz “ben 1 Dolar verebilirim” diyerek GAVI’ye müracaat ediyorsunuz, geri kalan 4 Dolar’ını GAVI ödüyor ve bu kuruluşun finansörü de Bill Gates; yani Bill ve Melinda Gates Vakfı belki milyonlarca çocuğun aşılanması için bir STK oluşturdular, bir vakıf oluşturdular ve bunun üzerinden çok fazla çocuğun dünyada aşılanmasını sağlıyorlar. Bu adam da bir iki şey söyleyebilir gibi geliyor bana. Tabii o dediğiniz tutucu çevreler aşı karşıtı oldukları için “Bill Gates gibi zenginler bizi şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar” diyebilirler.
ÖÖ: Aynen öyle, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğini Roma milletvekili Sarah Cunial İtalya’da söylemiş, Bill Gates için “aşı suçlusu” demiş “çünkü birincil olarak dünya nüfusunu azaltmaya çalışıyor, özellikle Afrika’daki aşılama çalışmalarıyla” gibi komplo teorileriyle meşgul olan insanlar da var.
SB: “Bu aşılar bizim gençlerimizi özellikle kızlarımızı kısırlaştırıyor” yaklaşımını duymuş muydunuz? ülkemizde de yıllar önce bir dönem yaygındı, 80’li yıllarda filan aşı olmayanlar bu gerekçeyle olmuyorlardı. 2000’li yılların başında da Nijerya’da filan Afrika ülkelerinde “bizi kısırlaştırıyorlar” diyorlardı.
ÖÖ: Daha birkaç yıl öncesinde ben bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan’ın da “ben kendi çocuklarıma da yaptırmıyorum, yaptırmayacağım da” dediğini hatırlıyorum grip aşısı için. Bu kadarla sınırlı tutuyordu
SB: O dönemin Başbakanı kısırlaştırmayı gerekçe göstermemişti.
ÖÖ: Evet. O kadar açıklamasını yapmıyordu ama böyle bir şey vardı.
SB: Gereksiz bulduğunu söylüyordu evet H1N1 aşısı için. Biz 73. Dünya Sağlık Asamblesi’ne dönelim. Bir kere şimdiye kadar yapılan 72 tanesinden bir farkı vardı, birincisi kısa sürdü 18-19 Mayıs’ta 2 gün, ikincisi de online yapıldı. Katılan ülkelerin temsilcileri ki 140 kadar ülke bir araya geldiler ilk kez. Oradaki kararlar aslında korkulduğu gibi büyük çelişkiler, tartışmalar ve fikir ayrılıklarıyla seyretmedi. Niye bunu söylüyorum? Çünkü dünyada sağlık konusunda birtakım önerilerin, tavsiyelerin oluşturulduğu önemli bir kuruluş. Burada neler oldu? Bir kere Avustralya öncülüğünde bir grup ülke DSÖ Asamblesi’ne bir öneride bulundular ve covid-19’un kaynağının araştırılmasını istediler. Bu öneriyi sadece öneri sahipleri değil, istisnasız tüm ülkeler destekledi, hatta DSÖ yöneticileri de desteklediler ve bu araştırmanın yapılmasına yeşil ışık yakıldı. Bu önemli bir şey. İkincisi DSÖ’nün başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus’un “DSÖ’nü desteklemek, iş birliği, ülkelerarası iş birliğini desteklemek ve hayatı kurtarmaktır” şeklinde başlayan bir konuşması var. “Çok küçük bir mikrop tarafından alçaltıldık insanlık olarak. Bu süreç fay hatları eşitsizliklerini, adaletsizlikleri ve özellikle modern dünyanın çelişkilerini ortaya koydu” diye ilginç kelimeler kullanarak işin sosyal yönünü ve belki de kaynağını, kökenini vurgulayan bir konuşma yaptı. Doğru ve önemli buluyorum bu konuşmayı. Bu arada Çin sağlık konusunda dünya liderliğine soyunduğunu net olarak ortaya koydu. Çin lideri Xi Jinping “dünyada sağlığın garantörü biziz” dedi. Eleştirilere karşı bütün savunduğu şey de “covid-19 sürecinde her şeyi zamanında ve tüm açıklığıyla paylaştık, daha ne istiyorsunuz? Bu işi biz yaparız” gibi bir yaklaşımı oldu. DSÖ’nün bu 73. Asamblesi’nin raporları yayınlanacaktır. Yayınlandığında belki oradaki ilginç noktalara tekrar değiniriz.
