Demokrasinin insan modelini henüz yaratamadık

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan:Hatırlarsanız, Yöret Vakfı’yla bir sohbetimiz olmuştu. “Bireysel sorumluluktan sosyal sorumluluğa geçilir,” diyen bir konuğum vardı: Fadime Yaslan. Tabii, ben Fadime Hanım’dan tekrar rica ettim; hemen bu konuyu konuşalım, dedik ve bugün yine karşınızda, beraberiz... Hoş geldiniz Fatma Hanım.

 

Fadime Yaslan: Hoş bulduk.

 

HD: Bugün Yöret Vakfı’nı konuşmayacağız. Daha ziyade, bireysel gelişmeleri, gönüllülük ve sosyal sorumluluk açısından inceleyeceğiz. Program öncesi sizinle yaptığım sohbette, pedagog olduğunuzu ve pedagogluğun da bugünkü anlamıyla Türkçede, rehberliğe ve psikolojik danışmanlığa denk geldiğini öğrenmiş olduk. Peki Fadime Hanım, pedagogluktan psikolojik danışmanlığa geçmenin nedeni nedir? Yani, isim değişince havası da mı değişti? Birşey değişti mi?

 

FY: İçerik açısından daha iyi anlaşıldı, diye düşünüyorum. Pedagoji, çok daha kuşbakışı bir eğitim anlayışıyla yola çıkan bir bilim dalı. Ama pedagojinin işlemine baktığımızda, eğitim kurumlarında gençlere, çocuklara, annelere ve babalara, eğitimleri ve bireysel gelişimleri için programlar üreten bir bilim dalı. Dolayısıyla, eğitim alanındaki işlevine bakılarak, rehberlik ve psikolojik danışmanlık daha çok kabul gördü.

 

HD: Yani, iyi oldu, diyorsunuz. İsim yüzünden içerik de genişledi herhalde.

 

FY: Evet.

 

HD: Dediniz ki geçen programda, hiç aklımdan çıkmıyor, bireysel sorumluluğu gelişmemiş kişilerin zaten sosyal sorumluluğu olamaz. Yanlış mı hatırlıyorum?

 

FY: Yani, gelişim ve bireysel sorumluluk, toplumsal sorumluluğun temelidir. Çünkü, bireysel olarak gelişmemiş ve kendi sorumluluklarını, kendi ödevlerini yerine getirmemiş bir insanın, toplum içinde vermekten, destek olmaktan ve sorumluluk duymaktan çok, toplumun onun için birşeyler yapmasını bekleyen bir insan olacağını düşünüyorum. Bu anlamda, topluma katkıda bulunmak, bir sorumluluk duyabilmek ve işlevimizi tam olarak yerine getirebilmek için, birinci ödevimizin, bireysel gelişimimizi ve sorumluluklarımızı üstlenmek olduğuna inanıyorum. Kısacası, bireysel gelişim ve bireysel sorumluluk, toplumsal gelişimin vazgeçilmez öğesidir; birinci basamağıdır.

 

HD: Bugün Türkiye’deki karışıklıkların nedeni, kişisel gelişimimizi tamamlayamamış olmamız, çok kabaca bir tanımla olabilir mi? Hakkımızı yeterince bilmiyoruz, tepki göstermiyoruz, filan diye, hepimiz pek de güzel eleştiriyoruz. Ama, bunun temeli de yine kendimiziz.

 

FY: Evet, bireysel ihtiyaçların karşılanamaması, bireysel olarak kendi gücümüzü keşfedememiş oluşumuz, kendi gücümüzü kendimiz için kullanamadığımızdan dolayı, toplum için yapılacak fazla şey yokmuş gibi görüyoruz. Toplumsal sorumluluk ve toplumun gelişimine katkıda bulunabilmek için, insanların öncelikle, kendileriyle tanışmadan kendi görüşlerini keşfetmeleri ve bunu kullanabilmeleri gerekir. Kendi ihtiyaçlarını gideren, sağlıklı ve mutlu insanların toplum için birşey yapabilmesi mümkündür, diyorum ve sağlıklı olanı da budur. Kendini unutan kişi, toplum için birşeyler yapabilir. Sonuçta, kendini ihmal ettiği için, bir süre sonra tükenmişlik ve kızgınlık duyguları yaşamaya başlar. Sağlıklı bir gelişimin kişiden başlaması, bu açıdan çok önemli.

