"Suriye'de kaos bitmiş değil ama bir takım şeyler de oluyor"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, Gazze için Mısır'ın ateşkes teklifine, Suriye'de devam eden kaosa rağmen yapılan önemli mutabakatlara, İran'da nükleer bomba testinin yapıldığını iddia eden haberlere, ABD'nin Grönland'ı almak istemesiyle ilgili devam eden tartışmalara ve Avrupa'da kurulmakta olan yeni Güvenlik ve Savunma Paktı'na değiniyor.  

""
Nereye Doğru: 09 Nisan 2025
 

Nereye Doğru: 09 Nisan 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya ABD başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu turuna çıkacağı haberiyle başlayan Cengiz Aktar, “Bugün Yunanistan'da genel grev var. 28 Şubat'ta da bir genel grev olmuştu. Neredeyse tam bir ay sonra tekrarlanıyor. Hayat durmuş vaziyette, hiçbir şey çalışmıyor. Hükümet biraz sıkışık vaziyette ama bir siyasi alternatif de yok," diyerek Gazze gündemine geçti.

Francesca Albanese

"Mısır devlet başkanı Abdülfettah es-Sisi, 70 günlük bir ateşkes teklifiyle ortaya çıktı. Bunun karşılığında, hayatta olduğu bilinen dokuz rehinenin ve ölmüş olan üç rehinenin bırakılması teklifini getiriyor. Aynı zamanda İsrail'in Gazze'ye insani yardım ve yakıt girmesine izin vermesini ve 2 bin 500 Filistinli tutuklu ve mahkumunun da serbest bırakmasını istiyor. Bunların zaten 2 bin 200'ü savaş esnasında tutuklanmış ve aralarından 150 tanesi de ömür boyu hapis cezası çekiyor. Ne olacak tabii belli değil. ABD'nin Trump'ın yarattığı iktisadi kriz dolayısıyla Gazze ile uğraşacak pek bir hali kalmadı galiba. Bakalım göreceğiz," diyen Cengiz Aktar, programına şöyle devam etti, "En güncel katliam haberini veren Mahmut Barguti'yi izlemek lazım. Batı Şeria'da çok değerli bir siyasetçi olan Barguti, Edward Said ile birlikte bir parti kurmuştu. Eskisi kadar bombalamıyorlar belki ama Gazze'de katliam olmayan gün yok. 15 sağlık çalışanını katlettikten sonra biraz duruldular galiba ama durmadan devam ediyorlar. Birleşmiş Milletler işgal altındaki Filistin toprakları özel raportörü Francesca Albanese, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından yeniden görevlendirildi. Para almadan çalışıyor, biliyorsunuz. Çağımızda hakikaten inanılmaz bir figür. Müthiş konuşmalar yapıyor, hiçbir zaman kızmıyor ve alttan alıyor ama karşısındakine ağzının payını da veriyor. Bu arada Albanase'nin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne tekrardan görevlendirilmemesi için Amerikalı ve Avrupalıların bir kısmı muazzam baskı yaptılar fakat başaramadılar. 51 veya 41 Fransız milletvekili seçilmemesi için imza topladı ve buna Franco-Siyonizm (Fransız Siyonizmi) deniyor. Yeni bir kavram üretildi, böyle bir şey var. Biliyorsunuz, Fransa, Avrupa'nın en kalabalık Yahudi nüfusa sahip ülkesidir yani tesadüf değil." Özdeş Özbay da, "Böyle bir raportör olmak için nasıl oluyor da tek seçim yapılıyor?" sorusunu sordu. Aktar, "İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin genel kurulu seçiyor. Orada da itirazlar olmuştur illaki. Çok yakından izlemedim ama çoğunluk oyuyla seçildi. Francesca Albenese, deli gibi, sabah akşam çalışan, yazan, çizen çok çok önemli bir isim," diyerek Suriye gündemine geçti.

