Atatürk'ün 1 Kasım 1934'te TBMM açış konuşmasında söylediği şu sözleri anımsayalım: ''Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletmeye yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları, bir gün önce genel, son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. |
Yukarıdaki sözleri cümle cümle inceleyelim.
”Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır.” Günümüzde “Güzel Sanatlar” terimi plastik sanatlar bünyesinde algılanmaktadır. Ancak, dikkat ediniz bu cümleden sonra gelen cümlede, “Müzik Sanatı” da “Güzel Sanatlar” kategorisi içine alınmıştır. “Güzel Sanatlar”ın kökeni felsefi açıdan, eser üretmek yoluyla “güzel”in arandığı sanat dallarına kadar inmektedir. Bu açıdan, bir müzik eseri eğer söz konusu ise ve besteci eserinde kendi “güzel” anlayışının arayışını sürdürüyorsa, bu durumda “müzik” sanatı da “Güzel Sanatlar” kategorisi içine girmektedir. Bu cümlede “Güzel Sanatlar” alanında eğitimin sürmekte olduğu vurgulanmaktadır.
“Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.” Bu cümlenin alt anlamında, bir önceki cümledeki “ulus gençliğinin ilerletilmesi” için yapılanları unutmadan, Türk Musikisi’nin ilerletilmesi için yapılanların yetersizliği vurgulanmakta; “bir ulusun yeni değişikliğindeki ölçü” ifadesinde, yapılmakta olan devrimlerin bir parçası olması gereken Müzik Devrimi’nin işareti verilmekte, bir ulusun yeni değişimleri içine, çağın müzik anlayışındaki farklılıkları “alabilmesi” yani algılayabilmesi gereği anlatılmaktadır.
“Bugün dinletmeye yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz.” cümlesinde “dinletilmeye yeltenilen müzik” teriminden, alaturka sazlarla yapılan müziğin yetersizliği ifade edilmeye çalışılmaktadır. Teksesli olan alaturka müziğin, değişim içindeki ulusu temsil etme vasfından uzakta olduğu ifade edilmekte, bu gerçeğin altı “Bunu açıkça bilmeliyiz” kelimesinde çizilmekte, bu kesin gerçek net olarak vurgulanmaktadır.
“Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları, bir gün önce genel, son musiki kurallarına göre işlemek gerekir” cümlesi ile tekseslilik yerine çoksesliliğin kullanılması gereği “son musiki kuralları” tümcesinde işaret edilmiş, “Ancak bu düzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir” cümlesiyle, evrensel olmanın birincil yolunun çokseslilikten geçtiğinin altı çizilmiştir.
Atatürk’ün yukarıdaki metnini doğru olarak algılayan ve bu metindeki ilkeler, öneriler ışığında Çağdaş Çoksesli Türk Müziği alanında eserler vermiş olan ve sonradan kendilerine “Türk Beşleri” adı takılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk bestecilerini sıralayalım. 1. Ahmet Adnan Saygun, 2. Cemal Reşit Rey, 3. Ulvi Cemal Erkin, 4. Necil Kazım Akses, 5. Hasan Ferit Alnar. Bu ilk kuşak bestecilerimiz, İlhan Usmanbaş, Cengiz Tanç, Muammer Sun gibi ikinci kuşak bestecilerimizi yetiştirmişler ve daha sonra üçüncü ve dördüncü kuşak bestecilerimiz yetişmiş ve şu sıra beşinci kuşak bestecilerimiz yetişmekte ve eserler vermeye devam etmektedir.
Günümüzde Türkiye’sinde Çağdaş Çoksesli Türk Müziği bestecilerimizi, gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında gereğince tanıtmadığımız inancındayım. Ulusal Türk Müziği’mizin yükselmesi ve evrensel müzik içinde yerini alabilmesi inancını Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte taşıyan ve ulusumuzun çağdaşlaşma sürekliliğine inanan bestecilerimize gerekli ilgiyi ve özeni bir gün sonraya bırakmayalım. Aksi taktirde, dinletilmeye yeltenilen müziklerin, ulusumuzun seviyesini düşürmesine olanak tanımış oluruz.