20 Eylül İklim Grevi için düzenlediğimiz İklimAcil'in son bölümünde Sezin Öney, Almanya'dan iklim aktivisti Luisa Neubauer'in "Neden İklim Aktivisti Olmalısınız?" başlıklı konuşmasını, kendi çevirisi ile aktarıyor.
İklim aktivisti olacağımı hiç düşünmemiştim. Ama işler değişti ve şimdi bir iklim aktivisti olarak karşınızda bulunuyor, sizleri de aramıza davet ediyorum. Şimdi iklim aktivisti oluşumun nedenine; daha da önemlisi nasılına değineceğim. Bundan 10 sene önce 13 yaşımdayken, ilk kez sera etkisini öğrenmiştim. Bu konu üzerinde 90 dakika kadar durmuştuk ve bu denli mühim bir konunun sadece tek bir coğrafya dersine sıkıştırılıyor olmasından oldukça rahatsız olmuştum. Bu rahatsızlığı tamamıyla üzerimden atamadım; lisenin ardından, bütün bu iklim değişikliği hakkında doğru yolda olduğumdan emin olmak adına coğrafya okumaya karar verdim.
Her şey tam da o vakit değişti. Bu iklim krizinin ardındaki bilime, verilere ilk baktığımda okuduklarıma inanamadım. Tıpkı bir çoğunuz gibi, dünyanın pek de iyi durumda olmadığını düşünmüştüm. Koşar adımlarla, kendi ellerimizle yarattığımız bir faciaya sürüklendiğimizden haberim yoktu. Aynı zamanda bu büyük resmi göz önüne alınca farkı anladığım ilk anlardı. Örneğin, atmosferdeki CO2 yoğunluğunu, küresel ısınmanın bir numaralı sebebini, ele alalım. Evet; durum hiç de parlak değil. Oldukça kötü bir halde olduğumuz gözlenebiliyor. Ancak, sadece geçtiğimiz 60 seneye değil de, son 10 bin yıla bakarsak durumun ciddiyetini anlayabiliriz. Bu gözlediğimiz, krizin yalnızca bir tarafı.
Burada detaylara inmeyeceğim fakat şu kadarını söyleyebilirim: Tarihte dünya üzerindeki en yıkıcı gücün insanlığın olduğu bir noktaya geldik. Tarihte hiçbir bilim insanının bundan sağ çıkabileceğimizin sözünü veremediği bir noktaya geldik. Tarihte, insanlığın insanlar için artık güvenli olmayan bir ortam yarattığı bir noktaya geldik.
İşte, ben Coğrafya'da ilk yılımdaydım ancak oldukça da bunalmıştım.
Ama...
İyi haberler de vardı.
Bütün bunları öğrendiğim o ilk senede, dünyanın dört bir yanından liderler küresel ısınmayı iki derecenin altında tutmak için ortak bir hedefte karar kılmak amacıyla Paris'te bir araya geldi. Fotoğraflar tüm dünyaya yayıldı, bana o gün bir tarih yazıldığı söylendi. Ne kadar da ferahlatıcı, öyle değil mi?
Fakat teorinin aksine, pratikte bir şeyler yürümedi. Anlaşmanın imzalanmasının ardından, bir şeyler daha iyiye gitmedi. Hatta daha kötüye gitti.
Karar mercileri ve işletmeciler, liderler ve politikacılar Paris Anlaşmasında karar verilenin aksine gündelik işlerine geri döndüler; yarınları yokmuş gibi geçim kaynaklarımızı sömürmeye ve durmadan da kömür santralleri inşa etmeye devam ettiler.
Elbette iyi gelişmeler de yok değil, dünyanın her yanında rüzgâr ve güneş enerjisi panelleri bulunmakta-fakat bu olumlu gelişmeler yavaş, olması gerektiğinden çok daha yavaş gerçekleşmekte. Paris Anlaşması imzalandığı günden beri, iklim grafikleri her sene rekorlar kırarak zirveye doğru hızla ilerlemeye devam etti. Şimdiye kadarki en sıcak beş sene, geçtiğimiz beş yıl oldu ve küresel emisyonlar tavan yaptı.
