Bitkiler çevrelerini algılayabiliyorlar mı, hissetme, acı çekme kapasiteleri var mı? Şaşırtıcı bitki davranışları, bir sinir sistemi olmadan, nasıl mümkün? Açık Bilinç’te, Dr. Bikem Akten’le Sinir Sistemleri serisinin 2. programını yapıyoruz.
— / —
Geçen haftaki ilk programda hayvanları ve insanları karşılaştırmalı bir şekilde ele almış, acı hissine temel oluşturan "nociception" denilen özelleşmiş sinir sistemi yapılarından söz etmiştik.
— / —
"Bitki Nörobiyolojisi diye bir alan var mı?" sorusu bugünlerde bilim dünyasında şiddetli tartışmaların nedeni.
Nöronları olmayan, dolayısıyla fizyolojik anlamda sinir sisteminden yoksun bitkilerin biyolojisinden söz edilebilir, ama buna nörobiyoloji dememek gerekir diyenler var.
Öte yandan, bitkilerin "akıllı" diye nitelenebilecek, çok çeşitli ve etkileyici davranışlarda bulunduğunu, iletişim ve savunma stratejileriyle hareket ettiğini biliyoruz.
Bitkilerin zengin biyolojik yaşamlarını, sinir sistemleri yoksa, bilimsel olarak nasıl açıklayabiliriz?
Peki, gözlemlediğimiz davranışları temelinde bitkiler için gerçekten akıllı atfında bulunmalı mıyız?
Benzer iddiaları sınamak için soruları çoğaltmak mümkün:
Bitkilerde bilinç var mı?
Bitkiler acı hisseder mi?
Bitkiler insanları manipüle ve kontrol ediyorlar denebilir mi?
— / —
Bitkilerin iç yapılarının çeşitliliğine, hücreleri arasındaki sinyalizasyon ve iletişim kapasitesine, ve bunların mümkün kıldığı etkileyici davranışlara baktığımızda, karşımıza gerçekten büyüleyici ve çoğunlukla göz ardı edilmiş bir biyolojik zenginlik çıkıyor.
Bitkiler, insan algısına görece olarak çok yavaş hareket ettiklerinden, "bitki davranışı" diyebileceğimiz alandaki gözlemler ancak yeni geliştirilen hızlandırılmış film teknolojisiyle mümkün olabildi.
Küçük bir örnek: Sarmaşık, yakınlarında tutunup tırmanacağı bir yapı arıyor.
— / —
Öte yandan, dikkatli ve sabırlı biyologların, bitkiler dünyasına büyük ilgi gösterdiklerini ve önemli gözlemler yaptıklarını biliyoruz.
Örneğin Darwin hayatının son yıllarını bitkiler üzerine araştırmalara ayırmış ve ölümünden iki yıl önce (1880) “Bitkilerde Hareketin Gücü” başlıklı bir kitap yayımlamıştı.
Bütün bunlar, bitki biyolojisinin önemini gösteriyor.
Diğer yandan, bitkiler konusunda algı, bilinç, insanları kontrol etme gibi akla ziyan iddiaların bilim dünyası dışında büyük heyecan yarattığı göz önüne alınırsa, bu alanda dengeli bir değerlendirme yapmanın önemi anlaşılır.
— / —
Bitkilerin neler yapabildikleri ve neler yapamayacakları konusuna döneceğim.
Fakat önce, bitkiler konusunda büyük sansasyon yaratmış, 1970'lerde kült statüsü kazanmış bir kitaptan ve içindeki çok tartışmalı bazı iddialardan söz ederek başlayayım:
"Bitkilerin Gizli Yaşamı"
Bu kitaptan söz etmemin nedeni, ilk basıldığı zaman çok ilgi uyandırmış olması. Bu aralar Türkiye'de de sosyal medyada tartışıldığını ileten dinleyiciler oldu.
