27 Ekim 2008
Türk aklıseliminin resmi temsilcisi Uğur Dündar soruyor. Hani gazeteciler çoğu zaman cevap almayı beklemedikleri soruları, sıkıştırmak için sorarlar ya. Ama Ayhan Çarkın'dan elcevap: "Çok abi, hangisini söyleyeyim? Terörle mücadele için belki bin kişi öldürmüşümdür. 12 tane idamla yargılandım. Hiç bir özlük hakkım yok. İçişlerinden rica ediyorum, ben sizin namusunuzum, bana sahip çıkın."Bu arada ilginç bir noktaya dikkatimizi çekti geçen gün bianet. Ergenekon davası dosyasında Uğur Dündar ile Sami Hoştan'ın (Arnavut Sami) arasında geçen telefon görüşmesenini kayıtları da var. Uğur Dündar orada Hoştan'a kendisini kimin öldürmek istediğini soruyor. Hoştan da ona Çarkın'dan söz ediyor: "Ya benim kontrolümdeki bir adam. Benden habersiz bir şey olmaz ya. Zaten böyle şeyler yapmaz." Sonra da Dündar, "Valla yani o konuşmak isterse ben de konuşurum" diyor. Bu da memleketin ve çeşitli kesimlerden insanların loş mu loş ilişkilerinin meraklıları için bir nottu.Arnavut Sami, Susurluk kahramanlarından. Artık sürekli hayırla yad ettiğimiz Tansu Çiller'in şereflilerinden. Hoştan, Ömer Lütfi Topal cinayetiyle ilgili olduğu iddiasıyla Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde taammüden adam öldürmek suçuyla Haluk Kırcı, Serdar Özdağ, Ali Fevzi Bir, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy, Mustafa Altunok ile birlikte yargılandı. Bu davadan Mart 1998'da tahliye olan Hoştan, tutuksuz olarak yargılanıyor. Hoştan, 11 Nisan 2000'de de uyuşturucu madde kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Kendisi zengin ve şerefli bir Türk. Hoştan'ın toplam servetinin 2,5 trilyon olduğu belirlendi.Namlı Türk katillerinden Ayhan Çarkın'ın er meydanına çıkıp bütün marifetlerini ortalığa saçıvermesi yurdun hiçbir kesiminde şaşkınlıkla karşılanmadı elbet. Sadece birkaç günlük bir gündem işgali, bir baskın olarak adlandırabiliriz, yarattığı yankıyı.Çarkın'ı tanımayanlar, marifetlerini unutmuş olanlar varsa bir ucundan hatırlatmakta yarar var. Çünkü zat-ı muhteremin kendini ortaya atıvermesindeki meydan okuyuşu sezmemek mümkün değil. Onu İçişlerinin namusu haline getiren süreci ne kadar iyi bilsek de devletine borcunu hatırlatan katil kahramanların salvolarının da bir şeylerin işaretçisi olduğu malumumuz.Çarkın, kendi açıklamasıyla 'terör' nedeniyle liseyi bitirememiş. Ama ne gam. Daha sonra ustası Korkut Eken'den Özel Harekât kursunda aldığı dersler, onu tarihe yazacak bir yolu açtı. Korkut Eken hakkında da birkaç dip notu buraya çıkaralım bari. Korkut Eken'in, Susurluk çetesinin elebaşlarından biri olduğu sabit görüldüğü için ceza aldığını, bu cezaya, devletinin 'bekası' için her türlü karanlık çete örgütlenmesini mubah görenlerin nasıl karşı çıktığını hatırlarsınız. Çatlı, Kırcı gibi kimi namlı ülkücü katillerle, kumarhane kralları, mafya babalarıyla el ele vererek silah, uyuşturucu ticareti, kara para aklama ve cinayet şebekesi olarak çalışan bu 'Türkiye'nin gururu' örgütlenmesinin PKK'yla mücadele etmişliği sebebiyle vicdanlarda aklanıvermesi için az çaba sarf edilmedi. Son koz olarak da biri eski Genelkurmay Başkanı olmak üzere dört emekli general ortaya çıkıp Eken'i savundular. Doğan Güreş, "Korkut Eken ne yaptıysa bilgimiz dahilinde yaptı, o hiçbir zaman verilen emirlerin dışına çıkmadı" diyordu. Böylelikle Genelkurmay'ın da çeteden haberdar olmakla kalmayıp bu oluşumu onayladığını öğrenmiş oluyorduk.Eken'in hapishane çıkışında 41 pare top atışlı, mehter takımlı, Atatürk ve kendisinin fotograflarını taşıyan paraşütçülerin gösterileri eşliğinde gerçekleşen karşılama törenini "Milli Yol" dergisi düzenlemişti. Adı da 2. Ergenekon'du. Hocasından Çarkın'a dönelim. Kursunu pekiyiyle bitirince özel tim polisi olarak Diyarbakır'da göreve başladı. 