Özgür Mumcu
Erdoğan’ın gerçeklikle ilgisi olmayan açıklamalar yapmasına alışığız. Gazete arşivlerine başvurmaya gerek duymadan, Dolmabahçe Camii’nde içki içilmesinden, Kabataş’ta başörtülü bir kadına saldırıya, Kolomb öncesi devirde Küba’da cami bulunduğuna dek sayısız örnek verilebilir.
Akıl ve mantığın dışlandığı bir siyaset anlayışının memleketi bir ekonomik krize sokmasına da şaşırmamak gerek.
AKP’nin meşhur metal yorgunluğunun sadece bir iki belediye başkanının görevden alınmasıyla giderilemeyecek kadar yoğun olduğu anlaşılıyor.
Tarih göstermiştir ki siyasi davaların kazananları o davaların sanıklarıdır. Tarihte böyle bir davanın savcısı olup da sonradan hayırla yâd edilen kimse yoktur. Bu tarz davaların iddianameleri birer hukuki ucube olarak kayıtlara geçer. Ne delili delildir ne de akıl yürütmesi akıl yürütme.
Anayasaya uymadan anayasa değiştirilemez. Yani anayasanın nasıl değiştirilebileceğine ilişkin kurallar yine anayasada belirtilmiştir. İki temel kural var. İlk kural malum, milletvekili sayısının beşte üçünün yani 330 milletvekilinin oyu gerekiyor. İkinci kural da öyle, oylama ancak gizli olursa anayasa değişikliği yapılabiliyor. Yani nasıl 330 yerine 300 milletvekiliyle anayasa değiştirilemezse, gizli oy kuralı delinerek de anayasa değiştirilemez.
İnsan haklarına saygılı laik bir hukuk devleti ve bunun işlemesi için çoğulcu bir parlamenter demokrasi. Umalım ki Meclis’te hâlâ bunu görebilen gerçek vatanseverler vardır. Çağrımız onlara.