ÖM: Bu arada ABD payını önce tamamen keseceğini, verdiği desteği yani normal olarak ülkelerin vermekte olduğu desteği keseceğini söylemişti. Tepkiler üzerine belli oranda indireceğini söyledi ve “Çin’inki ile aynı yapacağım, Çin kadar veririm” dedi. Orada tuhaf bir durum var.
ÖÖ: Bir de bağımsız soruşturma zaten açılmış DSÖ’nün bu süreçte nasıl davrandığı, yani ABD iddialarını araştırmak üzere aslında, DSÖ de kabul etmiş bunu.
SB: Avustralya’nın öncülüğündeki bu kaynak araştırması aslında bu.
ÖÖ: Bahsettiğiniz o muydu?
SB: Evet, kaynak derken yani Çin’den bir laboratuvardan mı çıktı? Yapay olarak mı üretildi?
ÖÖ: Ben daha bilimsel bir şey zannettim.
SB: Yo hayır, kaynak araştırması.
Bu arada ABD’nde yeni bir akım başladı “neden pahalı San Francisco kentinde yaşamımızı sürdüreceğiz, bilgisayarımızı alıp Sierra Nevada’ya gidelim” gidelim gibi. Yapılan çalışmalarda, açılsalar bile işletmelerin %90’ı uzaktan çalışmaya hazırlanıyorlar, %18’i ise %100 ‘home work’ evden çalışmaya geçeceğini açıklamış Amerika’da. Bu post pandemik dönemin herhalde gerçekleşme olasılığı en yüksek olan uzantılarından bir tanesi.
ÖM: Twitter şirketi de öyle, bütün elemanlarıyla tamamen online’a geçmiş durumda.
ÖÖ: Şok doktrini yani bir kez daha!
SB: Bu arada birtakım söylentiler olmuştu; örneğin “elinizi alkol bazlı maddeler ya da dezenfektanlar ile çok yıkarsanız eliniz şöyle olur, böyle deri hastalıkları olur” diye internette, sosyal medyada o şişmiş, kızarmış, tahriş olmuş ellerin, ayakların fotoğrafları vardı. Birisi incelemiş herhalde, öğrenilmiş ki bu dezenfektan kullanımıyla ilgili sosyal medyadaki fotoğrafların hiçbirisi alkol ve dezenfektan kullanımıyla ilgili değil, başka nedenlerle, işte yanıklar filan; onu alıp ‘copy-paste’ yapıp fotoğrafları koymuşlar. Hiçbirisi gerçek değilmiş, bu ortaya konmuş.
Fransa parlamentosu 27 Mayıs’ta yani bir hafta sora bu ‘stop-covid’ isimli uygulamayı tartışacak ve oylayacak. Yani bir aplikasyon üzerinden enfekte bireylerin takip edilmesi ki buna çok karşı çıkan var. Geçen süreçte iki yaklaşımın, böyle çok yeni, çok güzel, çok önemli önlem paketi diye sunulduğunu duyduk. Bir tanesi bu ‘stop-covid’ uygulaması, aplikasyonu, diğeri de hatırlayacağınız gibi ilk olarak Şili başlatmaya kalkmıştı, Avrupa’da da tartışılıyor, bu pasaport yaklaşımı. Her ikisinin de aslında birtakım sakıncaları tartışılıyor. Bu arada yaşanan pandeminin 2. dünya savaşından beri görülmemiş oranda karbon salınımını azalttığı saptanmış, %9 azalmış. Bu da önemli bir bilgi, siz buna değindiniz galiba.
ÖM: Evet.