 

HD: Bu, bana beni hatırlattı. Şimdi, radyo programında, itiraflar kısmına geçmiş oluyoruz. Yani, benim neslimde sadece ben değilim bu sıkıntıyı yaşayan. Hakikaten, sonunda toplum adına umduğumuz değişmelerle karşılaşamayınca, birçoğumuz veya hepimiz, kâh üzgünlük, kâh hayal kırıklığı yaşadık. Ama sanki, bireysel sorumluluk toplum adına vardı. Bireysel sorumluluktan ne anlıyoruz? Onun üzerinde durur musunuz?

 

Önce: Ben kimdir?

 

FY: Bireysel sorumluluk, öncelikle kendini tanımaktır. Ben kimim? Güçlü ve zayıf yönlerim neler? Nasıl yaşamak istiyorum? Böyle bir farkındalık kazanmaktır. Dolayısıyla, kendi hayatımın planını, programını yapıp öncelikle kendi ödevlerimi yerine getirmektir bireysel gelişim. Kendini tanıyan, kendini geliştiren kişi, bir başkası için veya toplum için, en önemlisi de sağlıklı bir birey olarak, topluma katkıda bulunur.

 

HD: Peki, kendini geliştiren kişi, yine yaşanan örnekleri düşünerek soruları soruyorum, sorumluluk alıyor, verilen görevi yerine getiriyor. Bu, bir sorumluluğu yerine getirme. Hedefimiz, bireyin kendi şahsındaki sorumlulukları değil mi? Bu görevleri, altını çizerek bir daha söyler misiniz? Bireysel sorumluluktan anladığınız şeyler neler?

 

FY: Birincisi, kendini tanımak.

 

HD:Kendini tanımak; artılarıyla eksileriyle.

 

FY: Kendine bir yaşam amacı ve hedefi oluşturmak.

 

HD: Bu, sosyal sorumluluk olabilir mi?

 

FV: Evet. Ve bunu geliştirmek için kendini donatmak, kapasitesini kullanabilir hale getirmek, yeterli bilgi ve beceri elde edinmek. Kendimiz için bireysel sorumluluktan bunu kastettik. Bir önemli yanı da kendimizi korumayı bilmek. Sorumluluk, bazen bizi aşan isteklerimizin ya da düşüncelerimizin ötesine geçen bir boyut kazanabiliyor. Dolayısıyla, bu da bize kendimizi en verimli noktada, hem kendimiz, hem de toplum için var edebilme şansı tanıyor. Eğer bu çizgiyi kaçırırsak, dediğim gibi, kendimizi ihmal edip tükenmişlik duygusu ya da topluma karşı kızgınlık duygusu yaşamaya başlayabiliriz.

 

HD: Galiba, bu söylediklerinizden, kendim için şöyle bir şey çıkardım. Bugün 40 yaş ve üstü olanlar, çoğunluk için sosyal duyarlılığı olan kesim, diyeyim. Hayır demesini bilmeyen kesim. Çocuklarımız dediğimiz kesim de sürekli hayır diyen kesim. Bunun ortası bulunmalı. Bu tarafta bir aşırılık yaşanırken, yaşadıklarının yanlış olduğunu fark edip öbür aşırı yöne giden çocuklarımız bireysel sorumluluktan uzak, başka bir hayata gidiyorlar gibi geliyor. Bu konuda sizin görüşünüzü rica etsem?

 

FY: Ben bir özet yapmak istiyorum aslında. Dünyaya gelen herkes, bir şekilde toplumsal sorumluluklarla tanışıyor. Çünkü, sorumluluğun temeli sevgi. Dünyaya gelip önce seviliyor; sonra sevmeyi öğreniyor. Dolayısıyla, kendinden başka bir varlıktan haberdar olup ona ilgi gösterme anından itibaren bir toplumsal sorumluluk örneği de sergilenmiş oluyor.

