Kuraklık yönetimi

-
Aa
+
a
a
a

3 Mart 2008Radikal Gazetesi

Dünkü Resmi Gazete'de 'Tarımsal Kuraklık Yönetiminin Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik' yayımlandı. Bakanlar kurulu, bu Yönetmeliğin hazırlanıp ekim ayında yayımlanmasını geçen yaz ortalarında kararlaştırmıştı. Bakanlar Kurulu'nun belirlediği süreden üç ay sonra yayımlanan yönetmeliğin amacı, tarımsal kuraklığın etkilerini azaltmak ve tarımsal kuraklıkla mücadelede oluşturulan tarımsal kuraklık yönetiminin görevleri, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir. Son yönetmelik ve onun dayandığı Bakanlar Kurulu kararı, 'Ülkemizde yaşanması muhtemel' tarımsal kuraklıkla sınırlıdır. Okuyucularımın kuraklıkla ilgili yazılarımdan sıkıldıklarını seziyor olsam da, yazmayı sürdürmeyi görev sayıyorum. Çünkü, halkımızın karşılaştığı en büyük tehlike kuraklıktır, hükümet ciddi ihmal içindedir, ya da halkı telaşa vermemek amacıyla, kuraklığı gizlemeye çalışmaktadır. Muhalefetse, kendini halk sıkıntıya düştüğünde nutuk söylemekle görevli saydığından, ya da daha korkuncu, henüz durumun farkına varmadığından sessiz kalmaktadır! İktidarın da muhalefetin de kuraklık karşısındaki yaklaşımları konunun büyüklüğü ve etkisine uygun değildir. Bu yaklaşım karşısında ciddi olarak korkuyorum. Korku, bir tehlike karşısında bir şey yapamayanların duygusudur. Mart başında bile, kuraklığın 'yaşanması muhtemel' olarak nitelendirilmesi gerçekten korkutucudur. Ülkemizin karşısında bulunduğu kıranın (afetin), hayatımızın her anını etkilemek üzere olduğunun hâlâ görülmüyor olmasından korkmak gerekir. Hükümet ve muhalefet, soğukkanlılıktan öte vurdumduymazlık gibi bir ruh halinde görünmektedir. Siyaset adamlarının kuraklığı görmezden gelmeleri ya da kolaylıkla sakınılabilecek bir tehdit gibi görmeleri, beni gerçekten dehşete düşürüyor. Daha üç hafta önce Çevre ve Orman Bakanı, NTV'de Oğuz Hakseveri cevaplandırırken; ekim, kasım, aralık aylarında yüzde 19 nispetinde fazla yağış alındığını, büyük kentleri susuz brakmamaya gayret ettiklerini anlattıktan sonra, "O bakımdan İstanbul'da herhangi bir problem olmayacağı kanaatindeyim" demiş ve sonra da yaşadığımız yılın periyodik olarak karşılaşılan kuraklık yıllarından birisi olduğunu söylemiştir. Bakanın verdiği bu tanımlama ve bilgi doğruyu yansıtmıyor. İçinde bulunduğumuz yıl, en az geçen yıl kadar, gerçekte geçen yıldan daha fazla kurak bir yıl olacağa benzemektedir. Kuraklık İstanbul'la sınırlı değildir, İstanbul'a Melen Çayı'ndan su taşımak o bölgede kuraklık olmayacağı varsayımına dayanmaktadır! Gerçekten Melen'de yağış bol, İstanbul'da az mıdır? İstanbuldaki kaçaklar ne kadar azaltılmıştır? Ülkemizin su dengesi bozulmaktadır. Kuraklık, tarım üretimini, ekonomimizi, kent yaşamını, halkın bütün yaşam faaliyetini değiştirecektir; hükümet bu değişimin hazırlığı içinde görünmemektedir. Şimdi hükümetin yapması gereken, toplanan verileri ve oluşan bilgileri halka sürekli açıklamaktır. Hangi bölgede, hangi kentte ne beklendiği, nelerin planlandığı, kayıpların nasıl önleneceği, hangi durumda hangi kararın uygulamaya konulacağı ve belirlenen politikalar düzenli aralıklarla açıklanmalıdır. Hükümetin belirleyeceği ilk politika; kuraklığın, 'muhtemel' değil, 'içinde bulunulan' bir kıran olarak görülmesi ve böyle olduğunun ilan edilmesi olmalıdır.