İşte, ben bir yandan bilimi görüp anlarken bir diğer yandan yanıtlarla karşılaşmıyor; harekete geçildiğini görmüyordum. O noktada, canıma tek etmişti. Bizzat Birleşmiş Milletler İklim Konferansı'na, insanların, sözüm ona, iklimi düzeltmek adına bir araya geldiği o yere gitmek istedim. Bu, geçen yıl gerçekleşti.
İklim Değişikliği Konferansı'na gidip görmek, bunun aslında nasıl ve ne üzerine olduğunu bilmek istedim. Bu, politik gerçekçiler için çok şaşırtıcı bir durum olmasa da fosil yakıt işletmelerinin ve politik liderlerin asıl değişimin gerçekleşmemesi ellerinden geleni yaptıklarına inanamadım. Bizi 2 derece sınırında tutacak iddialı hedefleri belirlemekte pek de hevesli değillerdi.
Sonuçta bu küresel krizden tek faydalananlar onlar, değil mi?
Fosil yakıt endüstrisi kâr amacı güderken politik liderler de sonraki seçimlerle, onları popüler yapacak şeylerle ilgilenirler diyebiliriz; zahmetli soruları sormak ise bunların arasında olmasa gerek. Düzeni değiştirmek gibi bir gayeleri yok. Dünya üzerinde hiçbir ülkede iklimi mahvettiği için yaptırıma uğratılan şirketler ve politik güçler bulunmuyor.
Bu konferansın tüm hüsranı ve garipliğine rağmen farklı olan, oldukça endişeli görünen biri vardı: Greta Thunberg.
Orada her şeyin ümitsiz gözükdüğüne ve hiçbir şeyin mantıklı gelmediğine karar verdim ve bu yüzden O’nun o konferanstaki iklim grevine katıldım. Bu, benim ilk iklim grevimdi ve oldukça tuhaf bir ortamda, takımlar içindeki bizimle ne yapacağını bilemeyen kalabalığın meşguliyetiyle çevrili bir şekilde salonda birlikte oturuyorduk. Buna rağmen uzun zamandır beklediğim her şeyden daha güçlü hissettim o an. O anda, belki de Almanya'da grevlere başlamanın zamanı gelmiştir diye düşündüm. O an bizden başkasının bunu düzeltmeyeceğine emin olmuştum ve fark yaratmak için en ufak bir şansımız varsa değerlendirmemek aptalca görünürdü. Bu yüzden ben -Ben, bu yüzden Berlin'e geri döndüğümde benimle aynı fikre sahip destekçiler buldum ve birlikte “Gelecek için Cumalar/Fridays For Future” işine bir şans vermemiz gerektiğini düşündük. Elbette, nasıl bir işin içine girdiğimizin farkında değildik. İlk grevimizden önce, ben de dahil olmak üzere bir çoğumuz, hiç sokak eylemi planlamamıştık. Hiç paramız, kaynağımız yoktu ve iklim grevin aslında ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrimiz yoktu. Bu yüzden en iyi olduğumuz şeyi yapmaya başladık: Mesajlaşmaya. Ulaşabildiğimiz herkesle gece gündüz topluca mesajlaşarak WhatsApp üzerinden ilk iklim grevimizi organize ettik.
İlk grevden önceki gece o kadar gergindim ki uyuyamadım. Nasıl bir beklentide olmam gerektiğini bilmesem de en kötüsüne hazırdım. Belki de gençlerin bakış açılarını karar merciine dahil etmeyi unutmuş gibi görünen bir politik çevrede sesini duyurmaya çabalayan başkalarının da olmasındandı. Ama bir şekilde işe yaradı. Günler birbirini kovalarken artık her yerdeydik. Ben de birbirini kovalayan günler sonucunda bir iklim aktivisti oluverdim.
