Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle konumuz Türkiye'nin dış politikası.
(5 Ağustos 2019 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhaba!
Ali Bilge: Günaydın Ömer bey, merhaba Can, merhaba Selahattin, hepinize iyi yayınlar ve iyi haftalar.
Can Tonbil: Günaydın Ali bey, merhaba, sağ olun!
ÖM: Teşekkür ederiz. Cüneyt Cebenoyan’ın ardından bir yarım saat onu anma fırsatı da bulduk, yüreğimiz çok yaralı yani.
AB: Ben de, Cebenoyan’la başlamak istiyorum, tüm Açık Radyo ailesinin, kendi ailesinin, sevenlerin başı sağ olsun. Çok üzücü bir durum, yaşadıklarını öğrenince derin etkilendim, çok üzüldüm, Cüneyt Cebenoyan’ı anarak başlamak istiyordum zaten programa. Başımız sağ olsun!
ÖM: Bugün 11’de Birgün gazetesi önünde bir tören sonra da 13:14’te Zincirlikuyu camiinde cenaze namazının ardından orada gömülecek.
AB: Çok sevimsiz, iç karartıcı bir hafta, hem içeride hem bölgemizde şiddetli gerilimler, çatışmalar yaşıyoruz; bir taraftan Pençe harekatı, Irak Kürdistan bölgesinde, Kuzey Irak denilen bölgede devam ediyor, 489 kişi -geçen hafta genelkurmay bilgilendirme yaptı PKK’lı olsa gerek- etkisiz hale getirildi deniyor. Bayağı ciddi savaş var orada devam etmekte olan. Diğer yandan Suriye’nin topraklarına Fırat’ın doğusuna yönelik hamlelerde bulunacağını dün Cumhurbaşkanı Erdoğan beyan etti, askeri yığınak var sınırda. Öte tarafta Doğu Akdeniz gerilimi hali hazırda sürüyor, Hürmüz boğazındaki uluslar arası gerilim durumları da devam ediyor.
ÖM: Evet yeni bir gelişme de var, İran da kaçak olduğunu söylediği bir tankere el koymuş. Britanya da zaten bir savaş gemisi yollamıştı oraya, yani orası da gayet gergin. Hürmüz boğazı en çok petrol nakledilen gaz, petrol, fosil yakıt nakledilen yerlerden, boğazlardan bir tanesi, belki de birincisi.
AB: Doğu Akdeniz’de doğalgaz nedeniyle gerilim hüküm sürüyor, Hürmüz boğazı aynı şekilde.. Öte yandan 1987’de Gorbaçov ve Reagan tarafından imzalanan orta menzilli nükleer başlıklı füze anlaşması da iptal edildi, geçen hafta itibariyle yürürlüğe girdi.
ÖM: Evet o da çok önemli.
AB: Evet çok önemli, anlaşmanın iptali ile Avrupa’nın güvenlik sistemi kalmadı. İşte Trump bir atakta bulunup Çin’le Rusya’ya, yeni bir anlaşma yapabileceğini gündeme getirdi ama , nereye evrileceği bilinmez. Hem dünyada, hem bölgede hem de ülkemizde durum karışık. Ayrıca Suriye’de İdlib meselesi öylece duruyor, geçen hafta Suriye yönetimi Türkiye’nin İdlib’de - Soçi görüşmelerinde Türkiye’nin üstlendiği rolü yerine getirmediğini belirterek, orada bulunan cihatçı grupların etkisizleştirmesine ilişkin Türkiye’nin yükümlülüğünü hatırlattı.
