Ömer Madra: Bugün ABD’de konut sektöründeki durumun ciddi bir ekonomik bunalıma, resesyona doğru gideceğine dair haberler vardı, onun üzerinde biraz konuşalım mı?
Hasan Ersel: Konut sektörü modern ekonomilerde çok önemli bir sektör. Çünkü insanlar evleri olsun istiyorlar, ikinci evleri olsun istiyorlar; muazzam bir faaliyet bu. Ayrıca biraz düşünülürse, bir insan ev aldığı zaman diyelim onu döşüyor, eşyalar alıyorlar. Evlerin yapılması iktisadi faaliyeti çok yönde destekliyor. Ayrıca bir eve uzaktan bakınca taş var, cam var, demir var diyoruz, aslında çok daha fazla şey var. Ben yıllar önce bir çalışmaya katılmıştım, Korkut Boratav hocamızla beraber bir inşaat firmasına gittik, madde madde normal bir binada kullanılan girdileri topladık. Koskoca defterler doldu. İnsana öyle gözükmüyor, ama elektrik teli, musluk vs. teker teker saydığınız zaman çok şey inşaatın içine giriyor. Onun için konut sektöründe bir sorun olunca doğrudan ekonomiyi etkiliyor. Amerikan ekonomisi de böyle bir ekonomi.
ÖM: Çimento ve demir çelik başta olmak üzere çok büyük sektörleri de içine alıyor.
HE: Yale Üniversitesi’nde çok önemli bir iktisatçı olan Robert Shiller uzunca zamandır konut sektörü üzerinde çalışıyor. Esasında uğraştığı şey konut fiyatlarındaki dalgalanmalar. Bu konuyla, büyüme iktisadi duraklama gibi makro ekonomiyi etkileyen bu tür hareketlere karşı insanları koruyacak mali araçlar geliştirmek için ilgileniyor. “Bunları öngörebilirsek, böyle şeyler geliştirebilirsek, insanları sigorta edebiliriz” diye düşünüyor. Shiller, bu alanda Amerika’nın en önde gelen iktisatçılarından biri. Shiller bir konuşma yapmış, bu konuşmasında bir kaç önemli noktaya değiniyor; Eylül başında Kansas City Federal Reserve Bank merkez bankacılığıyla ilgili bir konferans düzenledi, her sene yapar bunu. Konferansa Harvard’dan çok seçkin bir ekonometrisyen olan Edward Leamer da katılmış ve bir çalışmasını sunmuş. Bu çalışmalarda Leamer, Amerikan tarihindeki bütün duraklamalarda konut kesiminin rolü olduğunu göstermiş. Konut kesimi dışında faktör yok değil, fakat hepsinde konut kesiminin önemli rolü var. Demek ki bu konut kesimi öyle küçümsenecek, bir tarafa bırakılacak bir şey değil. Amerika gibi çok güçlü, çok çeşitli şeyler üreten sanayii olan bir ülkede bile bu kesimin ağırlığı var.
İkincisi, Amerika tarihinde daha önce gözlenmeyen bir olay olmuş; 1990’ların sonlarından bu yana, Amerika’da görülmemiş biçimde konut fiyatları yükselmiş. Yani daha evvel de konut fiyatlarının yükseldiği dönemler var. II. Dünya Savaşı sonrası gibi. Savaş sırasında Franklin Roosevelt ekonomiye çok ciddi müdahalelerde bulunuyor, bu arada konut yapımını yasaklıyor. Kaynakları savaşa nakledebilmek için, o dönemde kendinize konut yapabilmeniz için bu yatırımın ulusal savunmaya katkısı olduğunu ispat etmek zorundaymışsınız. Yani epey zorlaştırmış işi. O yüzden de savaş bittiğinde konut açığı çıkmış, o zaman yükselmiş fiyatlar. Fakat bir müddet sonra, piyasada yükselen fiyatlar düşmemiş ama istikrara da kavuşmuş. Şimdi 1990’ların sonundan bu yana sürekli artıyor. Tabii her çıkışın bir inişi var, son bir yılda konut fiyatları reel olarak, yani enflasyon düştükten sonra %6.5 düşmüş. Karşılaştırmak için şunu söyleyeyim; 1929 buhranında, ki modern çağların en büyük buhranı, konut fiyatları % 25 düşmüş. Şimdi ise bir yılda %6.5 düşmüş durumda.
ÖM: 29-30 buhranında bütün o en büyük buhranda bile %25’lik bir düşüş mü var?
