Hava ağır...

-
Aa
+
a
a
a

17 Kasım 2005Ercan Karakaş

Hava, tam da şairin dediği gibi, kurşun gibi ağır. İnsanın içi kararıyor. Şemdinli, bir kâbus gibi yürüyor bölgenin ve Türkiye'nin üzerine. Önce hemen yanı başındaki Yüksekova'yı esir alıyor. Üç ölü, onlarca yaralı oluyor Şemdinli Yüksekova'da. Dün de Hakkari geriliyor; protesto gösterileri, havaya açılan ateşler ve gaz bombaları yla. Başbakan bir güvenlik zirvesi toplama gereği hissediyor. Ülkenin dört bir yanında, sağduyu sahipleri tepeden tırnağa endişe kesiliyor.

Yargı, hukukun şimdiye kadar biriktirdiği bütün değerleri makaraya saran bir hızla işliyor. Aylardır hazırlanamayan iddianame, Van Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı' nın intiharı üzerine bir günde hazırlanıyor. Öldürücü bir hızla hazırlanan iddianameyle Van Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın 21 yıl hapsi isteniyor. Arpalı ve Aşkın'ı "kaçarlar ya da delilleri yok ederler" diye tutuklayan sistem, İzmir'de Kalaşnikoşar ve uyuşturucu ile yakalanan şahsı, Şemdinli'de "çiş" ya da "Sayısal oynamak" için duran astsubayları "ya suçsuzlarsa" diye serbest bırakıyor.
 
Basın özgürlüğü ve hukuk anlayışları farklı yönleri gösteren Danimarka Başbakanı ve bizim başbakanımız birlikte basın toplantısı yapamıyorlar. Ancak, Başbakan Erdoğan, AİHM'ni türban konusunda hukuksal bir otorite kabul etmediğ ini belirtme fırsatı buluyor. "Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde emredici bir hükmü var mı? Dinde yeri varsa saygı duymak zorundası nız. Ben diyorum ki dinde bunun yeri var. Biraz bu konuda mürekkep yaladık" diyebiliyor.
 
Açıp o dinlerin mensuplarına sormaya başlarsak, emredici hükmün olduğu daha nice konular buluruz, diye düşünmüyor. O hükümler gereği bir yerlerde birilerinin oruç tutmadığı için öldürüldüklerini, bir yerlerde birilerinin recm edildiklerini aklına getirmiyor.
 
Ve sokaklarda hekimler yürüyor. Prof. Necip Göksel Kalaycı'nın katledilmesi gözleri yeniden sağlık sistemine çeviriyor. İ.Ü. Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Ali Akyüz, kaybedilen dostun ve meslektaşın acısını yüreğine gömerken "1980 sonrası Türkiye'sinde devletin en yüksek düzeyindeki insanlar, bizi yönetenler, hekimleri sağlığın tek sorumlusu olarak göstererek, bizi hedef etmişlerdir" diyor. Tabip Odası, "ülkedeki sağlık ortamının giderek tahrip edilmesi gerçeğinin üstünü örtebilmek için, iktidarı n, sıklıkla sorunların sorumlusu olarak hekimleri ve sağlık çalışanlarını gösterdiğine" dikkat çekiyor.
 
Aslında, bizde ve başka ülkelerde kapitalizmin sağlık sistemi, sağlığı bir kâr alanı olarak görüp ona göre örgütlendiğinden, hasta-hekim ilişkileri bir türlü gerilimden kurtulmuyor. Modern tıbbın belirleyicisi olan biomedikal anlayış, vücutlarımızı birer makine gibi görüyor ve tıp fakültelerini sanayide çırak yetiştiren kurumlara dönüştürüyor. Sağlık sistemi hastalığın yeniden üretimine dayanıyor. Hastalık hallerinin toplumsal nedenlerini; Paris'in göçmen gettolarında ya da lüks semtlerinde yaşamanın insan sağlığı açısından anlamını; beslenmenin, temiz suya ve uygun bir konuta sahip olmanın anlamını sorgulamayan bir sağlık sisteminde hekimler sanayideki tamircilere indirgeniyorlar. Yönetenlerin, hastalarının, hatta zaman zaman hekimlerin kendi gözlerinde bile!
 
Parasını verip arabanın karbüratörünü tamir ettiren adam, araba yüz metre gidip durunca, dönüp tamirciyi vurma hakkını görebiliyor kendinde. Tamirci gibi görülen hekim, namluların hedefinde olabiliyor.
 
Bütün bu nedenlerle KESK de "Sağlıkta ticaret ölüm demektir" diyerek 20 Kasım 2005 Pazar günü Düzce'de bir miting düzenliyor.
 
Kapitalist sistem ve onun bizdeki biçimi, dört bir yandan ruhlarımızı kurtarın (S.O.S=Save Our Souls) diye feryat ediyor. Kendi vatandaşları na kuşkuyla yaklaşan ve kendi yasalarını çiğneyen devletler; güvenlik mi, demokrasi mi ikileminin kahredici cenderesi; hukukun "standartlardan standart beğen" diyen işleyişi ve artık hekimi hastaya öldürten çılgınlıkta bir sağlık sistemi...
Hava gerçekten de ağır! Hele de milyonlarca insan bütün bunlara boş verip İsviçre maçının sonucuna kilitlenmişse...