Önceki hafta da zaten iki konuya işaret ederek programı tamamlamıştık, birincisi Merkez Bankası’na ilişkin yapılan düzenlemeler vardı, başkanın görevden alınması ve sonrasında yapılan faiz indirimi. İktidarın Merkez Bankası kaynaklarına ihtiyacı var demiştik. Aynı zamanda da, savaş ya da savaş gibi gerilimlere iktidarın ihtiyacı olduğunun altını çizmiştik. Merkez Bankası’nın önce kârına, ardından ihtiyat akçesine el kondu. İktidar genişlemeci bir maliye politikası benimsemiş gözüküyor, iktidarın hazinenin borçlanma limitlerine ilişkin yapığı açıklamalar genişlemeci maliye politikasını ortaya koydu. Türkiye ekonomisine ilişkin yayınlanan, aktarılan verilere ve bilgilere çok kuşku ile yaklaşıyoruz epey zamandır. Çünkü hukuk devletinin zafiyete uğradığı bir ülkede veri ve bilgi güvenliği konusunda da ciddi tereddütler var. Geçtiğimiz günlerde, açıklanan döviz rezervlerine ilişkin rakamlardaki tutarsızlıklar ortaya konulmaya çalışıldı, Merkez Bankası epey zamandır bağımsızlığını önemli ölçüde yitirmişti ama şimdi tamamıyla sarayın kontrolüne geçen bir Merkez Bankası var.
Ayrıca Amerikan Merkez Bankası’nın Türkiye gibi ülkeleri rahatlatacak oranda bir faiz indirimine gitmemesi, altı çizilmesi gereken hususlardan biri. Türkiye dış kaynak temininde ciddi zorlanan bir ülke pozisyonunda, yani sıcak para bile girmiyor Türkiye’ye istenilen ölçüde. Temmuz -Ağustos ayları ülkenin kamu ve özel sektörünün dış borçlarını ödeme açısından yoğun olmadığı aylar, ama Eylül’den itibaren bankaların sendikasyonları, vadesi gelen dış borçların yenilenmesi için yoğun bir kaynak arayışı içinde olacak Türkiye, kamusuyla, özel sektörü ve bankalarıyla. Ekonominin ihtiyacı olan dışarıdan taze kaynak bulmak gittikçe azalıyor. Ekonomide küçülmenin ve durgunluğu aşmak için faizlerin düşürülmesi tek başına yeterli değil , Merkez Bankasının politika faizini düşürülmesi piyasa faizlerinin düşmesi anlamına gelmiyor. Enerji sektöründeki şirketlerin 55 milyar dolarlık batığı var, inşaat sektörü inanılmaz bir batık içerisinde, otomobil sektörü kıvranıyor, onca teşvikler verildi, ÖTV indirimleri, durgunluk aşılamıyor, kaynaklar tükeniyor, kamu maliyesinde ciddi bozukluklar gittikçe artıyor.
Türkiye, içeride ve dışarıda çatışıyor, Suriye sınırında yığınağı var, öbür tarafta Pençe harekatı dediği bir harekat sürüyor, Pençe harekatı hususunda, uluslararası alanda, Irak devletinden ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminden hiçbir ses duymadık. Türkiye, güneyindeki iki ülkenin sınırları içerisinde yer alıyor, harekat yapıyor , savaş sürdürüyor. Bölge alev alev. Ayrıca S400 meselesi devam ediyor , sanıyorum 9 Eylül’e kadar Amerika’da kongre tatilde, o zamana kadar başka kararlar almama eğilimi belirdi, F35’lerin teslimatı olmayacak , Türkiye’nin projeden el çektirilmesine ilişkin karar alındı ancak diğer yaptırımlar için 9 Eylül’e kadar fazla bir şey yapılmaması eğilimi var . Bir de, şöyle bir açıklama oldu, “Türkiye S400’leri aktivite etmediği müddetçe diğer yaptırımlar gelmez”.
ÖM: Bu ne demek oluyor? Ben de okudum fakat bunca yıldır bu konuyu iyi kötü incelemeye çalışan insanlardan biri olarak aktive etmemek ne demek? Yani bir füze savar sisteminin çalıştırmamak üzere satın alınması. İlk defa duyduğum bir şey bu, yani siz bir yorum getirebiliyor musunuz buna?
