CHP ülkede kriz çıkmasını istiyor

-
Aa
+
a
a
a

NEDEN? Fuat Keyman CHP, siyasi hayatımız için gittikçe daha ciddi bir sorun haline geliyor. CHP'nin varlığı iki büyük eksikliği sürekli gözden saklıyor. Birincisi, bu ülkede ciddi bir muhalefetin olmadığını, ikincisi de ciddi bir sol partinin bulunmadığını, CHP yüzünden fark etmemiz gereken keskinlikte fark edemiyoruz. Bu eksikliklerin fark edilememesi de, toplumun ihtiyaç duyduğu muhalefetin ve sol bir partinin ortaya çıkmasını engelliyor. Ve toplum, 'orta'nın solu' tanımını siyasi hayatımıza sokmuş olan ülkenin en eski partisi CHP'nin siyasette bugünkü yerini, amacını anlamakta zorlanıyor. CHP'nin söylem ve politikalarının sağ partilerle aşırı benzeşmesi, bu partinin neredeyse askeri bir söylemle sürekli güvenlik sorununu öne çıkarması, hiçbir toplumsal soruna çözüm önermemesi ve daima dünyayla Türkiye arasında kriz çıkaracak tekliflerle gelmesi, CHP'lilerin bile CHP'nin kimliği ve amaçları konusunda aklının karışmasına neden oluyor. Biz, CHP'nin hedeflerini anlayabilmek için Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü hocası siyaset bilimci Prof. Fuat Keyman'la görüştük. Keyman, Türkiye'de demokratikleşme ve AB ilişkileri üzerine çalışıyor. Galiba CHP, Türkiye'nin siyasi bilmecelerinden biri haline geliyor. Önce bu partinin siyasi yelpazedeki yerini tespit edelim. CHP'nin izlediği siyaseti, kullandığı dili, önerilerini göz önüne aldığınızda, bu partiyi nasıl bir parti olarak tarif edersiniz?

Bir kere CHP'nin güttüğü siyasetle Türkiye'deki toplumsal gerçeklik birbiriyle çakışmıyor. Şu anki yapısıyla CHP, devlet organı gibi hareket eden bir parti. Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretmiyor. Kendisini devlete yakın konumlandırmış, devlet merkezci güvenlik söylemini dile getirmeyi misyon edinmiş, parti içi iktidar mücadelesine odaklanmış bir parti CHP.

CHP, nasıl bir Türkiye istiyor?

Değişimin hâlâ devlet merkezli ve çok küçük çapta olduğu, güvenliğin demokratikleşmeden, ekonomik kalkınmadan önce geldiği bir Türkiye istiyor.

Her siyasi parti, siyasi ve ekonomik bir ihtiyaca cevap verir teorik olarak. CHP toplumdaki hangi ihtiyaca cevap veriyor?

'CHP, toplumda somut olarak şu ihtiyaca cevap veriyor' diyemiyoruz. Bu yüzden zaten CHP'nin toplumsal dayanakları küçülüyor. CHP, Türkiye'nin sorunlarını çözmek yerine, milliyetçilik bağlamında iç ve dış güvenlik ideolojisini öne çıkarıyor. Tabii ki Türkiye'nin bütünlüğünün ve laik rejiminin korunması gerekiyor ama bir siyasi parti tüm anlayışını buna endeksleyemez. Bir siyasi partinin varolma nedeni, ülkedeki temel sorunlara çözümler bulmaktır. Türkiye'nin işsizlik, yoksulluk, bölgesel kalkınmada eşitsizlik, dinsel kimlikler, azınlıklar gibi çok ciddi demokrasi eksiklikleri, ekonomik ve siyasal sorunları var ama CHP'nin söyleminde, politikasında bunlar yok.

CHP'nin söylemi, politikası ne?

CHP, AB'yle ilişkilerde Türk devletinin egemenlik sorunlarını, AKP'ye karşı laik rejimin korunmasını, bölünme ve şeriat korkularını öne çıkarıyor. CHP'nin politikası, insanların geleceğe güven, işsizlik, eğitim gibi günlük sorunlarına, taleplerine tekabül etmiyor. YÖK olsun, devlet reformu ve yerel kalkınma reformu olsun, AB sürecinde kültürel haklarla ilgili Alevilik ya da azınlıklarla ilgili ortaya çıkan sorunlarda olsun, bu kopukluğu her alanda görüyoruz. 'CHP toplumdan kopuk, halkla bağ kurmuyor, muhalefet yapmıyor' derken, söylenmek istenen de bu zaten.

Bir sabah uyandığımızda CHP olmasa, bu partinin eksikliği başka partiler tarafından doldurulamayacak nasıl bir boşluk yaratır?

