20 Ekim 2008
Bu memleketin siyasi tarihindeki en büyük dalgalanmalar, asker yanı tutma konusundaki itiş kakıştan ibarettir.Kısa bir süreliğine de olsa kendini askerin hedefinde bulan siyasi hareketler, kalıcı olmak, postunu kaptırmamak için askerle barışmanın, askeri yanına almanın koşullarını arayarak icra ederler, siyaset sanatını.AKP'nin ampulünün altında yeni bir şey aramaya adanmış liberal ruhlar, şimdi muazzep.Çünkü Şemdinli'nin askerin sır kasasına teslimiyle hızlanan süreç çoktan tamamlanmıştır. Kasımpaşalı Tayyip Destanı mutlu sona ermiştir.Recep Tayyip Erdoğan'ın engellenemeyen yükselişi, farklı çevrelerde farklı tercümelerle izlendi. Sözgelimi, yükselişi karşısında çaresiz kalan neo-liberal 'kanaat liderleri'nin aceleye getirdikleri 'Kasımpaşa Oratoryosu'nda Delikanlı bu alanda alışık olmadığımız, enikonu şehvetli bir dille kutsanıyordu. Bir omzunun raconunca 'hafif aşağı kaymış' olması, Roosevelt Salonu'na aynı bıçkın edayla girmesi ve kendisini bir ay gibi kısa bir zaman içinde 'seçkinler kulübüne kabul ettirmesi' üstüne kurulan romans, en ufak bir mizah kırıntısı içermediği gibi maçoluğun dayanılmaz cazibesine boyun eğiş tadında bir cinsellik alıştırmasından izler taşıyordu. Onca küçük görülen adam, en kostak yürüyüşüyle iktidara yanaşırken bir acele Kasımpaşalılığın erdemleri keşfedildi. Yoksul taraftarlarının onda göregeldiği yakışık, apansız güçlü çıkar çevrelerine de aşikâr oldu. O da bunun tadını çıkarıyordu hani. Bu imge, bu eda 'Şimdilik idare eder' diyordu besbelli."Lider olunmaz, lider doğulur" buyurmuştu ya. Aynı yola baş koymuş hırsı kavi, genleri namüsait lider adayı iktidar süprüntüleri tarafından hırpalandıkça, haksızlığa uğradıkça iyice keskinleşmiş, şahin edalı bir bakış. Kendine sonsuz güvenen bir savaşçının her an her şeye meydan okuyan bakışları. Kendine soru yöneltme cüretini gösteren hadsizlere lisenin alikıranbaşkeseni edasıyla itişerek kısa cevaplar vermeler. Her an herkes tarafından sorgulanıyorum paranoyasıyla ilmek ilmek örülmüş bir kendini savunma nadanlığı.Sendikalara, "Sokağa dökülürseniz dökülün kardeşim" diyordu. Bazı holdinglere para kaptıran vatandaşlara, "Bize mi sordunuz? Kaptırmasaydınız" ı yapıştırıyor, Erzurum'da iş tisteyen işsize, "Devlet, iş dağıtma yeri değil. burada Başbakan konuşuyor, biraz saygılı ol" diyor, hızını alamayıp, "İşte devlet böyle battı"yı da ekliyordu. Fındık taban fiyatının yükseltilmesini isteyen üreticiye "Hazırlopçu" diyor, oturduğu bölgede su bulunmamasından yakınan vatandaşa, "Siz de her şeyi bedava istiyorsunuz" cevabını veriyordu. Toplu konut atağından söz ederken, 'Paramız yok, nasıl alalım?' diyen vatandaşa "Yastık altında çok vardır. Sende olmasa bile başkalarında vardır" diyordu. Bingöl depremzedelerinin gösterisini masum bulmuyor, provokatörlerin işi diyor, protestocu bir genç kızı, kendi siciline bakmadan, 'sicili lekeli' ilan ediyordu.O, hata yapmayan adamdı. Siciline gelince, şiirden hüküm giymişti.Başına iş açan kusturucu manzumenin şiirle alakası tartışmalı olsa da bu, böyleydi. Rakiplerinin gözü kara zulmü, Recep tayyip Erdoğan'dan olmadığı bir yiğit yaratmıştı işte. Keşanlı Ali Destanı gibi onun hikâyesi de bir gün Kasımpaşalı Tayyip Destanı diye yazılabilir pekâlâ.Şemdinli'yi hatırlamanın tam zamanı değil mi? Savunma Bakanı'nı ortalara salmaz iken Genelkurmay Başkanı'nın medyaya azarını hazmetmek ne kelime, şeddelendiren Başbakan, kimilerini şaşırttı.