AB: Bunu Yunanistan da yapmıştı, Yunanistan da S300’leri çürüdü, hurdaya çıkmıştı.
ÖM: Peki niye alıyorlar o zaman?
AB: Şu anda bunu zaten sorguladığınızda boşluklar görüyoruz, birincisi 2020’ye kadar montaj vs , rampalarının kurulumu gibi bir süreci var, tamam uçaklarla geldi, malınızı aldınız Mürted’de duruyor, bunların kurulumu için Rus mühendisler, subaylar gelecek, bizim personelin eğitimleri de Rusya’da devam etmekte, sanıyorum füzeleri aktive olması, işler hale gelmesi zaman alıyor. Ayrıca bu husus, politik bir karar, “O günkü dengelere göre bunu aldık ama kullanmayacağız” da diyebilirsiniz, orada durur ya da pasif bir konumda envanterinize geçirmiş olursunuz.
ÖM: Aktif geçerseniz zaten savaş olur.
AB: Zaten bu bir savunma sistemi. Yaşadığımız gelişmeler bana birinci dünya savaşı öncesi dönemi çağrıştırdı. 1914 yılının Temmuz ve Ağustos ayları birinci dünya savaşı için son derece hareketli günlerdir, Almanya, Rusya, İngiltere için hem de Osmanlı imparatorluğu için çok ciddi gelişmeler yaşanmıştır. S400’lerin aktive edilmemesine benzer olaylar o günlerde de yaşanmıştır. Kısaca tarihsel bağlantıya gireyim, Balkan savaşından sonra Türk donanması çok kötü durumdadır, donanmayı kuvvetlendirmek ve canlandırmak için İngiltere’ye 2 adet savaş gemisi sipariş edilir. Bunlar, I. Osman ve Reşadiye gemileridir, gemiler dönemin teknolojisine göre çok üstündürler, özellikle Osman önemli bir gemi, döneminin en yüksek teknolojisini barındırıyor. İngilizler gemileri yaparlar, 1913 yılında teslim aşamasına gelmiştir bir tanesi ama Türk limanları gemilerin yanaşmasına uygun olmadığı için İngilizler rıhtım yapmak durumunda kalırlar, o günkü Osmanlı yönetimi yeni rıhtım ya da var olan limanları bu gemilere uygun hale getirilmesi işini de İngilizlere verir, kalabalık bir İngiliz teknik heyeti ve mühendisler Osmanlı topraklarına gelirler.
1914’ün Avusturya veliahtlının bir Sırp tarafından öldürülmesiyle Avrupa’da gerilim çok artar, karşılıklı notalar, açıklamalar Temmuz itibariyle Avusturya ile Sırbistan arasında savaş başlar. Bu sıralarda da gemilerin Osmanlı’ya teslimi söz konusudur. Teslimat beklenirken İttihat ve Terakki yönetimi, Rusya tehdidi nedeniyle önce İngilizlerle ve Fransızlarla ittifak arayışına girer, ancak İngilizler ve Fransızlar buna yanaşmazlar, dolayısıyla İttihat ve terakki hükümeti Osmanlının Rus işgaline uğramasını engelleyebilecek ittifak ülkesinin Almanya olduğunu düşünür. Almanya aslında uzunca bir süredir imparatorluğun içindedir, Türk ordusuna danışmanlık, yenileme, yeniden yapılandırma, ordunun rehabilitasyonu hizmeti vermektedir, çok önemli subay ve mühendis ekibi de İstanbul’da bulunmaktadır. Osmanlı yönetiminin Almanya ile ittifak etmeyi istemesine karşın, Almanya’da ne imparator- Kayzer ne de Başbakan- şansölye Osmanlı ile ittifak kurma eğiliminde değiller. Çünkü “Anlamlı bir katkıda bulunamaz Osmanlı bu haliyle bize” diye düşünmektedirler. Çünkü ordunun içini de, halini de biliyorlar, nelerin eksik olduğunu biliyorlar, dolayısıyla ittifaka yanaşmıyorlar. Önemli bir hususun altını çizeyim, o devirde savaşın en fazla 3-5 ay süreceği tahmin ediliyor.
