'Dünün Dünyası', ilk defa yayımlanmıyor elbette Türkçede ama Zweig’ın yeniden gündeme gelmesinin hiçbir sakıncası yok.
Yılbaşından bu yana yaşanan tartışmaları hep birlikte izledik: Sabahattin Ali kitapları, ilgili kanun gereği telif hakları kalktığı için, Türkiye’deki neredeyse her yayınevi tarafından yeniden yayımlandı; yayımlanmaya devam ediyor... Kimilerine göre, bir marketin 'katalog ürünü' olarak raflara çıkması ise, bu konuda ulaşılabilecek son nokta kabul edildi! Nitekim, tartışmaların alevi o gün itibariyle biraz söndü gerçekten de.
Sabahhatin Ali, bir ilk değil elbette. Yakın zaman önce benzer bir durum Halit Ziya Uşaklıgil kitaplarında da yaşanmıştı. Ama işin içine 'çoksatarlık' girince, ilginin boyutu da farklı oluyor. Dolayısıyla, burada örnek verilmesi gereken isim, Stefan Zweig aslında. Çünkü Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı ne kadardır çoksatanlar listesinin ilk sıralarındaysa, en az o kadar zamandır bir Zweig kitabı da ona eşlik ediyor mutlaka. Diğer bir deyişle yayınevleri, bir süredir, Stefan Zweig kitapları yayımlama konusunda da bir yarış halindeler!
Kurgu eserleri kadar biyografileriyle de ön plana çıkmış bir isim aslında Zweig; hatta birçok eleştirmenin dikkat çektiği gibi, bir adım daha önde olduğu bile iddia edilebilir. Ama Türkçedeki ilginin bu yönde olduğunu söylemek zor; buradaki seçim, daha 'popüler' ve sayfa sayısı açısından daha 'ekonomik' kitaplara yönelmiş görünüyor. Örneğin Zweig’ın 'Satranç' novellasının sayısız Türkçe çevirisiyle karşılaşırken, kaleme aldığı biyografilerin çevirisi, bir elin parmakları kadar bile değil! Aynı şey, otobiyografisi 'Dünün Dünyası' için de geçerli. Oysa, şu cümle bile belli bir ilgi düzeyi için yeterli aslında: 'Başarılı' bir biyografi yazarının otobiyografisi...
'Dünün Dünyası', ilk defa yayımlanmıyor elbette Türkçede ama Zweig’ın yeniden gündeme gelmesinin hiçbir sakıncası yok. Üstelik, böylesi 'klasiklerin' her yeni basımında 'artı'larla karşılaşmak da olası; bu elimizdeki yeni basımın artısı da, Kıvanç Koçak’ın önsözü diyebiliriz.
DÜNÜN DÜNYASI: BİR AVRUPALI’NIN ANILARI
Stefan Zweig
çev. Gülçin Wilhelm
İletişim Yayınları, 2019, 412 s.
Dipnot: Biyografik metinlerin çok azı Zweig’ınkiler kadar 'keyif'le okunur kanısındayım. Örneğin Nietzsche’yle ilgili cümleleri, ilk okuduğumdan bu yana hafızamdaki yerini koruyor: “Bir Alpler otelinin altı franklık bir pansiyonunda ya da Ligurya kıyılarında derme çatma bir yemekhane. Kayıtsız müşteriler, çoğu ‘small talk’ denen küçük sohbete dalmış orta yaşlı hanımlar. Çan sesi üç kez yemeğe çağırdı. Eşikten biri, adımını atıyor: Omuzları düşük, hafif kambur, güvensiz. Bir cehennemden çıkıyor gibi hep beceriksizce yürür bu ‘yedide altı kör’ adam yabancı odaya doğru. Koyu, iyi fırçalanmış temiz elbiseler, yine esmer bir yüz, dağınık, koyu kumral, dalgalı saçlar. Kalın, neredeyse yusyuvarlak perdahlanmış hasta gözlüklerinin arkasındaki gözler de koyu.” Dünya Fikir Mimarları’nin ilk cildinde, 'Kendileri ile Savaşanlar’da, böyle bir başlangıç yapıyor Nietzsche portresine Zweig. (çev. Gürsel Aytaç, İş Bankası Kültür Yayınları) Devamındaki betimlemeleri daha da kalınlaştırıyor atmosferi; iyiden iyiye canlanıyor Nietzsche imgesi. Sancılarla, ağrılarla sarsılan hastalıklı bir vücut, kopkoyu bir yalnızlık, ürkekçe atılan adımlar, göçebelik yılları...