Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği ve HUYS platformunun kurucularından Parin Yakupyan ile derneğin ve platformun işlevlerini konuşurken, Ermeni cemaatindeki özel çocukların durumu hakkında da bilgi alıyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş ve bugün 8 Ekim 2025 Çarşamba.
Sakat Muhabbet’in 7., Apaçık Radyo’nun 62. Yayın Dönemi
A.T.A.: Apaçık Radyo'nun eski adıyla Açık Radyo'nun 62. yayın dönemi ile Sakat Muhabbet'te karşınızdayız bu hafta. 56. yayın döneminde 2022'de başlamıştık. Sakat Muhabbet'in Açık Radyo'daki yolculuğu 7. yayın dönemine ve 108. bölüme ulaştı bu hafta.
Bu hafta konuğumuz Özel Çocuklar Eğitim Derneği, kısa adı ile ÖÇET başkanı ve Ermenice adıyla HUYS, Türkçesiyle Umut Platformu'nun kurucularından Sayın Parin Yakupyan.
Hemen programın başında Parin Hanım'ı nasıl konuk ettim onu da açayım; Agos gazetesinde İşhan Erdinç'in bir röportajı yayınlanmıştı birkaç gün öncesinde ve ben de onu okumuştum. İşhan Bey'i tanımıyordum ama sosyal medyadan yazdım, programı yazdım, Açık Radyo’yu yazdım ve Parin Hanım'a ulaşmak istediğimi belirttim kendisine. O da sağolsun hemen dönüş yaptı bana ve Parin Hanım bu hafta konuğumuz.
Parin Hanım, hoşgeldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?
Parin Yakupyan: Merhaba, teşekkür ederim. İyiyim, siz nasılsınız?
A.T.A.: Bizler de iyiyiz, çok sağolun. Benim bir ilk sorum var Sakat Muhabbet'te, bu soruyla başlayalım programa.
Parin Yakupyan kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve sakatlığınız varsa bunu da bizden paylaşır mısınız lütfen?
P.Y.: İktisat Fakültesi mezunuyum ve İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra 18 sene finans alanında çalıştım. Kendimle ilgili herhangi bir sakatlık durumu ise söz konusu değil.
2002 yılında oğlum, ikizlerimden bir tanesi Garen, otizm tanısı aldı ve bu alana da onunla beraber girdim.
Ben bu girişi hep şöyle açıklıyorum; eğer Garen olmasaydı ben bugün şu anda yaptığım pek çok şeyi yapamamış ve bu görüş mertebesine erişememiş olacaktım. Garen ile birlikte benim aslında bir gözüm açıldı ve mücadeleci ruhumu, o anarşist tarafımı, o savaşmayı seven ve mücadele eden kişi olan Parin’i belki de hiçbir zaman keşfedemeyecektim. Sıradan hayat içerisinde, sıradan bir iş içerisinde, şimdi emekli olmuş belki de şu an gezme, tozma işleriyle uğraşıyor olacaktım.
Onun için bir taraftan iyi ki olmuş diyorum, iyi ki içimdeki yeni Parin’i tanımışım, görmüşüm ve gücünü fark etmişim. Bir taraftan da keşke olmasaydı ve benim de diğer insanlar gibi olan normal sıkıntılarım olsaydı diye de adlandırıyorum.
Garen şu an 25 yaşında. 23 yıldır bu alanda hem mücadele eden, hem savaşan, hem de daha iyi günlerde yaşayabilmesi için çocuklarımızın mücadele eden bir anneyim.
HUYS ve ÖÇET
P.Y.: Bu süreç içerisinde ortaklarla beraber 2007 yılında Algı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni açtım. Şu an tek başımayım, ortağım yok ve çocuklara, ailelere dokunmakla ben de iyileşiyorum aslında.