ÖM: Evet, her büyük savaş öncesinde olduğu gibi; “hemen kazanırız biter!” diye.
AB: Evet hep böyle başlar savaşlar. “Osmanlı ancak savaşın sonuna yetişebilir, hazırlıklarını tamamlayabilir, bu nedenle ittifak kurmaya gerek yok” derler, ancak görüşmeler bir yandan da sürer. Reşadiye ve Osman gemileri, tam bu sırada gönderilmek üzeredir, İngiltere’de Churchill donanma bakanıdır, gemilere el ..
ÖM: Bahriye nazırı.
AB: Evet, İngiltere yasalarına uygun olmayacak bir şekilde “Bu gemileri göndermeyin” diye yapımcı şirkete söyler, imalatı yapan şirkete emir verir. Sonra da, göndermemenin ve el koymanın hukukunu aramaya başlarlar.. Ancak hukuki gerekçe bulmak zordur, gemilerin parası Osmanlı tarafından ödenmiştir. Ancak gemileri satın alma usulüyle bu işin yapılabileceği önerilir, İngiliz dışişleri bunun bile hukuki olacağından şüphelidir ama Büyük Britanya’nın çıkarları hukukun üstündedir. Formül bulunmuştur. İttihat Terakkiciler gecikmeden şüphelenirler, resmi bildirimden önce öğrenirler gemilerin teslim edilmeyeceğini ama Almanya dahil tüm dünya gemilerin Osmanlı’ya teslim edilmeyeceğini bilmemektedir.
ÖM: Peki parası verilmemiş mi?
AB: Verilmiş verilmiş.
ÖM: O zaman bu Churchill’e, Britanya gibi bir ülkeye yakışıyor mu yani parası ödenmiş şeyi vermemek yani?
AB: Onun da hesaplaşması herhalde Lozan’da oldu, o zamanki İngiliz parasıyla 80 milyon ödenmiş olduğu söyleniyor .
ÖM: Reşadiye ve Osman gemilerine o zaman yeniden isim verilerek mesela Charles, George falan gibiyeni isimlerini de öğrenmemiz lazım.
AB: Bakarız ona, daha sonra yeniden isimlendirilmiş fakat adlarını hatırlamıyorum! Bu esnada bizimkiler Almanya’ya da ittifak kurma flörtüne devam ediyorlar, gemiler geldi geliyor haberleri devam ediyor. Ancak şöyle bir durum var, Osmanlı için yapılan bu gemiler hangi ittifakın kayıtlarına geçerse, o ittifak ciddi bir üstünlük sağlıyor. O sırada, 7 savaş gemisi üstünmüş İngiltere Almanya’ya karşı.
ÖM: Bu da çok ciddi bir fark tabii.
AB: Tabii, iki gemi Almanya tarafına geçerse, bir ölçüde dengeleme söz konusu oluyor, ama gemilerin teslim edilmeyeceğinden kimsenin haberi yok. Almanya sürekli ayak sürümesine karşın Enver paşamız -bu son 15-20 yıl içerisinde çıkan bir belge- diyor ki “Bizimle ittifak kurmanız için size anlamlı bir katkımız olacak, anlamlı katkımız şudur, biz bu iki gemiyi size veririz”. Almanlar bunun üzerine Osmanlı ile ittifak kurmak için dönüyorlar ama bunu Enver paşa Alman büyükelçisi Wagenheim’e teklif ederken gemilerin teslim edilmeyeceğini biliyor. Gemilerin teslim edilmeyeceğini bile bile “Bunları sizin envanterinize geçiririz, bizi ittifaka kabul edin” teklifinde bulunuyor. Almanlar bu teklif üzerine kararlarını değiştiriyorlar, gemi havucu ile Osmanlılar Almanlarla gizli ittifakı yapıyorlar, ilan etmiyorlar tabii. Tam o sıralarda Akdeniz’deki Goben ve Breslav bazı yerleri bombalayarak Çanakkale boğazına geliyor. Birkaç gün sonra resmi olarak Churchill, Osmanlı hükümetine artık gemilerin satın alındığını bildiriyor.