Şu anda bir boşluk yaratmaz. CHP, şu anki milliyetçi ve devlet merkezci söylemiyle bir an için yok olsa, CHP'nin eksikliği hissedilmez. MHP ve DYP onun yerini rahatlıkla doldurur. Yani CHP'nin bugünkü söylemiyle ve performansıyla, Türkiye siyasetinde varolması ya da yok olması, Türkiye'nin gidişatında fazla fark yaratmaz.

Deniz Baykal geçenlerde AB ile ilişkilerimizi iki yıl askıya almayı önerdi. CHP, bu önerinin gerçekleşmesi halinde ortaya çıkacak tabloyu sizce iyi değerlendirerek mi bu öneriyi dile getiriyor?

Baykal, bu öneriyi bilinçli dile getiriyor. Bir manevra bu. Baykal ve CHP yönetimi, AB ile ilişkide sadece ek protokolün imzalamasına karşı çıkmadı ki. Daha önce de 17 Aralık'ta AB'den müzakere tarihi alınmasına karşı çıktı. Erdoğan'a, 'Kararı imzalamadan Brüksel'den dön' dedi. Baykal'ın temel stratejisi, iktidara gelmek değil. CHP yönetiminin seçim kazanmak, Türkiye'yi yönetmek gibi bir iddiası yok. Bugünkü CHP yönetiminin temel amacı, kendi parti içi iktidarını korumak, yüzde 10 barajını geçmek ve Türkiye'nin mevcut yapısı içinde AKP'den sonraki ikinci parti konumunu sürdürmektir.

Bu iktidarı koruyabilmek için AB ile aramızda bir kriz çıkmasını mı istiyor CHP yönetimi?

AB'yle ilişkilerde bir kriz çıkmasını istiyor çünkü bir kriz çıkarsa ve ilişkiler ertelenirse, Türkiye'de Avrupa'ya karşı bir içe kapanma yaşanacak, milliyetçilik yükselecek. Bu artan milliyetçilik rüzgârı da CHP'yi AKP'ye karşı güçlendirecek. CHP, yükselecek olan milliyetçilikten MHP'den daha fazla faydalanacak. Çünkü 2002 krizini unutmayan insanlar, o zamanki koalisyon ortağı MHP'ye değil CHP'ye yönelecek. CHP böyle düşünüyor işte. Ayrıca devlet aktörleri tarafından sistemdeki ikinci partinin CHP olması da MHP olmasından daha iyi diye kabul ediliyor. Bakın, şu çok önemli. CHP'yi konuşurken iki şeyi ayırmak lazım. Bir, insanların kafasındaki bir sosyal demokrasi ve CHP var. Bir de yaşanan CHP gerçeği var. Bunu unutmamalıyız.

AB ile ilişkilerimizi askıya almamız halinde ortaya çıkacak ekonomik sorunları CHP nasıl çözecek?

Baykal ve CHP yönetimi için AB'yle ilişkileri askıya almamız halinde ortaya çıkacak sorunun nasıl çözüleceğinden ziyade, bu sorunun etkisi ve CHP'nin bu sarsıntıdan nasıl faydalanacağı önemli. Çünkü AB'yle ilişkinin askıya alınmasının AKP'nin meşruiyetinde ciddi sarsıntı yaratacağı çok açık.

Avrupa'yla ilişkilerini kesen bir Türkiye'de sivil siyaset güçlenir mi yoksa güç mü kaybeder?

Güç kaybeder. Siyasi partilerin yanı sıra, sivil toplum örgütlerinin toplumun sorunlarıyla ilgili aktif çalışma ortamını bulması, kimlik sorunlarının demokratik platformlarda tartışılması anlamında siyasal katılım ve sivil siyaset güç kaybeder. Ama eğer Türkiye'de AB'yle ilişkilerde ve ekonomide bir kriz çıkmaz, müzakereler 3 Ekim'de başlar ve devam ederse, CHP'nin sonu demektir bu. Çünkü o zaman CHP'nin AKP'ye, 'Ben AB sürecini, ekonomiyi, ABD ve IMF'yle ilişkileri senden daha iyi götürürüm' demesi ve aktif olması gerekir. Bu da, CHP'nin Türkiye'nin sorunlarıyla arasında bir bağ kurması, ülkeyi yönetmeye talip olması demektir ki, CHP'nin kendi iç iktidar mücadelesini ülkenin sorunlarından önce gören şu anki yapısı bu iddiayı götüremez.

Gümrük Birliği anlaşmasının mi- marlarından olan Dışişleri Bakanlığı'nın eski müsteşarı Onur Öymen bugün CHP'nin başkan yardımcısı. Gümrük Birliği yürürlüğe girdiğinde Dışişleri Bakanı olan Baykal da partinin başkanı. Bu iki siyasetçinin geçmişteki siyasi pozisyonlarıyla bugünkü önerileri arasında ne tür bir bağlantı var?

