Aviv ve Arik Livnat adlı iki İsrailli caz sanatçısından söz eden bir haber okudum yakınlarda. Aviv Livnat 1998'de "Saksafon için Füg" adlı bir yapıt bestelemiş. İbranice'de füg karşılığı kullanılan kelime "fouga" imiş. Sanatçı bu kelimeyle hem müzik terimine hem de 1967 savaşında ölen babasının içinde bulunduğu Fransız yapımı Fouga Magister jet eğitim/yer destek uçağına gönderme yapmayı amaçlamış.
Bu bana 1996 yılında, babam öldükten bir süre sonra Açık Radyo'da yaptığım bir programı anımsattı. Adı "Müzik ve Havacılık" idi. Babam hava subayıydı. Babamla yaşamı boyu karşılaştığı çeşitli olaylar, uçtuğu uçaklar üzerine sohbet ederdik. Ben bundan çok hoşlanırdım. Sanırım o da memnun olurdu. Pilot olarak uçtuğu savaş uçakları arasında en beğendiği, tek kişilik pervaneli bir av uçağı olan Supermarine Spitfire idi. Pilotun çok rahat ettiği bir uçak olarak tanımlardı onu. Babam Büyük Britanya hava savaşları sırasında bu ülkedeki Türk Hava Eğitim Birliği'nin komutanı olarak görev yapmıştı. Adolf Hitler ve Herman Goering'in İngiltere'yi sivil askeri hedef ayrımı yapmaksızın havadan bombardıman ederek dize getirme düşünün yıkılışında, Hawker Hurricane ile birlikte Supermarine Sptifire'in oynadığı büyük rol onu çok etkilemişti. Doğallıkla, babamın asıl hayran olduğu, İngiliz insanlarının direnme gücü ve dayanışmaları idi. Bunu, imrenmesini gizlemeğe çalışmadan pek çok kez anlatmıştı.
Yanılmıyorsam babamın pilot olarak uçtuğu son savaş uçağı da Spitfire oldu. Havacılık tarihinin bu anıtlaşmış uçağı ilk servise girdiği 1936 yılından 1954 yılına kadar İngiliz Hava Kuvvetleri'nde 12 ayrı tipiyle hizmet görmüş, başka hava kuvvetlerince de, daha ileriki tarihlere kadar kullanılmıştı. Bugün Spitfire'i tanıyanlar, babam gibi bu dünyadan göçüp gidiyorlar. Artık o uçaktan bir dostu, bir arkadaşı ya da sevgilisiymiş gibi söz edebilecek İngiliz ya da Türk veya bir başka ulustan çok az kimse kaldı, eğer kaldıysa... Spitfire artık ancak müzelerde, fotoğraflarda, belgelerde.... Ve ilginç bir biçimde, müzikte yaşıyor....
İlk duyuşta garip gelebilir ama doğru. Uçaklar sadece benim gibi havacı çocuklarının değil, bestecilerin de ilgisini çekmiş. Ünlü İngiliz bestecisi Sir William Walton'un 1902-1983) The First of The Few adlı film için yazdığı müziğin konser salonlarında çok çalınan iki bölümünden birisi Spitfire Preludeadını taşır (öteki Fugue). Walton, uçakları müzik konusu yapmakta yalnız değil. Ünlü İngiliz bestecisi Ralph Vaughan-Williams'ın(1872-1958)da böyle bir yapıtı var. Besteci, 1942 yılında çekimi yapılan Coastal Commandfilmine müzik bestelemiş. Bu film, Büyük Britanya'yı ve oraya ulaşmağa çalışan gemileri, Nazi denizaltılarının saldırılarından korumakla görevli olan özel birliğin kadın ve erkek askerlerinin yaşamını dramatize eden bir dokümanterdi. Filmde rol alanlar, profesyonel sanatçılar değil, bu birliğin görevlileriydi. Vaughan-Williams'ın bu film için yazdığı müzikten Christopher Palmer'ın düzenlediği sekiz bölümlü bir süit var. Bu bölümlerden ikisi Coastal Command'ın iki ünlü uçağının ismini taşıyor. Beşinci Bölüm "Hudson'lar İzlanda'dan Kalkıyor" (Lockheed Hudson iki motorlu bir devriye uçağı idi), ve yedinci bölüm "Beufort'ların Savaşı" (Bristol Beufort deniz hedeflerine torpito saldırısı yapabilen bir bombardıman uçağı idi).