Örneğin, Ekşi Sözlük’te Cleve Baxter'ın (sözlükte ismi "Clee" olarak yanlış yazılmış) bitkilerle yaptığı deneyler, bu kitaptan aktarılmış: clee backster
Cleve Baxter, bir CIA sorgucusu. Fotoğrafından göreceğiniz üzere, biraz ünlü roman kahramanı Frankenstein'ı andıran bir adam!
1960'larda yalan makinesi olarak çok kullanılan poligraf cihazıyla bitkilerin verdiği elektriksel tepkileri ölçmüş.
— / —
Aslında, Cleve Baxter'ın aslında neyi ölçtüğü pek belli değil. Çünkü deneyleri hakkında çok sansasyonel ve inanması zor iddiaları var, ama yaptığını iddia ettiği şeyler bir daha tekrarlanamamış.
Dolayısıyla, Baxter'ın tezleri, sınanmış bilimsel sonuçlar arasında yer almıyor.
Baxter'a göre, bitkiler yalnızca çevrelerinde olan biteni algılamak, kendilerine iyi veya kötü bir şeyler yapan insanları kategorize edip sonradan tanımak, hatırlamak gibi bilişsel yeteneklerin yanı sıra, bir takım "paranormal" kapasitelere de sahip.
"Paranormal kapasite"den kastım, "Extra Sensory Perception - ESP" diye adlandırılan türde, fiziksel duyularımızın ötesine geçtiği iddia edilen algı türleri.
Uzakta olan bitenlerin farkına varmak, uzaktaki nesneleri hareket ettirmek, olacakları önceden bilmek gibi ...
Not. ESP çalışmalarının ilginç bir tarihçesi var. Daha önce de birkaç programda değinmiştim. Çok emek verilmiş bir sürü araştırma bulmak mümkün, fakat bilimsel kıstaslara uygun olarak kabul gören, yani hakemler eşliğinde ve deneyci eğiliminden arındırılmış ortamlarda tekrarlanabilen sağlam sonuçlar yok.
— / —
Sonuç olarak, ”Bitkilerin Gizli Yaşamı" kitabında iki gazeteci yazarın heyecanla aktardığı Baxter'ın bulguları da, bu kitapla birlikte tarihe karışmış durumda.
Doğru olsalardı, bugüne dek bu konularda çalışan bir bitki fizyolojisi laboratuvarında benzer sonuçlar ortaya çıkardı.
Zaten kitabı biraz karıştırınca, ne kadar ipe sapa gelmez bir düşünsel çerçeve içinde yazıldığı ortaya çıkıyor.
Yazarlara göre, bitkilerin bu gizli yeteneklerinin sebebi, onların cinler, periler gibi fiziksel olmayan dünyanın kozmik yaratıkları olması imiş. Artık bu her ne demekse!
— / —
Yani, "Bitkilerin Gizli Yaşamı"nı okuyarak, bitkilerin aslında son derece etkileyici duyumsama ve davranma kapasiteleri hakkında doğru şeyler öğrenmek mümkün değil.
Ama bu bizi bitkilere karşı önyargılı yapmamalı.
Bitkilerin gerçekten düşündüğümüzden daha karmaşık bir iç yapıları ve bu sayede edinmiş oldukları kendilerini koruma mekanizmaları var. Ama olgular ışığında konuşmak ve gerçek olması mümkün olmayan iddialara kulak asmamak gerek.
Zaman zaman benzer bir sansasyonel çizgi tutturan, ama yazarının bunu bir satış stratejisi olarak yaptığı bir kenara bırakılırsa, sunduğu olgular açısından çok daha bilimsel bir yaklaşımı olan bir başka kitap: "Arzunun Botaniği".
Bitkilere, etkileyici canlılar olarak, haklarını verelim. Ama bu, olmadık komplo teorilerine inanmamızı gerektirmiyor. Ortada insanları kontrol eden veya yönlendiren bir "bitki üst-aklı" yok. Olmasına da, biyoloji ve sinirbilim açısından imkan yok.