Cengiz Aktar, "Suriye'de bir sürü şey oluyor fakat Suriye kapalı bir kutu çünkü gazeteci yok yani oradan haber verecek kimse yok. Fiilen zaten Kuzey Doğu, Suriye özerk yönetimi, Şam yönetimi, Dürzüler, deniz kıyısındaki Nusayriler ve Aleviler olarak bölgelere ayrılmış vaziyette. Tam bir keşmekeş aslında ama iç savaş çıkmadı, o çok önemli. Savaş yorgunu memleket artık ölmemeye ve öldürmemeye karar vermiş sanki. Bütün bu keşmekeşe rağmen, Suriye Demokratik Güçleri'yle yani bu Özerk yönetimin silahlı gücüyle, Yeni Şam yönetimi arasında birçok konuda mutabakat sağlanıyor. Mesela bu özerk yönetim, Minbiç'i geri aldı ve sadece o değil, hem Türk Silahlı Kuvvetleri'nin şemsiyesi altındaki Suriye Milli Ordusu veya Ulusal Ordusu denilen heyetin -Tahrir-ül Şam'dan başka- hem Suriye Milli Ordusu'nun kontrolünde olan Afrin'i geri aldı ve Afrin'e geri dönüş başladı. Afrin biliyorsunuz, Türkiye'nin sınırındadır, zeytinlikleriyle meşhurdur ve Osmanlı coğrafyasında Kürt Dağı olarak geçer yani tamamen Kürtlerin yaşadığı bir bölgedir. Bu TSK operasyonu sonrasında oradan Kürtler tasfiye edildiler ve şimdi geri dönüyorlar. Bu fevkalade önemli bir gelişme. Bu özerk yönetimin yetkililerinden biri olan İlham Ahmed, 'Aynı şekilde Serekaniye'ye de geri dönüşler başlayacak' diyor. Şam ile Kamışlı birbirini tam manasıyla tanımıyor ama bir dolu da iş yapıyorlar. Bu da fevkalade önemli çünkü Kürtlerin geri döndükleri bölgelere yerleştirilmiş olan Araplar da kendi geldikleri yerlere dönüyor. İlginç bir trafik var. Fakat Birleşmiş Milletler'in önemli bir raporu çıktı. Dünyanın geri kalan ülkelerinden ve civar ülkelerden - bu durumda Türkiye, Lübnan ve Ürdün'den - mülteciler henüz dönmüyor. Tek tük, bir gidip bakalım ne oluyor deyip gidenler var ama aileleriyle bir dönüş süreci başlamış değil henüz," diye belirttikten sonra Suriye ile ilgili bir başka haberle programına şöyle devam etti, "Geçtiğimiz Pazartesi Washington D.C.'de Trump yönetimi Şam'daki yeni yönetimi tanımama kararı aldı. Bu önemli bir gelişme. Bu tabii ABD'nin koyduğu yaptırımlar kalkmayacak demek anlamına geliyor. Suriye'de İsrail faktörü ciddi hissediliyor. Geçtiğimiz hafta İsrail, Şam yönetimi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri'ne devredilmesi kararlaştırılan dört hava üssünden üçünü vurdu ve bildiğimiz kadarıyla kullanılmaz hale getirdi. Böyle bir gelişme de var. Oradaki kaos bitmiş değil ama bir takım şeyler de oluyor."



Programında İran gündemine geçerek devam eden Cengiz Aktar, "Geçenlerde, yer altında bir nükleer bomba testi yapıldığı iddiasıyla ilgili bir haber çıktı çünkü 4.7 Richter'lik bir deprem olmuş ve depremin artçısı olmamış. Uzmanlar 'Artçısı olmayan deprem olmaz' diyorlar yani illa ki birkaç tane artçı olurmuş. Dolayısıyla bu durum, nükleer bomba testi yapıldığına işaret ediyor deniyor. Zaten Netanyahu, Budapeşte'ye Viktor Orbán'ın yanına gitti. İkisi de orada şov yaptılar ama Budapeşte'den apar topar ABD'ye, Washington D.C.'ye gitti. Apar topar gitmesinin nedeninin bu yer altında yapılan nükleer bomba testi olduğu söyleniyor. ABD de alelacele iki tane THAAD (Terminal High Altitude Area Defense) yani Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması diye bir şey yollamış. THAAD, savaş başlığı taşımıyormuş, bunun yerine gelen füzeyi yok etmek için kinetik çarpma enerjisi yaratıyormuş. Nelerle uğraşıyoruz? Halimize bakın!" Ömer Madra da bu yoruma, "İşte yapay zeka bu işlere yarıyor. Bu konuyla ilgili olmamakla beraber Britanya'dan heyecan verici yeni bir buluş var. Britanya hükümeti en çok cinayet eğilimi olan insanları bulup çıkaracak ve buna göre de binlerce insanı inceleyip, 'bunlar öldürür, bunlar katildir' diyen bir cinayet tahmin algoritması hazırlıyormuş," ilavesini yaptı. Aktar, "İsrail muhtemelen İran'da kullansın diye ABD'den Bunker Busters yani yerdelen bombalarını aldı. Pazartesi bütün bu gelişmelerle bağlantılı olarak İran, Çin ve Rusya nerede yapıldığı belli olmayan, muhtemelen ABD'ye karşı kapalı bir toplantı yaptı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, 12 Nisan'da, Umman'da en üst düzeyde müzakere yapılacağını açıkladı. Trump 'Doğrudan müzakere yapacağız' dedi ve Arakçi de 'Dolaylı müzakere olacak' dedi. Ama bu Netanyahu'nun hoşuna gitmedi çünkü o, bu yerdelen bombalarıyla oranın vurulmasını istiyor," diyerek Grönland konusuna geçti.