Bu iki bestecinin II. Dünya Savaşı ortamında ülkelerinin savunmasında büyük rol oynayan savaş uçaklarını müzikle anlatmaya çalışmalarını "nitelikli bir propaganda çabası" diye kabul düşünmek olanaklı.
Türk Hava Kuvvetlerinde görev yapmış bir P-47 Thunderbolt uçağıPeki ünlü Çek bestecisi Bohuslav Martinu'nun (1890-1959) "P-47 Thunderbolt-Orkestra için Scherzo" (1945) adlı yapıtına ne demeli? P-47 Thunderbolt ABD'nin Republic firması tarafından üretilen, II. Dünya Savaşı'nın en başarılı av-bombardıman uçaklarından birisi idi.
Martinu'yu bu uçağı konu alan bir yapıt bestelemeye yönlendiren ise savaş değil, bestecinin teknolojik gelişmeye olan hayranlığı idi.
Bu uçağın müthiş gürültü yapan motorunun etkisiyle müzik bestelemeye kalkışan tek kişinin Martinu olmadığını söyleyebilirim. Bu işe kalkışıp da beceremeyen birisini tanıyorum. O da benim. Öykü de şöyle:
1948'de P-47 Thunderbolt Türk Hava Kuvvetleri'nde ilk hizmete girdiğinde Balıkesir Hava Üssü'ne gelmişler. Ben de, geldikleri gün babamla birlikte oradaymışım. Söz konusu tarihte iki yaşında olduğuma göre, herhalde doktora görünmek gibi bir nedenle orada olmalıyım. P-47'ler gelinceye kadar uçak seslerinden rahatsız olmadan keyifle etrafa bakıp eğleniyormuşum. Ama üzerimizden, bir P-47 büyük bir gürültüyle geçince ben de Martinu'dan üç yıl sonra, ağlama seslerine dayalı bir beste yapmaya kalkışmışım. Üstelik Martinu'nun Scherzo'su gibi sadece 10 dakikada bitmemiş benimkisi.
Uçaklar küçük çocukları korkutup sinirlendirebildikleri gibi, besteciler de uçağı konu alan yapıtlarıyla dinleyicileri çılgına çevirebilirler. Müziğin "Korkunç Çocuğu" ("l'enfant terrible" diye anılırmış) ABD'li besteci George Antheil'in (1900-1959) "Airplane" (Uçak) adlı bir piyano sonatı var. Antheil'in hem geleceğe kaçıp gitme düşünü hem de makineye olan hayranlığını (en ünlü yapıtı Ballet Mechanique'dır) yansıtan bu sonatı 1923 yılı güzünde Paris'de Théâtre Champs-Elysées'de verdiği konserde çalmaya başlamasıyla birlikte, salon karışmış. Dinleyicilerin bir kısmı ayağa kalkıp yuhalayıp ıslıklamağa başlamışlar. Öte yanda ise Antheil'in yandaşları varmış. Başlarında da ünlü Fransız bestecisi Erik Satie... "Bu ne dakiklik, bravo..." diye bağırıyormuş bu büyük besteci.
Uçaklardan esinlenen müzik, eski Yunan mitolojisindeki Daidalos ve İkaros'un serüveninden bu yana insanın hep ilgisini çekmiş olan "uçma" tutkusunun, müziğe yansımasının sadece bir kısmı, ama ilginç bir kısmı... Bir bestecinin esin kaynağı olarak bir uçağı, hele bir savaş uçağını seçmesi, uçakları bu kadar sevmeme rağmen, bana hâlâ garip geliyor...