30 Mayıs 2010Radikal
27 Mayıs akşama doğru Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde yürürken bir gösterici grupla karşılaştık. Ellerindeki büyük bez pankartla slogan atarak yürüyorlardı. Bez pankartta bugüne kadar bir arada görmeye alışık olmadığımız üç portre yan yanaydı... 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından idam edilen Başbakan Adnan Menderes, 12 Mart 1971 darbesinin ardından idam edilen Deniz Gezmiş ve 12 Eylül 1980 darbesinin ardından idam edilen Erdal Eren aynı resmin birer parçası olmuşlardı. Bu üç ismin 50 yıl sonra ilk kez aynı acının bir parçası olarak anıldığını görüyoruz.
Genç Siviller’in 27 Mayıs’ın 50.yılını anmak için hazırladığı bu afiş, doğal olarak çeşitli tartışmalar ve tepkiler de yarattı. Bu orijinal afişin düşünsel dünyamızı zenginleştirdiğini söyleyebiliriz.
***
İlkokulda okurken Başbakan Adnan Menderes Tarsus’a ziyarete gelmişti. Okulca onu karşılamak için Cumhuriyet Meydanı’nda toplanmıştık. Onu ilk ve son görüşüm budur. Deniz Gezmiş arkadaşımdı. Onunla birlikte birçok eyleme katıldık. İdamına giden günlerde de aynı hapishanedeydik. Erdal Eren 12 Eylül 1980 askeri darbesinde tutuklandığımda havalandırmaya çıkarıldığımız koridordaki bir hücrede kalıyordu. O masum yüzünü ve sakalı henüz çıkmamış çocuk halini unutmuyorum.
Benim kuşağım üç askeri darbeyi de gördü, yaşadı, acısını çekti. Annem ve babam Tarsus’ta CHP ilçe yönetimindeydiler. Militan CHP’li bir aile ortamında büyüdüğümü söyleyebilirim. İsmet İnönü’nün 27 Mayıs askeri darbesi öncesi Meclis’te yaptığı son konuşma jeep lastikleri içinde Tarsus’a da getirilmişti. Annem onu yatağın içine saklamıştı.
27 Mayıs sabahı bizim evde bayram vardı. ‘Demokrat Parti iktidarından ne zarar görmüştünüz’ diye sorulması halinde somut bir şey söylemem zor. Sonuç olarak büyükçe bir taşra kasabasında yaşıyorduk, öfkelerimiz ve tepkilerimiz, o gün oluşturulan atmosferin bir parçasıydı.
***
Mendereslerin yargılanmalarına, hapse atılmalarına, idam edilmelerine destek veren bir kültürün içindeydim. Menderes’in ülkemizi bir ‘şeriat rejimi’ne sürüklemek istediği yönündeki propagandalara canı gönülden inanıyordum. 27 Mayıs askeri darbesini ilerici bir devrim olarak görenlerin safındaydım.
Bu düşüncelerim üniversiteye gittiğim yıllarda köklü bir değişiklik geçirmedi. 27 Mayıs’ı uzunca bir dönem boyunca ‘ilerici bir darbe’ olarak gördüm. İlk şoku Denizlerin idam edildiğinde yaşadım. İdamın ve askeri darbenin tam olarak ne anlama geldiğini o zaman algılayabildim.
Buna rağmen 1974 yılında askeri mahkemede yaptığımız savunmada hâlâ 27 Mayıs’ı ilerici olarak tanımlıyorduk: “27 Mayıs hareketi, faşist bir diktatörlüğü devirmekle, tarihimizde ileri bir rol oynadı.”(TİİKP davası savunması s.222)
Ardından 12 Eylül 1980 darbesini yaşadık. Zulüm daha katmerliydi. Daha çok insan asıldı. Daha baskıcı bir anayasa yapıldı. Askeri darbeler ülkemizin üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Bu üç askeri darbeyi toplumsal kamplaşma açısından incelediğimizde, darbecilerin işlerini başarabilmek için her seferinde iç kutuplaşmayı kışkırttıklarını ve toplumun çatıştığı ortamda çatışan taraflardan birinin desteğini de alarak müdahalelerini meşrulaştırdıklarını görüyoruz.
***
Benim 27 Mayıs askeri darbesi dönemindeki ‘daha fazla assalardı, köklerini kazısalardı’ ruh halime benzer tepkilerin günümüzde de var olduğunu, hatta yakın çevremdeki bazı kişilerin bile bu tarz tepkiler içine girebildiğini görmekteyim. Bir askeri darbeye destek vermeye hazır, hatta belki seçilmiş yöneticilerin idam edilmelerini bile onaylayabilecek ciddi bir kitle var bu toplumda.
Bu nedenle, Kılıçdaroğlu’nun tüm askeri darbeleri hedef alan açıklamalarının ne olursa olsun önemsenmesi gerektiği kanısındayım. Bu tür açıklamaların, belli kesimlerdeki ‘bizimkiler gelirse iyi darbedir’ diyen anlayışı zayıflatıcı bir etki yapma ihtimalleri var.
Başa dönersek, üç askeri darbede canı yananlara, bu darbenin mağdurlarına ayrım gözetmeksizin eşit mesafede yaklaşılması, yeni bir barış iklimi yaratmak, toplumsal kamplaşmanın girdabından kurtulabilmek için önemli bir başlangıç sayılabilir. Ortak acılardan ortak değerler doğduğunu biliyoruz.
Menderes, Gezmiş, Eren...
Toplumsal barış için hepimizin ortak anısı olsun...