HE: Müthiş bir rakam, ama şimdiki rakam da öyle. Daha bir sene oldu, bir senede %6,5 düşüş! Yani ciddi bir olay var. O zaman Shiller diyor ki, “bir malın fiyatı bu kadar düşüyorsa, o piyasa duraklamıştır, duraklıyorsa bir sorun vardır”. Bunun üzerine eldeki göstergelere bakıyor, önümüzdeki dönemde konut fiyatları ne olabilir diye. Gelecek dönem fiyatları var, onlara bakıyor. Gerçi Amerika’da en fazla bir yıllıkmış bu bilgiler, yalnız kendisi geliştirdiği yeni bir endeksi bu Eylül’den itibaren açıklıyor, 5 yıla kadar bir kaba tahmin veriyor. Bütün bu bilgileri bir araya getirdiği zaman, bu eğilimin devam edeceği sonucunu çıkarıyor. Tabii bu bir tahmin, “böyle olacaktır” anlamında değil, ama göstergeler o yönde işaret veriyor. Yani ev fiyatları daha da düşecek. Ev fiyatları düşünce ne olacak? Ne güzel ucuza ev alırız değil mi? Paranız varsa doğru, fakat ev almış olanların Amerika’da yaptığı bir şey var: evinizi alıyorsunuz, diyelim ki 100 bin dolara ev aldınız, 100 bin doların da diyelim ki 40 ya da 50 bin dolarını borçlandınız. Yani 100 bin dolarlık eviniz var 50 bin dolarlık borcunuz var. O sırada sizin evinizin fiyatı artıyor, mesela 200 bin dolara çıkıyor. Böyle olunca sizin borca teminat gösterecek bir 100 bin dolarınız daha var, onu teminat gösterip araba, buzdolabı vs. alıyorsunuz. Yani ev bu işe de yarıyor. Çünkü servetiniz artmış oluyor. Fakat şimdi servetiniz düşmeye başlayınca, banka “senin teminatın yetmedi” diyecek. Adamın ya teminatı yoksa, “başka bir evim daha var, bir bahçem var” vs. diyemiyorsa, “kişi borcunu ödeyemedi” oluyor, o zaman tabii bu evler satılıyor, problem başlıyor. Ortaya çıkan olay bu. O yüzden ev fiyatlarındaki düşme daha da önemli.
İkinci bir sorun daha var, kaliteli olmayan ipotekler, “sub-prime” dedikleri ipotekler! Bu olay yüksek fiyatlı evlerde olmuyor. Yani zengince bir insanın böyle bir sorunu yok. Onlarda da problem olmuyor değil, ama yaygın problem olmuyor. Görülen durum şu; bu tür, niteliği, güvenirliği düşük ipotek krediler, düşük fiyatlı evlerde yaygın olarak ortaya çıkıyor. Tabii bunları alanlar genelde daha az gelirli insanlar olduğu için, bir olayda şok yemeleri ve bu şok nedeniyle taahhütlerini yerine getirememeleri olasılığı daha yüksek. Zengin bir adam, evinde bir problemi olduysa öbür evini satar vs. problemini çözer, ama burada durum öyle değil. Böyle olunca da, fiyatlar daha da düşecek demek. Önümüzdeki dönem, Amerika’da, “ben artık kredimi ödeyemiyorum” diyenlerin sayısının artması ihtimalini getiriyor. Bu tabii ciddi bir sorun. Sektörün önemi, büyüklüğü vs. malum, böyle olunca da Amerikan ekonomisiyle ilgili korkulacak bir boyut ortaya çıkmış oluyor.
Shiller, “bunun sonucunda Amerika batacak” vs. demiyor, ama bundan çıkış yolu olarak da bazı aletler geliştirilmesine yöneliyor. Böyle bir olay olduğunda sigorta edersiniz adamı. “Senin konutunun değeri bir miktar düşerse, biz o düşüşü sigorta ediyoruz” diye bir mekanizma gelişirse o zaman bu daha rahatlar. Yalnız böyle bir mekanizmanın maliyeti olacak tabii sigorta alana.
Adam kendisini sigorta ettirmek istiyorsa ona göre kontratlar yapacaktır. O kontratlar sigorta tarafından gözden geçirilecektir vs. Sonuçta ne böyle konut sektörü acayip başını alıp gider ne de dehşetengiz duraklamalara uğrar. Tabii bunu söylemesi kolay da yapması zor. Bir de yaptığınızı toplumun kabul etmesi, bu kontratları yapması filan epeyce vakit alan bir şey.
