17 Eylül 2007Radikal Gazetesi
Birkaç yıl evvel Trabzonspor kulübünde oynayan siyah İngiliz futbolcusu Kevin Campbell'ı hatırlarsınız. Kulübün değerli başkanı, muteber insan Mehmet Ali Yılmaz, Kevin'in gol fırsatı kaçırdığı bir maç sonrası sırıtarak ondan 'yamyam' diye söz etmişti. Kevin'in bu azgın ayrımcı dil karşısında takımı terk edip ülkesine dönmesini abartılı ve duygusal bir tepki olarak adlandıran çoğunluğu hatırlarım. Yabancı basında kafası fesli karikatürize edildiği için kıyameti koparan Türk, kimliği konusunda hassasiyet gösteren farklı kültürlerden insanları anlamakta güçlük çeker. Ölümü sessiz sedasız örtbas edilecekken kimi abartılı duygusal vatandaşların araya girmesiyle suçüstü yakalanan Emniyet Müdürü Cerrah ve İstanbul Valisi Güler de bu hassasiyetin önde gelen temsilcilerinden. Afrikalı mülteci Festus Okey'in Beyoğlu Emniyeti'nde öldürülmesi hakkında uzun süre sessiz kalan Emniyeti'ni koruyan vali, göçmen ve mültecilerin potansiyel suçlu olduğu yönünde açıklamalar yaparak, Okey cinayetinin soruşturmasını etkilemeye çalışıyordu. Uyuşturucu satıcısı bir yamyamın ölümünü bu kadar abartmamak gerekiyordu besbelli. Su testisi su yolunda kırılmıştı. Müdür bey ile sayın vali büyük bir metanetle delilleri karartmış, bu ölümü de bir başka siyahın, canımızın içi Hrant'ın ölümü gibi kimvurduya getirmeye azmetmişti adeta. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Mülkiye başmüfettişleri tarafından yalanlanmamış mıydı? Trabzon Emniyeti'nin cinayet öncesi gönderdiği raporda 'politik olarak ses getirecek bir eylem'den bahsedildiğini, ancak Dink'in adının anılmadığını belirtmişti. Oysa müfettişlerin hazırladığı raporda, "Trabzon'dan gelen ve ayrıntılı bilgi içeren yazının, somut ve kesin kanaat içerdiği, nokta istihbarat olarak tanımlanabileceği, hedef kişi ve saldırganın belirtildiği, saldırganın bu eylemi yapabilecek kararlılıkta olduğu" belirtiliyor. O.S.'yi elleriyle koymuş gibi yakalayıveren emniyet yetkilileri bir çırpıda 'örgüt işi değil' açıklaması yaparken aynı refleksle hareket ediyordu. Festus, uzun süredir tıkır tıkır işleyen bir zulmün gündeme gelmesini sağladı. Afrikalı mülteciler, bu ülkede birçok baskıya maruz kaldıklarından şikâyetçi. Hatırlayalım. Liderleri İgue Ehi, "Daha önce polislerce dövüldük, paramız alındı. Fakat ilk kez bir arkadaşımız ölüyor. Acaba devamı gelir mi" diye kaygılarını belirtiyordu. Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin Mülteciler Destek Projesi ofisi, son dönemde başta Beyoğlu bölgesi olmak üzere, polisin Afrikalı göçmen ve mültecilere kötü muamele uyguladığı ve taciz ettiğine dair bilgilerin sıklıkla ulaştığını bildirmişti. "İddialara göre, genellikle sivil giyimli olan polisler tarafından kimlik kontrolü için durdurulan ya da evlerine baskın düzenlenen Afrika kökenli yabancılardan para talep ediliyor. Kabul etmedikleri takdirde üstlerinde uyuşturucu bulunduğu gerekçesiyle hapse atılmakla tehdit ediliyorlar." Dernek İstanbul'da yaşayan sığınmacı ve göçmenlere yönelik polisin kötü muamelesinin cezasız kalmasının kolluk güçlerini cesaretlendirdiğini, bunun da Okey'in öldürülmesine giden yolu açtığını düşünüyor. Hrant'la ödeşemediler Her Karadenizli'nin sevimli olduğu kanısından yola çıkarak sahnelere itilmiş, epeyi de ilgi görmüş bir şaka, İsmail Türüt. Daha önce de kimi şarkıcıların eşcinselliği üstüne döktürdüğü aşağılayıcı esprilerle gündeme gelmişti. Hatta bunun üstüne kimi üşenmezler araştırıp Türüt'ün hayli ilginç resimlerini basına dağıtmıştı. Röfleli, ağır makyajlı, 'fantezi' kostümlü sahne fotoğrafları. Türüt, ülkücü ozan Ozan Arif'in yazdığı bir türkünün klibinin YouTube'a