Genellikle, bu tarz TED konuşmalarında, bunun oldukça umut vaat edici olduğunu, gençler olarak bunu nasıl çözeceğimizi, geleceğimizi, dünyayı ve geri kalan şeyi nasıl kurtaracağımızı, iklim grevindeki gençlerin her şeyi düzelteceğini söylemeliydim. Genellikle. Ama bu böyle işlemiyor. Kriz bu şekilde işlemez. İşte, size bir sürpriz: Bundan üç sene önce bugün Paris Anlaşması imzalandı ve işin matematiğine baktığımızda küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmanın hala teknik olarak imkansızlığının farkındayız. Aynı zamanda kitlesel yok oluş ve toprak dejenerasyonu gibi başka korkunç gelişmelerin de hala mümkün olduğunun "teknik olarak" farkındayız.
İnanılmaz, akıl almaz derecede olasılık dışı.
Her koşulda, dünya daha önce hiç deneyimlemediğimiz değişimleri görmek zorunda. 2050'ye kadar ekonomilerimizi tamamen karbondan arındırmalı ve hali hazırda fosil yakıt devlerinin ve liderlerinin düzenin zirvesinde kalmalarını sağlayan güç dağılımlarını dönüştürmeliyiz. Sanayi Devrimi'nden bu yana gerçekleşen en büyük dönüşüm gibi bir şeyden bahsediyoruz. Şöyle söylemek gerekirse en kısa zamanda gerçekleşecek bir iklim devriminden bahsediyoruz. Önümüzde kaybedecek tek bir sene bile yok.
Herhangi bir durumda, herhangi bir değişimin gerçekleşmesi için dünya bir iki ya da üç milyon okullu grevcinin bunu çözeceğine güvenmeyi bırakmalı.
Evet, bizler harikayız, ilerlemeye ve hiç kimsenin bizi beklemediği yerlerde olmaya devam edeceğiz. Ama bizler sınır değil; başlangıcız. Bu, yalnız bir neslin işi değil. Bu, tüm insanlığın görevi. Bu, bütün gözlerin üzerinize çevrildiği an. Bu değişim adına bir milyon şeyi çözmemiz gerekiyor. Sonuçta oldukça karmaşık bir durum.
Fakat... herkesin başlangıç olarak yapabileceği şeyler var.
Önce kötü haber: Eğer daha fazla ikinci el alışverişi ve geri dönüşüm yapmanız veya daha az et yemeniz, daha az uçmanız gerektiğini söyleyeceğimi sandıysanız üzgünüm, o kadar kolay değil. Ama iyi haberler şu ki: Endüstri sizi tüketici ve müşteri olarak sınırlamak istiyor olsa da siz bundan çok daha fazlasısınız.
Hayır, sen ve ben, politik canlılarız ve hepimiz bu cevabın bir parçası olabiliriz. Hepimiz insanların iklim aktivisti dediği bir şey olabiliriz.
Yaşasın…
Peki, ilk adımlar neler? Her şeyi halletmek için esas olan dört ilk adım, herkesin başlayabileceği dört ilk adım, sonrasında olacaklara karar verebilecek dört ilk adım.
Peki, bunlar neler?
Birinci adım: İklim aktivistinin tanımına ve bunun cevabının kim olacağına karşı bakış açımızı şiddetle değiştirmeliyiz. Bir iklim aktivisti her denemeyi okuyan ya da her öğleden sonra alışveriş merkezlerinde vejeteryanlık üzerine broşürler dağıtarak geçiren kişi değildir. Hayır. Herkes bir iklim aktivisti olabilir, birkaç kişinin çıkarları adına dünyayı ve iklimi mahvetmektense doğal çevrelerin korunmasını, mutluluğu ve sağlığı öncelik alan bir dünyada yaşlanmayı hedefleyenlerin bulunduğu bir harekete katılmak isteyen herkes. İklim krizi sosyal, politik ve özel hayatımızın her bir kısmını etkilediğinden sadece her odada değil, her yerde, her şehir, ülke, bölge ve kıtada iklim aktivistlerine ihtiyacımız var.