"Grönland ile ilgili önemli bir gelişme var; Fransa, Danimarka ile Danimarka'nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine olan bağlılığını yeniden teyit eden bir stratejik ortaklık imzaladı - ilk defa böyle bir şey oluyor ki bunlar NATO müttefiki biliyorsunuz. Bunun öncesinde Litvanya, Polonya ve Danimarka, Fransa'nın nükleer şemsiyesi konusunda kendilerini de kapsaması anlamında çok olumlu sözler sarf etmişlerdi. Fransa'nın elindeki nükleer şemsiye imkanıyla önümüzdeki dönemde kurulmakta olan Avrupa NATO'suna, - NATO diyorum çünkü Kanada'da içinde olacak ister istemez - ve bu yeni Güvenlik ve Savunma Paktı'na herkesi almayacaklar. Mesela Macaristan, Slovakya gibi Rus muhibi ülkeler bunun içinde olmayacak ve bu yeni yapının nükleer şemsiyesini de Britanya ve Fransa olmak üzere iki ülke verecek. Britanya'nın elindeki atom bombaları maalesef ABD'den satın alındığı için Londra tarafından istenildiği zaman kullanılabilecek bombalar değil, izin alması gerekiyor. Fransanınkiler ise öyle değil; Fransa'nın Charles de Gaulle sayesinde tamamen özgün ve kendine ait 300 tane nükleer savaş başlığı var ve bunlar üç yerden yani karadan, havadan Rafale savaş uçaklarıyla ve denizden balistik füze denizaltılarıyla atılıyor. Avrupa'nın nükleer şemsiyesi için İngilizlerinkini de dahil edildiğinde yeterli bir miktar oluyor. ABD'nin de Avrupa'da 100 tane nükleer başlığı varmış ama bunlara rağmen Rusya'nın nükleer başlık sayısı 4 bin 300. Tabii bu nükleer başlık sayısı abes bir tartışma çünkü bir tane atıldı mı yetiyor zaten fakat bu gelişme de önemli. Fransa, geçtiğimiz yıllarda - 90'larda - Almanya'ya bu nükleer şemsiyesini yaymak üzere tekliflerde bulunurdu ve Almanlar yan çizerlerdi. Şimdi muhtemelen Berlin'de yeni hükümet - ki eli kulağında işe başlayacak bu ay içerisinde - bu yolun yolcusu olacak. Burada Rusya'ya ve ABD'ye karşı yepyeni bir savunma ve güvenlik mimarisi ortaya çıkıyor. İlk defa böyle bir şey oluyor. Tabii bu öyle düğmeye basılarak yapılabilecek bir şey değil çünkü 80 senedir Avrupa - özellikle Batı Avrupa - sırtını ABD'ye yaslamış vaziyette. Muazzam şekilde ABD'ye bir bağımlılık var hala. İngiltere onun için ikide bir de ABD'nin sırtını sıvazlıyor. Grönland, dünyanın en büyük adası. Fransa'nın ve Danimarka'nın imzaladığı stratejik ortaklık anlaşması var. Bir nevi NATO'nun 5. maddesi, 'Sana bir saldırı olursa gelip seni koruyacağım' diyen madde," diye belirttiğinde Ömer Madra, "Çok acayip bir durum var ortada. Grönland, eskimoların, inuitlerin, buzulun içinde yaşayan yerlilerin de bulunduğu küçük nüfuslu bir yer ama muazzam bir ABD üssü de var ve Donald Trump defalarca 'Orayı şu veya bu yolla elde edeceğiz' dedi. Yapılan son seçimlerde de 40 bin nüfuslu Grönland'da buna razı gelinmediği belirtiliyor," eklemesini yaptı ve birlikte bu haftalık programı tamamladılar.