Şu bağlantı var. O günkü siyasal yapıdaki pozisyonları öyle davranmayı gerektiriyordu, bugünkü pozisyonları da böyle davranmayı gerektiriyor. Yani burada etik, ahlaki, düşünsel bir tavır yok. Geçmişte kendileri için onu söylediler ve yaptılar, bugün de kendileri için tam tersini söylüyorlar ve yapıyorlar. Bundan on yıl sonra da çok daha farklı bir şey söyleyebileceklerini varsayabiliriz. Ama şu var, Türkiye'nin bugün ihtiyacı düşünsel, etik ve ahlaki zeminde tutarlı siyasetçiler üretmektir.

Bu iki siyasetçi bugün Gümrük Birliği'nin ek protokolünü imzalamaya karşı çıkarken, Türkiye'nin bu politikadan ne kazanacağını düşünüyorlar?

AKP, ek protokolün imzalanmasının Türkiye açısından ne sonuç vereceğini açıklıyor ama Baykal ve Öymen bunu imzalamamanın Türkiye-AB ilişkileri ve Kıbrıs bağlamında ne anlama geldiğini, AB ile ilişkilerin askıya alınmasının Türkiye'nin dış ilişkilerinde, ekonomisinde ve siyasetinde ne sonuçlar yaratacağını açıklamıyorlar. Eğer 'Ek protokolü imzalama' dediğinde, bunun sonuçlarının ne olacağını açıklamıyorsan, o zaman yaptığın şey Türkiye'nin yararına olmayan, sadece senin kendi konumunu korumaya yönelik bir siyasi manevradır. Bu, milliyetçi kesimlerden oy alma sevdasıdır. Ve bu oylar, hiç bir zaman CHP'yi iktidara da taşımaz.

CHP'nin siyasi önerilerinin milliyetçi sağ ile büyük benzerlikler göstermesi, bu partiye oy veren kesimin talebi mi?

Hayır değil. CHP'deki siyaseti çok iyi simgelediği için burada genel başkan yardımcısı Onur Öymen'i örnek verebiliriz. Siz, İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in devletle ilgili sorunlar, Kıbrıs ve AB konuları dışında, toplumun işsizlik, yerel kalkınma gibi sorunlarıyla ilgili olarak konuştuğunu hiç gördünüz mü? Devlet milliyetçiliği böyle bir milliyetçiliktir işte. Devleti temsil etmeyi, toplumu temsil etmenin önünde gören bir siyaset anlayışını yürütüyorlar. Bu yüzden de biz Onur Öymen'i hiçbir zaman bir milletvekili olarak görmüyoruz. O sanki bir milletvekili değil, bir devlet görevlisi. CHP'nin üst yönetimi işte tam böyle. CHP'nin şu andaki devlet merkezci yapısı, devlet görevlisi olarak konuşmayı, milletin vekili olarak konuşmanın ve milletin sorunlarına çözüm bulmanın önünde gören bir siyaset anlayışına sahip.

CHP 'ortanın solundan' bugünkü çizgiye nasıl geldi? Nasıl bir evrimden geçti?

CHP, Türkiye'nin değişimine ayak uyduramadı ve giderek toplumdan kotu. Diğer sol partiler de böyle.

60'lardaki CHP'yle bugünkünü kıyasladığınızda ne görüyorsunuz?

1960'ların CHP'si 1960'ların Türkiyesi için bir şeyler söyleyen bir CHP'ydi. Bugünün CHP'si 2000'lerin Türkiyesi için bir şey söylemiyor. 1960'lardaki Türkiye'nin yapısı ve ekonomik kalkınma modeli o günkü CHP 'yle kesişiyordu. Hatta CHP o yapıyı taşıyan bir nitelikteydi. O yüzden de 'ortanın solu' değişimini yaşadı. Fakat bugünkü CHP, Türkiye'nin siyasi ve kültürel yapısına, dünyanın ve Türkiye'nin dönüşümüne ayak uyduramıyor.

CHP niye hep sertlik yanlısı politikalar öneriyor peki?

Siyasi parti bir tercih yapmak zorunda. Türkiye'deki sorunları ya demokrasi sorunu olarak görecek ve toplumla bağ kuracak, böylece Kürt sorununu, İslami kimliğin yükselmesi ya da azınlık sorununu hak ve özgürlükler temelinde çözecek, ya da ülkedeki sorunları güvenlik sorunu olarak görecek ve toplumla bağ kurmak, sorunları çözmek yerine devletle bağ kuracak. 2000'li yıllarda Türkiye'nin AB ve ABD'yle ilişkileri, Türkiye'nin Kürt sorunu ya da ekonomik kalkınma gibi sorunlarını güvenlik ideolojisi dışında çözmesini gerektiriyor. Türkiye hem Irak savaşından sonra ABD'yle, hem IMF'yle ve hem de AB'yle ilişkilerinde, 1990'lardaki güvenlik ideolojimizin artık tek başına yeterli olmadığını öğrendi. Güvenliğin mutlaka demokratikleşmeyle, ekonomik kalkınmayla birlikte düşünülmesi gerekiyor. Türkiye sorunlarını demokratik olarak çözdüğü sürece daha güçlü bir devlet olacak. Türkiye'de bu siyaset kazanacak. Türkiye artık mevcut yapısını koruyamaz.

