27 Temmuz 2009Hürriyet Gazetesi
Ülkemizde trafik kazalarında yılda ortalama yaklaşık 5 bin kişi hayatını kaybediyor ve 100 binden fazlası da yaralanıyor veya sakat kalıyor. Sonunda ben de bu istatistiğe dahil oldum! İşte tatil mevsiminde yaşadığım acı tecrübe ve ondan sizin için aldığım dersler.İki temmuz günü saat 11.30 sıralarında Isparta-Antalya yolunda viraja aşırı hızla giren aracımız sol şeride geçerek Göynük Köprüsü demir bariyerlerine çarpa çarpa tekrar sağ şeride savrularak durdu. Bendeniz arka koltukta yalnız uyurken oluşan bu kazadan, kafamda ve sağ tarafımdan birkaç yara ve ezik ile Allah'ın izniyle, ucuz kurtuldum. Soldan gelen güneşten kaçarak arka koltuğun ortasına geçmiş uyuyordum. Aracımız savrulurken “noooluyor yav” diyerek gözümü açar açmaz iki tarafta tavanda bulunan tutacaklara güya sıkıca tutundum. Fakat ne zaman burnumu, kafamın arkasının sol tarafını ve ne zaman sağ bacağımı, kaburgalarımı ve omzumu bir yere vurup incittiğimi anlayamadım. Gerçekten her şey bir anda oluyor!SU İÇMEMELİYDİMYerinden çıkmış koltuğumu dolduran, kafamın üstünde patlamış camın parçalarını üzerimden temizleyip, birinin açtığı kapıdan hoplaya zıplaya dışarı çıktım. (Adrenalinin yüksek olduğu an bu!) Cep telefonumun kamerasıyla aracın fotoğrafını da çektim. Birkaç adım attım ki başım dönmeye, midem bulanmaya başladı. Burnumla kaşımın arasının da kanadığını elim fark etmiş ki uçup giden gözlüğümün olmadığı yere kolayca ulaşıverdi. Yürüyerek köprünün yakınındaki alabalık tesislerinde bir sandalyeye zar zor ulaştım. Tesislerde başımı masaya koymuş ambulans beklerken bana çorba ısmarlayan yurdumun insanlarına çok teşekkür etmem! Kimisi yan taraftaki tuvalette başımı yıkmamı söylüyor, kimisi de çay içersem kendime geleceğimi! Ben de afet yönetim uzmanıyım ya, o kadar eğitim almışım böyle bir kazada hiç bir şey yenilip içilmeyeceğini unutup su istedim! Gelen buz gibi suyu geri çevirip normal sıcaklıktaki suyu içtim! Hâlbuki kimse bana su ısmarlamamıştı ama aşırı terliyordum ve ağzım da kurumuştu... Bu arada kafamın arkasında bir zonklama ile oluşmuş olan yumruyu fark ettim ve buz isteyip orada tuttum.HASTANEDEKİ SÜRPRİZNe kadar zaman geçti bilmiyorum ama sonunda ambulans geldi. T.C. Sağlık Bakanlığı Burdur Bucak Devlet Hastanesi'ne doğru 20 dakikalık ilk ambulans yolculuğuma çıktım. Yataklı araba gibi bir şey ama sedye pek rahat değil; sağa sola savruluyor. Parametriğin serum takması ile birlikte “sorgu sual” başlıyor; öldüm mü ne! İç kanama tehlikesine karşın su içmenin yanlış bir şey olduğunu fark ediyorum ama geçmiş olsun!Normalde kuyruklardan, kalabalık ve kabalıklardan nefret ettiğim için hastanelerden uzak dururum. Fakat Burdur 112 Acil, Bucak Devlet Hastanesi Acil ve Genel Cerrahi Servisi'nin teknisyen, hemşire ve doktorlarına çok teşekkür ederim. Hepsi süperdi! Büyük bir şehirdeki devlet hastanesine düşseydim bu kadar ilgi ve sevgi ile bakılacağımı hiç sanmam. Burdur şivesi ile konuşan hemşirelerin elinde iğne olmasa ve neredeyse dakikada bir kan almasalardı onların gerçek bir melek filan olduğuna da inanabilirdim!“Şimdi ortalık sel ve orman yangınlarıyla dolup taşarken yaşadığın bir kazayı niye yazıyorsun” diye bana kızabilirsiniz. Vallahi orman yangınlarını, selleri ve onlardan sonra kurulan k(e)riz masalarının ve yönetiminin yanlış olduğunu burada defalarca yazdım ama dinleyen yok. Neyi bilmediğini bilmeyenlere bir şey anlatamıyorsunuz! Bari siz magandalık yaparak hızlı araç kullanmayın ve arka koltukta da mutlaka ama mutlaka emniyet kemerinizi takın! Akıllı insanlar başkalarının acı tecrübelerinden ders çıkarır...Sonuç olarak, “Dünya bir pencere, herkes bakar gider” diyor bir türkümüz. Ben geçirdiğim kazadan sonra şimdi bu pencereden ikinci kez bakıyorum. Türkiye'nin her yerinde gördüğüm yol inşaatları ve Bucak gibi bir yerde kurulan modern hastane ve sağlık personeli için hükümete teşekkür ederim. Fakat son sellerin gösterdiği gibi afet yönetimi konusunda memleketimizde gerçek anlamda değişen hiçbir şey yok. Bu konudaki kurumsal körlük, cahillik, yanlış ezber ve antik uygulamalar hâlâ hat safhada!