Şaşırmaya ne hacet? Şemdinli olayları üstüne hukuk anlayışını aşikâr eden bir demeç vermişti. "Oradaki (Şemdinli'deki) vatandaştan tanık olarak istifade edemezsiniz. Çünkü her an tehdit altında. Orada bölücü örgütün istemediği bir şey söylerse yanmıştır." Kimi mucizelere inananlar bu sözler üstüne kıyamet kopacağını, bu kan dondurucu ayrımcılık dersinin hayatın her alanından yükselen tepkilerle karşılanacağını ummuştu. Oysabüyük ihtimal, bu 'mantık yürütmesine' halkının da hatırı sayılır bir kısmının aklı yatmıştı. Çünkü Erdoğan, savaş hali terimleriyle düşünmeye, o terimlerin dayattığı ruh haliyle korunmaya alıştırılmış bir halkın karşısında konuştuğunu biliyordu. Tabii ya, düşmanın sözüne güvenip, ona göre hareket edecek değiliz. Ne var bunda anlamayacak?Başbakan açıkça savaşın taraflarını belirlemiş, halkı ortasından ikiye bölmüş, askeriyenin onyıllardır sorgusuz sualsiz peşine takıldığı savaş mantığını taçlandırmıştı.Başbakanın incilerini saçmasının üstünden birkaç gün geçmişti ki halk tarafından suçüstü yaka paça yakalanan astsubayların avukatları konuştu. Askerlerin avukatlığını emekli yarbay Mehmet Göçmen ile birlikte yürüten Vedat Gülşen, astsubayların tutuklanmasını gerektirecek hiçbir vaka görmediklerini belirtti. "Tanık beyanları tek başına ceza tayininde delil olamaz" dedi. Zarar verilmek istenen Jandarma İstihbarat Timi'ymiş. "Kurum yıpratılmak istenmektedir. Kimin işine yaradığını da hep birlikte göreceğiz. Burada tüm milliyetçilere, devletine bağlı insanlara sesleniyorum. Oyuna gelmeyelim, bunlara (astsubaylara ve onlar gibilere) sahip çıkalım."Kahraman avukat sonunda baklayı ağzından çıkarıyordu: "Müvekkillerim lehine bilgi verecek, beyanda bulunacak tanık bulamıyoruz. Bölgedeki vatandaş tepki ve baskılardan korkarak lehimize tanıklık etmiyor. Ancak aleyhimize tanıklık en, beyan veren birçok insan ortaya çıkabiliyor. Devlet aleyhinde tanıklık yapılması için vatandaşlara baskı var." Koskoca başbakan dediklerine kefildi oysa.Vedat Gülşen, aynı zamanda,o müvekkilleri aleyhinde tanıklık eden, onların arabasında silahları, bombaları, krokileri, ölüm listelerini bulan halkın da yanına bırakmamaya kararlıydı: "Ayrıca olayın meydana geldiği gün astsubaylara saldıran, devlete ait araca zarar veren, (burada bir arazözden değil, bomba ve silah yüklü suikast aracından söz ediliyor) aracın üzerine çıkıp kızılderili dansı yapanlar hakkında delil topluyoruz ve bunlar hakkında dava açılabilmesi için gerekli yerlere başvurumuzu yapacağız." O gün orada had hudud bilmez Kızılderililer kendilerine ateş açan, komşularının dükkanına bomba atan kovboyun atının üstünde tepinirlermiş meğer.Kısacası, AKP'nin demokratlıkla ilişkisini Şemdinli'de görmüştük. Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcının yalnızlık, itibarsızlık, işsizlik cehennemine postalanmasına, Şemdinli davasının şimdi geldiği noktaya gelip örtbas edilmesine göz yumduğunda, ikide bir 'faili meçhul' bombaların hedefinde yaşayan halkın şahitliğini geçersiz ilan ettiğinde.Hemen akabinde, pişkinlik bu ya, partinin kapatılma davası sırasında demokrasi malûl gazisi pozunda, 'boynubükük, gözü tok' müsameresine alkış istiyordu.Olan oldu. Başbakan kendisine 'paşasının başbakanı' diye seslenen Taraf gazetesine, "Ben TC.'nin Başbakanıyım. Siz kimin medyasısınız?" diye sordu.Bunun üstüne kimi medya mensubu 'asker yanı' yolcuları; 'PKK'yı da suçlamalı canım, askeri yıpratmak isteyenler ile askeri kendi iyiliği için eleştirenleri ayırt edin paşam'cıları ortalığa döküldü. Taraf'ın tarafında görünmek şu aralar tehlikeli ya. Meslek dayanışmasından iter atarsın. Şimdiye dek satmış olduğun ilk meslektaşların olmaz nasılsa.Bir de değinmeden geçemeyeceğim. Erdoğan'ın çıkıp paşa paşa söyledikleriyle birlikte kimileri için top atılmış oluyor.Allah kabul etsin.Genç ve sivil olmanın şartını AKP'yi desteklemekte görenleriçin iftar vaktidir.