ÖM: Evet Goben ve Breslav zırhlıları bunlar Almanların ve sonunda ne oluyor?
AB: Tam Çanakkale boğazındayken arkadan da İngiliz donanması geliyor. Bu arada bizimkiler geçiş izni veriyorlar ama “Bir şartla! Bu iki gemiyi biz satın almış olacağız ve parasını da ödemiş olacağız” diyorlar. Almanlar çılgına dönüyor. Sonunda çaresiz tamam diyorlar, zaten arkalarında da İngiliz donanması var, ayrıca Churchill de bunu Almanya ile –Osmanlının danışıklı yaptığını düşünüyor, yani onlar da Bab-ı Ali’nin entrikalarını bilmiyorlar. Bir süre sonra savaşan taraflara diyor ki Osmanlı, “Biz tarafsızız, gemileri de satın aldık” savaşa girilmesi üzerine yapılan anlaşama Almanlarla gizli, ilan edilmemiş, bu arada Churchill’e ateş püskürüyor kamuoyu “Bak teslim etmedin adamların gemilerini, Osmanlıyı Almanya’nın kucağına atıyorsun” diye. Buna rağmen İngilizlerle Osmanlılar arasında savaş ilanı söz konusu değil. Almanya’ya, Rusya’ya İngiltere savaş ilan ediyor ama Osmanlılarda ve İngilizlerde herhangi bir kıpırdama yok, Osmanlı hükümeti Almanya ile ittifakı kurmuş ama daha başka tavizler de koparmak istiyor, para silah vbg yardımlar. Bu arada çok ilginç bir şey oluyor, Osmanlı hükümeti tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırıyor. Osmanlı kapitülasyonları kaldırınca savaşan devletler, Avusturya, Fransa, Rusya ve İngiltere ortaklaşa Osmanlı hükümetine protesto çekiyorlar “Nasıl kaldırırsın bu kapitülasyonları?” diye. “Osmanlı Hükümeti de tek taraflı kaldırdık!” diyorlar.
Osmanlının savaşa girmesi 3 ay sonra, Kasım 1914’de gerçekleşiyor, İttihat ve Terakki içerisinde Enver’in ve Talat’ın üstünlüğü ele geçirmesi de işte bu 3 ay içinde oluyor. Nihayetinde Kasım ayında Goben ve Breslav, - ki o gemileri işletecek beceri de, subayda yokmuş Osmanlı ordusunda, o gemilerin Alman komutanını Osmanlı donanmasının başına geçiriyorlar. O subaylar sadece kıyafet değiştiriyorlar ve Rus kıyılarını bombalamak suretiyle Osmanlı savaşa giriyor yani gemiler aktive oluyor..
ÖM: Savaşa da o şekilde giriyor, Alman subay Türk adı alıyor mu bilemiyorum ama gemiler Göben Yavuz oluyor bildiğim kadarıyla, Breslav da Midilli oluyor. Bence yanlış isim, Osman ve Reşadiye isimlerini vermelilerdi!
AB: Osman ve Reşadiye’nin akıbeti kötü olmuş , gemilerde de yapım hataları çıkmış daha sonra İngiliz donanmasına girdiğinde, bayağı problemli olmuş. Bizim bildiğimiz evet Alman yanlısı politika İttihat ve Terakki için özellikle Enver bir numaralı Almaya hayranı ama Almanlarla olan ilişkilerinde tavizleri almadan masaya oturmamışlar, öyle anlaşılıyor. Özellikle Osman gemisini savaşa girmek için havuç olarak kullanmışlar, ki havuç elden gitmiş olmasına rağmen.
