Bu hafta konumuz, parazitler. Başka canlılara musallat olan, onların sırtından geçinen, bir türlü kurtulunamayan organizmalar.
Açık Bilinç’te: Biyolojide küçüklü büyüklü asalakların, hayrete şayan vakaları.
— / —
Parazit sözcüğü eski Yunanca'daki "para" (yanı sıra) ve "sitos" (yiyecek) sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş.
Başkasının sofrasına istenmeden ortak olan, yemeğinden yiyen, sırtından geçinen asalak anlamına geliyor.
Parazit deyince akla gelen ya mide-bağırsak faunasında yaşayan, kimileri çok yararlı içsel mikroorganizmalar, ya da derinin üzerinden vücuda nüfuz eden ve kan emerek beslenen kene gibi zararlı dışsal küçük canlılar.
Oysa biyolojide parazitler, sözcük anlamıyla tutarlı olarak, daha geniş bir küme oluşturuyor.
Mikroorganizmalardan böceklere, kuşlardan memelilere kadar pek çok tür içinde parazit diye tanımlanan canlılar bulmak mümkün.
Parazitlerin ortak özelliği, yaşamlarını sürdürebilmek için bir başka canlıya asalak olmak zorunda olmaları.
Hatta, bir metafor olarak genişletecek olursak, parazit kavramının daha geniş bir yelpazede ele alınarak başkalarına musallat olarak yaşayan insanlara, hatta grup ve kurumlara, örneğin devlet yapısı içine yerleşmiş siyasi oluşumlara uygulanabileceği söylenebilir.
— / —
Her halükarda, bilimsel külliyatta parazitlerle ilgili çok ilginç vaka çalışmaları, ve bu kıssalardan çıkartılacak hisseler var.
Bu hafta, üç farklı parazit türünün (kene, zümrüt yaban arısı, ve guguk kuşu) hangi yöntemlerle başka canlılara asalak olduğunu aktaracağım.
Önce, aktaracağım çalışmalar konusunda bilimsel olarak öncülük etmiş bir Alman biyologu tanıtarak başlayayım:
Doğa düşkünü, hayatını çok farklı canlıların iç dünyalarını araştırmaya adamış olan Jacob von Uexküll (1864-1944).
von Uexküll'ün ortaya attığı, bugünlerde değeri yeniden bilinmeye başlanan önemli bir kavram var: "Umwelt".
Her canlının, ortak fiziksel dünyaya kendi algı ve anlayış penceresinden baktığı ve içinde yaşamını sürdürdüğü, bu anlamda kendine özgü bir "Umwelt"i, yani öz-dünyası var.
von Uexküll, kenelerden insanlara uzanan geniş bir yelpazede farklı canlı türlerinin kendi öz-dünyalarını ve bu dünyaların niteliklerini, 1934'de yayımladığı "Hayvanların ve İnsanların Dünyalarında bir Gezinti" başlıklı kitabında, pek çok ilginç detayla birlikte anlatıyor.
— / —
Canlıların kendilerine özgü algı sistemlerini, becerilerini ve davranışlarını, kendi doğal yaşam alanlarında inceleyen bilim dalı olan Etoloji'nin kökleri 19. yüzyıla ve Darwin'e kadar uzansa da, bu alanın çağdaş bilim içinde yer alması, 20. yy'ın ikinci yarısında gerçekleşiyor.
Çağdaş Etoloji'nin kurucuları, von Uexküll'ün Avrupa ekolünden çıkmış ve 1973'de Nobel Tıp ödülüne layık görülmüş olan üç bilimci: Konrad Lorenz, Niko Tinbergen, ve Karl von Frisch.
Lorenz, Tinbergen ve von Frisch, kazlar, balıklar, bal arıları ve böcekler üzerine yaptıkları çalışmalarla, bu hayvanlardaki becerilerin hangilerinin genetik olarak belirlendiğini, bazen akıl yürütme gibi görünen karmaşık davranışlardan hangilerinin dürtüsel olduğunu belgelediler
Şimdi aktaracağım zümrüt yaban arısıyla zombi hamamböceğinin hayret uyandıran hikayesi de, sahtekar guguk kuşuyla aymaz öteğen kuşunun gülünç hikayesi de, Etoloji biliminin açtığı yoldan ilerleyen araştırmaların ürünü.
