23 Şubat 009
Biz, bu girişimin benzerini yakın geçmişimizden iyi hatırlıyoruz.Beş yıl olmuş. Kadro aynı. Zihniyetin asla değişmediği, değişmesinin mümkün olmadığı, her fırsatta, her esintide sinsice hayatımıza hükmetmeye yeminli olduğunu kavrayabilmek için o beş yıl önceki teşebbüsü hatırlatmak istiyorum.
O zaman da suçüstü yakalanmışlar, kendilerine itirazı olanlara karşı önce milli hırçınlık damarlarını kabartmış, sonra sinmek zorunda kalmışlardı.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in , AKP tarzı 'pragma' marka hayal gücüyle yoğurup geliştirdiği yöntem, gerçekten de bu konuda bir çığır açacak nitelikteydi. "Sarıgelin" belgeseli çıkartmasının da öncülüydü.
2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Ermeni okullarının da aralarında bulunduğu ilk ve orta dereceli okullara bir genelge göndererek, 'Ermeni soykırımının asılsız olduğu' temalı konferansların verilip kompozisyon yarışmaları yapılmasını istedi.
Genelgede, konferanslarda, konuyla ilgili seminerlere katılmış öğretmenler ile çevrede bulunan yüksek öğretim kurumlarında görevli 'uzman' akademisyenlerden yararlanılması isteniyordu:
"Konferanslarda mümkünse canlı şehit yakınlarının anılarını anlatmaları sağlanacaktır. Asılsız soykırım iddiaları konusunda TRT, YÖK Başkanlığı, Kültür Bakanlığı ile bazı Üniversiteler bünyesinde hazırlanan CD'lerin temin edilmesi durumunda, bu CD'lerden de yararlanılacaktır."
Yararlanılacak kitap listesi de şöyleydi elbet: Yusuf Ziya Bildirici'nin "Adana'da Ermenilerin Yaptığı Katliamlar ve Fransız Ermeni İlişkileri"ile Erdal İlter'in "Ermeni Kilisesi ve Terör"ü.
Değerli araştırmacı yazarlar ne kadar gurur duysa azdır, demiştik.Milli Eğitim'in talimatı çerçevesinde her ilde okul temsilcileriyle bir toplantı yapılmış, bu toplantıda da öğretmenlere kamuoyu oluşturma konusunda kullanılması gereken ve tabii ki kaçınılması gereken ifadeler basılı olarak dağıtılmıştı. Sözgelimi, öğrenciler kompozisyonlarını kaleme alırken, "Birinci Dünya Savaşı ortamı içinde Türklerin bazı Ermenileri öldürmüş olabileceği" şeklinde ifadelerden, aman ha, kaçınacaktı. Sonra, "Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeniler Anadolu'da birçok Türk'ü öldürdüğü için Türkler de Ermenileri öldürmüştür" demek de yasaktı. Kısacası Ermeniler öldürülmemiş, yollarda kendiliğinden telef olmuş ya da devletimizin resmi görüş üslubuna daha da yakışır bir açıklamayla aslında Anadolu'da zaten Ermeni yokmuş, şimdiki bir avuç Ermeni de Ermenistan'daki zulümden kaçıp bu toprakların şefkatine sığınmış olacaktı. Kerli ferli adamlar yüzleri kızarmadan böyle bir genelge yayınlayabiliyorsa, ilkokul çocuklarının da bu tür kompozisyon yazmasından doğal ne olabilir.
Bitmedi. "Bazı ülkeler Ermeni iddialarını gündeme getirmeden önce kendi tarihlerini incelemelidirler" ifadesi de sakıncalılardan ilan edilmişti. Onda da suçunu ikrar var. Biz ettiysek siz de ettiniz, gibi.Kullanılacak cümleler, sıralanmıştı: "Ermenistan, yayılmacı ve işgalci bir devlettir. Bölgedeki huzura tehdit oluşturmaktadır...Ermenistan, anayasasının giriş bölümünü iptal etmeli ve Türk halkından ve devletinden özür dilemelidir." "Ermenilerin soykırıma uğradıklarını iddia ettikleri dönemde gerçekte soykırıma uğrayan, Türklerdir." Velhasıl, resmi ideolojinin alacaklıyı borçlu çıkarma temrinleri, bu kez çocuklara yamanıyordu.
