4 Ekim 2007Perihan Mağden
En çok Öldürülmek Üzere Olan bilir gerçeği. Ölümün ne kadar yakınına geldiğini, Öldürülmesine Ramak Kalan hisseder. Hrant Dink'in öldürülmeden önce; tüm hayatı mücadeleler içinde geçmiş olmasına karşın, Acı Patlıcan kıvamına çoktan 'erişmiş' olmasına rağmen İKİ şeyden çok çok ürktüğünü, sona yaklaştığına dair işaret olarak gördüğünü biliyoruz. 1) Veli Küçük'ün mahkemesini 'şereflendirmesi'! JİTEM Kurucusu (olduğu tahmin edilen) Veli Küçük, bu defasında yalnızca adamlarını yollamak yerine, bizzat kendisi DE teşrif ediyor Dink'in mahkemesine. Bu 'gelişme' üzerine son derece tedirgin olan Hrant Dink, kardeşi Orhan Dink'e "Dava tehlikeli olmaya başladı. Hedef gösteriliyorum" diyor. Veli Küçük, Mehmet Ağar'la birlikte ta Susurluk'tan başlayarak Türkiye'nin en önemli hayaletlerinden biri. Öylesine majör 2 TABU ki bu isimler; ne oluyorsa oluyor bunlar sorgulanamıyor, dokunulamıyor, bu iki ismin başrolünde olduğu hiçbir temsilin örgüsü çözülemiyor. 2) Dink, İstanbul Vali Yardımcısı Erol Güngör'den Sabiha Gökçen'le alakalı Agos'ta çıkan haberler üzerine bir davet alıyor. Elleri kolları poşetlerle dolu, yaptıkları haberleri kanıtlayan belgelerle Valiliğe giden Dink'i tuhaf bir sürpriz bekliyor: Biri kadın diğeri erkek 2 MİT mensubu! Bu kişiler tarafından (uyarılmaktan ziyade) nerdeyse azarlanıyor ve son yazısında "Böyle yazmaya devam ederse serserilerden gelecek bir kurşunun kendisini bulacağını ve bunu engellemenin mümkün olamayacağının hatırlatıldığını" yazıyor. Burada son derece ilginç ve Dink'i korkutan bir modelde MİT ismi (ve cismi) devreye giriyor. İlk duruşmada Mahkeme, Dink'i İstanbul Valiliği'nde UYARAN 2 MİT mensubunun kimliğini istemişti. Valilikten gelen yazıda İstihbarat görevlilerinin kim oldukları açıklanmıyor ve Dink'in 'tehdit edilmediği', 'korunmak amacıyla uyarıldığı' belirtiliyor. Şimdi biz Hrant Dink'in ÖLDÜRÜLDÜĞÜ gerçeğinden hareketle tüm olanı biteni sorguladığımıza göre; Dink'in korkularının hiç de YERSİZ/MESNETSİZ/ABARTILI olduğunu iddia edemeyiz- Öyle değil mi? Dink öldürüldü. Öldürülmeden önce en çok iki şeyden ürktü/tedirgin oldu: 1) Veli Küçük'ün mahkemesinde belirmesi. 2) Vali Yardımcısı Erol Güngör'ün makamında 2 MİT mensubu tarafından kendisine gözdağı verilmesi. Dokunulamazların Efendisi Veli Küçük'e dair hiçbir soruşturma/kovuşturma emaresi yok. Hiçbir dosyadan (Susurluk'tan başlayarak) üstelik! Nasıl İstanbul Emniyet Müdürü C. Cerrah hakkında (sorumluluk kapsama alanı dışında tutularak) hiçbir işlem yapılmadıysa bu ana dek, Vali Yardımcısı Erol Güngör'le ilgili de öyle. İsimleri kamuoyuna lütfedilmeyen, Dink'in alenen tehdit olarak algıladığı 'uyarıları' yapan MİT mensupları da öyle: Sorumlu sayılmıyorlar. Önüm arkam sağım solum SOBE! SOBE yerine MİT kelimesini koyalım şimdi ve Hrant Dink Cinayeti'nde 3 harflik bu sihirli formülle karşılaştığımız yerlere