Fakat önce von Uexküll'ü yeniden ve kısaca ziyaret edelim.
— / —
von Uexküll, yukarıda değindiğim "Gezintiler" kitabında, kendi öz-dünyası açısından bir kenenin hikayesini anlatır.
Son derece minimal yeteneklere sahip olmalarına rağmen kendi ortamlarında büyük beceriyle yüzbinlerce yıldır var olan keneler, parazitlerin dünyasına ışık tutar.
Kene, görme yetisi olmayan, algısı çok kısıtlı, anlayışı yok denecek kadar az, gelişkin bir sinir sisteminden mahrum, normal şartlarda doğada varlığını sürdürmesi çok zor olacak bir hayvandır.
Ama tek becerisi olan asalaklığı sayesinde, evrimsel tarihte yerini koruyabilmiştir.
on Uexküll mealen şöyle diyor:
"Kenenin iki basit duyusu ve ilkel hareket yeteneği, onu asalaklık yapacak doğru ortama yönlendirir. Bundan sonrası, asalak olduğu canlının sofrasında istenmeyen bir misafir olarak ne pahasına olursa olsun yerini korumaktan ibarettir."
Kene yavruları, yumurtadan çıktıktan sonra bir dala tırmanıp hareketsizce bekliyorlar.
İki duyularından birisi kenelere memelilerin terlerindeki bir kimyasalın kokusunu, diğeriyse çevredeki bir hayvanın vücut sıcaklığını sinyalliyor.
Kenelerin "Umwelt"i bundan ibaret!
Ter kokusu alan kene, kendisini bırakarak tutunduğu daldan düşüyor. Gelişigüzel hareket ederken sıcaklığını algıladığı bir bedene rastlarsa, üzerine tırmanıp, derisinden içeri nüfuz ediyor.
Bu algoritma çalıştıysa, kene artık bu hayvanın kolayca gitmeyecek olan asalak misafiri.
Kenenin bu çok işine yarayan becerisi, aslında bundan ibaret.
Bundan sonrası, keneye değil asalak olduğu canlıya kalmış durumda.
"Ev sahibi" hayvan binbir uğraşla besin bulup yaşamaya devam ettikçe, kene de o besinden pay almaya, hayvanın kanını emerek yaşamaya devam ediyor.
von Uexküll kenenin basit ama etkili "öz-dünya"sını hem bilimsel hem şiirsel bir dille o kadar güzel anlatıyor ki, pek çok çağdaş kitapta bu pasajdan alıntılar bulmak mümkün.
Bir örnek, çağdaş İtalyan felsefeci Giorgio Agamben'in "Açıklık: İnsan ve Hayvan" kitabı.
Doğrudan bir Etoloji çalışması olmamasına rağmen Giorgio Agamben'in kitabındaki bir bütün bölüm, von Uexküll'ün anlatımı üzerinden "Kene" başlığını taşıyor. Okumaya değer
Not. İşaret ve sembollerin köken, anlam, ve kullanımlarının çalışıldığı alan olan Semiyotik, von Uexküll'ün "Umwelt" kavramından hareketle, biyolojide "Biyo-Semiyotik" ismiyle yer buldu ve kıta Avrupası'nda son zamanların yükselen çokdisiplinli alanlarından biri haline geldi.
— / —
Becerikli Bay Kene'nin öz-dünyasının tasvirini şimdilik burada bırakalım ve parazitler dünyasında daha da etkileyici başka bir vakaya geçelim.
Zümrüt yaban arısı ile bahtsız zombi hamamböceğinin akıllara ziyan hikayesi.
Zümrüt yaban arısı, ismini göz kamaştırıcı parlak yeşil renginden alan, Güney Asya ve Afrika'ya özgü bir böcek.
