20 Ocak 2008Radikal Gazetesi
Türk bayrağıyla ebedi sınavımız sürüyor. Hepimiz dünya milletlerinin bütün bayrakları bir yana, Türk bayrağının, taşıyabileceğinden fazlasını yüklenmiş bir simge olduğunu biliyoruz. Simgelerin uygarlık yolunda mesafe katetmiş kültürlerde böylesine şevkle dalgalandırılıp seferberlik çağrısına dönüşmediğini de biliyoruz. Seçimlerden önce büyük şehir meydanlarında yaşanan şahlanış karşısında Batı medyasının Türk bayrağının yükselişine nasıl baktığını hatırlar mısınız? Yaşanan bu coşkunluk halinin diğer dünya dillerine tercümesini BBC'nin "Türkiye'yi bayrak sallama çılgınlığı sardı", Financial Times'in "Tepkiler Türk özgüveninin çürük durumunu yansıtıyor. Olay sonrasında pencerelere asılan Türk bayrakları, ABD'deki 11 Eylül saldırıları sonrasında ortaya çıkan görüntüleri hatırlattı" yorumları özetliyordu. Türk bayrağının kutsallığı teması, Cumhuriyetin her döneminde paçasını kaptırmış muktedirlerin yardımına koştu. Sözgelimi, şanlı Refahyol hükümeti döneminde, Kıbrıs'ta bayrak direğine tırmanan bir Rum vurulduktan sonra bizi kınayan ABD Dışişleri sözcüsü Burns'ün "İnsan hayatı ve insan hayatının kutsallığı nihayette bir kumaş parçasının korunmasından daha önemlidir" sözleri de Çiller'i çileden çıkarmış, daha önce "Bayrağa uzanan eller kırılır" diyen hanımefendi Burns'e kendince haddini bildirmişti. Bayrak'ın sözlük karşılığı psikolojik harekât uzmanı muktedirlerin dikte ettiği milli duyarlılığı her zaman incitti. Çünkü çığırından çıkmış simgeler dünyasında gerçeklik tehdittir. Yakın geçmişimize bir bakacak olursak; 12 Eylül döneminin ancak şimdi gülebildiğimiz uygulamalarını, MHP'nin şehir sokaklarında bayrak dağıttığı günleri, sokaklarını travesti sakinlerinden temizlemek için camlarına bayrak asanları, orta yerde namütenahi bayrak sallayan, bayrak öpen Türk popçularını, yıkıma direnmek için ihtilaflı binaların tepesine bayrak asan müteahhitleri unutmaya imkân bulamadığımızı fark edeceğiz. Türk bayrağı, yıllar boyunca her çarpık mülkiyetin, her sahtekârlık kalesinin burcuna dikildi durdu. Barışın güvencesi olmaya yakışacakken savaşın kışkırtıcısı olarak dalgalandırıldı. Şimdi de kanla boyanmış tüyler ürpertici bir bayrak karşısında sus pus olmuş oturuyoruz. Bu bayrağı, 16-17 yaşlarında 10'u kız Kırşehirli 20 öğrenci iki ay boyunca hemen her gün biraraya gelerek, parmaklarını toplu iğnelerle delmek suretiyle kanlarıyla boyamış. 20 genç, iki ay boyunca ailelerinden ve öğretmenlerinden gizleyerek sürdürdükleri bu ortak üretimi tamamına erdirdiklerinde gururla ortaya çıkarmışlar. Genelkurmay Başkanı'nın eline nasıl geçtiğini bilemiyorum. Bu çocuk kanıyla yapılmış bayrağı generalin elinde gördük. Gözlerinde yaşlarla "Biz işte böyle bir milletiz" diye iman tazeliyordu. Bu korkunç olay karşısında MHP'li Mehmet Şandır bile "Keşke gül resmi çizseler" diyecekti. Kırşehir Valisi, çocuklarıyla gurur duyuyor, onları "Büyükanıt'ın sözleri Türk milletinin sözleridir. Büyük bir milletin evlatlarıyız. Her genç böyle şeyler yapabilir" demeciyle kutsuyordu. Bir arkadaşımın muhteşem adlandırmasıyla Kemalist Kişilik