      

Şimdi, zaman içinde, gerek aile, gerekse içinde bulunduğumuz değerlerin bizden beklentileri oluyor. Yönlendirmelerle, biz bu sorumluluğu ya da sorumsuzluğu, farkında olamadan tercih ediyoruz. Aslında, bizim kuşağın işlevi, burada başlıyor. Geçmişte biz olmanın sakıncalarını gördük. Yaşadığımız hayal kırıklıkları var ya da 40-50 yaşına geldim, kendim için bir şey yapamadım pişmanlığı var. Ama, yeni kuşağa baktığımız zaman da biraz kendimizi duvara çarpmış gibi hissettiren hayırlarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla, biraz incinmemiz ve yeni kuşak için endişelerimiz var. Bunun ortası var.

 

HD:Bir de fark etmez var. Fark etmez üzerinde de duracak mısınız, bilmiyorum. Bu kadar da fark etmezlik olmaz.

 

FY: Aslında, fark etmezlik, bir sorumsuzluğun parçası. Yani, sorumsuzluk olmamasının bir parçası. Dolayısıyla, sorumluluk alacaksak eğer, her şeyin fark ettiği bir nokta var. Aşırı bencillik, toplumsal körlüğü de beraberinde getirebilir.

 

HD: Aşırı bencilliği nasıl tanımlayacağız?

 

FY: Her şeyi kendisi için istemek; toplumsal açıdan kendisinden başka hiç kimseye ilgi göstermemek, şefkat göstermemek; yardım isteği duymamak; paylaşmak istememek; bütün amaç ve hedeflerini kendi bireysel gelişimi için kullanmak.

 

Toplum bilinci: Elini taşın altına sokmak

 

HD: Bunun oranları değişebilir. Bu toplumsal sorumluluk dediğimizin, daha büyük şeyler olması gerekmiyor, değil mi? Komşu mahalleleri, bina içinde yardımlaşma bile sosyal sorumluluk kavramına giriyor, değil mi?

 

FY: Hayır, gerekmiyor. Arkadaş ilişkileri giriyor; kendisini sevmesi giriyor. Temelde, kendisi için çaba içinde olması gerekiyor. Arkadaşları içinde yardımlaşma isteği duyması ve bir sosyal çevre içinde olması, toplumun temellerinden biri. Ama, en üst noktada, toplum bilincine değer vermek. Yaşadığı topluma katkıda bulunmak. Yani, şunu demek istiyorum; sorunun değil, çözümün parçası olmak. Birey olarak, yaşadığımız toplumda eksik ya da yanlış gördüğümüz noktalarda, sadece şikayet bazında olmamak. Elimizi biraz taşın altına sokarak çözümün parçası olmak, toplum bilincini taşıma aşamasına gelmek.

 

HD:Şimdi, o zaman bireysel sorumluluğun kazanılması için bireyin kendisinin yapması gereken ne? Ebeveynlerin yapması gereken ne? Hiç olmazsa, biz farkındalık yaşayalım.

 

F.Y: Evet, daha demin de söylediğim gibi, toplumsal sorumluluk, doğuştan itibaren zaten bizde var. Sevmeyi öğrenen, toplum içinde bir başkası için de duygu paylaşımında bulunuyor. Dolayısıyla, sosyal sorumluluğun da tohumu, diye düşünüyorum. Ancak, baktığımız zaman, doğuştan getirilen ve her çocuğun yaşadığı bir olgu varken, bazı çocuklar bencilliğe doğru, bazı çocuklar kendi kapasitelerini, kendilerini tanıyamama gibi bir doğrultuda ilerliyor. 

Burada en önemli etken, çocukların, anne ve babaların, yetişkinlerin onlara nasıl yaklaştıkları. Aşırı koruyucu ve kollayıcı bir aile içinde, çocuk, kendini tanımlamaktan, kendi ödevlerini yerine getirecek bilgi ve beceriyi edinmeden, deneyimden yoksun kalıyor. Kendi içinde, hep dışarıdan hizmet bekleyen anlayışı getiriyor. Gene, aynı şekilde, aşırı bir uçta, aşırı baskıcı bir tutum içinde bulunulduğu; anne ve babaların, aşırı baskıcı, eleştirel, aşırı doğru-yanlış, aşırı yeterli-yetersiz değerlendirmelerle yaklaştıkları zaman da çocuklarda bağımlı ya da isyankâr bir kişilik ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bu da kendilerini geliştirme açısından anne ve babadan olumlu destek alma fırsatını ortadan kaçırıyor. Bağımlı bir davranış geliştirmelerine neden oluyor. Bu anlamda, kısmen herkes için söyleyeceğimiz kişisel sorumluluğunu, ödevlerini yerine getirme ve toplumsal sorumluluk geliştirme anlamında doğru yönlendirilmiş oluyorlar. Dolayısıyla, anne ve babaların, yetişkinlerin çocuklara tutumları, bireysel ve toplumsal sorumluluğun gelişmesinde önemli bir faktör.