— / —
Şimdi biraz da bitkilerin gerçekten neler yapabildiğine bakalım.
Bitkilerin gözleri yok, dolayısıyla göremiyorlar. Ama görsel uyaranlara, örneğin ışığa karşı hassaslar.
Kulakları yok, duyamıyorlar, ama havadaki ses titreşimlerine tepki verebiliyorlar.
Kokular veya böcek ısırıkları da bitkilerde ilginç savunma davranışlarını tetikleyebiliyor.
Burada bir parantez açarak, davranış konusunda daha berrak bir görüş oluşturmak için, üçlü bir kavramsal ayrım önermek istiyorum.
1. Hareket
2. Davranış
3. Edim
İnsanlar dışındaki hareket eden veya edebilen, organik (bitkiler, hayvanlar) veya sentetik (robotlar) varlıklardan söz ederken, bu üç kavramı ayrı tutmak bence önemli.
— / —
Hareket: Herhangi bir nesnenin, uzay içinde bir yerden başka bir yere gitmesi. Davranış ve edimin de altında yatan, en temel kavram, yani yer değiştirme.
Bu anlamda, koşan bir kişi de hareket eder, rüzgarda sürüklenen bir yaprak veya raketle vurduğumuz tenis topu da ...
Ama her hareket, bir davranışı, her davranış da bir edimi gerekli kılmaz.
Hareket için, dışsal bir güç (rüzgar veya raketin momentumu) yeterli olur.
Davranış içinse, nesnenin içinde yer alan bir mekanizmanın hareketi tetiklemesi gerekir.
Rüzgarda sürüklenen, dalından kopmuş bir yaprağın içinde onu kendiliğinden hareket ettirecek bir mekanizma yok. Bu anlamda, yaprağa davranış atfedemeyiz.
Ama canlı bir günebakan bitkisi ışığa yöneldikçe, sarmaşık çite sarıldıkça, önerdiğim anlamda bir davranıştan söz edebiliriz.
Her davranış bir edim değildir demiştim. Bu da bizi bu ayrımın 3. aşamasına getiriyor. Edim, veya Arapça kullanımıyla Amel, bir maksatla yapılan iş, eylem, fiil demek.
Bir davranışın, aynı zamanda bir edim olması için, organizmanın bir maksadı, hedefi, isteği olması gerek.
Bile isteye gösterdiğimiz davranışlar, örneğin bu satırları yazıyor olmam, edim kategorisine girer.
Ama örneğin uyurken üşüdüğümüzde otomatik bir hareketle yorganı üstümüze çekmemiz, veya hava ısındığında farkında bile olmadan terlememiz, edim değil davranıştan ibarettir.
Biraz uzun oldu, farkındayım. Burada anlamla ilgili (semantik) bir tartışma açmak niyetim de yok.
Yalnızca, bitkilerin yaptıklarını açıklarken kullandığım "davranış" teriminin yanlış anlaşılmaması için, felsefi bir ayrımla başlamak istedim.
Önerdiğim anlamda, bitkiler yalnızca hareket etmiyorlar, çünkü onların hareketlerini tetikleyen içsel mekanizmaları var.
Yani bitkiler, köklerini suya doğru yönlendirir veya yapraklarını yiyen böceklere karşı kimyasal maddeler üretirken, bitki davranışından söz etmek mümkün.
Fakat bitki davranışlarının bir anlayış ve maksat ile yapıldığını, yani bitkinin "köklerimi suya doğru yönlendireyim ki, kuruyup kalmayayım"gibi bir düşünceyle hareket ettiğini söylemek imkansız.
Bunun için genellikle beyin türü bir merkezi sinir sistemi yapısına ihtiyaç oluyor.
Yani, özetle, bitki davranışı, kendisine dışarıdan etki eden güçlerle yer değiştirebilen nesnelerin hareketinden daha sofistike, fakat bunu bir anlayış çerçevesinde gerçekleştiren hayvan veya insanların ediminden daha basit bir kategoride yer alıyor.