Bozukluğu'ndan mustarip kimi CHP'liler de çocukların milli iradeyi göstermiş olduğunda hemfikirdi. Kanlı bayrak fikrini ortaya atan Mürsel Burak Akyürek, "Atalarımızın kanıyla oluşan Türk bayrağını yeniden yapalım dedim. Arkadaşlarım da kabul etti. Kanımızın her damlasını kumaş emdi. Kanımızdan bu bayrağı yaparken ne gözümüzden yaş geldi ne de acı duyduk" diyor. Kanlarıyla bayrak yapan çocukların güzel ve aydınlık yüzlerine baktığınızda derin ve uğultulu bir korkuya kapılmamak mümkün değil. İki ay boyunca her gün buluşan gençlerin bayrağını bir gazete de promosyon olarak Türk halkına armağan edesiymiş. "Ön yüzünde kanla yapılan Türk bayrağı. Arka yüzünde, alınlarından öpülecek örnek gençler yer alacak"mış. Büyükanıt'ın böyle bir eylemi 'Türk milleti'nin tıynetine örnek olarak sergilemesi, yakındır, birçok lise ve ortaokuldan benzer bayrakların kendisine postalanmasına yol açacaktır. Hatta gayretkeş ilkokul öğretmenlerinin yönlendirmesiyle 8-10 yaşında çocukların da elişi derslerinde kan işi bayrak, ay yıldız, 'vatan' kompozisyonlarını yakında vicdanımıza sermeleri kimseleri şaşırtmasın. Bu sonu gelmez korku filmi, kana inanan, kana tapan yeni nesiller üretmek için, Türk-İslam sentezinin de katkılarıyla durmadan yeni kapılar kurcalamaktadır. Bu çocuklara, bir araya gelip yapacak daha hayırlı işleri hatırlatmadan, onları kanlı bir tarikatın küçük müridleri olarak taltif ettikçe kemik yaşı ölçülmeye çalışılan genç katiller, vatanı, dini, milleti, gururu için silah parlatacak. Parlatmaya devam edecek elbet. Kendilerini ifade etmek için bu aydınlık yüzlü çocuklar topluca etlerini kanatıyor. Sözün en kulağa ulaşanının kanla yazılacağı öğretilmiş onlara. Çağdaşlığın, laikliğin bekçisi bellenen en yüksek rütbeliler tarafından destek görüyor, bu ilkel ayin. Mehmetçik olma fırsatını ellerine geçirebilecekleri yaşı beklemeye sabrı yetmeyen çocuklar, varlıklarını Türk varlığına armağan etmiş oluyor. Korkunç bir ayinle. Türk Milleti, bu değildir. Türk milletinin savaşa hazır kan torbaları olarak tasviri ülkemizin militarizasyonunda gelinen son noktadır. Sevgili Kırşehirli çocuklar. Biraraya gelip kitaplar okuyabilir, filmler seyredebilir, dünyanın halini tartışabilir, aşklar yaşayabilirsiniz. Parmaklarınızdaki sızı, aklın ve vicdanın yoluna inananların içini derinden sızlatıyor. Sizden kan, can talep edenlere kulak vermeyin. Kana tapan, kendini kanla tartan gençlerin omuzlarında yükselmeyecek bu acılı memleket. Bu memleketin ihtiyacı, daha fazla asker, daha fazla müstakbel şehit değil. Büyü ayinlerine alkış tutan çağdaşlık bekçilerine aldanmayın. Bu memleketin ihtiyacı, barış kültürünü en taze akıl ve vicdanla yerleştirmeye yeminli; hayatı her şeyin üstünde tutarak yaşayan ve birlikte eyleyen gençlerdir. Üstünüze kapanmış onca kapıyı zorlamak, size yedek asker muamelesi yapanlara hak ettikleri cevabı verebilmek, simgelerin şişirilerek gerçekleri boğduğu hayat tasavvurlarına direnebilmek elinizde. Sizden ölümün kutsallığını değil, hayatın yaşamaya değer olduğunu bir kez daha öğrenmek istiyoruz. Hepinizin gözlerinden hasretle öperim.