Kurbanı ise, dünyanın her yerinde görebileceğimiz türden bir hamam böceği.
Yaban arısı, kene gibi hamam böceğinine yapışıp kalmıyor. Çok daha ilginç bir hikayesi var.
Zümrüt yaban arısının kuyruğundaki kimyasal, hamam böceğine doğru yerden ve doğru dozda enjekte edildiğinde, öldürmüyor, felç etmiyor; yalnızca bir süreliğine "kaçma ve mücadele etme refleksini" körleştiriyor.
Bahtsız böceğimiz, tehlikenin farkında olamayan bir canlıya dönüşüyor.
Yaban arısı, refleksleri körelmiş hamam böceğini, toprak altında uzun bir tünelin ucundaki yuvasına sürüklüyor. Burada, böceğin gövde boşluğuna bir yumurtasını yerleştirerek dışarı çıkıyor, tünelin çıkışını taş ve toprakla doldurup kapatıyor. Hamam böceği içeride hapis kalıyor.
Kısa bir süre sonra yumurtadan çıkan yavru yaba arısı, doğal bir dürtüyle içine yerleştirilmiş olduğu hamam böceğinin gövdesini yemeye ve böylece semirmeye başlıyor.
Refleksleri körelmiş hamam böceği, pasifize edilmiş bir halde, ölene kadar yaban arısı yavrusunu besliyor.
Büyüdüğünde tünelden kolayca çıkmayı becerebilen yaban arısı, gövdesi kemirilerek için boşaltılmış hamam böceğinin kabuğunu geride bırakarak kendi "öz-dünya"sında yeni hayatına başlıyor.
Zombileştirilerek yaban arısına besin haline getirilmiş hamam böceğindense bir daha haber alınamıyor.
Becerikli zümrüt yaban arısıyla bahtsız hamamböceğinin, çağdaş bilimcilerin büyük bir sistematiklikle araştırdıkları dehşet verici hikayesi, böyle.
Bu aktardıklarımı, kısa bir videoda izlemek mümkün (İngilizce).
Not: Asalakların, istenmeden "misafir" oldukları canlıları nasıl etkiledikleri konusunda daha detaylı bilgi isteyenler için, yararlandığım bir kaynak: "Parazitler ve Hayvanlarda Davranış".
— / —
Şimdi bu akışın son vakasına geleyim. Bu kez kahramanlarımız, iki kuş türü.
Ülkemizde de yaygınca bulunan ve ismini çıkarttığı sesten alan bedavacı asalak Guguk kuşu (solda) ve bülbüllerle akraba olan güzel sesli ama aymaz Öteğen kuşu (sağda).
Öteğen kuşu, şarkı söyleme konusunda yetenekli, yavru bakımı ve ebeveynlik konusunda fedakar, fakat nesneleri algı yoluyla kategorize etme ve özellikle kendi yavrusunu tespit etme konusunda pek parlak bir sicile sahip değil.
Sahteci Guguk kuşunun tam aradığı hedef!
Dişi Guguk kuşu, annenin yuvadan uzaklaştığı bir sırada bir Öteğen kuşu yuvasına giderek, yumurtalardan birisini yok ediyor, onun yerine kendisi yumurtlayarak yuvadan uzaklaşıyor.
Yani şimdi yuvada aynı sayıda yumurta var ama içlerinden birisi "casus" Guguk kuşu yumurtası.
Yuvaya dönen Öteğen kuşu durumu fark etmeyip, kuluçkada beklemeye devam ediyor.
Şu feleğin işine bakın ki, Guguk kuşu yumurtası, Öteğen yumurtalarından daha çabuk olgunlaşıyor.
Artık yuvada bir Guguk kuşu yavrusu ve birkaç Öteğen yumurtası var.
Ama, anne kuş durumun farkında değil.
Anne Öteğen kuşu düzenli olarak yiyecek aramaya ve (Guguk kuşu) yavrusunu beslemeye başlıyor.
Asalak Guguk kuşu yavrusunun ise başka planları var.