4 yıl görev yaptığı Güneydoğu'da kent içinde düzenlenen sayısız hücre evi operasyonuna katıldı. Bin kişilik olduğunu söylediği kişisel mezarlığını orada inşa etmeye başladı. Ecevit Kılıç'ın haberine göre 'görev aldığı ev baskınları en fazla beş dakika sürüyor ve evlerden sağ çıkan olmuyordu'.Çarkın'ın evinde her operasyondan sonra üstlerinin verdiği 350 takdirname olduğunu da biliyoruz. Kısacası muhteşem bir devlet memuru.Daha sonraları kanlı izini İstanbul'da sürüyoruz. Bize kadar yansımış olan bir performansı, 12 Temmuz 1991'de Nişantaşı'nda bir eve düzenlenen ve 11 kişinin öldürüldüğü operasyon. Öldürülen kişilerin yakınlarının başvurusu üzerine AİHM, Türkiye'yi bu operasyonda yargısız infaz yapıldığı gerekçesiyle mahkûm etti. Devletin bu cezalar karşısındaki savsözü her zaman, 'öldürür, parası neyse öderiz' olmuştur. Bunu da biliyoruz. Öyle değil mi?Ayhan Çarkın'ın ertesi yılkı ünlü operasyonu ise 16 Nisan 1992'da Çiftehavuzlar'daki bir eve yapıldı. Evdeki Sabahat Karataş, Eda Yüksel ve Taşkın Usta öldürüldü. Çarkın ve 20 polis yargısız infaz gerekçesiyle yargılandı ancak, o zaman da şaşırmamıştınız, beraat ettiler. Halkın Hukuk Bürosu bu konuda bir açıklama yapmıştı: "Katiller hakkında göstermelik dava açıldı. İlk duruşmada halkın yoğun katılımı ve sahiplenmesiyle dava Kayseri'ye nakledilmesine neden oldu. Davanın göstermelik olduğu o kadar açıktı ki yargılanan işkenceciler duruşmada hâkime 'bu mahkemeyi hizaya getirmek lazım' dediler" diyordu.Çarkın ve arkadaşları bu memleketteki herkesi ve her kurumu (yargı dahil) hizaya getirmeye talip ve niyetliydi. Bolu-Sapanca-Düzce üçgeninde öldürülen Kürt işadamlarının katillerinden biri olduğu da iddia ediliyordu.Ama Gazi Mahallesi olaylarında rol aldığı kesin. Oğuz Yorulmaz ile birlikte Gazi Mahallesi'nde halkın üzerine ateş açtığını gösteren fotoğraflar var. haydi unutkan okur için Gazi mahallesi katliamını da kısaca hatırlatalım. 1995'in 12 Mart günü akşam saatlerinde Alevilerin yaşadığı İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesi'ne bağlı Gazi Mahallesi'nde üç kahvehane ve bir işyeri aynı anda otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Halil Kaya hayatını kaybederken, beşi ağır yirmi beş kişi yaralandı. Mahalleli polisin geç müdahale ettiklerini öne sürerek karakola yürüdü. Polis grubun üzerine ateş açtı. Ölen 17 kişiden yedisinin polis mermisiyle hayatını kaybettiği belirlendi. Yani, Çarkın'ın bin leşinden 17'si Gazi Mahallesi'nden.Çarkın bir de Ömer Lütfü Topal suikastında yer almakla suçlandı. Ondan da beraat etti. Çarkın, Susurluk Çetesinin gerçekleştirdiği eylemlerin uygulayıcısı olmakla suçlandı. Dava sonunda 4 yıl ceza aldı. 20 ay cezaevinde yattı. Yargılanırken, "Bu benim savaşım değildi, Türkiye Cumhuriyeti'nin savaşıydı. Susurluk davası nedeniyle 19 yıllık görevimden alındım. Savunmasız bırakıldım" diye yakınıyordu.13 Ağustos 1993'de İstanbul Perpa'da bir kafeye düzenlenen baskında Dev-Sol üyesi oldukları gerekçesiyle beş kişi öldürüldü. Çarkın bu infazın da başrolündeydi. Operasyonda, bu kişilerin çatışma yaşanmadan öldürüldüğü ortaya çıktı.Çarkın bir kez daha 8 arkadaşıyla birlikte kasten adam öldürmek suçundan hâkim karşısına çıktı. Mahkeme, Çarkın ve 4 polisi önce idama mahkûm etti ardından indirimler yaparak 3 yıl 10 ay ağır hapis cezasına çarptırdı. Ama Yargıtay vatansever katillerin imdadına koştu. Sanıkların beraatini istedi.Gördüğünüz gibi kolay kolay İçişlerinin namusu olunmuyor.Devletimiz katil diye çağrılmaya hiç tahammül edemez ama katillerini fevkalade derin bir sadakatle koruyor.