düşmesiyle yine milli semalarda yükseliverdi. Klibin sözlerinde Hrant'ın katillerinin adları bir bir geçmekle kalmıyor, "Vatan satsa bir kişi/ Anında biter işi" dizelerinin karşılığı olarak da Hrant'ın vurulmuş, yerde yatan görüntüsü sergileniyordu. Şimdinin sıkı ülkücüsü Türüt, "Ben Karadeniz'de oynanan oyunlara dikkat çekmek istedim. Sözleri severek okudum. Kliple ilgim yok" derken Ozan Arif de klibi reddediyor, "Ben bu sözlerin her kelimesinin her satırının arkasındayım" diyor, 'Hepimiz Ermeniyiz' sloganının da sorgulanması gerektiğini belirtiyor. "O gün öyle desinler/Bugün böyle desinler/Fatihalar, Yasinler/Bitmez Karadeniz'de" sözlerine rağmen şarkılarının Hrant'ın katledilişiyle ilgisi olmadığını ileri sürüyorlar. Çünkü yalan söyleseler başları ağrımayacak. Türüt'ün yakın zaman önce kurmuş olduğu ve söz konusu şaheseri yayımlamış firmanın adının OGÜN olması da bir tesadüf besbelli. İsmail Türüt ve ozanı şimdilik gündemde. Türküleri de cinayete teşvikle suçlanıyor. Ama bir süre önce benzer bir dil karşısında basın olarak tepkilerimizi böyle bol keseden gösterememiştik. Tuğgeneral Karaduman 9 Nisan'da Samsun Havza'da, Jandarma Uzman Çavuş Kaşif Aslan'ın cenazesinde yaptığı konuşmada "Bugün ABD Senatosu, Fransız Meclisi, İngiliz Lordlar Kamarası, Brüksel AB Parlamentosu, Ermenistan seni katledenleri kınamadı. Onlar ancak hainler öldüğü zaman kınar, seslerini yükseltirler" dediğinde aynı infiale tanık olmuş muydunuz? Tuğgeneral Karaduman, 19 Haziran günü Gümüşhane'de öldürülen jandarma komando er Bahri Aslan için düzenlenen törende yaptığı konuşmada ise Hrant Dink'in ölümüne atıfta bulunulan bir şiir okumuştu. "Ey koca dünya, ben de öldüm/Belli ki hiçbirinizin haberi yok/ Hem de Dink'ten sadece bir gün önce/ Ama sen ne duydun, ne gördün, ne umursadın/ Ölümümden hemen sonra kameralar gelmedi oraya/ Halk da toplanmadı, ellerinde karanfil ve mumlarla/ Hiçbir devlet büyüğü ve Amerika da kınamadı ölümümü/ Ve yazmadılar adımı mezar taşımdan başka hiçbir yere/ Halbuki, benim adım öz ve öz Türkçe'ydi; Kadir Aydın/ Okunması, söylenmesi ve yazılması onunkinden daha kolaydı/ Ama anmadı beni babamdan gayri kimse, onu andıkları gibi..." dizeleriyle başlayan. Biz, başına gelenlerin farkında değilmiş gibi melûl melûl bakan Ogün Samast'ın, bu filmin Polat'ı olurum umuduyla kuyruğu dik tutup etrafa tehditler saçan Yasin Hayal'in, devletine sırtını dayamış Erhan Tuncel ile ev arkadaşı gariban Tuncay Uzundal'ın taşra kahramanlıklarına takılıp kaldık. Hrant'a hain diyenler onun ölümünü hepimize bir ibretlik olarak sunuyor işte. 'Çırpınırdı Halaçoğlu' ritmiyle tekrarlamakta yarar var: Milliyetçilik, ister 'kararınca' ister militanca olsun, ağır bir görme bozukluğudur. 'Türk'e Türk'ten başka dost yok' şiarına çeşitli yollardan varan; ister antiemperyalist bağımsızlıkçı, ister kökten milliyetçi olsun her hayat tanımı, sıkıştığında Türk olmayanı her felaketin müsebbibi ilan etmeye hazırdır. Öte yandan, Türk, azınlıkta kalmayı sevmez. Kürtlerin dağlı bir Türk boyu olmasından geçtim, bugün Finlandiyalıların Türk kökenli olduğunu, yarın Macarların Türk boyu olduğunu, öbür gün Korelilerin Türkün daniskası olduğunu iddia ederek varlığını serinletmeye çalışır. Dünyayı dölleme merakı, bütün ulusların Türk kökenli olduğunu keşfe hasredilmiş hayatlar, milliyetçi obsesiv kompulsiv yapının enikonu parodisine dönüşür. Okumadınız mı? Meğer devekuşunun anavatanı Türkiye'ymiş. Bu yazının Mamak çöplüğünde öldürdüğü adamın cesedini arabasının arka koltuğunda satırla doğrayıp, bir kısmını yiyen, kalanını da evine götürüp buzdolabında saklayan 'seri katil'in hikâyesiyle hiçbir ilgisi yoktur.