ÖM: Peki Osman ve Reşadiye gemilerinin paralarını iade etmiş mi Britanya?
AB: Onu tam bilmiyorum bakmam lazım ama hesap kesimleri daha çok Lozan’da, Lozan’ın belki ekonomik maddelerinde söz konusu olabilir. Bu yıl, birinci dünya savaşı sonrasında yapılan 1919 Paris anlaşmasında yüzüncü yılı. Paris anlaşması da çok önemli bir anlaşma, galipler Almanlarla masaya oturdular ve 6 ay sürdü, hatta ABD başkanı Wilson Paris’e geldi. Yani yıllarca sürecek akisleri olacak bir anlaşma, ikinci dünya savaşını da tetikleyen bir anlaşma olduğu bilinir. Biliyorsunuz Keynes özellikle Almanya üzerine getirilen yaptırımlara karşı çıkmıştır, İngiliz ekonomi heyetinde yetkilidir. “Bu yaptırımlar ağırdır, gereksizdir ve başka çatışmaları, gerilimleri tetikler” diye uyarır. Sonra Bulgaristan, Avusturya ve Osmanlı imparatorluğu ile ayrı ayrı anlaşmalar yapılır. Paris anlaşması dediğim gibi önemli bir anlaşma, orada Osmanlıların sadece sureti gözükür, esas anlaşma Sevr üzerine cereyan eder ve Lozan’da biter..
ÖM: Osmanlar, Reşadiye, Yavuzlar, Midilliler filan sonucunda 5 ayda filan
AB: S400’lere kadar geliyor
ÖM: Evet buradan S400’lere kadar gelen süreç içinde yani birinci dünya savaşında da kaç milyon kişi öldü Can? 15 milyon mu?
AB: Yok daha fazla 20 milyona yakın sivil kayıplarla birlikte.
CT: Resmi rakamlara göre belki biraz daha altında olabilir ama farklı ülkelerde farklı kaynaklar üzerinden değerlendirildiğinde Rusya’nın da içinde bulunduğu, çok daha fazla oluyor 20 milyondan.
ÖM: Evet.
AB: Zaten iki savaşı birlikte ele aldığınızda muazzam bir rakama ulaşıyor.
ÖM: Ayrıca yerlerinden, yurtlarından olan insanları filan hiç saymayalım, ölen hayvanları, vb.
AB: Tabii, 3 imparatorluk çöküyor, bunların bakiyesi ülkeler var, Rusya’daki devrim bu süre içindeki önemli gelişmelerden biri. Ağustos ayı yüzyıl sonra da yüzyıl önce de acı gelişmelerin yaşandığı bir dönem olarak karşımıza çıkıyor.
ÖM: Süre biterken bir de şunu sormak istiyorum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Fırat’ın doğusuna gireceğiz, biz bunu Rusya ile de paylaştık. Taciz atışlarına sessiz kalmamız mümkün değil” diye bir açıklama yaptı. Enflasyonun düşeceğini de aynı konuşmada söylemişti İstanbul-İzmir otoyol açılışında konuşuyor. Bu da ciddi şekilde zaten son derece gergin olan Ortadoğu’da yeni çatışmalar yaratır mı acaba ne diyorsunuz?
