Ömer Madra: Bugün faiz hadleri ve enflasyondan biraz bahsedelim.
Hasan Ersel: Eylül ayı enflasyon rakamları açıklandı, TÜFE %1.03 artmış, üretici fiyatları da %1.02, yani kabaca her ikisi de %1 artmış. Ayda %1 artışı yıllığa çevirirsek yüksek bir enflasyon demek. Tabii öyle değil. Eylül ayı fiyat ayarlamaları ayıdır, o yüzden fiyat artışı biraz yüksek olur. Bu rakam ise Eylül ayı için yüksek değil, sanırım piyasa tahminlerinin de altındaymış. Bir sorun olmadığı rahatlıkla söylenebilir bence.
Tüketici fiyatları bir yıl öncenin Eylül ayından bu yana %7.12 artmış durumda. Üretici fiyatları da %5 civarında artmış durumda. Tüketici fiyat endeksi cinsinden belirlenen enflasyon hedefi %4’tü. Şu anda % 7. “Oraya doğru iner mi?” diye soruyoruz. % 4’ü tutturur mu tutturmaz mı ayrı bir konu. Çekirdek enflasyon %6.3 dolaylarında, yani daha düşük. Dolayısıyla aşağıya doğru bir eğilim var diye düşünebiliriz. Belki %4’ü tutturamayız ama enflasyon inme süreci içerisinde.Bunu söyledikten sonra başka bir konuya geçmek istiyorum: O da içinde bulunduğumuz dönemde para politikasını zorlayan bir şeyler olup olmadığı. Orada dikkat edilmesi gereken bir unsur ortaya çıkıyor. O da bütçeyle ilgili. Bütçe açığı ekonomideki talebi arttırıcı bir etki yaratıyor. Talebin artması fiyatların üzerinde arttırıcı etki yaratır. Bu etki var mı yok mu? Bu soruya kabaca yanıt vermek için bütçe açığını geçen sene ile karşılaştıralım; Geçen sene bütçe açığı olarak gerçekleşen rakam GSMH’nin binde 8’iydi. Çok düşük, makul.
ÖM: Bütçe açığı mı?
HE: Bütçe açığının GSMH’ye oranı binde 8’di, fakat bu sene “hedef %2.7”. Bu enflasyonu besleyebilecek bir rakam olabilir. Ağustos ayına geldiğimizde bu bütçe açığının %50’si gerçekleşmiş durumda. Kamu harcamalarının zamansal dağılımına da bakılırsa, eğer önlem alınmazsa bütçeden gelen etki önümüzdeki dönemde daha da olumsuz olabilir. Bu neden böyle oldu? Yanıt seçim yılı olması. Türkiye’de bir süredir sıkı maliye politikası izleyerek güven verme politikası gevşedi. Ben burada bir sorun olduğunu düşünüyorum.
Sorunu bir de şöyle düşünmek lazım, dünya konjonktüründe önemli değişiklikler olduğu bir ortamdayız. İhtiyatlı olmak, beklenmedik bir şoka karşı da dikkatli olmak gerekiyor. Bu ortamda maliye politikasının da para politikasına destek verecek biçimde olması gerek. Önümüzdeki günlerde bütçenin Meclis’e sunulması ve ele alınması süreci başlayacak. bütçenin nasıl olacağı, hükümetin maliye politikası konusunda yapacağı açıklamalar çok önemli.
Merkez Bankası’nı “ilk yardım ekibi” gibi görüp olay çıktıktan sonra “gel kurtar” demenin çok fazla anlamı yok. Önceden önlem almak gerek. İkinci bir soru da şu: Anormal fiyat hareketlerine yol açan kur değişiklikleri gibi olaylar olabilir mi? Olacağını çok sanmıyorum. Fakat bir sorun da var, cari açığın bu kadar büyük olması bir risk unsuru. O konuda da olumlu sinyaller verilmesi lazım. “Tamam cari açığı kapattık, hiç kalmadı” biçiminde değil, fakat “makul düzeye doğru çekiliyor” gibi bir şeyler söylenmesi gerekiyor.
Bunlara dikkat edilirse sorunlar çözülebilir mi? İyi olur mu? Olabilir. Çünkü ekonomide genelde olumlu bir hava var. Örneğin iç talep eskisi kadar hızlı artmıyor; ikinci çeyrekte bir yavaşlama oldu. Ben üçüncü çeyrekte biraz daha hızlı artabileceğini tahmin ediyordum. Fakat sonuçta ekonominin kontrolden çıktığına dair bir işaret yok. Dolayısıyla kamudan gelecek olumlu sinyaller para politikasının ekonomiyi beklenen hedefe yönetmesini, yani ekonomiyi reel sektöre zarar vermeden yöneltmesini sağlayabilir. Bugünkü manzara böyle, enflasyonla ilgili ve para politikasıyla ilgili benim görebildiğim durum böyle.
ÖM: Bir ufak soru soracağım, “100 milyar dolarlık ihracat için 116 milyar dolarlık hammadde ithal ettik bu nasıl hesap?” diye bulvar gazetelerinden birinde bir soru sorulmuş. Böyle bir soru sorulabilir mi mantıken?
HE: Sorulabilir ama verilen cevap yanlış. Biz 116 milyar dolarlık ithalat yaptık, yani hammadde ithal ettik. Bu doğru diyelim, -rakam tam öyle mi şu anda bilemiyorum. Fakat hiç ihracat yapmasaydık bile Türkiye’deki insanların ihtiyacını karşılayabilmek için ürettiğiniz mallarda hiç ithal malı kullanmayacak mıydık? En basitinden petrolü soralım. Çünkü bu hammadde içerisinde petrol de var. Dolayısıyla burada iki şey karıştırılmış oluyor. Türkiye’de üretim yapabilmek için 116 milyar dolarlık hammadde ithal ettik, bu bir. Bir de Türkiye 100 milyar dolarlık ihracat yaptı. Ama epeyce de içeride kullanmak için üretim yapıldı. Bu soruya doğru yanıt verebilmek için ihrac ettiğimiz ürünler içerisinde ne kadar ithal malı kullandığımızı bulmak gerek. Bunun için girdi-çıktı tablosu ile bir çalışma yapmamız lazım.
ÖM: Yani bu şekilde konamaz mesele o zaman?
HE: Konamaz. Öyle olduğunda, ihracat yapanlar sadece kullandıkları ithal girdiler yüzünden 16 milyar dolar zarara uğramış oluyorlar. O zaman niçin ihracat yapsınlar ki?
ÖM: Bu çok yüzeysel bir bakışla değerlendirilmiş belli ki.
(4 Ekim 2007 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)