ÖÖ: Yo ben %9’u hatırlamıyorum, %5’te kaldım ben.
SB: Yok %9, onu iletti rapor ve o önemli bir rakam. O kıyaslama da “2. dünya savaşından beri görülmemiş oranda” diye belirtiyor o rapor.
ÖM: “Ama sakın sevinmeyin!” diyorlar bütün bilim insanları, çünkü hemen uzun vadede ancak çözülebilecek bir şey olduğunu söylüyorlar.
SB: Afrika’da tabii süratle yayılım devam ediyor, Afrika’dan ilginç bir haber var, insanı birazcık gülümsüyor. Güney Afrika hükümeti aldığı önlemler paketi içinde, mart ayının sonundan itibaren covid önlemleri paketinde içki ve sigara satışını yasaklamış, sigara da satmıyorlar, içki de satmıyorlar. Tartışılan şimdi ne zaman açılacak sigara satışı? Çünkü sigara satıcıları “bu bizim kazanılmış hakkımızdı, buradan ekmek parası kazanıyoruz” diye mahkemeye başvuruyorlarmış. Onların sigara satıcıları derneğinin diyelim temsilcisi başkanları Rosche da Müller mahkemeye başvurduklarını söylemiş. Böyle radikal önlemler alınıyor Güney Afrika’da.
ÖÖ: Bu önlemi tam anlayamadım, zararlı olduğu için mi bunlar covid, etkisini arttırdığı için mi yoksa kapalı mekanlar diye mi?
SB: Satış yapılmıyor, yani hiçbir yerden sigara ve alkol alamıyorsun, bu covid’le mücadele kapsamında covid’e ait kısıtlamalar, işte sokağa çıkma, yakın temas derken, sigara da içme diyor yani covid’le ilgili olarak. Bu da Güney Afrika’dan bir haberdi. Dün Açık Radyo’da Önce Sağlık programında sıkça ağırladığımız Kırmızı Kurdele Derneği’nden HIV/AIDS’le çalışan Arda arkadaşımız, kendisi Belçika’da izole kaldı, gelemiyordu 2 aydır orada, Belçika’ya bağlanıp kendisiyle ne olup bittiğini konuşmuştuk. Bir rapor gönderdi bana ‘Romeo projesi’ dünyadaki çeşitli ülkelerde 75.840 LGBTI’li bireyle bir anket yapılmış ‘bu covid ile nasıl yaşıyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz?’ diye. %40’ı bütün kısıtlamaları onayladığını belirtmiş. İlginç, üzerinde belki tartışılacak bir durum, %70’i cinselliği yaşamadıklarını ama %30’u aynen cinsel aktivitelerine devam ettiklerini belirtmişler. İlginç bir nokta, turizmi ilgilendiriyor, %73 de artık evden uzakta tatil planlamayacaklarını söylemişler. Bu cinsellik konusu Lancet’te Lucy Platt isimli bir araştırıcının makalesiyle de irdelendi. Seks işçileriyle covid-19 tabii cinsel yolla bulaşıp bulaşmadığı bilinmiyor, her ne kadar spermde varlığı gösterilse de virüsün ancak yakın temas söz konusu olduğu için seks işçilerinin yayılımda önemli bir grup olduğu. Bunların eğitiminin önemli olduğu ve alınacak önlemler konusunda uyarılmaları, onlarla iş birliği yapılması gerektiği vurgulanmakta yazıda.
ÖÖ: Afrika’da böyle bir örnek vardı biz birkaç hafta önce kısaca da olsa yer vermiştik. Hatta bir başbakan çıkıp teşekkür etti, yani müşterileri, kimlerle görüştüklerini seks işçileri yardımcı olmuşlar hükümete.