2014 yılında Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği'ni kurdum ve hala devam ediyor derneğimiz. Derneği kurduğumuz anda Otizm Dernekleri Federasyonu'na hemen üye olduk çünkü bu iş birlikten geçiyor, birlik var ise kuvvet oluyor diye düşünmüştüm ve kısa bir süre sonra da oranın yönetimine seçildim. Hala oranın, Otizm Dernekleri Federasyonu'nun yönetimindeyim. Sonraki dönemde Türkiye Otizm Konfederasyonu'nu kurduk ve oranın da yönetimindeyim yani hep haklarla ilgili hem farkındalık, hem de çalışma…
Ben özel eğitim alanına çok hakim olduğum için aslında yaptığım işi daha çok aile, öğretmen, devlet ve özel kurumlar arasındaki o dengeyi sağlayan kişi olarak kendimi tanımlıyorum çünkü her alanında da bulunuyorum. Hem bir özel çocuk annesiyim, hem bir kurum yöneticisiyim, hem de beraber çalıştığım 45 öğretmen ile beraber bu işi yapıyorum. Onun için üç gözlükte de bakabiliyorum ve federasyonda ve konfederasyonda yapmış olduğum çalışmalar hep bu minvalde oluyor.
Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği bir dergi çıkartıyor ve 37. sayısını yayınladık bu derginin. Hiçbir reklam gelirimiz, hiçbir aidat gelirimiz yok. Herkese açık bir dergi. Bu dergide biz aslında yine o az önce söylediğim pek çok platformu; devlet, kurum, STK, aile, kişi gibi tüm bu kişileri bir araya toplamış oluyoruz ve bir şekilde bu farkındalık çalışmasıyla da devam ediyoruz. Bu şekilde açıklayabilirim.
HUYS’tan da bahsedeyim kısaca isterseniz; ben Ermeni cemaati üyesi olduğum için bizim kuruma gelen Ermeni çocuklarının ciddi maddi problemleri oluyordu zaman zaman ve büyük toplumda bu çocuklara destek bulabilmek çok kolay değil, daha zor. Ama küçük toplum olarak, Ermeni cemaatinde daha fazla kişi tanıdığım için kendi kişisel ilişkilerimle birilerine ulaşıp onlara destek sağlayabildim. Sonra da dedim ki, ‘Niye Ermeni cemaatinde bu çocukları koruyan, kollayan bir kurum olmasın, bir platform olmasın, bir sistem olmasın?’ Onun için de şimdi bir takım gönüllü arkadaşımızla HUYS platformunu kurduk. Şu an hala platformuz, herhangi bir tüzel kişiliğimiz yok. Zaman içerisinde de neye dönüşeceğimize karar vereceğiz.
A.T.A.: Kolay gelsin. Derginin adı nedir ve nasıl ulaşabilir dinleyenler?
P.Y.: Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği'nin internet sitesinde ÖÇET e-dergi olarak geçiyor. İnternet sitesine girildiğinde direkt tıkladığında tüm sayılara ulaşılabiliyor.
A.T.A.: Şimdi şu da aklıma geldi; sakatlığı hep milliyetten, ırktan ayrı bir şey gibi zannediyor insanlar ama aslında hepimiz aynıyız. Ben de bir engelliyim ama bir yandan Çeçenim, biraz Kürtlüğüm de var ve Türkiye'de yaşıyorum. Siz Ermenisiniz, çocuğunuz Ermeni ve o açıdan bakmak lazım çünkü her sakatın bağlı bulunduğu cinsiyet var, milliyet var, din var, bir şeyler var. Bunları da söylemek gerekiyor.
Ermeni cemaatindeki otizm ve Türkiye kapsamındaki otizm farklı mı, aynı mı? Sıkıntılar benzer mi, değişiyor mu? O açıdan ne diyebilirsiniz?
P.Y.: Ben azınlık olmak, çifte azınlık olmak veya üçlü azınlık olmak gibi düşünüyorum bu yani hem Ermeni olmak, hem engelli olmak veya sakat olmak.- onun pek çok tanımı var, farklı tanımları var, yanlış da anlaşılmak istemiyorum çünkü insanlar kelimelere çok takılıyor ama ben daha çok özel gereksinim diyorum. Çocuklarımızın hayatta kalabilmesi için bir özel destek gerekiyor. Sakat da denilebilir, kelimenin kullanış şekli önemli yoksa kelimenin kendisi önemli değil benim için, hiçbir farkı yok. Sadece Ermeni toplumu kapalı bir toplum. Kapalı bir toplum olduğu için de bazı şeylerde kendi kafamızı çok fazla kuma gömüyoruz, problemleri hep görmezden geliyoruz, yok sayıyoruz. Özellikle farklı gelişim, Ermeni toplumunda bu yok sayılmış bir konu, hiç önemsenmemiş bir konu.