Parantezi kapatıyorum.
— / —
Şimdi biraz bitki davranışlarından örneklere bakalım.
Bitkiler, biz insanların algıladığı hemen her fiziksel uyarana karşı, farklı iç mekanizmalarla, hassasiyet gösterebiliyorlar.
Işığa, sese, veya dokunuşa duyarlı olmaları için, illa gözleri ve kulakları olması gerekmiyor.
Evimizde yetiştirdiğimiz bitkilerin ışığa yöneldiğini (fototropizm) biliyoruz.
Toprak üstündeki bu davranışın bir benzerini, bitkilerin kökleri toprak altında gösteriyor. Kökler, başka bitkilerin köklerinden uzak dururken, yer altındaki su kaynağına yöneliyorlar (hidrotropizm).
— / —
Bu davranışın aslında ne denli karmaşık ve hayran olunası bir mekanizma gerektirdiğinin altını çizmek isterim.
Uyaranların (ışık, su) farkına varmak, bitkinin bir bütün olarak hücreler arası koordinasyonla bir hedefe doğru yönelmesi, hedef değiştikçe davranışını değiştirmesi ...
Istituto Italiano di Tecnologia, bir Avrupa Birliği projesi olarak, bir bitki gibi kök salabilen sentetik bir robot (plantoid) geliştirmiş.
İlginç ve potansiyel olarak tarıma faydalı olabilecek bir proje. Fakat unutmayalım ki, 3 yıl süren ve 2 milyon Eu'dan daha yüksek bir maliyeti olan bu projeden çok daha üstün ürünleri, doğa her adım başında kendiliğinden karşımıza çıkartıyor:
İlgilenenler için, 2012-2015 yılları arasında gerçekleştirilen Plantoid projesinin detayları, şurada.
— / —
Bitki davranışları içinde en çok dikkat çekenler arasında, sinekkapanı (Venus Flytrap) gibi dokunma hassasiyetinin tetiklediği hareketle, sinek ve böcekleri yakalayıp bir protein kaynağı olarak sindiren bitkilerin mekanizmaları yer alıyor.
Bir sinekkapanıyla talihsiz bir sineğin olağanüstü kalitede görselleştirilmiş hikayesini, BBC'den David Attenborough'nun sesinden dinlemek isterseniz, şurada (İngilizce):
— / —
Şimdi daha ilginç yeni bir çalışmaya bakalım.
Sinekkapanı da dahil olmak üzere pek çok bitki türü, aynı insanlar ve hayvanlarda olduğu gibi, uyuşturucu (anestetik) ilaçlara benzer tepki veriyor, duyarlılıklarını ve davranış kabiliyetlerini yitiriyorlar.
Anestezi altında bitkilerin davranışlarında gözlemlenen farklılıkları, şu Scientific American yazısının içindeki videolarda izleyebilirsiniz:
Plants, Like People, Succumb to Anesthesia [Video]
— / —
Peki, bu çalışmadan hangi sonucu çıkartmalıyız?
"Bitkiler de insanlar gibi duyusal bilince sahip, acı hissedebiliyorlar; uyuşturucu kimyasallar insanlarda olduğu gibi bu acı hissini köreltiyorlar" demeli miyiz?
Acı hissedebilme kapasitesinin, Felsefe ve Biyoloji içinde yarattığı tartışmaların ötesinde, veganlık ve vejeteryanlık konusuyla da ilgili etik sonuçları olduğuna, geçen hafta değinmiştik.
Bitkiler de hayvanlar gibi acı hissedebiliyorlarsa, onları da yemememiz gerekmez mi?
— / —
Deutsche Welle'nin hazırladığı bitkilerle ilgili bir belgesel, bu konulardaki kafa karışıklığına öğretici bir örnek olabilir.