Anne uzaktayken, yumurtaları büyük bir çabayla yuvadan dışarı atmayı beceriyor.
Kendisine rakip olabilecek üvey kardeşleri artık yok.
Hikayenin bundan sonrası, traji-komik olarak bile nitelenebilir: Olan bitenden tamamıyla habersiz olan dişi Öteğen kuşunun, diğer yumurtaları yok etmiş olan Guguk kuşu yavrusunu günden güne yedirip büyütmesi, kendi boyundan büyük hale getirmesi, ve buna rağmen bu asalak sahteciliğin farkına varamaması...
Guguk kuşunun yaptığı sahtekarlıkla gerçekleştirdiği asalaklık ve Öteğen kuşunun buna alet olmasının ibret verici hikayesini, şu iki kısa videoda izleyebilirsiniz (İngilizce).
Common Cuckoo chick ejects eggs of Reed Warbler out of the nest.David Attenborough's opinion
— / —
Şimdi bir de yan soru:
Guguk kuşunun davranışı, kan donduran bir planı izleyen mükemmel bir cinayet uygulaması mı?
Yoksa çok etkileyici bir ama otomatik bir dürtüsel davranış mı?
Etolojinin açtığı yolda ilerleyen "Karşılaştırmalı Kognisyon" araştırmaları, tam bu gibi soruları soruyor.
Çağdaş zihin felsefesinin en yaratıcı isimlerinden olan Daniel Dennett, son kitabı "Bakterilerden Bach'a ve Geriye: Zihinlerin Evrimi" kitabında, hayvan davranışında "marifet-anlayış" ('competence-comprehension') ayrımı yapılması gerektiğini savunuyor.
Dennett'e göre, zümrüt yaban arısı veya Guguk kuşu gibi hayvanların çarpıcı derecede becerikli davranışları, içinde bilişsel anlamda bir anlayış olmayan, evrimsel süreçte yer etmiş, otomatik bir marifete işaret ediyor.
Bu, kendi başına bir başka program konusu olsun.
Akışın başında, parazitlerin yalnızca kene benzeri küçük böcekler ve mikroorganizmalardan ibaret olmadığını söylemiştim.
Kuşlarda asalaklık konusunu merak edenler için, güzel bir kaynak: "Kuş Yavrusu Asalaklar: Yuvada Aldatmaca".
— / —
Bu akışı, bir kıssadan hisseyle bitireyim.
Hissemiz, ekolojik dengelerle ve canlılar dünyası bütününün derin iç bağlantılarıyla ilgili.
Geçmiş bir programda, "alabalıkların geyiklerle ne ilgisi var?" diye sormuş ve ABD'nin Yellowstone ulusal parkında, Kanada geyiği nüfusunu kontrol etmek için yabani kurtların getirilmesiyle gerçekleşmiş bir "restorasyon ekolojisi" deneyinden söz etmiştim.
Restorasyon ekolojisi programında söylediklerim, parazitler konusuna da uygulanabilir: Hassas ekolojik dengeler, pek çok canlı türünün birbiriyle bazen şaşırtıcı olabilecek bağlantılarına dayanıyor.
Parazitlerle, onların musallat olduğu "ev sahibi" hayvanlarda da durum aynı.
Başka canlıların üzerinden bedavacılık yapan parazitler farkında olmayabilir ama onların da yaşamları aslında bu sofralarına istenmeden misafir oldukları, kanlarını emdikleri, besinlerini tükettikleri canlılara bağımlı.
Onlar yok olurlarsa, asalakların da yaşama şansı kalmıyor.
Bu, biyolojik kıssadan, ekolojik hisse.
Benzer hikayelerden yola çıkararak, toplumsal kıssalardan siyasi hisseler çıkartmak da mümkün olabilir. İşin o kısmını, izninizle, "bir zihin egzersizi olarak" okuyucuya bırakıyorum.
— / —
Açık Bilinç'i Salı sabahları 9:30'da dinleyebilir, podcast arşivine ulaşabilirsiniz.