Benim oğlum 4 yaşında ilk anaokuluna başlayacağı zaman Ermeni okuluyla başlangıç yapmak istemiştim çünkü kendi okuduğum okul ve dilini kullandığın bir millet ve bu dili sürdürmek istiyorum, birlikteliği sürdürmek istiyorum, bunlar güzel birliktelikler. Benim oğlumu almamıştı okul, ‘Biz sizin oğlunuza destek olamayız, siz daha iyi okullara layıksınız, biz anlamıyoruz, daha iyi bilenler bu çocuğa eğitim vermeli’ gibi saçma sapan gerekçelerle kabul etmemişti ve yıllarca da özel gereksinimli çocuklar Ermeni okullarında çok okuyamadılar.
Şimdi tabii yeni sistem, yeni nesil daha idealist. Artık öyle eskisi gibi almıyoruz gibi bir şey yapmıyorlar tanıştığım kişiler. Yine almıyoruz diyen okullar var ama %60, %70 artık alıyor belli kurallar çerçevesinde. Ama baktığınız zaman bu okulların da kendini yetiştirmesiyle ilgili bir sıkıntı var yani çocuğu alıyor ama sadece kaynaştırma yapmıyor, kaynatıyor diyebilirim. O çocuğu sadece o toplumun içinde veya okulun içinde tutmaya çalışıyor.
O sebeple bizim bu sene kendi HUYS platformumuzda akademisyenler var, eğitimciler var ve biz Ermeni Vakıfları Birliği ile de iletişime geçtik, oranın eğitim komisyonuna dahil olduk. Onlarla birlikte bu sene tüm Ermeni okulunda - 17 tane Ermeni okulu var - bir farkındalık, bir eğitim çalışması yapmayı hedefledik ve küçük küçük de başladık. Onun için biraz daha umutluyum bu anlamda. Daha kapalı bir toplum ama belki bizim farkındalığımızla birlikte gelişmeyi daha hızlı göreceğimiz bir toplum diye umut ediyorum yoksa öncesinde baktığınız zaman bugün bir devlet okuluna gittiğinizde pek çok kaynaştırma öğrencisi varken, bizim Ermeni okullarında bundan üç-dört sene önce sayı çok çok azdı. Şimdi tabii sayı çoğalıyor çünkü hizmet bekleyen kişi sayısı da çoğalıyor yani bizim otizmde de biz tanı aldığımızda 2002'de 250 çocukta 1 otizmli varken, şimdi 35 çocukta 1 otizmli var. Bu bir salgın veya çoğalma. Gerçekten çoğalıyor otizmli bireyler ve onun için artık görmezden gelebilme lüksleri yok.
Biz bu işi yapmasaydık belki üç-dört sene sonra başka kişiler bu işi yapacaktı ama ben başlattım bu hareketi, benimle beraber arkadaşlarım da başlattı. Şu anda da çoğalan bir ekibiz, her geçen gün üye sayımız çoğalıyor ve kabul görüyoruz şu an artık Ermeni toplumunda. Daha güzel çalışmalar yapacağız diye umutlanıyorum.
A.T.A.: Şimdi ortalara bir yere geldik yavaş yavaş. Size de bilgi vermiştim; bir müzik seçiyoruz ve ben konuğa bırakıyorum seçimi. Sizin seçiminiz var ise anons ederseniz dinleyelim o parçayı.
P.Y.: Evet, ben hep çok severim; Athena'nın “Ben Böyleyim” şarkısını uygunsa çalabilirsiniz.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğum HUYS platformu ve ÖÇET başkanı Parin Yakupyan. İlk bölümde derneği, platformu konuştuk ve Ermeni cemaatindeki özel çocukları da konuştuk biraz.
Peki, HUYS platformu nasıl hizmet veriyor? Sadece Ermeni çocukları özel mi? Otizmli ve Ermeni mi olması gerekiyor?
P.Y.: Otizm gibi bir şeyimiz yok, her türlü özel gereksinimli birey bizim platformumuzdan destek alabilir.
Daha çok zihinsel gruba hakim olduğumuz için bedensel grupla ilgili çok bilgi sahibi değiliz. Şu an üye sayımız kısıtlı. Ermeni çocuklarından ve ailelerinden oluşuyor.