Agos Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink biraz bezgin bir öfkeyle uyarıyordu: "Bir kere şunu belirtelim ki, biz sadece böyle bir genelgenin Ermeni okullarına gönderilmesine tepki göstermiyoruz. Türkiye'deki bütün okullara gönderilmesinden rahatsızlık duyuyoruz. Okullar bilginin dikte edildiği yerler değildir. Tam tersine bilginin sorgulandığı yerlerdir. Okullara gönderilen genelge, Ermenilerin soykırımına politik bir karşı tavırdır ve bu tavrın alanı Türkiye'deki okullar olmamalı. Bu çıkışın hedefi genç beyinler olamaz. Ermeni çocuklarına 'asılsız soykırım iddiaları' dedirtmek psikolojik bir işkencedir. Öte yandan sayın Milli Eğitim Bakanı yaptığı açıklamada, bu genelgenin okullara gönderilmesini Dışişleri Bakanlığı'nın istediğini söyledi. Bakan, 'Dışişleri Bakanlığı bize Ermeni okullarına göndermeyin demedi' diyor. Bu gülünç bir açıklama. Durum böyleyse Milli Eğitim Bakanlığı'na ne ihtiyaç var?.... Çözümsüzlüğün devam etmesi için girişilen bu çabalarla, hem çocuklarımızın hem bizim ruh sağlığımızı etkiliyorlar. Çocuklarla uğraşmayı bırakıp tarihi tartışarak ve araştırarak açıklamaya çalışsınlar ."
Biz de haykırmıştık: Ermeni çocuklarına bu kompozisyonları dayatmak, onlara daha şu küçük yaşlarında birer savaş esiri olduklarını, bu memlekette yaşayakalmak için kimi resmi metinlere imza atmaları gerektiğini ilan etmektir. Bu vahşi tutumu, kendisi de Türk maarifinin koşullu şefkatinden geçmiş birkaç muktedirin gülünesi gafı olarak kaydedip hafife almak, yerleşik ırkçılığa çanak tutmaktır.Hitler Almanya'sından bir fotografı hatırlatırım. Bir dershanede tahtaya kaldırılıp sınıfın önüne dizilmiş birkaç Yahudi çocuk. Ellerini suçlular gibi kavuşturmuş, boyunları bükük duruyorlar. Tahtada 'Yahudi en büyük düşmanımızdır! Yahudilere dikkat!' yazılı.Atalarının akıbetini öğrenmelerine izin vermediğiniz çocuklardan uzak durun. Gölge etmeyin. Sizin koyu gölgenizde hiçbir ot bitmiyor.
Ne değişti?
Hrant'ı katlettiler. İki yıldır da bu cinayeti örtbas edebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ama işte yine çıkıp "Sarı Gelin" kepazeliğini seyrettirme çabasına girebiliyorlar.
Ahmet İnsel'in kaleminden belgeselin vasıflarını özetleyelim: "Altı bölümden oluşan ve 'Cumhuriyet Tarihi'nin en kapsamlı belgesel dizisi' olarak kendini öven bu belgesele bakınca, insan kendini klasik bir Nazi propaganda belgeseli izler gibi hissediyor. Osmanlı Ermenilerinin tehcir vesilesiyle çok büyük bir kırıma uğramalarının tüm sorumluluğunu Ermenilere yüklemeye bile tenezzül etmiyor belgesel. Dönemin olaylarını ve tarihsel sıralamasını hiç bilmeyen veya resmi tarih dışında bir bilgisi olmayan kişilerde, tersine Ermenilerin Türklere 'soykırım' uyguladıkları inancını yaratabilecek biçimde gelişiyor."500 kadar Ermeni yurttaş Başbakan'a açık bir mektup yazarak belgeselin hiç değilse Ermeni okullarında gösterilmemesini istedi. Bakanlık da bunun üzerine geri adım atarak yarısı dağıtılan DVD'lerin diğer yarısının dağıtımının durdurulduğunu müjdeledi. Açıklamada yine iç içe örülmüş bir yalan yumağı yuvarlanıyordu. Belgesel öğretmenleri bilgilendirmek için dağıtılmıştı, vs. Özrü kabahatinden büyük vahşilera alışığız.
Her şeyden geçtim, çocuklara kurukafa tepeleri seyrettirmenin yaratabileceği travmaları hiç mi akıllarına getirmezler?Nitekim bir Türk babası, bakanlığa dava açmakta gecikmedi. Belgeseli izlemiş olan küçük kızı uykularından olmuş, ikide bir büyüklerine 'Ermeniler bizi kesti mi?' diye soruyor, başka hiçbir şey düşünemiyormuş.
Minik yavrulara apoletler takıp ortalara salan, onlara İstiklâl Marşı'nın bütününü ezberletip karşısına geçip ağlayan, onları Ermenilere karşı doldurmakta bir sakınca görmeyen Türkoğlu Türk Müslümanlar, Kürt çocuklarının meydanlara dökülüp taşlara sarılmasını asla affedemiyor.Bebeklerden katil yaratmak için maarifi devreye sokanlar, çocukların kendilerini yaralayıp kanlarıyla boyadıkları bayrak karşısında gururdan şişinenler, çok doğal, Kürt çocuklarına yetişkin muamelesi yapmaktan bir türlü vazgeçemiyor.
Çünkü çocuklar bir an evvel büyüsünler, şehitlik mertebesi için şimdiden kuyruğa girsinler diye savaştan, nefretten, milliyetçilikten, ırkçılıktan vazgeçilmiyor.
Çocuklar bu kanlı satranç tahtasına çoktan sürüldü.