Bir bitki, bir böcek tarafından ısırıldığında ne olur?
[Video, ekte.]
Belgeselin bu kısacık parçasında, pek çok doğru ve iki yanlış var.
Doğru olan, bitkilerde hücreler arası sinyalizasyon ve iletişim olması ve bunun kalsiyum kanallarına bağlı mekanizması.
Fakat bu mekanizmanın, bitkinin hissettiği acıya endeksli bir sinir sistemi olduğu, yanlış.
Özetin başında söylediklerime geri döneyim:
Bitkilerin nöronları yok. Dolayısıyla, fizyolojik açıdan ancak nöron ağlarıyla oluşturulan sinir sistemleri de yok.
Bunun ötesinde, acı hissini iletmeye yarayan "nociception" sistemlerine de sahip değiller.
Fizyolojik değil işlevsel olarak baktığımızda,bitkilerde biz insanlar ve çoğu hayvanlarda var olan sinir sistemlerinin muadili olan ve hücreler arası iletişimi sağlayan yapılar olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat bu yapıların bağlandığı ve acı hissini işlemleyen bir merkezi yapı yok.
— / —
Anestetik maddelerin bitkiler üzerinde etkili olması, doğada çok temel bir ortak noktaya işaret ediyor.
Bitkilerden hayvanlara ve insanlara uzanan bir yelpazede, hücreler arası etkileşim kanallarının çalışması da, engellenmesi de, benzer kimyasal mekanizmalara bağlı.
Buradan çıkartmamız gereken asıl önemli sonuç, doğa içindeki hayret verici derinlikteki yekparelik ve süreklilik.
En temel mekanizmalara baktığımızda, biz insanları bütün diğer organizmalarla aynı kefede tartan ortak bir altyapı görüyoruz.
Bu ortak altyapının üstüne kurulan türler arası farklılıklar, kendini bilinç ve bilişsellik alanlarında ifade ediyor.
Bu anlamda, her canlı türünün, kendi ekolojisindeki hayati becerilerine saygı duymak, ve her şeyi insan merkezli bir terazide tartmamak gerek diye düşünüyorum.
Bitkilerin, gezegenimizde milyonlarca yıl boyunca evrimleşerek gelişmiş becerilerine hayranlık duymak için, onların illa insanlar gibi akıllı, bilinçli, veya acı hissedebilir olduklarını varsaymak gerekmiyor.
— / —
Az önce değindiğim etik soruya dönerek bu akışı tamamlayayım:
Bitkilerde, pek çok hayvan türünün aksine, acı hissetmeye yol açacak herhangi bir içsel mekanizma yok. Bu anlamda, bitkilerin acı hissettiklerini destekleyen verilere sahip değiliz.
Söz bitkiler, hayvanlar, veganlık ve vejeteryanlıktan açılmışken, Açık Radyo'da bu konuya farklı açılardan yaklaşan ve benim de takip ettiğim pek çok ilginç program olduğunu not edeyim.
İlgilenenler, şu hesaplardan bilgi edinebilirler:
— / —
Bitirirken, son soru: Peki, acı hissedebilecek bir robot inşa etmeye kalksak, ne yapmamız, işe nereden başlamamız gerekirdi?
Bu soru, "Bilincin Zor Problemi" başlığı altında tartışılan konunun merkezini oluşturuyor.
Bir başka programda ele almak üzere ...
— / —
Haftaya, iki programlık bir seriye başlıyoruz.
Prof. Ayşe Buğra ile, iktisat, sosyoloji, felsefe, ve siyaset bilimi çerçevesinde "sosyal politikalar" konusunu ele alacağız.
Sonraki hafta, Anadolu Kültür liderliğinde sivil toplum kuruluşlarının Türkiye'de hayata geçirdiği sosyal projelerden söz edeceğiz.
Açık Bilinç'i Salı sabahları 9:30'da dinleyebilir, podcast arşivine ulaşabilirsiniz.