Şu an daha çok yeni başladığımız için daha çok atölyeler şeklinde yaptığımız işlemleri size özetleyebilirim; farklı okullarla iletişime geçtik ve çocuklarımıza tamamen ücretsiz spor eğitimleri, müzik eğitimleri yapıyoruz geçen seneden bu yana. Bu yaz ise havuz eğitimi var. Çok değerli hocalarla iş birliğine girdik. Doktor Duran Aslan gerçekten tamamen gönüllü olarak bize destek verdi ve şu anda da eli üzerimizde sağ olsun.
Bu yeni dönemde de resim atölyesi, kil atölyesi ve Jokey Kulübü'nün bize vermiş olduğu destekle at binme gibi atölyelerimizi çoğaltmayı düşünüyoruz.
Burada HUYS olarak Ermeni çocuklarına destek veriyoruz ama ÖÇET olarak da Türkiye Jokey Kulübü'nün vermiş olduğu çalışmada da öyle bir Ermeni çocuk gibi bir kısıtlamamız olmadı çünkü orada bir sayı kontenjanımız yoktu ama öbür konular daha böyle üç-dört çocuktan ibaret olduğu için biraz daha kısıtlı kontenjanımız olabiliyor.
Geziler düzenliyoruz, farkındalık çalışmaları düzenliyoruz ve dediğim gibi yeni dönemde okullarda özellikle eğitimci eğitimi ve bu çocukların kabulü, bu çocukların daha doğru şekilde eğitim alması, kaynatılmaması ve gerçekten kaynaştırma yapılması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
A.T.A.: Oğlunuz tanıyı 2002'de almış, 23 sene olmuş. 2002'den bugüne, 23 senede o gün neydi durum Türkiye'de ve sizin cemaatinizde ve bugün ne? Ona da bir pencere açalım aslında dinleyenlere.
P.Y.: Çok güzel bir soru sordunuz. Şöyle söyleyeceğim; bir kere sayı çok çoğaldı. Eskiden çok az bilinirken, bizler 2002 yılında tanı alırken internet ortamı daha yeni yeni girmişti hayatımıza ve şimdi artık her yerde bas bas bağırdığımız için otizmli bireylerin farkına varılması ve tanı alması ve daha fazla doktor zaten artık bu işi bildiği için çok daha kolay yani o anlamda tanınırlık anlamında ciddi bir ilerleme var.
Ama mesela bu genel olarak söylediğim bir konu; benim oğlum şu an 26 aylıkken tanı alırken bugünün Türkiye'sinde hala üç-dört yaşında tanı almamış çocuklar da gelebiliyor.
Özel eğitimde sayısal olarak devletin vermiş olduğu sayı eskiden 6 idi, şu an ise 8 olarak söyleyebilirim. 6 artı 4'tü. 6 bireysel ve 4 grup eğitimiydi. Şimdi 8 bireysel ve 4 grup eğitimi var devletin vermiş olduğu.
Daha farkında herkes, daha işi iyi biliyor, daha fazla uzman var, daha fazla özel eğitimin içindeyiz ve özel eğitim de zaten kendi içerisinde bir bilim dalı olduğu için ilerliyor.
Lakin özellikle ücretler noktasında, devletin özel eğitim merkezlerine vermiş olduğu ücretlerde çok ciddi düşüş olduğu için yani dörtte bire indirildi ücretler ki ben bunu her yerde söylüyorum, bir asgari ücret öderken devlet özel eğitim merkezlerine, şu an dörtte bir asgari ücret ödüyor bir çocuk için. Tabii bu da neye yol açıyor? Bu özel eğitim hizmetlerinin kalitesinin düşmesine ve daha yeni mezunların veya daha kalifiye olmayan kişilerin bu alanda olmasına sebebiyet veriyor. O sebeple de evet bildiklerimiz çoğalıyor, imkanlarımız çoğalıyor ama kalite bence düşüyor.
Benim zamanımda okul almıyorum diyordu çünkü herhangi bir yönetmelik yoktu. Şu anda da yine okullar almıyorum diyor ama şu an bir yönetmelik var elimizde. Hakkını bilen bir veliye diyoruz ki, ‘Okulun size ben gölge öğretmen almıyorum deme hakkı yok veya okulun ben bu çocuğu almıyorum deme hakkı yok’. Yani biraz daha bilgili bir kitleye ulaşıyoruz.