 

HD: Aileden başlıyor, değil mi?

 

FY: Evet. Sorumluluk kazabilmesi için çocukların, öncelikle seçim yapma özgürlükleri olmalı. Sürekli dikte eden olunmamalı; seçenekler sunulmalı. Seçenekler arasından uygun olanı seçebilmeli. Dolayısıyla, beceri geliştirebilmeli. Kendisi için gerekli olan yaşam becerilerini kazanabilmeli; kendisini geliştirmeli. Bu anlayışta yetiştirilen bir çocuk, hem kendisi, hem de insanlar için sorumluluk anlamında ödevlerini yapmış oluyor zaten.

 

HD: Hep sosyal sorumluluk, diye geldik bugüne kadar. Ama sizin programda söyledikleriniz şu farkındalığı yarattı. Bireyi incelemeden, onun neyi neden yaptığını idrak etmeden, bütüne ulaşılamayacağını düşündüm; yanılıyor muyum?

 

FY: Kesinlikle doğru. Ben hatta buraya gelmeden birtakım notlar aldım. Birtakım mesajlar halinde. Önceki ilk cümlem; toplum bireylerden oluşur. Bireyin özellikleri ve gelişmişlik düzeyi, toplum için önemli bir faktördür. Demin, sosyal sorumluluğun nasıl kazanılacağını anlatıyorduk. Her çocuğun, sevmekle böyle bir sorumluluğu yerine getirdiğini, tabii yaşına ve düzeyine uygun olarak, daha sonra anne ve babanın tutumlarıyla şekil aldığını söylüyorduk.

Bir başka faktör de toplum, kendi içinde kendi yaratıyor. Yani, her toplumun bazı değerleri var. Yöresel değerler, ailesel değerler var. Nasıl insan yetiştireceğiz?

 

Özellikle, en genel anlamda baktığımız zaman, her yaş, kendi insan modelini yetiştiriyor. Çok sık ifade edilen bir olgu şu: Henüz daha Türkiye demokratikleşmedi, diyoruz. Çünkü henüz daha demokrasinin insan modelini yaratamadık. Bazı kavramları hayata geçiremedik. Herkesin birbirine saygılı olması gerekirken, geçmişten gelme alışkanlıklarımız ve itaat kültürüne doğru kayıyor.

Dolayısıyla, bu anlamda bağımlı kişilikler yetiştirdiğimiz için, bireysel gelişimi tam anlamıyla gerçekleştiremediğimizi düşünüyorum. Bu, çok genel bir gözlem. Onun için, toplumsal sorunların geliştirilmesinde, tabii bireyin isteği, kendine özgü bir sorumluluk içinde olması, aile değerleri ve yönlendirmeleri ve aile tutumları önemli. İçinde yaşadığımızın toplumun kültürü, gelenekleri ve değerleri çok önemli.

 

Demin dediğimiz gibi, itaat kültüründen demokrasi kültürüne geçiş içinde olan bir toplumuz. Dolayısıyla, iki uç noktayı yaşıyoruz nesiller adına. Bu noktada, bizim mesleğimizde, yani PDR alanında çalışanlara, bütün eğitimcilere ve sosyal sorumluluk taşıyan yetişkinlere, bu anlamda çok büyük ödevler, görevler düştüğünü düşünüyorum. Bu konuda bilinçlenmek ve gençlere katkıda bulunmak adına. 

 

HD: Sevgili Açık Radyo dinleyicileri, bir programın daha sonuna geldik. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Hoşça kalın.

 

(Açık Radyo’da yayınlanmıştır. Deşifre eden: Eda Ezgi Torcu)