SB: Hükümetler severler böyle ihbarcıları doğru! Eğitim konusunda Lancel Global Health’te bir yazı, Hillard Kaplan ve arkadaşları tarafından Bolivya’da yerlileri, Tsimane yerlilerine eğitim planı oluşturmuşlar. Aslında 90 ülkede 370 milyon kadar yerli bulunmakta ve bunlar çok duyarlı olan bir grup; hem çok izole yaşadıkları için çeşitli mikroorganizmalarla temas olasılıkları az. Bu nedenle de bir mikroorganizma bu toplumun içine girdiği zaman çok hızlı yayılıyor ve bunun etkisi de çok sert oluyor. Projede antropologlar, kabile reisleri, doktorları ve lokal yetkililer çalışacaklar.
Bir diğer çalışma Science Dergisi’nde yayınlandı, Henrik Salje ve arkadaşları, Fransa’da ne olup bittiğini irdelemişler bu makalelerinde, kapsamlı bir çalışma, zaten Science gibi saygın bir dergide yayınlandı. 17 Mart’ta kısıtlamalar getirilmişti Fransa’da, işte bunun sonuçlarına bakmışlar, bir kere enfekte olanların %3,6’sı hastaneye kaldırılmış, bunların da %o 7’si kaybedilmiş. Hastaneye kaldırılan ve kaybedilenlerin %10’dan fazlası 80 yaş üstü kesim. Kısıtlamalar, bu kısaca Ro değeri diye artık insanların öğrendiği temel üreme katsayısına dikkat çekiliyor, başlangıçta 2,9 iken 0,67’ye düşmüş, yani %77’lik bir azalma olmuş. Bütün bu veriler kullanılarak bir projeksiyon yaptıklarında 11 Mayıs itibariyle, Fransa’da toplam 2,8 milyon, toplumun %4,4’ü enfekte olmuştur diye bir sonuç çıkartıyorlar ve yorumları önemli. “Eğer ikinci bir dalga söz konusu olursa toplumsal bağışıklık için çok çok yetersiz bir oran bu enfekte birey sayısı” diyorlar. Bu Ro sayısı bizde de çok konuşuluyor, bir örnek de Lancet Infection Disease’ de yayınlandı, Adam Kucharski ve arkadaşları Çin’de Wuhan’da zaman içinde bu Ro değerinin alınan önlemlerle paralellik göstererek 2,35’ten 1,05’e düştüğünü belirttiler. Bu da önemli bir nokta yani zaman içinde değişiyor bu mikroorganizmanın kesinleşmiş, netleşmiş kalıcı bir Ro değerinin olmadığını anlıyoruz. Bu arada Türkiye’de de Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın bir yorumu var, çok doğru bir yorum. “Bu Ro değeri Sağlık Bakanı tarafından 1,56 olarak açıklandı; bu oran henüz bir kişinin ortalama 1,56 kişiye hastalığı bulaştırdığını, yani 100 kişi 156 kişiye hastalığı bulaştırıyor. ‘Her şey yolunda’ demek, ‘bu salgın artık durmaya başladı’ demek için 1’in altına inmesi lazım bu değerin. 1,56 gibi epeyce üstünde bu sınırın ve bu nedenle salgının kontrol altına alındığını söylemek doğru değil” diyor. Tabii bir de Bilim Kurulu’na ait bir yorumu var “Sağlık Bakanlığı’na futbol maçlarıyla ilgili sorular sorulduğunda kendilerinin ve Bilim Kurulu’nun böyle bir önerisi olmadığını söylemiş Sağlık Bakanı: aynı şey 11 Mayıs’ta açılan AVM’ler için de geçerli olmuş. Bu kararın arkasında biz Bilim Kurulu’nun olmadığını anlamış oluyoruz” diyor. Sizce kim alıyor o kararları?
ÖM: Bu önemli. Süreyi bitirdik bunları konuşmaya devam edeceğiz herhalde. Bir sorum da vardı ama artık zaman kalmadı, bu hidroksiklorokin içme vaziyetini; Başkan Trump’ın belki sıtma ilacını kullanıyormuş hidroksiklorokini, onu da belki yarın konuşuruz.
SB: Evet “ne var bunda?” diyor.
ÖÖ: Günde 1 tane yutuyormuş.
SB: Peki, o zaman size iyi yayınlar, yarın devam ederiz.
ÖM: Çok teşekkürler.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: İyi günler, sağ olun.