A.T.A.: Gölge öğretmen dediniz. Ben biliyorum bu tanımı ama hiç duymayanlar vardır. Gölge öğretmen nedir? Onu da açalım isterseniz burada dinleyenlere.
Gölge Öğretmen ya da Kolaylaştırıcı Kişi
P.Y.: Gölge Öğretmen yeni tanımıyla kolaylaştırıcı kişi. Benim oğlum birinci sınıfa başladığında benim koordinatörüm dedi ki, ‘Garen evet, çok akıllı bir çocuk, okuyor, yazıyor, bilişsel olarak çok iyi ama bu çocuğun kurallarla ilgili sıkıntısı var yani bir anda canı sıkılıp dışarı çıkabiliyor ve ders bölünebiliyor, kendi de faydalanamıyor. Onun için bir entegrasyon hocası istiyoruz’. Garen beş yaşındayken - daha 2005, vizyona bakın- biz Garen'e bir öğretmen bulduk. Bu kişi tamamen benim finansmanımla bulunan bir kişiydi.
Nedir entegrasyon öğretmeni? Çocuğun ve okulun arasındaki o entegrasyonu sağlayacak, akranlarıyla birlikte olmasını sağlayacak, öğretmenin çocuğa uyumunu sağlayacak kişi.
Sonra biz bu kişiye gölge öğretmen demeye başladık yani o sınıfta olacak, çocuğun yanında olacak ama gölge gibi olacak, sınıf öğretmeninin önüne geçmeyecek, sadece akranlarıyla birlikte okumasını sağlayacak çünkü siz de takdir edersiniz ki 20-25 kişilik bir sınıfta zaten öğretmenin işi çok zorken bir de bir veya iki farklı gelişen çocuğu o ortama soktuğunuzda ve otizmli çocuklarda ciddi bir davranış veya hareketlilikle ilgili sıkıntı olduğu için sınıf sorun yaşıyor ve çocuk bir şey öğrenemiyor.
Bu kişiler öğretmenin de işini kolaylaştıracak, bizim çocuklarımızın da entegrasyonunu sağlayacak olan kişiler. Sonradan gölge öğretmen denmeye başladı. Daha sonra biz bu gölge öğretmeni mevzuata almaya çalıştık federasyon olarak ve dedik ki ‘Gölge öğretmen kanuna girmeli çünkü okullar inisiyatif kullanarak bu gölge öğretmeni kabul etmiyorlar’.
Üç sene önceydi zannediyorum veya pandemi dönemiydi, kolaylaştırıcı kişi adıyla sadece otizmli bireyler için tanınan bir ayrıcalık verildi yani otizmli bireylerin yanında kolaylaştırıcı kişiler artık sınıfa girebilecekti. Finansman tamamen ailede ama tabii ki fırsat eşitliği olması açısından maddi olarak birini tutamayan aileler kendileri de gölge öğretmen olabileceklerdi - ta ki geçen seneye kadar.
Geçen sene diğer engel grupları buna itiraz etti, ‘Bu sadece otizm için olamaz dediler’ ki haklıydılar. Bu sefer devlet tüm engel grupları için kolaylaştırıcı kişiyi kabul etti ama bu sefer dedi ki, ‘Bu kadar çok kolaylaştırıcı kişinin sınıfa girmesi mümkün değil, onun için de kolaylaştırıcı kişi sınıfın dışında duracak’. Tabii sınıfın dışında durulması otizmli bireyler için çok olası bir şey değil çünkü otizmli bireyler için başlangıçta sınıf içinde olması gerekiyor. Buna itiraz edildi ve orada çocuğun üstün yararı ve MEB kurulunun kararıyla eğer gerekli görünürse çocuk için kolaylaştırıcı kişi sınıfa girebilir gibi bir madde eklendi.
A.T.A.: Gölge öğretmen bir eğitimden geçiyor mu? Çünkü aile denince anneye, ya da kardeşe bir eğitim veriliyor mu? Gölge eğitmen bunu bunu yapar, bunu bunu yapmaz diye bir şey var mıdır orada?