İkinci adım: Geleceği olmayan o alışılmış işlerden uzak bir şekilde, rahatlık alanınızdan çıkmanızı istiyorum. Burada hepiniz ya bir arkadaşsınız ya da bir aile bireyi. Bir işçi veya meslektaş, öğretmen veya öğrencisiniz. Birçok durumda oy verensiniz. Bunların her biri size kriz adına kendinizi geliştirme sorumluluğunu yükler. Diyelim ki sizi işe alan veya size sponsor olan bir şirket var. Paris Anlaşmasına uygunluğunu önemsiyor mu? İl milletvekilleriniz bunu önemsediğinizi, her seçimde bir öncelik olmasını istediğinizi biliyor mu? En iyi arkadaşınız bunu biliyor mu? Gazete okuyor veya bir gazetede yazıyor musunuz? Harika. O halde onlardan her sayıda bu konuda bir rapor talebinde bulun. Her röportajda karar mercilerinin ilgisini uyandırmalarını söyle. Eğer bir müzisyensen, bunu söyle. Öğretmensen, bunu öğret. Eğer banka hesabın varsa, fosil yakıta yatırım yapmaya devam ederlerse hesabını kapatacağını söyle.
Elbette, Cumaları ne yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz.
Üçüncü adım: Rahatlık alanınızı bırakmanız el ele verdiğinizde daha etkilidir. Bir kişinin zahmetli bir değişimi talep etmesi genellikle zahmetlidir. İki, beş, on, yüz kişinin zahmetli bir değişimi talep etmesini ise görmezden gelmek zordur. Sayınız fazlalaştıkça insanların geleceği olmayan bir sistemi meşrulaştırması da zorlaşır. Güç sizde bulunan veya bulunmayan bir şey değildir. Güç aldığınız veya diğerlerine bıraktığınız bir şeydir ve paylaşıldıkça artar. Biz sokaklardaki gençler, okullu grevciler olarak bunun nasıl işleyeceğini gösteriyoruz. Bir okullu grevci her zaman öyle kalacaktır -- yani, Greta Thunberg. İki, beş, on, bin insanın okullarda grev yapması bir harekettir ve her yerde ihtiyacımız olan şey de bu. Baskı yok tabii.
Nihayet, dördüncü adım: muhtemelen de en önemli kısmı: Kendinizi ciddiye almaya başlamanızı istiyorum. Yedi aylık iklim eylemleri düzenleme sürecimden öğrendiğim bir şey var: Bir şeyin peşine düşmezseniz muhtemelen başka kimse onun peşine düşmez. Dünyadaki en güçlü kuruluşların ana kar alanları olan düzeni değiştirmeye hiç niyeti yokken onlara güvenmenin bir anlamı yok. Bu dehşet verici; bunun farkındayım. Evet, bu büyük bir sorumluluk, omuzlarımızda büyük bir yük. Ama bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Eğer istersek bu konuda bir söz hakkımız olabilir. Bu değişimin, bu cevabın bir parçası olabiliriz.
Bu da oldukça harika, öyle değil mi?
O halde hadi başlayalım, deneyelim ve dünyayı iklim aktivistleri ile donatalım. Rahatlık alanlarımızdan kurtulup el ele vererek kendimizi daha ciddiye almaya başlayalım. Dünyanın çocukların geleceği heyecanla bekledikleri bir diğer macera olarak gördükleri ve korkacak hiçbir şeyleri olmadıkları bir yerken nasıl görüneceğini düşünün. Bir sonraki İklim Değişikliği Konferansı'nda milyonların sesini duymuş ve asıl değişim adına kollarını sıvamış insanlar bir araya geldiğinde dünyanın nasıl olacağını düşünün.
Anlarsınız: coğrafya derslerinde iklim krizinin bizler gibi kaybedecek hiçbir şey olmadığını ancak kazanacak çok şey olduğunu anlamış insanlar tarafından tam vaktinde davranılarak aşılmış bir zorluk olarak öğretildiği bir dünyanın hayalini kuruyorum.
Öyleyse neden denemeyelim? Kimse bizim için geleceğimizi kurtarmayacak. Bu bir davetten daha fazlası.
Bu emri yayın.
Teşekkür ederim.