AB ile ilişkilerini krize sokan ve içe kapanan bir Türkiye mevcut yapısını koruyamaz mı sizce?

Türkiye içine kapanamaz ki. Milliyetçi ideolojinin en büyük çıkmazı da bu. Türkiye istese de onu içine fazla kapattırmazlar. Çünkü içine kapanan Türkiye istikrarsız bir Türkiye demektir. İstikrarsız bir Türkiye'yi diğer devletler istemezler. Türkiye'nin içine kapanması mümkün değil. Bu yüzden 3 Ekim'de Türkiye AB'yle müzakerelere başlayacak. İşin sonu ister ayrıcalıklı üyelik, ister tam üyelik olsun, on yıllık süreçte Türkiye'nin AB ile ilişkilerde attığı her ileri adım Türkiye'yi daha istikrarlı hale getirecek. Daha istikrarlı Türkiye'de de insanlar siyasetten daha ileriye dönük şeyler bekleyecekler. Siyasi partilere, 'Benim tarım sorunuma çözüm bul, benim enerji, çevre, kadın hakları sorunuma çözüm bul' diyecekler. 'Ek protokolü imzalamayalım, AB ile ilişkileri askıya alalım' diyen CHP'nin korkusu böyle bir Türkiye'nin oluşmasıdır işte. Çünkü ileriye giden bir Türkiye bugünkü CHP'yi taşıyamaz. Hâlâ Türkiye'deki sorunların demokratik çözümüne soyunmayan, bu sorunları güvenlik temelinde düşünen, devlete sırtını dayayan bir CHP var.

CHP yönetimi ile tabanı arasındaki ilişki sağlıklı şekilde işliyor mu?

CHP'nin siyaseti bir şantaj siyaseti gibi işliyor. CHP, Ben şunu yapacağım, o yüzden bana oy verin' demiyor da, 'Bana oy vermezseniz, kötü olaylar olacak. AKP yükselecek, laiklik gidecek' diyor. İnsanları korkutan, oyu şantaj gibi gören bir siyaset bu. CHP ile ona oy veren taban arasındaki ilişkinin ne kadar sağlıklı, ne kadar şantaja ve korkuya dönük olduğunu bilmiyoruz.

CHP'de Baykal'ı eleştirmek ve partide yükselmek mümkün mü?

Şu anki yapıda mümkün değil. Altan Öymen'in İstanbul İl Başkanlığı'na soyunmasıyla gene görüldü ki, İsmet İnönü gelse, Baykal'ın seçmiş olduğu bir delege yapısında seçim kaybeder.

CHP nasıl bir demokrasi istiyor?

CHP'nin demokrasi isteğinde ciddi şüphe var. O da herkes gibi söylemde Türkiye'nin demokratikleşmesini istiyor ama kimlik ve vatandaşlık sorunlarının çözülmesi, refahın yükselmesi, yerel kalkınma ve demokratikleşme için çaba göstermiyor. Türkiye'de siyasi aktörler kendileri demokrat olmadan demokrasi isterler zaten. Kendi çıkarları için istedikleri bir demokrasidir bu. Erbakan'dan Ecevit'ten Baykal'dan, Erdoğan'a bu böyledir. Türkiye demokrasisi, 'demokratsız' demokrasidir.

CHP sizce bundan sonra sağa mı yoksa sola doğru mu hareketlenecek? Bu partinin yapısı nasıl şekillenecek önümüzdeki yıllarda?

Hiç değişmeyecek. Baykal yönetiminde bugünkü CHP neyse iki yıl sonraki CHP de aynı olacak. Ülkede sol ve sosyal demokrat bir parti CHP'nin dışında kurulacak ve gelişecek. İstanbul İl Başkanlığı'nın kongresi CHP'nin içinde sosyal demokrasiyle ilgili bir şey yapılamayacağını gösterdi zaten. Ama eğer CHP'ye alternatif olacak gerçek bir ilerici sosyal demokrat, özgürlükçü bir sol parti yaratılmazsa, Türkiye'de liberal hareket AKP'nin içinden çıkabilir. Çünkü dünyanın ve Türkiye'nin değişen yapısı böyle bir partiyi zorluyor.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=160821