P.Y.: Burada maalesef böyle bir standart yok. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'nde Kolaylaştırıcı Kişi Ön Lisans Programı var. O da yine bizim Esra Macaroğlu hocamızın kendi çocuğu da otizmli olduğu için orada öğretim görevlisi olarak açtırdığı bir bölüm. Orada yetiştiriliyor ön lisans programında ama bunun dışında da dört yıllık çocuk gelişimi, lisans, psikoloji gibi bölümlerden mezun kişiler, dört yıllık veya iki yıllık mezunlar gölge öğretmen olabiliyorlar.
Bu lisansların dışında olan kişiler için de farklı şeyler var, ibareler var. Orası biraz yeni çıktığı için açıkçası karanlık ama şöyle bir şey var mevzuatta; aile bireyleri için herhangi bir eğitim şartı yok ve bu da demek oluyor ki herkes o çocuğun yanında durabilir.
Tabii orada aslında biz ailenin çocuğun yanında olmasını asla tavsiye etmiyoruz çünkü anne eğitimci olamadığı için, orada farklı psikolojik durumlar işlediği için çok sağlıklı ilişkiler yürümüyor ama parası olmayan bir insan da ne yapsın? Yani çocuğu için birisi gerekiyor ise de mecburen bu olmak zorunda.
A.T.A.: Mesela aile kimin gideceğini okula bildiriyor mu yoksa her hafta başka bir kişi geliyor mu?
P.Y.: Hayır, dilekçe veriliyor, hangi kanuna istinaden kendisi gölge öğretmen olmak istiyor diye o maddeyi ekliyor, okula dilekçe gönderiyor. O dilekçeyi kabul edip yürürlüğe koyuyor ve o veliye bir yaka kartı veriliyor çünkü ailelerin de biliyorsunuz, okula girişinde ciddi sıkıntılar olduğu için orada o kişi görevli oluyor. Hatta duyuyoruz, bazı kişilerden adli rapor gibi şeyler de isteniyor ki istenmeli bence de yani öyle birkaç kişi gölge öğretmen olamıyor.
A.T.A.: Ben programın başında sizinle nasıl tanıştığımı aktarmıştım. Agos gazetesinden İşhan Erdinç'in röportajının da başlığını ben hemen söyleyeyim, ‘Özel Gereksinimli Çocuklar Eğitim Dönemine Yine Sorunlarla Başladı.’
Aslında bu röportaja dair bir şey soracaktım ama her şeyi konuştuk. Yine bu eğitim-öğretim yılı için farklı bir şeyler var ise onları da alayım sizden.
P.Y.: Biz dernekler olarak ve şu anda da Ermeni cemaati için özel olarak HUYS platformu olarak. bu çocukların hakkının arkasındayız.
Eğitimcilerin de işi kolay değil. Onları da eğitmek, onlara da doğru yolu göstermek ve bu çocuklarla nasıl çalışacaklarını öğretmek kolay değil ama bu çocukları da kabul etmek durumundalar çünkü bazen ‘kendisi gibi olanlarla birlikte okusun’ gibi cümleler de sarf ediliyor. Halbuki özel eğitim kanunu mevzuatında bu çocukların hangi şekilde eğitim alacağını zaten rehberlik araştırma merkezleri belirliyor; ya tam korumalı bir ortamda, özel eğitim okulunda bu çocuklar kendi durumuna göre belirlenip, özel eğitim uygulamaları okulunda bu çocuklar hep kendisi gibi çocuklarla okuyabiliyorlar, ya normal gelişen bireylerin olduğu bir okulda, özel eğitim sınıflarında okuyabiliyorlar ya da daha iyi durumda olan çocuklar da yine MEB’in vermiş olduğu kararla kaynaştırma ortamlarında okuyabiliyorlar.
Kaynaştırma dediğim şey, kendi normal gelişen yaşıtlarıyla birlikte en az sınırlandırılmış ortamda eğitim demek. Bir sınıfta otizm gibi bir bireyin olması, o diğer normal gelişen tırnak içindeki çocuğu bozacak hastalıklı bir durum değil. Onun için veliler korkmasınlar çünkü en büyük problem diğer velilerden kaynaklanıyor.
Ermeni cemaatinin yine kendine özgü bir sorun; Ermeni cemaati okulları genelde özel okul statüsünde olduğu için oradaki veliler çok fazla yönetimde söz sahibi oluyorlar ve biz bu çocukları bu okula istemiyoruz diyerek ayak direyebiliyorlar ve bu yüzden de okullar da kendi okullarına öğrenci bulabilmek adına biraz zor durumlar yaşayabiliyorlar. O sebeple diğer velilerin de bundan korkacağı bir şey yok.