Arada işin içinden çıkılması için herkesin gözü kamu otoritelerine dönüyor. Öncelikle de merkez bankalarına... Sanki onlar yaptı bu işi, suçlu onlarmış gibi. Bu arada Amerikan ekonomisinin nasıl toparlanacağı, işleri nasıl yürütebileceği ciddi sorun olarak ortaya çıkıyor. Ben şu şekilde yorumladım Shiller’in söylediklerini; “ekonomi batar” filan demiyor, ama “bu olay geçmedi, bitmedi” derken somut araştırmalara dayanan bir gerekçe veriyor. Amerikan ekonomisindeki bu olay bitmiş değil, biraz daha devam edecek. Tabii bu devam ettiği müddetçe, konut ve kredi piyasalarındaki daralma ister istemez ekonomiyi yavaşlatacak, bazı zorluklar çıkaracak. Önümüzdeki döneme böyle bakmak gerekir Amerika açısından gibi geliyor bana.
ÖM: İki küçük soru sormak istiyorum; bir tanesi Robert Shiller’in söylediği mekanizmalar, bu durumu düzeltmek için gereken mekanizmalar uygulanabilecek bir pratiklikte mi? İkincisi de bu konut problemi devam ederse, bunun Türkiye gibi diğer ülkelere etkisi nasıl olur? Dünya üzerindeki etkileri nasıl gelişir?
HE: Shiller’in önermeye çalıştığı mekanizmalar, aslında Amerikan toplumunun yabancı olmadığı türde, ama daha yeni şeyleri hesaba katan menkul kıymetler. Amerika menkul kıymetlerle bazı işleri düzenlemeyi, bazı riskleri almayı kişilere devretmeyi biliyor. Bunu en kötü yaptığı olay da bu ipotekli krediler oldu. İpotekli kredilerin paketlenip satılması sürecinde şeffaflık yok olduğu için, kim neyi aldığını neyi sattığını bilemedi, ortalık karma karışık oldu. Oysa bu açık yapılabilir, şeffaf yapılabilir, dolayısıyla bu bence mümkün. Yalnız bugünden yarına olmaz. Bir kere az önce anlattığım şeyi dinlemek belki kolay, ama “böyle bir kontrat yapar mısın?” deyince hepimiz gidip “dur bakalım bir düşünelim” demez miyiz? Bunu danışmak vakit alır, hele bu ülke çapında, Amerika gibi büyük bir ülke çapında etkili olabilmesi epey vakit alır. Tabii detayını bilmiyorum, belki o kontratların geliştirdiği haliyle uygulanamayan yönleri de vardır, onlar da tabii düzeltilecek. Dolayısıyla ileride böyle bir şeylerin olmasını engellemeye belki yardım eder, yoksa bu olayı çözmez. İkincisi, Amerikan ekonomisinin şu anda içinde bulunduğu durum kartopuna benziyor; yukarıdan aşağı geliyor, yani bunu durdurabilecek bir kaya olması lazım, o kaya da ancak devletin alacağı tedbirler olabilir. Onlar da, olsa olsa o kartopunun daha fazla büyümesini engeller ya da belki etkisinin azalmasına yol açar. Amerikan ekonomisindeki bu gidişatı kesemez. Şirketlerin, bankaların kendi bilançolarını yeniden yapılandırması söz konusu olacak. Amerikan bankaları kendilerini yeniden yapılandırırken, bu durum ister istemez etkiledikleri Avrupa bankalarını, Japon bankalarını, diğer yatırım kuruluşlarını da etkileyecek. Bu durumda da Türkiye gibi ülkeler üzerinde gelecek yıl bir etki yaratılacak. Bu etki facia mı olacak? Hayır, o anlamda söylemiyorum, ama şunu göreceğiz; 2008’de Türkiye’ye gelecek olan finansmanın büyüklüğü, biçimi, maliyeti bu senekinden çok farklılaşacak. Yani bir yıldan bir yıla faiz bir puan indi bir puan çıktı değil de, filan türde kaynak bulabileceğiz, ama belki falan türde eskisi kadar kaynak bulmayacağız. Bu Türkiye’de bir şey ters olduğundan değil. O yüzden ona hazırlanmamız lazım. Vaktimiz de var, yani hem ülke politikası açısından ne yapacağımızı düşünmek açısından vaktimiz var, hem de şirketlerimiz açısından var. Bunun hemen yarın sabah olacağını sanmıyorum, gelecek yılın ilkbaharında etkili olabilir. Kabaca söylüyorum, tabii böyle bir hesap yapmış değilim, ama o tarihlerde Türkiye’de kaynak arayışlarında böyle bazı etkiler görülecek, ama muhakkak görülecek, çünkü bu küçük bir olay değil.
ÖM: Çok ilginç bir durum. Önümüzdeki yılın ortasından itibaren, daha yakın takip etmek gerekecek anlaşılan. HE: Doğru. Sanıyorum o zaman gazetelerden vs. haberleri okumuş olacağız, “şu şekilde kaynak bulundu” ya da “bu şekilde kaynak bulunmuyor” gibi.
(27 Eylül 2007 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)