30 Ekim 2009Referans Gazetesi
TÜİK'in yayımladığı verilere göre sanayi üretimimizde bir önceki yıla oranla düşüş ağustos ayında da devam etmiş. Sanayi üretim endeksi ağustos ayında, bir yıl önceye oranla, yüzde 8,9 düşmüş. 2009'un ilk yarısında, sanayi üretim endeksindeki düşüşün basit aritmetik ortalamasının yüzde 16,6 olduğu anımsanırsa temmuz ve ağustos aylarındaki yüzde 9 dolayındaki düşüş, isteyenlerce, "olumlu" olarak bile yorumlanabilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var: Temmuz ve ağustos ayları için yıllık değişme karşılaştırmaları sanayi üretiminin daralma sinyalleri verdiği aylarla yapılıyor. 2008'in ilk altı ayında, ortalama yüzde 4,9 artan sanayi üretimi, 2008 Temmuzu'ndan itibaren hız kesmişti. 2008 Temmuzu'nda sadece yüzde 1,4 artan üretim (Ocak 2006-Temmuz 2008 dönemindeki en düşük hız), ağustos ayında yüzde 1,2 düşmüştü. Böylece endekste 2006 Ocak ayından bu yana ilk kez düşüş kaydedilmiş oluyordu. İzleyen on iki ay boyu ise sanayi üretim endeksi hep bir önceki yılın aynı ayına oranla düşüş gösterdi. Demek ki sanayi kesimimizde bir yılı aşkın süredir devam eden bir daralma söz konusu.
Bu, üzerinde durulması gereken bir sonuç. İki nedenle: Bir kere 2009 yılı ağustos ayında sanayi üretim endeksi, mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığı biçimiyle ele alındığında, 2009 Ağustos ayında ulaştığımız üretim düzeyi, 2005 Ağustos ayının, sadece 0.4 puan üstünde. Özetle sanayi üretiminde dört yıl geriye gitmişiz. Aynı hesabı 2009'un ilk sekiz ayının ortalaması ile de yaptığımızda benzer bir sonuç çıkıyor. Bu ortalama, 2005'in yıllık ortalamasına eşit. Üstelik 2009 yılının ilk sekiz ayının dördünde, sanayi üretimi bir önceki aya oranla artmış, kalan dört ayında ise düşmüş. Bu hareketler de rastgele dağılmış gibi. Düzelme eğilimi görülmüyor.
İkinci neden ise daralmanın bu kadar uzun sürmesinin sanayi şirketlerinin mali yapıları üzerindeki olumsuz etkisi. Şirketlerin, krizin olumsuz etkilerini azaltabilmek için küçülmeyi seçtikleri açık. Ancak, bunun maliyetler üzerindeki etkisi değişen masrafları azaltabilmeleri ile sınırlı. Sabit maliyetleri düşürmek en azından kolay geri alınamayan kararları gerektiriyor. Örneğin ciddi bir sanayi şirketi çekirdek kadrosunu, talepteki geçici oynamalar karşısında, değiştirmemeyi tercih eder. İşten çıkarma işleminin maliyeti, şirketin çalışanlarının güvenini kaybetmeleri riski ve yeniden aynı nitelikte insanları bulmanın zorluğu, şirketleri bu yola gitmekten bir ölçüde alıkoyar. Ancak üretimdeki düşmenin uzun sürmesi durumunda bu tür "sabit" masrafları karşılayabilmek şirketler için giderek zorlaşacaktır. Bir noktada bu maliyet, çalışanların işlerine devam etmesinden beklenen kazancı aştığında, şirketin işten çıkarmaya yönelmekten başka çaresi kalmayacaktır.
Bu olgunun bir başka yönü de şirketlerin bankalarla olan ilişkilerinde ortaya çıkacaktır. Bu kadar uzun süren daralmanın şirketlerin mali yapısı üzerindeki olumsuz etkileri bazı şirketlerin kredi borçlarını ödeyememesi sonucunu doğurabilir. Bu sorun üzerinde hem bankaların ve hem de BDDK'nın dikkatle durduklarını varsayabiliriz. Ancak olayın bir başka yönü daha var: Mali bünyesi zayıflayan ama kredi borçlarını ödemiş olan şirketler, faaliyetlerini artırmak hatta sürdürebilmek için kaynak gereksinimleri olduğunda, bunu bankalardan temin edebilecekler mi? Bankaların, fazla risk almaktan çekinmeleri durumunda (gelişmiş ülkelerde gözlediğimiz son gelişmelerden sonra öyle olmaları gerekir), bu konuda eskisinden olduğundan bile daha ihtiyatlı bir tutum izlemeleri beklenir. Bu durumda ise sanayi kesimindeki şirketlerin hiç olmazsa bir kısmı, çok daha sıkı mali kısıtlar altında çalışmak zorunda kalacaklardır. Bu ise sanayide üretim artışını zorlaştıran ve dolayısıyla geciktiren bir unsur olarak karşımıza çıkacaktır. Bu durumda Türkiye ekonomisinin krizden çıkma sürecinin umulandan daha uzun ve zahmetli olması olasılığı yükselmektedir. Bu olasılığı düşürmek için önlemler alınması düşünülüyor mu acaba?