Akıl ve mantığın dışlandığı bir siyaset anlayışının memleketi bir ekonomik krize sokmasına da şaşırmamak gerek.
Kaynak: Cumhuriyet (30 Mayıs 2018)
Bekir Bozdağ’ı bilirsiniz. Hem başbakan yardımcısı hem de hükümet sözcüsü. Dolayısıyla iktidar adına en çok konuşanlardan biri. Geçen gün cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi eleştirdi. Seçim sürecinde bundan doğal bir hareket olmaz elbette. Ancak Bozdağ’ın eleştirisi hiç beklenmedik bir yerden geldi. Hükümet sözcüsü, İnce’yi “medyanın sesini kısmaya çalışmakla”suçladı.
Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün indeksine göre basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 157. sırada. Hapisteki gazetecilerde ise dünya lideriyiz.
Bu okuduğunuz gazetenin yönetici ve yazarları uzun süre tutuklu kaldı. Tahliye edildiklerinde ise verilebilecek en yüksek hadden ceza aldılar. Hapse girmeyenler ise Çiğdem Toker örneğindeki gibi milyonlarca liralık tazminat davalarıyla yıldırılmaya çalışılıyor.
İktidara yakın sermayeye medya imparatorlukları kurdurulmuş. Devlet televizyonu bir parti televizyonu. İktidarın kontrolünde olmayan medya bir köşeye sıkıştırılmış. Bir zamanların ana akım medyasında kalan iktidarın önünde eğilmeyen üç beş muhabir ve yazarın ne zaman görevden uzaklaştırılacağı belirsiz.
Hal böyleyken, bir muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayını “medyanın sesini kısmakla” suçlamak ya devasa bir pişkinlikle ya da tedavisi mümkün olmayan bir gerçeklikten kopuşla izah edilebilir. Bu iki durum da, devleti yönetenlerde arzulanan nitelikler değil.
Bozdağ’ın açıklamasının sebebi, İnce’nin TRT’ye tepki göstermesi. Hepimizin vergileriyle ayakta duran TRT’nin, seçim sürecinde cumhurbaşkanı adaylarına ayırdığı zaman belli. Aday Erdoğan açık ara önde. Hem de neredeyse her konuşmasını özel kanallar da dahil yaklaşık 15 kanal aynı anda yayımlıyor.
TRT bu çarpık tabloyu aday Erdoğan’ın aynı zamanda cumhurbaşkanı olmasına bağlıyor. Dengesizliğin, adayın cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı konuşmaları da ekrana getirmesinden kaynaklandığını ileri sürüyor.
Gelgelelim, Recep Tayyip Erdoğan’ın ne zaman cumhurbaşkanı, ne zaman parti genel başkanı ve aday şapkasıyla konuştuğunu anlamak mümkün değil. Öyle ki Cumhurbaşkanlı’ğının resmi sosyal medya hesapları, Erdoğan’ın parti genel başkanı olarak partisinin toplantılarında attığı nutukları canlı yayımlamakta.
Erdoğan da konuşmalarının tamamını seçime yönelik açıklamalara ayırmakta ve haliyle hangi sıfatla konuşursa konuşsun özünde bir seçim faaliyeti yürütmekte.
TRT’nin savunmasının akıl ve mantıkla izah edilebilecek bir yanı yok. Hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ’ın İnce’ye yönelttiği eleştirinin de öyle.
Gazetecilik, Türkiye tarihinde en karanlık dönemi yaşarken gazeteciler hapishane duvarları ve tazminat davalarıyla boğuşurken, AKP Gençlik Kolları başkanının da içinde bulunduğu göstericiler daha üç sene evvel Hürriyet binasına taşlı sopalı saldırıda bulunmuşken muhalefetin adayını medyanın sesini kısmakla suçlamak.
Bu konuda böylesine akıl yitimi yaşayanların diğer konularda nasıl karar verdiklerini düşünmek korkutucu. Akıl ve mantığın dışlandığı bir siyaset anlayışının memleketi bir ekonomik krize sokmasına da şaşırmamak gerek.