AB: Fırat’ın doğusuna girmek için böyle bir olur verildiğini düşünmüyorum açıkçası. İdlib’i düşünebilirler, çünkü Erdoğan İdlib’de söz verip yapamadığı yarım kalan işi düşünmek zorunda.. Fırat’ın doğusuna girdiğiniz takdirde, bu öbürlerine benzeyen bir savaş olmaktan çıkıyor. Kuzey Irak’taki pençe harekatına hiç ses vermiyor Amerika ama burası ABD için önemli, Suriye demokratik güçlerini gözden çıkarabilecek bir durumda olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Yani ‘mış gibi’ savaşa ya da savaşa ihtiyacı var, hep altını çiziyoruz, Erdoğan bu tür gerilimleri ve harekatları, savaşları iç politikadaki yenilgilerini telafi etmek için kullanıyor, sertleşme artıyor, yeni doğmak üzere olan muhafazakar hareketi de milli duruş zincirine takabilirsiniz , böylece muhalefeti izole etme ve aynılaştırma imkanı elde ediyorsunuz , milli birlik ve beraberlik katına çıkmak , Türkiye ittifakı ,Yenikapı ruhu oluşuyor. Yeni kapı ruhunu sağlayan ortamlar iktidarın işine geliyor, muhalefeti pasifize ediyor, karşı çıktınız mı hain edebiyatı başlıyor. Özellikle CHP bu konuda destek veriyor. Fırat’ın doğusu işi zor, ne kadar ilerleyebilir? Diğer harekatlara benzemez diye düşünüyorum.
ÖM: Evet kaygı verici.
AB: Kaygı verici böylesi gerilimler, durumlar iktidarın işine yarayan, kullandığı malzemeler ama Amerika ya da Rusya’nın “paylaşmak” diyor “anlaşmak” demiyor değil mi? Neyi paylaştık bilmiyoruz tam açık değil ..
ÖM: Evet “paylaştık” diyor açıkça “Biz bunu Rusya ile paylaştık” diyor.
AB: Dolayısıyla orada işi zor iktidarın, ABD bir üs kurmuş vaziyette bildiğim kadarıyla o bölgede, İncirlik’teki ihtiyacını görebilecek büyüklükte olmasa da. Bölgede büyük hacimli savaşlara girişmek isteyebilirsiniz ancak ABD ve Rusya’yı karşınıza alarak yapmanız pek kolay değil. Sorunuzun cevabını böyle vereyim. İşte böyle, birinci dünya savaşından S400’lere, aktive edilmediği müddetçe, yaptırım gelmiyor! Bakın Goben ve Breslav da 4 ay aktive edilmemiş.
ÖM: Ondan sonra Sivastopol’u bombaladılar ve bu iş bambaşka bir şey oldu.
AB: Evet, bambaşka büyük bir hezimetle sonuçlandı.
ÖM: Evet.
AB: Böyle işlerin tarihi gerçekleri detaylarda yatıyor, biz bugün bu detayları bilmiyoruz, S400, F35, Suriye meselesinde gerçekte neler olup bittiğini bilmiyoruz, eksiğiz, çünkü parlamentonun önünde cereyan eden tartışmalar olmuyor maalesef, çünkü biz artık parlamentonun zayıf olduğu, önemsizleştirildiği bir rejime geçmiş durumdayız. Dolayısıyla belki yarın, S400’lerin aktivite edilip edilmemesi meselelerine ilişkin, 100 yıl öncesine benzer hususların yaşanmış olabileceğini, dünün Enver’leri gibi kişilerin bugün de olduğunu öğrenmiş olacağız diye düşünüyorum.
ÖM: Peki sürenin sonuna geldik zaten, bunu konuşmaya endişeler içinde devam edeceğiz.
AB: Bu arada Çin ve galiba Rusya da ayda ve uzayda faaliyet içindeler, ABD ‘uzay kuvvetleri komutanlığı’ kuruyormuş!
ÖM: Evet, ayrıca Antarktika’da da tarihin en önemli anlaşmalarından bir tanesi, bütün ülkelerin riayet ettiği uydu Antarktika’nın hiçbir şekilde bilimsel araştırmalar dışında hiçbir askeri üsse tabi olmaması gerektiği yolundaki geleneksel çok geçerli ender anlaşmalardan birini de ABD bozdu. Artık şimdi Antarktika’da silahlı gelişmeler olacağına haberler var, onları da ileride takip edeceğiz. Çok kaygı verici olduğunu söylemeliyim.
AB: Gerçekten öyle.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz.
AB: İyi haftalar, hoşça kalın!