bakalım: MİT Müsteşarı Emre Taner'in 'Ulus devlet tehlikede' sözlerinin hemen akabinde öldürülüyor Dink. Tesadüf deyip geçelim, pek tabii ki. Yasin Hayal, Erhan Tuncel'in kendisini 'London Palas'ta 40-45 yaşlarında Akçaabatlı olduğunu söyleyen bir MİT mensubuyla tanıştırdığını iddia ediyor. "Yargıtay'daki McDonald's davasının dosya numarasını istedi ve yardım edebileceğini ifade etti." Bunlar, Yasin Hayal'in sözleri. MİT ise bu iddiaları yalanlıyor ve Yasin Hayal'in verdiği isimden yola çıkarak "İhsan ya da İsmail Kasap isimli bir personelimiz bulunmamaktadır" açıklamasını yapıyor. Pek tabiidir ki, Erhan Tuncel vasıtasıyla Yasin Hayal'le tanışan 'kişinin' (özellikle MİT mensubu ise) gerçek ismini kullanmaması ve kendini diyelim 'İhsan ya da İsmail Kasap' olarak tanıtması çok daha mantıklı olurdu. Öyle değil mi? Erhan Tuncel'in bir akrabasının MİT mensubu olduğu biliniyor. Dink'in avukatları ise Trabzon'da Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in sık sık görüştüğü emekli bir MİT mensubuna ulaşıyor ve "Bu ilişkinin boyutunun belirlenmesi için mahkemeye başvuracaklarını" belirtiyorlar. (Avukat Bahri Belen'in açıklaması.) Pazartesi günü görülen (ya da daha doğru bir ifadeyle: görülemeyen) son mahkemede, sanıklardan Tuncay Uzundal "Bu cinayetin arkasında karanlık güçler var. Ama MİT mi, jandarma mı, polis mi bilmiyorum" şeklinde bir ifade kullanıyor. Erhan Tuncel'in tam 5025 kez, Yasin Hayal'in ise 1225 kez telefonları dinleniyor. Ve kayıtlardan birinde Erhan Tuncel sevgilisine maaşından dolayı MİT'e girmek istediğini anlatıyor. Kelimesi kelimesine (bu güzel ifadeyi aslıyla nakledelim) şöyle diyor: "MİT'e başvurayım mı aşkım? Hem vatan sağolsun, hem parası iyi." Erhan Tuncel'in bu cümlesi, işin özünü langadanak önümüze koyuyor. Bu Çocuklar (Empati Çocuklarımız) hem Devlet Babaları'na hizmet etme aşkıyla yanıp tutuşuyorlar, hem de para pul/şan şöhret/mevki makam peşindeler. Temelde birer HİÇler, hiçlikteler, feci halde birer kimlik peşindeler. Bir şey olma'nın, bir halta yaramanın, ayrıca da yollarını bulmanın yani para pul kazanmanın peşindeler. Dink Cinayeti'nde: jandarma istihbaratıyla, polisiyle, polis istihbaratıyla, valiliğiyle, MİT'iyle devletimizin bütün birimlerinin Ankara-İstanbul-Trabzon Üçgeni'nde devletlerine/milletlerine hizmet ettiklerine inanan bu gafil, cahil, hain ve oportünist çocukların Dink'i öldürebilmesi için, EN AZINDAN CİDDİ BİR İHMALKÂRLIK İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLDUKLARINI GÖRÜYORUZ. Erhan Tuncel'in verdiği bilgilerin 17 KEZ rapor halinde Ankara'ya gönderildiğini hesaba katarsak, Devletimizin TÜM BİRİMLERİYLE bu cinayette Sınırsız Sorumsuz bir modelde, ne denli önemli bir rol oynadığını kabul edebiliriz. Ya da başımızı kuma gömüp inkâr edebiliriz. Yakın ve uzak tarihimiz boyunca yaptığımız üzre. Tercih tamamen bizlerin. Bir kez daha. Tercih, bizlerde.