Garen ve Onun Eğitim ile Meslek Yaşamı
A.T.A.: Garen 26 yaşında dediniz. Üniversiteyi bitirdi mi? Eğitim demişken Garen'in eğitiminden de bir örnek verelim. Garen ne kadar okudu, nereleri bitirdi ve şu anda neler yapıyor?
P.Y.: Sağolun. Garen, akademik olarak hep yaşıtlarının üstünde bir çocuk olmuştu ve liseyi de normal bilişsel anlamda herhangi bir kaynaştırma almadan bitirdi.
Ama okumak istemedi çünkü o arkadaşlarının onunla... Kendilerince şaka ama Garen için dalga geçme yani o çocuklar ona şaka yapmak için yapıyorlar, hiç kimse kötü niyetli yapmıyor diye düşünmek istiyorum ama o Garen için hep bir dalga geçmeydi, zorbalıktı.
Çok ses, o ses hassasiyeti ve Garen kişilik olarak da biraz tembel bir çocuk. O sebeple ‘Ben üniversite okumak istemiyorum’ dedi. Biz onu biraz zorladık üniversite konusunda ama çok kararlıydı ve sınav kağıdını boş verdi ve sıfır puan aldı.
Biz de lisede grafik, iletişim, tasarım meslek lisesini bitirdiği için, Aydın Doğan İletişim ve Meslek Lisesi’ni bitirdiği için ona bir Oti Dükkan adı altında bir Instagram hesabı kurduk. Kendi tasarımlarıyla kişiye özel termos, bardak gibi tasarımlar yapıyor. Kişiler kendilerine özel tasarımla bardak siparişleri verebiliyorlar. Akademik olarak herhangi bir durumu yok, benimle beraber buraya geliyor. Onun da bir masası ve bir ofisi var, tasarımlarını yapıyor ve benimle beraber eve gidiyor. Dışarıda tek başına bir şeyler yapma gibi bir durumu yok. Biraz benim korumacılığım aslında. Garen çok yüksek bir çocuk. Ben Mecidiyeköy'deyim, evim ise Yeşilköy'de yani çok rahat, tek başına gider gelir ama ben biraz çekindiğim ve korktuğum için onu çok bağımsız bırakamadım. O sebeple genelde benimle beraber gidip geliyor. Böyle özetleyebilirim Garen'in durumunu.
A.T.A.: Zaten okumak istememiş, kendi istediği işe gitmiş aslında bir yandan da, kimsenin yapamadığını yapmış bir açıdan da. O da zor, o da kolay değil çünkü otistik olduğu için bazı şeyleri kesin biliyor, ‘Ben istemiyorum, ben bunu istiyorum’ diyebiliyor rahatlıkla.
P.Y.: Evet, bu kadar.
A.T.A.: Daha önce de otistik konuklarım da oldu benim, onlardan da biliyorum. Çok çok sağolun. Bu hafta Parin Yakupyan idi konuğum. Son sözlerinizi de alalım Parin Hanım.
P.Y.: Teşekkür ediyorum, bu alana katkı sağlayan ve sesimizi duyuran herkese çok teşekkür ediyorum.
Ben Açık Radyo'da daha önce iki-üç programa çıkmıştım. Apaçık'ta da bir kere çıkmıştım ama sizin programınıza konuk olmak gerçekten çok gurur verici. Apaçık Radyo'yu da takip ediyorum. Onun için teşekkür ederim.
Toplum hep birlikte entegre olmadan çocuklarımızın sağlıklı ve bağımsız yaşaması mümkün değil. Bunun için biz aileler olarak çok çabalıyoruz, STK’lar olarak çok çabalıyoruz ama toplumun diğer bireyleri destek vermediğinde bizim sesimiz çok cılız kalıyor. Ben şöyle düşünüyorum; bu hayattaki sorumluluğumuz sadece doğurduklarımızdan ibaret olmamalı; bu toplum olarak, kişi olarak aslında tüm toplumdaki bireylerden sorumluyuz ve ona göre davranmalıyız. Teşekkür ediyorum sesimizi duyurduğunuz için.
A.T.A.: Ben teşekkür ederim. Sakat Muhabbet’in bir de son sloganı var; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin.’ Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.